Amerika’daki Sokak Protestoları Neden Oluyor? Sivil Toplumun Önemi — Amerika Demokrasisi, Devleti ve Sosyal Hareketlerine Sosyolojik Bir Yaklaşım

Berkin S.
6. Sokak
Published in
7 min readJun 2, 2020

Geçtiğimiz hafta Amerika’da George Floyd’un Derek Chauvin isimli polis tarafından öldürülmesi sonucunda başta olayın gerçekleştiği Minneapolis olmak üzere Amerika’nın tüm eyaletlerinin çeşitli şehirlerde halk bu olayları protesto etmek için sokaklara döküldü (Kendini Cumhuriyetçi olarak tanıtanların oran olarak en çok olduğu eyalet Wyoming dahil). Bazı yerlerde bu protestolar daha “sakin” düzeyde kalsa da, başta Minneapolis’teki olmak üzere birçok şehrinde bu protestolar epey coşkulu bir seviyeye ulaştı.

Böyle özet tadında bir giriş oldu ama yazıda esasında bir olay özetindense, genel olarak Amerika’daki sivil toplum yapısından, buna sebep olan sosyolojik yapısında demokrasi, devlet ve sosyal hareketlerin nasıl şekillendiğini konuşacağım. Asıl amacım, hem sosyolojik olarak bu hareketi açıklamak, hem de bu tarz sosyal hareketlerin üstüne etraflıca düşünülmediği zaman ortaya çıkan “e nasıl oldu abi bi anda bu kadar insan dışarı çıktı? Mutlaka bişeyler var, birileri bişeyleri ayarladı” gibisinden komplocu düşüncelere karşı sosyal bilimsel bir açıklama getirmek (özellikle medya da bu tarz bir dili körüklemeyi sever). Halbuki bu tarz sosyal hareketlere etraflıca bakıldığında ve genel bir bağlam çerçevesinde değerlendirildiğinde, aslında oldukça beklenebilecek bir olgu olduğunu görebiliyoruz, Amerika’daki de öyle bir vaka. Yalnızca bu dolan enerjiyi sokağa taşıyacak o bardağın son damlasına ihtiyaç oluyor…

Öncelikle Amerika’daki durumdan gidelim. Tarihte çok geriye değil, daha önceki 10 seneyi düşündüğümüzde bile gerek siyahların öldürülmesi/ayrımcılığa uğraması, gerek kadınların toplumsal olarak eşit koşullarda yaşamaması, gerekse ekonomik eşitsizlikler üstüne önemli boyuta ulaşan, dünyanın da birçok ülkesine yayılan akımlar zaten vuku bulmuştu. Black Lives Matter, #MeToo Movement özellikle Amerika menşeili olmakla beraber, Arap Baharı’nın Amerika ayağı olan #Occupy da geniş çapta yankı bulan akımlardı. Peki bu sorunlar aslında birçok ülkede görünürken ve yaşanırken, Amerika’da başlaması veya Amerika’da bu kadar sık protesto olması tesadüf mü? Sosyal bilimler açısından bakıldığında hiç değil.

Spor dünyasından müzik dünyasına birçok ünlü kişinin de destek verdiği, hatta bazen başlattığı (#MeToo veya Taking a Knee’de olduğu gibi) bu akımlar aslında yalnızca geniş çapta duyulan, basın yoluyla bizim kulağımıza ulaşan kısmı. Amerika’da çok daha küçük çapta bakıldığında bu Town Hall önünde yapılan elde döviz-ağza takılan bir marş usulü protesto pratik olarak çok yaygın (Sims’te bile mesela vardır Sim’lerin Town Hall’a gidip protesto etmesi; çocukken izlediğimiz çizgi filmlerden Andy’nin Nesi Var’dan Louie’ye; şimdilerde izlenilen Community, Parks and Rec gibi dizilerde de görülür bu. Avrupa menşeili dizi, film veya oyunlarda bu çok yoktur mesela). Amerika’da sonraki paragraflarda anlatacağım tarihinden de kaynaklı, çok güçlü bir sivil toplum yapısı var. Yanlış anlaşılmasın, bunların Amerika’da Avrupa’dan çok olması Amerika’nın çok çok daha demokratik bir ülke olduğunu göstermez. Neticede Avrupa’daki devletlere göre çok daha geç kurulan bir devlet Amerika, ve demokratikleşmesi Avrupa’dakilerden farklı dinamiklere dayanıyor. Siyahların en azından kağıt üstünde de olsa birçok hakkı elde etmesi yalnızca 50–60 yıl öncesine dayanıyor. Ama yine de Amerika’daki halkın bu kadar hareketle ve protesto pratikleriyle iç içe olması da belli sosyolojik ve tarihi olgulara işaret eder.

