Ahiler Kimdir

Otekidernek
ÖtekiDernek
Published in
5 min readDec 8, 2020

Ahilerin kim veya ahiliğin ne olduğuna dair tek bir cümlede cevap bulmak doğru olmayacaktır. Bunun başlıca nedeni bu geleneğin gerçekten çok eski zamanlara dayanan ve birçok farklı taraftan incelenmesi gereken bir yapıya sahip olmasıdır. Ahilik geleneğini tarihi, sosyoekonomik ve felsefi şekilde ele almak gerekmektedir. Buradaki felsefi kısmın içerinde Tasavvuf da bulunacağından ayrıca dinsel bir bakış açısı ile yaklaşmak da gerekmektedir.

Kelimelerin köken ve anlamlarını incelediğimiz zaman birçok önemli hikaye ve anlam çıkarabilmekteyiz. Ahilik kelimesi orijin olarak Arapça’da kardeşim anlamına gelen ahi kelimesinden türetildiği öne sürülmektedir. Bir diğer iddia ise Türkçe’deki cömert anlamındaki akı kelimesinden geldiği üzeredir. Her iki iddia da aslında ahilik kültürünün yardımlaşma ve birlik özellikleriyle bağdaşmaktadır.

Ahiler mesleksel bir tarikat aynı zamanda da dini-iktisadi bir teşekküldür. Beylikler ve Osmanlı’nın erken dönemlerinde ahiler yarı siyasi bir yapıya sahiplerdir. Hatta 14.yy’da Ankara merkezli ahilere bağlı olan bir devlet kurulmuştur. Ahiler sadece zanaatkârlıkla ilgilenmemişler askeri birliklere de sahip olmuşlardır. Bu birlikler çoğunlukla mahalli inzibat kuvveti olarak görev yapmış olsa da bölgede etkin bir güç teşkil etmişlerdir. Ahilerin içerisinde loncalar, gedikler ve esnaf teşkilatı bulunurken bunların üzerinde tasavvuf ideoloji vazifesi görmektedir. Tabi oldukları kurallara Fütüvvetname isimli eserlerde yer vermişlerdir.

Fütüvvetname örneği

Fütüvvetnamelerden ve İbn-i Batuta gibi dönemin seyyahlarından öğrenebileceğimiz üzere tasavvufi ahlak bir halk teşkilatına bürünmüştür. Ayrıca bu ahlak meslek erbabı arasında bir dayanışma vazifesi görmüştür.

Ahilerin bir şehirdeki en yüksek rütbeli ismi Ahi Baba olarak adlandırılmaktaydı. Osmanlı Klasik Dönemi’nde Ahi Babaları, şehirdeki esnaf grubunun belirlenen sistem içerisinde çalışması, edilmiş olan şikayetlerin devlet erkanına ulaştırılması ve mesleğe katılanlara şed bağlanması gibi yükümlülüklere sahipti. Ayrıca meslek içerinde uygunsuzluk yapanlara ceza verme gibi haklara sahiptirler. Ayrıca dilimizde bulunan “pabucu dama atılmak” deyimi ahilik döneminden günümüze ulaşmış bir hikayeye sahiptir. Anlatılana göre yemeni pabucu üreten bir usta işlediği usulsüzlükten dolayı cezalandırılmış. Cezası üzere üretilen pabuçlar dükkânının damına atılmış ve ahali esnafın hatalı mal ürettiğini görmüştür. Tabi unutmamak lazım ki verilen cezalar içerisinde dükkan kapatma, falakaya yatırılma ve hatta ölüm cezası bile bulunmaktadır.

Bir ahi yaşamında bir farklı aşamaya sahiptir. İlk aşamada yiğitlik, heves eylemek gerekir. İkinci aşamada ahilik başlar. Son aşamada ise şeyhlik ile yolculuk sonlanır. Sadık Göksu’nun yorumuyla Yiğitlik müminler arasına girmek yani tasavvufun şeriat mertebesinin parçası olmaktır. Ahilik, evliya ve Şeyhlik ise peygamber yoluna varmaktır. Saydığımız üç mertebe şeriat, tarikat ve hakikat ismiyle tasavvufta yer almaktadır.

Ayrıca bu unvanlar babadan oğula geçmemektedir. Bir şeyhin çocuğu da babasının tırmandığı basamakları teker teker çıkmalıdır. Bu yanıyla bahsi geçen yolculuk çırak, kalfa ve usta sıralamasını çağrıştırmaktadır. Bu üç aşamalı sistem ruhani veya tarikat içerisindedir. Çırak, kalfa ve usta sıralaması ise meslek içerisinde gerçekleşir ve yine ahilerin denetimi altındadır.

İşlenilmesi gereken bir diğer önemli husus ise heterodoks İslam anlayışıdır. Bir kavmin din değiştirme süreci oldukça uzun ve sancılı bir süreçten oluşmaktadır. Türklerin İslam iletanıştıkları vakitten sonra yüzyıllar geçmesine rağmen hala büyük kitleler halinde Müslüman olduklarını söyleyemeyiz. Ayrıca Türklerin Müslümanlaşma sürecini zorlaştıran önemli bir etken vardır. Sosyolojik olarak incelediğimiz vakit Türklerin hepsi şehirli bir hayat sürmemektedir. Toplumun önemli bir kısmı konargöçer olarak nitelendirebileceğimiz yaşam biçimini sürdürdüklerinden dolayı devlete bağlı olan veya Ortodoks İslam olarak nitelendirebileceğimiz din anlayışından uzaktadırlar.

