1. Bölüm- Erken Seçim ve İttifakların Geleceği

Utku Öz
6. Sokak
Published in
4 min readMay 29, 2020

Bir süredir gündemi meşgul eden haberlere bakılırsa Türkiye siyaseti yeniden en heyecanlı dönemine girmek için gün sayıyor. 2016 yılı hariç son 6 yılın hepsine en az bir referandum veya yerel/genel/cumhurbaşkanlığı seçimi sığdıran güzel ülkemiz bu seneyi pas geçecek diye şaşırmıştık ama Deva ve Gelecek Partilerinin ortaya çıkışıyla gündem tekrardan ısınmaya başladı. Devlet Bahçeli’nin seçim sistemine dair çeşitli yasal düzenleme önerileri ve muhalefet sıralarından gelen hodri meydan sesleri artık bizim için Coca Cola’nın ramazan reklamları gibi her sene ortaya çıkan hoş bir gelenek haline geldi. Gerçekten sandığa gidip gitmeyeceğimiz meçhul ve hatta düşük ihtimalli de olsa, son aylarda seçim sistemi üzerine normalden daha fazla konuşulduğu bir gerçek.

Peki meclis çoğunluğuna sahip bir iktidar bloku, ortada görünür bir sebep yokken neden böyle bir konuyu masaya getiriyor? Bunun aslında birden çok sebebi var. Bu sebeplerden en önemlisi AKP tabanına göz koymuş iki yeni siyasi partinin kuruluşu. 2017 yılında gittiğimiz erken seçimin en önemli nedenlerinden birinin MHP tabanından oy alma ihtimali olan İYİ Parti’nin kuruluşu olduğunu göz önüne alırsak, Cumhur İttifakı’nın Deva ve Gelecek Partilerinin siyasi iddialarını oluşmadan yok etmek istemesi çok doğal görünüyor. Henüz seçim anketlerinde varlık gösteremeyen bu iki partiye muhalif yorumcular pek şans vermese de, Recep Tayyip Erdoğan’ın öyle düşünmediği geçtiğimiz günlerde 140Journos’un yayınladığı Ali Babacan belgeseline verdiği sert tepkiyle belli oldu. Ahmet Davutoğlu için en çok yapılan yorumsa, en iddialı olduğu bölgenin AKP’nin oy depolarından biri olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki muhafazakar Kürt nüfus yoğunluklu iller olduğu. Bu noktada iddialı olma kavramının bölgeyi domine etmek anlamına gelmek zorunda olmadığını belirtmek gerekiyor. Tarafların keskin bir şekilde %50–50 ayrıldığı bu dönemde toplam %5'lik bir oy kayması bile iktidar değişimi anlamına gelebilir.

Erken seçimin bir diğer sebebi de halihazırda sarsılmış seçim kaybetmeyen parti imajı, şiddeti gittikçe artan ekonomik kriz ve pandemi sonrası global durgunluğun iç piyasaya etkilerinin kombine bir şekilde hükümete duyulan güvene ve meşruiyet algısına zarar verecek olması. Ben hiçbir zaman hükümet kaybedeceği seçime girmez diyenlerden olmadım. Benim gibi düşünenlerin de haklı olduğu tekrarlanan İstanbul seçimlerinde ortaya çıktı. Öte yandan iktidar partisinin seçim kazanma ihtimalini yok saymak da gerçek dışı bir iyimserlik olur. Güvenilir araştırma şirketlerinin yaptığı aylık siyasi onay anketlerine ve hükümetin seçim sonrası icraatlarına baktığımızda, içeriğinden bağımsız olarak Erdoğan’ın kazandığı her seçimden sonra bir süre rakiplerini mağlup etmenin verdiği rahatlığı kullanabildiğini görüyoruz. Bu tip siyasi zaferlerin görev onayına etkisi uzun sürmese de, iktidar partisi ve ortaklarının seçim öncesi en çok eleştiri alan icraatlarına seçmenin zımni bir onayı olarak yorumlanabileceği için hükümete temiz bir sayfa açma imkanı veriyor. Bu onay da şu aşamada dört-beş koldan yaklaşan kriz ortamına karşı hükümete hareket özgürlüğü vereceği için en az meclis çoğunluğuna sahip olmak kadar önemli.

