Eğitim Tasarım Serisi vol.1 — Eğitimde “Sadece Ben” kavramı 17.06.2017

Eğitmen Panda
Öğrenme ve Gelişim
7 min readOct 17, 2017

O Sandalye Benim

Katılımcılar ile bir kaynaşma oyunu oynandı. Emre oyunu kısaca açıkladı. Oyunda katılımcı sayısından bir eksik sandalye çember şeklinde diziliyor. Ortada bir kişi ebe oluyor. Kendisi ile ilgili ilginç bir bilgi paylaşıyor ve ardından bu bilgi kişilere de uyuyorsa yerinden kalkarak başka bir sandalyede yer kapmaya çalışıyor. Ortada kalan kişi yeni bir bilgi paylaşıyor. Böylece katılımcılar birbirleri hakkında yeni bilgiler ve ortak bilgiler öğrenebiliyor. Oyunda tüm katılımcılar en az bir kez ayağa kalktı ve ortada olarak katılım gösterdi.

Tanışma ve Beklentiler

Hamdican portre çizme ve tahmin etme oyununu açıkladı. Herkes küçük kağıtlara kendi portresini çizdikten sonra ortada duran kutuya attı. Daha sonra rastgele bir tane çekerek kime ait olduğunu tahmin etmeye çalıştı. Neredeyse tüm katılımcıların yüksek katılım gösterdiği oyun sıcak bir ortam oluşmasını sağladı. Oyunun ardından Hamdican herkesten o güne dair beklentilerini post-itlere yazıp flipchart’a yapıştırmasını istedi. Daha sonra gelen beklentileri toparlayarak günün programını açıklama kısmına geçti.

Sadece Ben Kavramı Nedir?

Çağrı, katılımcılara bu konuyla ilgili araştırma yapıp yapmadıklarını sordu. Ardından da bu konuyla ilgili bir tahminlerinin olup olmadığını sordu. Katılımcıların fikir paylaşımları üzerine küçük bir beyin fırtınası seansı başlamış oldu. Tartışılan konulardan biri egoistlik idi. Katılımcılar, “Sadece Ben” denildiği zaman kendisini önemseme ve sadece kişiye ait bir eğitim kavramından yola çıktılar.

Daha sonra katılımcılar bireyselleştirilmiş eğitimden söz etti. (Katılımcı grubunda birden fazla üstün zekalı öğretmeni olduğu için bu konunun önemine dair paylaşımları oldu). “Ben” kavramının dozunda olduğu takdirde eğitimde farkında olmanın da önemli olduğu konuşuldu. Eğitimlerde “oyunlaştırma” üzerine kısaca konuşulduktan sonra bu kavramın aslında ‘Ben nasıl öğreniyorum?’ sorusu ve cevabı ile ilgili olduğu belirtildi. Türkiye’deki eğitim kurumlarında bu konunun yeteri kadar önemsenmediği eleştirisi geldi. Eğitim sisteminin çökmekte olmasının en önemli sebeplerinden biri olarak gösterildi.

Düz Çizgi

Emre, katılımcılara sıradaki çalışma için gruplara ayrılmaları gerektiğini söyledi. Bunun için “İlginç bir bölünme fikri olan var mı?” diye sordu. Söylenenler üzerine sandalye oyununda olduğu gibi ilgilere göre bölünme fikrinde karar kılındı. Sonrasında asıl çizgi oyununa geçildi. Katılımcılar yere çizilmiş düz bir çizgi üzerinde sıralandılar. Katılımcılara o çizginin bir skala olduğu açıklandı ve sorulan sorulara göre o çizginin üzerinde sıralanmaları istendi. Son olarak da Emre katılımcıların eğitmenlik deneyimlerine göre dizilmelerini istedi; katılımcılardan kısaca ne kadar deneyimli olduklarını (yıl olarak) açıklamaları istendi. Bu noktada katılımcılardan biri, deneyimin yıl ile doğru orantılı olmak zorunda olmadığını düşündüğünü söyledi.

