Gür Sesli Menfaatperestler

Vera Çakmak
30eksi
Published in
4 min readAug 25, 2019

Bir anlatı, bir öykü insanı ne kadar içine çekiyor, ne kadar hikâyenin içinde hissettiriyorsa bırakacağı tesir de yine o kadar fazla olur. Fakat hiçbir anlatı, insanı gözle görülenden ve maruz kalınandan daha fazla etkileyemez. Bu yüzdendir ki yaşadığımız küçük acılar bize her zaman yaşamadığımız büyük acılardan daha ağır gelir. Nitekim büyük aktivistlerin çoğu, yaşadıkları haksızlıkların ertesinde çıktıkları hak arayışının sonucunda aktivist olmuşlardır.

Emine Bulut cinayetinin, haftada en az bir kere gördüğümüz “kadın cinayeti” başlıklı haberlerden farkı da işte tam olarak buydu. Maalesef birçok kadın benzer vahşetlere maruz kalarak can veriyor ancak biz bu dramın boyutunu okuduğumuz haber yazısında yeteri kadar idrak edemiyoruz. Başta söylediğim gibi, bize tesiri de Emine Bulut cinayetinin tesirinin yarısı kadar bile olmuyor. Kendi adıma konuşacak olursam Emine Bulut’un cinayet vakasını gördükten sonraki iki gün içinde üç kadın cinayeti haberi daha okudum.

Yine okuduğum bir haberde kadın cinayetlerinin her geçtiğimiz sene inanılmaz bir şekilde artış gösterdiğiyle alakalıydı. Diğer cinayet vakalarından “katletmek” hususu dışında tamamıyla ayrı tutmamız gereken kadın cinayetlerine engel olamadığımız; tam aksine bir kadını öldüren, geride kalanları da birer “yaşayan ölü” haline getiren bu vahşetlerin artmasına sebep olduğumuz gerçeği de bir parça vicdana sahip herkesin suratına bir tokat gibi çarpmaktadır.

Bu denli hassas konu ve zamanlarda ne söylediğimize, nasıl söylediğimize ve ne zaman söylediğimize bilhassa dikkat etmeliyiz. Nitekim yapacağımız en ufak bir sürç-ü lisân ne istediğimizin, neye karşı olduğumuzun ve neyi savunduğumuzun yanlış anlaşılmasına sebep olabilir. Çünkü toplumlar -daha doğrusu gelişme evresini tamamlayamamış toplumlar- bu tarz durumlarda her zaman bir suçlu veya suçlu topluluğu bulmak ve ona yüklenmek, bu sayede vicdanını rahatlatmak ister. Sesi gür çıkan birileri de bu durumlarda rüzgarın estiği yöne doğru bu toplumun öncülüğünü yapar hatta hedef gösterir.

Kendini geliştirmeyi ve topluma faydalı olmayı sadece birilerine öğüt verirken aklına getiren bir topluma, inandığı dinin mülk ve varlık hakkındaki tutumunu bilmezken, “Kadınlar size Allah’ın emanetidir.” dendiği zaman karşılığında kadınların bir birey olduğunu reddetmek, daha da kötüsü kadın cinayetlerinin bu düşüncenin sonucu olduğu suçlamasıyla karşı karşıya kalmak işten bile değil. Hele ki ortada birçok “gür sesli menfaatperest” varken.

Peki, kim bu “gür sesli menfaatperestler”?

İşte onlar bizim kadın cinayetleri dahil birçok sorunu çözemememizin bence asıl müsebbipleri diyerek, aynı onlar gibi suçu birilerine iterek vicdanımı rahatlatmanın peşindeyim. Ama en azından hep beraber kahrolmamız gereken bir zamanda “Nasıl çözebilir, nasıl çözümün bir parçası olabilirim?” yerine “Nasıl siyasi çıkar elde ederim?” diye düşünen insanlardan daha az suçlu olduğumu iddia edebilirim. Niye mi? Çünkü birçok sebebi ve kıstası olan kadına şiddet ve kadın cinayetlerini tek bir nedene indirgeyerek diğer nedenlerin göz ardı edilmesine sebebiyet vermiyorum da ondan. Doğruyu söylemek ile doğruyu konjonktüre uyduğu müddetçe söylemek arasında en az doğru söylemek ve yalan söylemek arasında olduğu kadar büyük bir fark var.