Metropoll Araştırma Şirketi’nin aylık olarak yaptığı Türkiye’nin Nabzı anketleri

Bütün bunlar olurken muhalefet cephesi kendi içinde bir sürü krizle boğuşuyor. Herhangi bir CHP örgütüne girip adayınız kim olsun diye sorsak %80 oranında adını duyacağımız Ekrem İmamoğlu’nun (veya Mansur Yavaş’ın) olası bir seçimde CB adayı olarak gösterilmesi, 25 yıl sonra kazanılan belediyelerin meclis çoğunluğunu elinde tutan AKP’ye teslim edilmesi anlamına geliyor. Böyle bir riski kimsenin alacağını düşünmüyorum. Öte yandan parti sözcüsü vasıtasıyla sık sık iktidara göz kırpan ittifak ortağı İYİ Parti’nin kayyum atamaları başta olmak üzere hükümetin hukuksuz icraatlarına destek verir tavrı da, olası bir erken seçimde Millet İttifakı tabanı ve tavanı arasındaki duygusal bağa zarar verir nitelikte. İYİ Parti yeni MHP mi olacak sorusu özellikle CHP’nin sol seçmenleri arasında sorulmaya başladı. Ben bunun ittifak zeminine ciddi bir tehlike yaratacağını düşünmüyorum. İYİ Parti seçmeninin ezici çoğunluğu MHP’yi anti-Erdoğan reflekslerle terk etti. Seçmenin iktidara fazla yaklaşıldığı takdirde kerhen CHP’ye veya şehirli steril merkez sağcı refleksiyle DEVA Partisine yönelmesi İYİ Parti’ye destek vermeye devam etmelerinden daha olası. Zaten bunun bilincinde olan İYİ Parti yöneticilerinin de bu hareketinin temelinde potansiyel bir erken seçim öncesi “Millet İttifakı içi pazarlıkta elini güçlendirme” isteği olduğunu düşünüyorum.

İYİ Parti teşkilatları ise geçtiğimiz günlerde #CumhurbaşkanıAkşener tagiyle yaptıkları kampanyada seçime gidilmesi halinde adaylarının Akşener olacağını vurguladı. Aday göstermesi halinde eşyanın tabiatı gereği 2. tura kalma ihtimali olan tek muhalefet partisi CHP ise bu konuda sessiz kalmaya devam ediyor. Parti içinde henüz adı telaffuz edilmeyen kişileri hariç tutarsak -herkesin gönlünde bir cumhurbaşkanı adayı vardır-, konuşulan adayların toplumun her kesiminden Ekrem İmamoğlu kadar kolay oy alamayacağı da açık.

Ortada böyle bir aday karmaşası varken bunun üstüne gidip ideal cumhurbaşkanı tartışmasıyla enerji kaybetmek yerine, muhalefetin kolayca kazanabileceği yarışlara hazırlanması daha verimli bir strateji olabilir. 2017 referandumuyla meclisin çoğu yetkisi budanmış olsa da, başkanlık sisteminin gücü, temelde cumhurbaşkanını destekleyen partilerin meclisteki çoğunluğuna dayanıyor. Özellikle Deva ve Gelecek partilerinin meclise girdiği senaryoda, AKP ve MHP bloğunun yasama faaliyetlerini sürdürebileceği bir yapının oluşma ihtimali çok düşük. Muhalefet yasama gücüyle anayasa değişikliği dışında vaat edilen bütün ortak reformları (basın özgürlüğü ve Kamu İhale Kanunu değişiklikleri başta olmak üzere) gerçekleştirebileceği gibi, Cumhurbaşkanının hareket alanı üzerinde de önemli söz sahibi olacaktır. Geçtiğimiz haftalarda AYM’nin kanunla düzenlenmesi öngörülen ve kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini kısıtlayıcı nitelikte verdiği kararlar¹ da bu görüşü destekliyor. Buna ek olarak ilk turda muhalefetin çoğunluğu aldığı bir senaryo eğer iyi yönetilirse Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2. turunda muhalefetin en güçlü adayını çok daha avantajlı konuma getirecektir. Meclisin Tayyip Erdoğan’a göre daha uyumlu çalışacağı açık olan adayın 2. tura giderken en büyük gücü de bu restorasyonu sağlayacak temel değerlerde uzlaşmış muhalefet partileri olacaktır.

Bu sebepler dikkate alındığında önümüzdeki süreçte bir erken seçim olması halinde kurulması gereken demokrasi bloğunun öncelikli hedefi meclis çoğunluğunu sağlamak olmalıdır. Bunun için de baraj tehlikesi yaşama ihtimali olan partiler için gereken formüllerin açıktan tartışılmasa da masaya yatırılması gerekiyor.

1-Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi. (13.05.2020) Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerine İlişkin Kararlar, https://www.anayasa.gov.tr/tr/haberler/norm-denetimi-basin-duyurulari/cumhurbaskanligi-kararnamelerine-iliskin-kararlar/

--

--

Utku Öz
6. Sokak

Barcelona GSE’de Ekonomi Yüksek Lisans Öğrencisi | Boğaziçi Econ | Siyaset | İktisat