Kişisel Eğitim Talebim

Öncelikle Hamdican katılımcılara “Cep telefonsuz bir dünya nasıl olurdu?” sorusunu sordu. Katılımcılardan farklı görüşler geldi; bir tanesi “Çok güzel olurdu.” cevabını verdi. Çünkü son günlerde bir arızadan dolayı cep telefonsuz yaşadığını ve sadece kendisi istediğinde insanlara ulaşmanın çok güzel olduğunu belirtti. Başka bir katılımcı ise “Cep telefonsuz yapamazdım herhalde.” cevabını verdi. Belki hiç bu aygıtı tanımamış olsaydı onsuz yaşamasının mümkün olabileceğini söyledi.
Katılımcıların birçoğu profesyonel sebeplerinden ötürü cep telefonlarının, özellikle de akıllı telefonlarının vazgeçilmez olduğunun altın çizdi. Cep telefonunun çeşitli sosyal ve psikolojik tehlikelerinden ötürü de kontrollü olmak gerektiğininden söz edildi. Bu küçük beyin fırtınasının ardından, Hamdican, “Cep telefonunu hiç bilmeyen, hayatlarında hiç görmemiş insanlara cep telefonunu nasıl anlatabilirsiniz? Biraz bunu düşünelim.” dedi. Biraz düşünme sessizliği ardından Hamdican, “Peki siz hiç cep telefonunu bilmiyor olsaydınız nasıl öğrenmek isterdiniz? Düşünün en son çevirmeli bir ev telefonu kullanmışsınız. Size nasıl anlatılsaydı cep telefonunu hemen anlayabilirdiniz? Bunun için kağıtlara size nasıl bir eğitim ile anlatılmasını isterdiniz, tasarlayın, yazın. Canlandırma mı? Simulasyon mu? Aktarım mı? Nasıl olmalıydı bu eğitim?” diye sordu ve bununla ilgili küçük bir taslak hazırlamaları istendi. Herkes kendisi için taslaklar hazırlandıktan sonra, hazırladığı taslaklarını bir sağında oturan katılımcıya vermeleri istendi. Her katılımcı elindeki yeni taslağı inceledi ve farklı renkte bir kalem ile buralara bu tasarımlara eklemeler yaptı.

Gruplarla Eğitimde Sadece Ben Kavramı Çalışması

Eğitmenlerin hazırladığı gruplara dağılan katılımcılardan, ellerindeki taslakları da göz önünde bulundurarak aynı konu üzerinde yarım günlük bir eğitim tasarlamaları istendi. 4 gruba ayrılan katılımcılar farklı farklı masalara yerleşerek çalışmalara başladı.

Bu esnada küçük gruplarda en sık bahsedilen konulardan biri, cep telefonunun aslında bir ihtiyaç olduğu ve bu ihtiyacın katılımcı grubuna benimsetildiği, özümsettirildiği takdirde eğitimlerinin başarılı olacağıydı.

Özellikle iki grupta ihtiyaç kavramının üzerinde duruldu.

Sık söz edilen bir diğer konu, eğitimde kılavuz niteliğinde bir oturumun gerekliliğiydi. Basit bir kullanma kılavuzu sayesinde katılımcılar cep telefonun neler yapabileceğini öğrenecekti. Genel eğilim ise bir simülasyon oyunu ya da role-play yaratmaktı. Gruplar, eğitimin merak faktörü içermesi gerektiğinden yanaydı; aksi takdirde katılımcılar cep telefonunun ne olduğunu öğrenmek istemeyecekti. Gruplardan birinde bu merak faktörünün, katılımcılara cep telefonu sesi dinletilerek yaratılabileceği konuşuldu.

Grup Sunumları

  1. Grup

“Katılımcılar deneyerek öğrenmeli. Merak etmeli, sonrasında baş başa kalarak kendileri keşfetmeli.”