Gür sesli menfaatperestlerin bu seferki hedefi “Kadınlar size Allah’ın emanetidir.” hadisi ve İslam dini. Nedeni ise kadınların Allah’ın emaneti olduğunu düşünmenin erkeği kadının sahibi gören anlayışı destekler nitelikte olmasıymış. Soruyorum; biri üzerine emanet olan şeyin nasıl sahibi olabilir? Bu cümleden bu anlam nasıl çıkar? Emanete gözü gibi bakmamak bile emanete hıyanet diye adlandırılırken, bir kadını öldürmek nasıl bu düşüncenin eseri olabilir?

Soranlar olacaktır; neden kadınlar erkeklere emanet edildi de erkekler kadınlara emanet edilmedi? İslam dininin peygamberi bu sözüyle kadınları aciz ve aşağı olarak görüyor olmaz mı? Ancak bu sorular en fazla pozitif ayrımcılıkla itham edilebilecek bir cümle için çok zorlama olur. Hazreti Peygamber’in bu sözü neden söylediğini düşünmek lazım. Veda Hutbesi’nin yapıldığı yıl Miladi takvime göre 632 yılı. Arap yarımadasında kadınların yaşama hakkının bile olmadığı, eşlerinin ya da babalarının inisiyatifi ile yaşama hakkına sahip olduğu bir dönemde bu cümle ancak kadınlara zarar verilmemesi için söylenmiş olabilir.

Kaldı ki İslam dinine göre insanın öz canı dahi kendisine emanet verilmiştir. Canlı ve cansız, var olan her şey Allah’ın emanetidir. Konuk bulunduğumuz bir yerde bize tahsis edilen herhangi bir nesneyi dilediğimiz şekilde kullanamadığımız gibi Tanrının bize emanet ettiği hiçbir şey üzerinde de sahiplik iddiamız olamaz. Kendi canına kıymanın en büyük günahlardan biri olmasının sebebi de yine budur. “Kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. “Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” diyen bir dini, insanları cinayete eğilimli hâle getirmekle suçlamak akıl kârı olmayacağı gibi, “Kadınlar sizin malınız değil, Tanrının emrettiğinin aksine kadınlara istediğiniz şekilde davranamazsınız.” anlamına gelen bir cümleye ve sahibine de bu ithamlarda bulunmak inançlı veya inançsız olmak fark etmeksizin akl-ı selim olan hiçbir insanın yapacağı bir iş değildir.

Kadın cinayetlerinin ekonomik refah, eğitim düzeyi, toplumsal terbiyedeki yanlış tutumlar, eğitimin yetersizliği, başkalarının hakkına saygı duymamak, psikolojik bozukluklar, cezaların caydırıcı olmaması, yargının bağımsız olmaması, hukukun hakkıyla işlenmemesi gibi başlıca nedenleri ile uğraşmak varken; siyasi çıkar elde etmek ya da vicdan rahatlatmak için suçu bir kesime itmeye çalışmak çözümü güçleştirdiği, geciktirdiği ve bu denli hassas ve önemli konularda çıkar güttüğü için son derece alçakça bir tutumdur.

Gerçekten bir şeyler yapmak isteyen varsa kapısının önünü süpürmekle başlayabilir. Yazımı o tartışılan cümlenin tamamıyla bitirmek istiyorum;

“Kadınların hukukunu gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Kadınlar size Allah’ın emanetidir.”

--

--

Vera Çakmak
30eksi
Writer for

insanı dipsiz bataklıklara sürükleyebilen siyah köpekler