Sims 4'ten bir kare. Hatta sanırım siyasetçi kariyerini tamamlamak için Town Hall önünde başarılı bir protesto düzenlemek gerekiyor :)

Amerika devrimle kurulan bir ülke aslında. Daha sonrasında devrim kelimesi sosyalizm ve sol hareketle çok eşleştiği için ilk bakışta Amerika için akla gelmese/getirilmese de; Amerika sonraki aşamalarında Fransa’dan da aldığı yardımlarla, bayağı bayağı sivil hareketler ile başlayan 18 yıllık bir sürecin sonunda kurulan bir devlet. Sonrasında devletin federatif yapıda şekillenmesi, anayasanın eyaletlerin özerkliğini ve bireylerin özgürlüklerini koruyacak şekilde yazılması (ki buna first amendment: ifade ve ibadet özgürlüğü, bunları yerine getirmek için bir araya gelmenin garanti altına alınması ; öte yandan second amendment olarak geçen, silahlanma özgürlüğü de esasında buna dahil) Amerika’nın demokrasisinin tabanını oluşturan öğeler. 1800'lere geldiğimiz zaman ortaya çıkan devletten o zamanın çok önemli 2 düşünürünün de etkilendiğini görüyoruz: Alexis de Tocqueville ve Karl Marx. Tocqueville sivil toplum yapısını överken, Marx’ın da yine aslında bunla bağlantılı olarak 1848'de Avrupa’daki devrim hareketleri başarısız olunca Amerika’ya gözünü çevirdiği ve oradan bir devrim beklediğini (ilk 6 sayfadaki broşürde görülebilir) biliyoruz. Sonuçta devrim Amerika’da değil Rusya’da olsa da, Marx’ın bu beklentisi de esasında Amerika’da demokrasinin işleyişiyle ve işçi hareketleriyle ilgiliydi. Orada endüstriyelleşmeyle beraber bu demokratik ortam bir araya geldiğinde devrim olacağını düşünmüştü.

Tabii ki devrimlerin veya sosyal hareketlerin belirli bir formülü veya tarifi yok, birçok bakış açısından bakıldığında farklı şekilde sebeplendirilen bir sosyal olgu. Kimi devrimde lidere önem verirken kimi halka bakar, kimi yapısal bazı değişimleri kovalarken kimi bireylerin yaptığına çok önem verir, kimi ekonomik değişimlere işaret eder kimi hukuki bazı açıklara bakar. Günümüze geldiğimizde internetin bu tarz hareketlere yararlarını da yazan birçok kişi var, zararlarını da. Sosyal bilimlerde sosyal hareketleri açıklamak için malzeme çok. Bu tartışmalar akademik mecralarda zaten fazlasıyla yürütülüyor, ben bir sonraki paragrafta hepsinin nasıl etki ettiğini ve bugünlerde gördüğümüz protestolara sebep olabileceğine değineceğim.