Sunum yapan ilk grup, eğitimlerine merak uyandırarak başlayacaklarını anlattı. Öncelikle katılımcılara cep telefonunu göstererek onun ne olduğuna dair tahminleri istiyorlar. Ardından ne işe yaradığına dair bazı bilgiler veriyorlar. Daha sonra katılımcılara ormanda bir noktanın koordinatlarını veriyorlar, bu noktada “Panda’nın evi”nin bulunduğunu ve oraya ulaşmaları gerektiğini söylüyorlar.
Bu sırada da katılımcılara cep telefonları veriliyor; yani onlarla baş başa bırakılıyorlar. Katılımcılara o koordinatların nereye tekabül ettiğini öğrenmek için bir araca ihtiyaçları olduğu bir şekilde belletiliyor ve deneme yoluyla cep telefonunu keşfetmeleri sağlanıyor.
Bu çalışmada “deneyerek öğrenme” metodu kullanıldığı için katılımcılardan olumlu geri dönüt aldı.

2. Grup

“Neden ihtiyaçları var? Grubu tanımalı ve onların nasıl öğrendiklerine dair ön bilgiler almalı.”

Bu grubun tasarladığı eğitimde, öncelikle eğitmenler kendilerini tanıtıyorlar. Sonrasında da katılımcı grubunun nasıl bir kitle olduğunu (yaş, cinsiyet, eğitim vs) belirlemek adına bir ön test yapıyorlar ve akışı o anda bu teste göre düzenliyorlar. Ardından cep telefonuna neden ihtiyaçları olduğunu açıklıyorlar; onunla neler yapılabileceği vs. Ardından oyun formatında bir simülasyon gerçekleştiriliyor; VR gözlükten faydalanılıyor. Bu noktadan sonra katılımcıların keşfine izin veriliyor; VR gözlük sayesinde oyun içinde deneyimleyerek keşfetmeye çalışıyorlar. Bu aşamadan sonra ise katılımcıların sorularını alıp onları cevaplıyorlar, bir anlamda onları rolden çıkarıp rahatlatıyorlar. Daha sonra, eğitimin ne kadar başarılı olduğunu tespit edebilmek adına bir test yapılıyor. En son aşama olarak da katılımcıların eğitim boyunca cep telefonu ile öğrendiklerini (öğrendikleri kadarını) birbirlerine anlatacakları bir ortam oluşturuluyor; böylece bilgiler tazeleniyor ve pekiştiriliyor.
Bu grubun çalışmasına, bilgi yüklemesinin biraz fazla gelebileceği, katılımcılara şok etkisi yapabileceği eleştirisi yapıldı. Ayrıca cep telefonu gibi teknolojik bir aygıtın, onu hiç tanımayan bir kitleye anlatılırken daha da kompleks olan VR gözlük gibi bir araçla anlatılmasının ne kadar doğru olduğu konusu tartışıldı.

3. Grup

“Katılımcılar bir simulasyona dahil olmalı. Cep telefonu öncelikle anlatılmalı. Bilgi verilmeli.”

Üçüncü grubun tasarladığı eğitimin ilk etabı, katılımcılara cep telefonunun bir iletişim aracı olduğunu özümsetmekti. Bunu sağlayacak bir simülasyon oyunundan bahsettiler. Bu simülasyon oyununun ardından katılımcılara daha teorik bilgiler veriliyor; cep telefonu iyice açıklanıyor. Sonraki etapta ise tüm katılımcılara aynı cep telefonu veriliyor ve hepsi aynı anda çalıyor ya da mesaj geliyor, dolayısıyla aynı anda katılımcıların dikkati çekiliyor ve keşfetmeleri için serbest bırakılıyorlar. Son olarak da katılımcılar öğrendiklerini birbirlerine sunarak bilgilerini pekiştiriyorlar.

Bu çalışmanın son etabına, pandalardan akran eğitimi benzerliği yorumu geldi. Ayrıca, oturumların aralarında feedback bölümleri olmalı; katılımcılara nasıl gidiyor, nasıl hissediyorsunuz gibi sorular sorulabileceği yorumu yapıldı.

4. Grup

“Katılımcılar kendilerini acil bir durumun içerisinde buluyorlar. İletişim için cep telefonu ihtiyacı anlaşılmalı.”

