Türkiye’de Orta Üst Gelir Düzeyine Geçişin Gerektirdiği Özgürlük İhtiyacı

Erdal Türkkan
Özgürlük Postası
4 min readAug 13, 2018

--

Türkiye 2000’li yıllarda orta gelirli ülke statüsünden, orta üst gelirli ülke statüsüne geçmiş bulunmaktadır. Bu geçişin toplumun refah anlayışında ve devletten beklentilerinde bazı önemli değişmeler yaratması söz konusudur. Ancak bu yeni beklentiler ve özellikle de bu beklentiler içerisinde özgürlüklerin yeri konusunda yeterli araştırma yapıldığı söylenemez. Bu yazının amacı orta üst gelir düzeyinin getirdiği yeni özgürlük beklentileri konusunda bazı ipuçlarını ortaya koymaya çalışmaktır. Bu konudaki temel tespitlerden hareketle üzerinde durulmak istenilen esas soru Türkiye’de siyasi iktidarın ve diğer siyasi partilerin orta üst gelir düzeyine ulaşmanın getirdiği özgürlük ihtiyacının ne ölçüde farkında olduğu ve bunları ne ölçüde yerine getirebildiğidir. Bu açıdan pozitif özgürlük ihtiyacı ile negatif özgürlük ihtiyacı arasında bir ayrım yapmak yararlı olur.

Orta üst gelir grubuna geçiş ekonomide mevcut fiziki ve sosyal altyapı darboğazlarının güçlü bir biçimde hissedilmesine yol açacaktır. Fiziki ve sosyal altyapının geliştirilmesi pozitif özgürlüklerin genişletilmesi bağlamında değerlendirilebilir. Orta üst gelir düzeyinde, 100 kişi başına araba sayısının artması, mobil iletişimdeki teknolojik gelişmelerden yararlanma hevesi ve ihtiyacının artması, mega kentlerin nüfusundaki hızlı artış, konut ihtiyacının artması, sanayinin rekabetçilik ihtiyacının artması, dış dünya ile ekonomik ve turistik ilişkilerin artması gibi çok çeşitli nedenlerle fiziki altyapı ihtiyacı hem artmakta hem de daha görünür hale gelmektedir. Siyasi iktidarın bu ihtiyaç ve taleplere duyarsız kalması mümkün değildir. Çünkü bu alanlarda yapılan yatırımlar gözle görülebilir olduğundan halkın büyük kesimi tarafından çok olumlu algılanacaktır. Diğer taraftan orta üst gelir düzeyine ulaşmış her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de gelir esnekliği birden büyük olan sağlık, eğitim, güvenlik, adalet gibi konularda da ihtiyacın büyük boyutlara artması söz konusudur. Rasyonel bir siyasi iktidarın bu ihtiyaçlara da en iyi şekilde cevap vermesi oy potansiyelini arttırmak açısından kaçınılmazdır. Çünkü sosyal altyapı da seçmenlerin günlük hayatında varlığını hissedebileceği değişiklikler yaratacaktır. Türkiye’de AK Parti iktidarının gerek fiziki altyapıyı gerekse sosyal altyapıyı genişleterek halkın kolay algıladığı pozitif özgürlükleri önemli ölçüde geliştirmiş ve bu performansını en üst düzeyde ortaya koyacak tanıtım ve propaganda faaliyetlerini de eksiksiz yerine getirdiği söylenebilir.

Orta üst gelir düzeyinde negatif özgürlük ihtiyacının da hızla artması söz konusudur. Negatif özgürlükler devletin yapması gerekenlerden çok yapmaması gerekenlerle ilişkilidir. Diğer bir ifade ile negatif hak ve özgürlüklerin rolü, tüm temel hak ve özgürlüklerin arttırılması yoluyla bireylerin devletin keyfi müdahalelerinden korunması ve özgürleştirilmesidir. Adil yargılanma hakkı, Mülkiyet özgürlüğü, akit özgürlüğü, girişim özgürlüğü, fikir ve ifade özgürlüğü, seyahat özgürlüğü, meslek seçme özgürlüğü, siyasi alanda da seçme ve seçilme özgürlüğü vs. orta üst gelir grubuna geçişle birlikte büyük önem kazanan ihtiyaçlar haline gelmektedir

Orta üst gelir düzeyinde iş dünyası artan iç ve dış rekabet baskısı karşısında daha yüksek bir girişimci güvencesine ihtiyaç duymaktadır. İş dünyası açısından öngörülebilir bir hukuk devleti anlayışının egemen olması, olmazsa olmaz bir koşuldur. Bu çerçevede iş dünyası açısından mülkiyet özgürlüğü başta olmak üzere, akit özgürlüğünün, girişim özgürlüğünün yüksek bir standartta garanti altına alınması önem kazanmaktadır. Orta gelir düzeyinde geleceği öngörebilme ihtiyacı artmaktadır. Bu da hukukun üstünlüğü ilkesinin tam olarak uygulanmasını gerektirmektedir.

