Delirmek Belirmektir*

Mbk
500Pub
Published in
2 min readNov 4, 2019

“Sanat olmasaydı kendimi çoktan öldürürdüm.”

Yayoi Kusama, puantiyeli yüzeyleri , zaman ve mekan algılarımızla oynayan aynalı Sonsuzluk Odası gibi ikonikleşmiş eserler yapmış “yaşayan en önemli avangart sanatçı”.

Bütün aykırılıkları ve çılgın işlerinin temelinde 10 yaşından beri gördüğü halüsinasyonlar yer alıyor. Baskıcı annesi, “Zengin biriyle evlenerek ev kadını olacağı için” resim çizmesine izin vermemiş, babası ise onun tabiriyle “Bir çok aşığı olan özgür ruhlu biri”. Ailesinin ve eril toplumun baskısını çok küçükken üzerinde hisseden Kusama’nın hayatında bir de “baş etmesi gereken” halüsinasyonları eklenince kendini sanata adamış ve gördüğü şeyleri aktararak kafasını kurcalayan soruları bizlere de sorduran işler ortaya çıkarmış. 90 yıllık ömrünü açlık, isyanlar, eylemler, tutuklanmalar, yokluk ve devrimci hareketler süslüyor. 1957'de Amerika’ya giden sanatçı 60'ların sonunda “hippilerin kraliçesi” ünvanıyla Amerika’da savaş karşıtı işler yapıyor, Amerikan bayraklarının yakıldığı eylemler, hatta dönemin “ABD başkanı R.Nixon’a “Bırak Vietnam savaşını da gel sevişelim” mealinde bir mektup yazmışlığı bile var”.**

Eserlerini alışılagelmişin dışında tutan bir başka unsur ise izleyiciyi özne yerine koymaması. Özne hep kendisi. Sizi çepeçevre saran aynalarla dolu bir odaya gidiğinizde kendinizi sonsuz kere görseniz bile sanatçının izinde sanatçının görüşünden baktığınızı hissedersiniz. Onun gördüğünü görmeye bir davettir. Kendi tuhaflığını gizlemez yüceltir adeta, izleyiciyi etkilemek için bir çaba değil, izleyiciye göstermek için bir çabayı görürüz aynalarda, noktalarda, ağlarda...

Kaynak: WashingtonPost

Kusama’yı tanımlamak için , feminist, heykeltraş, hippi, politik, şair, aseksüel, avangart, sürrealist, özgürlükçü, ressam, sinemacı, yazar, performans sanatçısı… ve daha nice ünvanlar kullanabiliriz. Hayatının detaylarını öğrenebileceğimiz bir belgeseli bile var. ***

Bütün bunları yaparken her zaman noktalar ve ağlarla iç içe oluyor. Kıyafetlerinde, eserlerinde, kocaman tuvallerinde, bindiği atın üzerine kadar her yeri gördüğü noktalarla süslüyor. Kendi görüsünü fiziksel dünyaya geçiriyor, saplantısını sanata çeviriyor. Bu kadar bireysel işleri toplumsal duyarlılıktan uzaklaşmadan yapabiliyor. Evrenin sonsuzluğundaki küçük noktamızı sorgulatıyor.

“Ben sadece dünyadaki bir başka noktayım.”

Resim, müzik, heykel, sinema.. adı ne olursa olsun, insanlar üzerinde etki bırakan işler milyonlarca nokta içinde kendi benliğini kendi küçüklüğünü fark edip, kabul ettikten sonra, diğer noktalara dokunma çabasından doğuyor. Belki de Kusama’nın başarısı saplantılarını ve ‘hasarlarını’ cesurca kabul edip onları başka formlara ve bir anlatı biçimine çevirmeyi başarmış olmanın başarısı.

“I wanted to start a revolution, using art to build the sort of society I myself envisioned.”

Yayoi Kusama hakkında daha fazla bilgi edinmek için ;

Dip Notlar,

*Can Bonomo, Delirmek Belirmektir, Esen Kitap, 2017.

** http://www.tempomag.com.tr/detail/yayoi-kusama-sinir-tanimayan-obsesyon

*** Kusama: Infinity, dir. Heather Lenz, 2017.

--

--