Şirketinizi nasıl değerlemeli?

212
212.vc
Published in
2 min readNov 5, 2018
“white measuring tape on white surface” by Annie Spratt on Unsplash

Bu soru şimdi olduğu kadar 212 öncesi hayatımda da birçok defa karşılaşıp, değişik metotlarla yapılan çalışmaları görüp/yapıp, her seferinde de aynı cevaba ulaşmam ile sonuçlandı: doğru değer diye bir şey yok.

Cep telefonunuzu önünüze gelen ilk 10 kişiye satmayı deneyin, muhtemelen 10 ayrı teklif alacaksınız. Hangisi doğru?

Oysa cep telefonu gibi her gün kullandığınız ve birçok alternatife sahip bir eşyayı değerlemek nispeten kolay, sadece internete girip karşılaştırabileceğiniz binlerce teklife ulaşmanız birkaç saniyenizi alıyor.

Limitli operasyonel ve finansal veriye dahi sahip olmayan bir şirketi değerlemek ise kolay iş değil.

Bir şirketin değeri, kabaca, size ileride kazandıracağını öngördüğünüz gelirlerin belli bir iskonto oranı uygulanarak elde edilen bugünkü değerine eşittir…

Bu işin teorisi.

Zira şirketler yeni, girişimciler heyecanlı olunca, paylaştıkları öngörüler de ‘uçuk’ oluyor.

Yatırım yapılan ülke Türkiye (…), sektör teknoloji (!!!), yatırımcı da kendine çocukluktan beri Varyemez Amca’yı idol olarak seçen bendeniz olunca ise iskonto oranları tepe yapıyor.

Ben, daha yeni ortaya çıkmış, iş modeli büyük ihtimalle birkaç defa değişecek bir ekibin hazırladığı 3–5 yıllık kazanç öngörülerini kullanıp şirketleri değerlemeyi komik buluyorum. Bu rakamları doğru yapabilecek bir ekibin veya bendenizin zaten o masaya oturması mümkün değil, zira bu öngörü kabiliyetine sahip kişi dünyanın en zengin insanı olurdu.

Bu yüzden bu ve benzeri analizleri bize başlangıçta yol göstersin, bir fikir versin diye yapıyoruz.

Daha sonra, rakamlar aklımıza yatıyorsa, iki soru soruyoruz:

  1. Şirketin önümüzdeki 3–4 çeyrek için ihtiyacı olan miktar ne? Bu miktar şirketi hangi seviyeye getirir?
  2. Girişimcinin şevkini kırmadan, demotive etmeden, aldığımız risk de gözönüne alındığında nasıl bir yüzde herkesi tatmin eder?

Biz bu şekilde yaklaşırken, son zamanlarda, Google’ın da yardımlarıyla, birçok girişimci dostumuz finansal değerleme uzmanlığına yatay geçiş yapıp değişik değerleme metotlarıyla karşımıza çıkıyor.

Kullandıkları metot genellikle Comparable Multiples dediğimiz, halka açık şirketlerin veya açıklanmış işlemlerin değer çarpanlarını baz alarak şirketlerini değerlemek. Bunu çok yanlış buluyorum:

  1. Kullanılan piyasa çarpanları çoğu zaman Amerikalı, birkaç yıllık mazisi olan ve ciddi cirolara sahip işletmelere ait,
  2. Bu şirketlerin iş modelleri, operasyonları vs. çoğu zaman değerlemesi yapılan firma ile aynı değil,
  3. Girişimciler bu verileri şirketlerinin birkaç yıl sonra ulaşmayı umdukları cirolar ile çarpıp şirket değeri hesaplamayı seçiyor, bunların öngörü olduğunu ve bu yüzden değerleme safhasında ‘kırpılmaları’ gerektiğini atlıyorlar,
  4. Onların heyecanını paylaşıp şirketlerine bu erken aşamada yatırım yapan bizlerin ciddi bir risk aldığını ve bunun karşılığında normalden* daha büyük bir getiri beklediğimizi unutabiliyorlar (bu önemli — bir daha okuyun)

Sonuç olarak; değerlemeye takılmayın, şirketi bir sonraki evreye taşıyacak yatırımı, haklarınızı mutlaka koruyarak alın.

Daha önemlisi, kim bu adamlar, işler iyi giderken iyide sıkıntılı günlerde benimle bu yolda nasıl yürüyecekler, sorusunu sormaya zaman harcayın.

  • Normal nedir? Bu da uzun bir tartışma konusu… en basitinden, risk sevmedikleri için şirketinize kredi vermeyip size kredi kartı sunan Türk ‘bankalarına’ yıllık ortalama %28 ile borçlanıyorsunuz. Bankanın verdiği krediyi kaybetmesi oldukça düşük bir ihtimal (<%10), zira kapınıza dayanıp evinizi boşaltıp gidebiliyorlar.

Originally published by ali karabey at 212.vc on January 23, 2013

--

--