Orta üst gelir düzeyi ekonomide her türlü yolsuzluk potansiyelinin önemli ölçüde arttığı bir aşamadır. Yolsuzlukların artması ekonomik özgürlüklerin kağıt üzerinde kalması ve anlamını yitirmesi sonucunu doğuracaktır. Diğer bir ifade ile yolsuzluk ve kayırmacılığı yaygınlaşması “ rekabetçi kapitalizmin yerini “ahbap çavuş kapitalizmine“ bırakması demektir. Yolsuzluk ve ayrımcılığın engellenebilmesinin ilk ve temel koşulu basın ve ifade özgürlüğünün en ileri düzeyde sağlanmasıdır. Basın ve ifade özgürlüğünün etkin korunduğu bir ortamda sistematik bir biçimde yolsuzluk ve ayrımcılık yapılması önemli ölçüde zorlaşacak hatta imkansız hale gelecektir. Ancak ne yazık ki orta gelir düzeyinde seçmenlerin önemli bir bölümü yolsuzluklara karşı duyarsız olacaktır. Bu nedenle de basın ve ifade özgürlüğündeki kısıtlamalar onun çok fazla tepkisini çekmeyecektir. Aksine seçmenlerden bir bölümü de bu ortamdan yararlanarak kasasını doldurmaya çalışmaya öncelik verebilecektir.

Orta üst gelir düzeyinde tüketicilerin önemli bir bölümü oldukça yüksek standartlara dayalı bir hayat tarzı oluşturmuş olmaktadır. Heterojen bir toplum içerisinde bu farklı standartlar bireylerin farklılıklarıyla birlikte yaşayabilme ihtiyacını ve bunu sağlayacak bütün özgürlüklerin garanti altına alınması beklentisini arttıracaktır. Bu durumda hayat tarzını serbestçe seçebilme ve yaşayabilme ile ilgili her türlü özgürlük önem kazanacaktır. Burada iki temel sorunla karşılaşılmaktadır. Bunlardan birisi siyasi iktidarların kendisine oy veren kesimlerin hayat tarzını seçmede gerekli hassasiyeti gösterirken muhalif kesimlerin hayat tarzına en ağır şekilde müdahale etmekten kaçınmaması durumudur. İkinci önemli sorun ise siyasi iktidarın hayatın tüm detayları ile ilgili yetkileri merkezileştirmiş olması ve yerel birimlere inisiyatif tanımamasıdır. Bu durumda farklı hayat tarzlarının oluşturulması zorlaştığı gibi, tepeden inmeci kararlarla bireylerin hayat tarzlarına kapsamlı müdahalelerin yapılması da söz konusu olabilmektedir.

Orta gelir düzeyinde çeşitli siyasi partiler arasındaki rekabet çok büyük bir önem kazanacaktır. Bu siyasi yarışın adil rekabet koşullarında gerçekleşebilmesi için gerek ekonomide gerek siyasette adil rekabetin sağlanabilmesi gerekecektir. Adil rekabet ortamının temel gerekliliği ise ekonomik ve siyasi özgürlüklerin en üst düzeyde geliştirilmesi ve en etkin biçimde korunmasıdır. Bu açıdan siyasi iktidarın duyarlılık göstermesi mümkün olamamaktadır. Çünkü siyasi rekabette devletin sahip olduğu hakim gücü kullanan bir siyasi iktidar ebediyen sürecek bir iktidarı garanti altına alma imkanına sahip olabilecektir. Bu imkan, pozitif özgürlükleri geliştirmedeki başarısıyla da orantılı olacaktır.

Şüphesiz orta üst gelir düzeyine geçişin pozitif ve negatif özgürlük ihtiyacını arttırma etkisi başka açılardan da kendisini gösterecektir. Örneğin pozitif özgürlüklerin arttırılması açısından gelir dağılımında aşırı yoksulluğu ortadan kaldıracak bazı önlemlerin alınması önem kazanmaktadır. Ayrıca bilimin, sanatın, sivil toplum inisiyatiflerinin gelişebilmesi için çok ileri düzeyde negatif özgürlüklere ihtiyaç olacaktır.

Sonuç itibariyle Türkiye’de mevcut siyasi iktidarın orta üst gelir düzeyinin getirdiği özgürlük ihtiyacının karşılanmasında pozitif özgürlüklerin geliştirilmesine önem ve öncelik verdiği görülmektedir. Buna karşılık mevcut siyasi iktidarın, sadece kendi seçmeninin (mütedeyyin — muhafazakar seçmen) ihtiyaç duyduğu negatif özgürlüklerin geliştirilmesinde hassasiyet gösterdiği, yandaş olmayan grupların negatif özgürlük taleplerine kulaklarını tıkadığı gibi mevcut özgürlüklerden geri adım atmaktan da çekinmediği gözlenmektedir. Muhalefet ise böyle bir ortamda sesini duyurma imkanından mahrum olduğundan kendi varlığını sürdürme mücadelesini ön plana çıkarmak durumunda kalmaktadır.

--

--