Amerika, yukarıda da çok kabaca bir şekilde anlattığım gibi bireysel özgürlükler ve bunları koruma üstüne kurulmuş, o yönde kurumsallaşmış bir devlet oldu. Peki bunun temeli neydi? Aslında bireylerin bir araya gelerek bireysel çıkarları korumak için belli gruplar kurabilmesiydi, Madison’ın Federalist No:10 olarak da bilinen beyannamesi üstünden, Amerika’da “faction” kurma hakkının ne olursa olsun korunması gerektiğinden bahsediliyordu. Bu mantık çerçevesinde anayasal düzende de gerek Bill of Rights üstünden ifade özgürlüğünün ve bunu hükümete bildirme özgürlüğünün korunmasıyla, gerek de sonra görülen davalarda emsal kararlar üstünden modifiye edilerek korumaya altına alınmış durumda. Kağıt üstünde olan bir şey uygulamada da ille o şekilde yürütülecek diye bir kaide yok tabii, hepimiz bunun farkındayız artık :) Ancak Amerika’da bunu daha kesinleştirmek için devlet yapısında birbirini sürekli kontrol eden üçlü bir yasama yürütme yargılama şeması kurularak devletin anayasal düzenini ve demokratik şeklini koruyor. Ki Trump’a kadar esasında bu kendini gayet başarılı şekilde sürdüren bir mekanizma olarak görülüyor.

Ancak bu bahsettiğim factionlar kurma, bireysel çıkarların gruplaşarak korunması aslında bir yandan birçok demokratik normu korusa da hatta geliştirse de; bir yandan da yine bu grupların (mesela iş grupları) siyasete de çok fazla müdahil olmasıyla çıkarlarının genel kamu çıkarlarının aksine düştüğü çok dönem ve durum da oluyor. Bugün lobicilik olarak adlandırdığımız hadise, siyasetin de bu grupların etkisine çok fazla açık olmasından kaynaklı. Bu yüzden de hem eyalet düzeyinde, hem de federal düzeyde oldukça yüksek düzeyde demagojiye ve lobi etkisine açık bir düzen. Buna çok örnek verilebilir tabii, ama ben Türkiye’de de seçim üstünden demokrasi anlatmak ve anlamak çok yaygın olduğu için Amerika’daki seçimlerde çok kullanılan bir sistemden örnek vereyim. Mesela en basitinden, Gerrymandering denen sistem ile, seçimlerde kritik yerlerde seçim bölgeleri yeniden çizilebiliyor, ve oyların siyasal düzende anlamı tamamen değişebiliyor. Bu da tahmin edeceğiniz üzere, çeşitli lobi, ekonomik/politik çıkarla vs. bağlantılı olarak yürütülüyor. Gücü eline alanın gücünü sürdürmek, gücü eline almak isteyenin kullanabileceği birçok yoldan yalnızca biri Gerrymandering. Buna ek olarak sağlık sisteminden, silahlanma sistemine Avrupa mantığında Amerika’daki birçok “sorunlu hadise” lobicilik ve bu grupların etrafında şekilleniyor.

Gerrymandering. Kitaplarda da gösterilen örnek. Toplamda %60 mavi %40 kırmızı oy veren bir bütünün, farklı 2 tür bölünmeyle, oyların nasıl farklı anlamlandırıldığını gösteriyor.

Bugünkü olayların daha geniş bir yerden temeline baktığımızda ise aslında yalnızca siyahi birinin öldürülmesi yatmıyor. 1980'den sonra tüm dünyada, Amerika ve İngiltere’deki başkan değişimleriyle başladı diyebileceğimiz bir dönemde, devletin ve regülasyonun da iyice azaldığı bir periyoda giriliyor ve aslında 1800'lerde oldukça demokratik gelişimlere sebep olan, hatta belki de sosyal olarak devrimi sağlayabileceği düşünülen düzenin tam tersi yönde ilerlediğini görüyoruz. Bugüne geldiğimizde ise sosyal yardımların azalması, sağlık sisteminin çok pahalılaşması, işsizliğin artması, öğrencilerin kredilerini ödeyememesi gibi çok yaygın, kritik ve bireylerin hayatlarını direkt olarak ciddi seviyede etkileyen problemler var Amerika’da. Düzen, çok fazla iş gruplarını ve lobileri koruyacak şekilde ve onların lehine çalışmaya başlıyor, sınıflar arası ekonomik eşitsizlik artıyor. Bu gibi durumlarda herkes kötü etkilenir, ancak hali hazırda dezavantajlı olan kimlikler ve gruplar (kadınlar, lgbti, siyahiler vs. gibi) daha fazla kötü etkilenir. Bunun üstüne bir de ucuz yoldan siyaset yapan, hem ekonomik hem de politik olarak kuvvetli bir demagogun gücü eline geçirmesiyle beraber, yazının ilk kısımlarında oldukça övdüğümüz kontrol mekanizmalarının ve demokratik düzenin aslında suistimal edilmek istendiğinde neredeyse işlemeyecek hale geldiğini görüyoruz. Ayrıca bu bahsettiğim, zaten çok da iyi bir durumda olmayan ekonomik düzen son zamanlarda Corona ile birleştiği zaman iyice sıkıntıya girmiş, Amerika’da işsizlik yardımına başvuranların sayısı inanılmaz bir artış göstermişti mesela.

