Bizim Köy

Otekidernek
ÖtekiDernek
Published in
2 min readApr 17, 2021

Gidip görmediğin köy senin köyün müdür?

Yanı başında yaşananlara kulaklarını tıkamış olsa bile insan bir başkasının işaret ettiğine bakmadan edemiyor. Baksa dahi göremediği gerçeği işaret edenin dudaklarından süzülenleri hakikat olarak kabul ediyor.

“Mahmut Makal yeryüzünde kültüre hizmet etmiş, dünyayı daha iyiye ve daha güzele götürmek için çaba harcamış dört kişiden biridir. Eskiden İstanbul İstanbul’du, taşra da taşra. Romancı, yazar, şair adam kentsoylu olmalıydı. Makal bu çerçeveyi parçaladığında bomba patlatmıştı.” İlhan Selçuk

Tam da böyle bir ortamda 17 yaşındaki Mahmut Makal görev yeri olan Aksaray’ın Nurgöz köyünde öğretmenliğe başlamış ve gündelik yaşamından kesitleri not almıştı. Anadolu algısı yemyeşil ovalarda kuzuları otlatan şirin kız çocuklarından ibaret olanlar Makal’ın yazdıkları karşısında içler acısı, yoksul ve yalnız bozkırın varlığından haberdar olmuşlardı. İlkel tarım teknikleriyle ürettiği ürünleri paranın varlığından habersiz takas yöntemi ile alışveriş yaparak hayatta kalmaya çalışan insanların yaşam mücadelesi oldukça rahatsız edici. Dini duyguları istismar edilen insanların nasıl kandırıldığı, kız çocuklarını takas aracı olarak gören babaları ve yüzyıllardır cahil bırakılmış toplumun inanışları okurları derin düşüncelere sevk ediyor. Zihinlerde yer alan köy imajını kökünden sarsan Köy Enstitülü öğretmen dönemin edebiyat çevrelerinde adını duyurmuştu. Varlık dergisinde yayınlanan yazıları 1950 yılında kitaplaştırılmasıyla köy edebiyatı akımını başlatmıştı. Ne yazık ki kitaplaştırılan yazılarının yarattığı etkiyi 1 yıl sonra öğrenebilecekti. Kar yağışından kapanan köy yolları baharın gelmesiyle açılırken genç öğretmeni karşılayan jandarmalar olacaktı. 50’li yılların aksine oldukça çağ dışı bir hayat süren Nurgöz köyü Ankara’nın dikkatini çekmiş ve Makal başkente davet edilmişti. Köyde süren yaşamın iyileştirilmesi yönündeki beklentiler boşa çıkmıştı. Kamuoyunda artan tepkiler Makal’ın komünizm propagandası yaptığı ve sosyalist sistemi benimsediği üzerine yapılan yorumlar ülkenin eğitim sisteminin yeniden şekillenmesine sebep olacaktı. Hâlbuki yazar taşrada yaşanan toplumsal gerçekleri gün yüzüne çıkarmıştı. Dönemin hükümetinin yaptığı çağrı boşa çıkmış, sürekli körüklenen Köy Enstitüsü fobisi iyice güçlenmişti. Bu süreçte Köy Enstitüleri teker teker kapatılırken, halkın sorunlarını konu eden yazarlara yönelik sansür artmış ve toplumsal ayrışmanın temelleri atılmıştı.

Nurgöz köyündeki manzarayı Anadolu’nun bir başka yerinde yeniden görmek mümkündü. Bu nedenle kitabı Afyon’daki okur ile Bitlis’teki okur benzer sorunları yaşarken hissettikleri farklı olabilir. Ortak sorunların çözülme aşamasında bakış açılarının farklılığı her ne kadar bir zenginlik olsa da kendi gibi düşünmeyeni negatif kodlayan birey toplumun önündeki yegâne yanlıştır. Fakat tam bu noktada benzer sıkıntıları çeken iki insanı bir araya getirecek olan şey sorunların çözümüdür.

Candaş Şentürk

--

--