Kalabalık şehirlerin boğuk mucizesi.

Mbk
500Pub
Published in
2 min readNov 22, 2019

Yürüyorum. Basık tavanlı, aynı aralıklarla birbirini tekrar eden göz yorucu ışıklarla donatılmış metro koridorlarında yürüyorum. Sanki sonsuz bir döngüye girmişim hissini veriyor. Sanki ilerlemiyorum. Tekrar ışık. Boşluk. Işık. Boşluk. Tekrar ,tekrar, tekrar… Şehrin damarlarında dolaşan bir kan hücresi. Kendi ağırlığından başka bir şey taşımayan milyonlarca noktadan biri ben. Işık, boşluk, tekrar…

Kalabalıklar ve boşluklar…Birbirini tanımadan ortak hayali paylaşan insanlar. Önümdeki kadın da bunlar düşünüyor mudur? Ya da karşıdan gelen adam hiç bu boğulmuşluk hissini kelimelere dökmeye çalıştı mı? Nefesim kesiliyor, gözlerim yanıyor. Gözlerimi kapatıp dinliyorum. Topuk sesleri, konuşmalar, bir fısıltı, küçük bir öpücük, motorun sesleri, cızırtılar, inlemeler, sallantı. Her biri kulaklarımdan önce göğsüme çarpıyor. Duyuyorlar mı? Duyuyor musunuz? Şehrin kalp atışları göğüs kafesinize vuruyor mu?

Bir gülüş, hayır üç kişiler ikisi gülüyor biri daha çok kıkırdıyor ama daha içten. Ne konuşuyorlar? Anlamıyorum, hangi dil bu? Belki Rusça, muhtemelen değil. Gülüşlerin sıcaklığı göğsümü ısıtıyor. Nereye gitti motor sesleri? Gözlerimi açmalı mıyım? Gerek yok… Erkek olan daha temkinli belki kendine kızgın. İçinden durmalıyım diyor mudur? Gizemli , resmi, ciddi havasını bozduğu için kızıyor mudur kendine? Kızmasın kendine gülmek gizemi bozmaz. Bak bana gülüşünüz sayesinde merak ediyorum sizi. Basit, odaklanılmış, samimi birkaç gülüş sayesinde çıktım şehrin çukurundan. Gözlerimi açacağım, derin bir nefes alacağım, adımlarımın ritmi değişecek, dışardaki yağmurdan zevk alacağım, başkalarına gülümseyeceğim. Böyle böyle çıkacağız şehirlerden. Gülerek.

--

--