Türkmenler tarih boyunca devlet otoritesinden uzakta kalıp başına buyruk bir yaşam izleyen bir toplum olarak göze çarpmaktadır. Bu sadece Osmanlı’da değil Selçuklu’da hatta Cumhuriyet Dönemi’nde bile görülen bir özelliktir. Eski Türk inanç ve gelenekleriyle, İslamın öğretilerini bir nevi sentez ederek farklı bir Müslümanlık örneği sunmuşlardır. Ayrıca kendi inançlarında mistik ögeleri de taşıdıkları görülmektedir. Ahililerin içinde olduğu gelenekle birçok ortak özelliğe sahip olduklarını böylelikle söyleyebiliriz.

Osmanlı Anadolu’da mutlak güç haline ulaştıktan sonra devlet otoritesini sıkılaştırmış ve ahileri devletin kendisine bağlamayı başarmıştır. Artık ahiler Osmanlıya bağlı bir esnaf teşkilatı halini almıştır. Din eğitiminin mektepler vasıtasıyla tekel tarafından halka ulaştırması ile toplumda farklı İslam görüşlerini engellemeyi amaçlamıştır. Konargöçer yaşam biçimine sahip Türkmenler mekteplerde fazlasıyla eğitim almadıkları için bu sistemin dışında kalmışlardır.

İşte bu noktada ahilerin Türk topraklarına getirdiği fütüvvet geleneği devlete bağlılıkla özgür ortamını yitirdiğinden dolayı yavaş yavaş azalmıştır. Bu tarihten sonra daha çok devletten uzak olduklarını için Türkmenler arasında bu gelenek göze çarpmaktadır. Yeniçerilerin gülbanklarında veya Hacı Bektaş-ı Veli gibi mutasavvıflarda eski geleneğin izlerini görmek mümkündür.

Ahilerden bahsederken ismini zikretmek istediğim bir diğer isim Şeyh Edebali’dir. Kendisi Eskişehir yakınlarında bir tekkenin reisidir. Osmanlı kuruluş hikayelerinde ismi sıkça geçer ve Osmanlı Beyliği’nin kurucusu olan Osman Bey’e kızı Mal Hatun’u vermiştir. Bu evlilik, Osmanlı’nın kuruluş aşamasında Anadolu’da oldukça kuvvetli olan Ahilerle işbirliği yaptığını belirtmek için güzel bir örnektir.

Şeyh Edebali

Ahiliğin Anadolu Toprakları ile buluşması

Yaygın bilinen bir bilginin aksine ahilik ilk olarak Anadolu topraklarında gün yüzüne çıkmamıştır. Hatta Ahiliğin Anadolu’ya taşımış olan mürşid ve mutasavvıflardan olan Muhyiddin İbnü’l-Arabî İspanya, Evhadüddîn-i Kirmânî ve Şeyh Nasîrüddin Mahmûd el-Hûyî ise İran doğumludur. Günümüzde bizler Şeyh Nasîrüddin Mahmûd el-Hûyî’i Ahi Evran ismiyle tanımaktayız.

Abbasiler ve İslam dünyası 12.yy’da bir duraklama devrinde bulunduğundan devlet İslam’ın daha önceki tarihlerde yakaladığı ve kaybettiği aksiyonu tekrardan kazanmak için çeşitli reçeteler aramaktaydı. Bu süreçte Abbasi Halifesi olan Nâsır-Lidînillâh, bozulan siyasi ve sosyolojik yapıyı tekrardan canlandırmak amacıyla dağınık durumda bulunan fütüvvet erbaplarını teşkilatlandırmıştır. Fütüvvetnameler yazılarak kurallara tabi olan bir teşkilat kurmayı amaçlamıştı.

Ayrıca Halife Nasır, İslam Dünyasının dört bir yanına gönderdiği elçi ve mektuplar yoluyla teşkilatlanmayı yaygınlaştırmak istemiştir. 1204 senesinde Anadolu’da hüküm süren Anadolu Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin, yaşanan bu gelişmeleri yakından takip etmiş olmalı ki hocası Mecdüddin İshak’ı Halifeliğin baş şehrine yani Bağdat’a göndermiştir. Bir sene sonra Sultanın isteği üzerine yukarıda ismini saydığım üç büyük mutasavvıf Halife tarafından Anadolu’ya gelmiş ve fütüvvet teşkilatının ilk temelleri atılmıştır. Kurulma sürecinde olan teşkilat adına Anadolu topraklarında tekke ve zaviyeler inşa edilmiştir. I. İzzeddin Keykâvus ve I. Alâeddin Keykubad’ın da fütüvvet teşkilatına girmeleriyle Ahiliğin kuruluşu tamamlanmıştır.

Moğol istilasından sonra Anadolu’da kuvvetlenen Ahiler teşkilatlanma ile ticari ve sosyal hayata yön verdiler. Bu sebeple ahilerin, Anadolu’da Müslümanlığın yaygınlaşmasındaki etkenlerden birisi olduğunu da söyleyebiliriz. Bunun yanında Alâeddin Keykubad Dönemi’nden itibaren ahilerin şehirlerde, belediye ve emniyet hizmetlerini sağladıklarını bilmekteyiz. Antik Yunan’daki Agoranomoslar veya İslam Devleti’ndeki Muhtesiblerin sahip oldukları görevlere benzer yükümlülükleri vardır.

Ahilerin Anadolu’ya kazandırdıkları bir diğer fayda yerli üretimin artmasıdır. Anadolu’nun her tarafında bulunan teşkilatlar sayesinde sistem oturtulmuştur. Böylelikle az miktarda eşya ithal edilmiş hatta dışarı topraklara mallar ihraç edilmiştir.

--

--