Son grubun tasarımında ise eğitim katılımcıların cep telefonu sesleri duyduğu bir salona girmeleriyle başlıyor. Bu seslerin neye ait olabileceğiyle ilgili tahminler alınıyor. Akabinde eğitmenler tarafından bir acil durum ortamı yaratılıyor ve bir şekilde katılımcıların iletişim anlamında çaresiz kalmaları sağlanıyor. Böylece kriz anında katılımcıların anında iletişim kurabilecekleri bir araca gerçekten ihtiyaç duymaları sağlanıyor.

Bu oturumun çözümlemesinde, katılımcılardan “keşke şöyle bir araç” olsa yorumları gelmesi hedefleniyor. Bunun üzerine de cep telefonu tanıtılıyor; teknik temel bilgiler veriliyor. Ardından katılımcılar küçük gruplara ayrılarak cep telefonunun günlük hayatta nasıl ve nerelerde kullanılabileceğini keşfetmelerini sağlamak için bu konuda beyin fırtınası yapmaları isteniyor. Son adım olarak da katılımcılardan her birinin kendilerine özgü bir cep telefonu kullanım kılavuzu yazmaları ve bunları kısaca birbirleriyle paylaşmaları isteniyor.

Bu tasarıma genelde merak uyandırdığı için etkili olabileceği yönünde yorumlar geldi.

Genele Dair

“Eğitim tasarlarken, katılımcıların öğrendiklerini aktarmaları için alanlar yaratmalıyız.”

Genel olarak çalışmalara baktığımızda, katılımcıların eğitimlerini tasarlarken simülasyon oyunlarından ya da role-playing’ten yararlandığını görüyoruz. Ayrıca merak uyandırarak öğrenmeyi kolaylaştırmaktan ve katılımcıların öğrenme isteklerini artırmak adına “ihtiyaç” vurgusu yapıldığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla öncelikle katılımcılara neden böyle bir araca ihtiyaçları olduğunu özümsetmek isteme eğilimindeler.

Genellikle klasik yöntemlerdense, yaşayıp deneyerek öğrenme, kendi kendine keşfetme tekniklerinin üzerinde durulduğunu söylemek mümkün. Diğer bir ortak nokta ise grupların, katılımcıların öğrendiklerinin pekiştirilmesi adına oturumlar eklediğini görüyoruz (Birbirlerine öğrendiklerini anlatma, kılavuz yazma vs).

Kapanış

“Eğitimde Sadece Ben kavramı, bireyin kendisini tanıyarak, kendi öğrenme motivasyonunu yaratttığı ve öğrenme ortamlarında kendi hızında ilgisine göre öğrenebilmesini anlatmaktadır.”

Katılımcıların genel yorumları arasında “simülasyonun” bu tarz bi konuyu açıklamada önemli bir yöntem olduğu vardı. Fakat bu tarz oyunlardan sonra mutlaka iyi bir çözümleme yapılmalı dendi; aksi takdirde katılımcıların rolden çıkamayabilecekleri söylendi.
Canlandırma uygulamalarının da sık başvurulan bir yol olduğu yorumunun ardından, bu tarz oturumlar tasarlanırken hiçbir katılımcının değerlerine, kişilik özelliklerine dokunulmaması ve bu konuda hassas olunması gerektiği vurgusu yapıldı.
Deneyimleyerek öğrenmenin gerekliği tartışıldı; konuşulanlar, anlatılanlar unutulsa bile deneyimlenenler ve o esnada hissedilenler hiç unutulmuyor dendi.

Katılımcılardan pandalara gelen feedback’ler arasında, mailde bahsedilen gelmeden önce “Sadece Ben” kavramının araştırılmasının biraz ucu açık kaldığından bahsedildi. Bir katılımcı, konunun biraz daha daraltılarak verildiği takdirde daha iyi odaklanabileceklerini, bu şekilde kavramlar arasında kaybolduğunu söyledi. Bunun üzerine Çağrı, kavramı bilerek ucu açık bıraktıklarını, katılımcıları kısıtlamak istemediklerini, “Sadece Ben” deyince gerçekten ne anladıklarını merak ettiklerinden bu şekilde bir araştırma istediklerini belirtti.

--

--