Sonuç olarak esasında baktığımız zaman, Amerika’yı aslında demokratik yapan sosyolojik yapılar farklı bir durumda şekillendiğinde otoriterleşmesine yol açıyor. Çünkü her düzen farklı bağlamlarda, farklı konjonktürlerde, farklı nedensellemelerde bakıldığında farklı sonuçlar verir. Sadece bugünlere bakarak demokrasinin kötü bir düzen olduğunu söylemek bu yüzden yanlış olur. Amerika özelinde baktığımızda, sistemin bu kadar birey etkisine açık olması hem bir yandan protesto ve demokrasi pratikleriyle iç içe olmalarını sağlarken bir yandan da tam zıttına da sonuç verebiliyor. Mesela din konusunda hiçbir engel yok, isteyen her türlü dini ifa edebilirken; bir yandan da silahlanma 18.yüzyılda yazılmış bir anayasadaki bambaşka koşulları düşünülerek yazılan bir madde yüzünden serbest ve şu an lobilerin gücü ve siyasal ayakları + partilerin oy kaygıları dolayısıyla değiştirilmesi çok olası durmuyor. Başka bir yandan da oy verme oranı çok düşük mesela Amerika’da, o yüzden Avrupa tarzında genel olarak düşündüğümüz tarzda bir politizasyon durumu da yok gibi gözüküyor; ama sivil toplum açısından da çok güçlü bir ülke. Bir şeyler yanlış gittiği zaman mutlaka birileri kalkıp bir yerlerde sesini çıkarıyor, çıkarabiliyor.

Bu açıdan baktığımızda Simpsons’da yaşanan bu durum da aslında şaşırtıcı da olsa çok çok büyük bir kehanet değil… Amerika’da işadamlarının siyasete etkisi özellikle 1980'den sonra zaten iyice artmış durumda

Tüm bu çerçevede baktığımızda, son yıllarda şekillenen ekonomik ve politik faktörler göz önüne bulundurulduğunda, sivil toplumun da gerek internetten gerek offline olarak sürekli iletişimde olması sonucu halkın hem mobilizasyonu hem de bu mobilizasyonun patlaması için ortam hazırdı. Zizek 2016 yılında Trump yarışırken Trump’ı destekliyorum çünkü iyice apolitikleşen Amerikan halkının ancak bu yolla uyanacağını düşünüyorum demişti. Çünkü ne kadar apolitize de kalınsa, aslında çok güçlü bir sivil toplumu olduğunu biliyordu, yani çok zıttan birinin bu yapıya geldiği zaman büyük olayları tetikleyeceğini düşünmüştü. En azından şimdilik haklı çıktığını ve işe yaradığını görüyoruz :). Bu George Floyd’un öldürülmesi olmasa, bir ağaç olabilirdi, bir insanın kendini yakması, otobüste bir Neonaziye yer vermeyen bir göçmen veya bir park da olabilirdi…

Tabi ki Amerika’da olanların nereye varacağını öngörmek şimdiden zor, o yüzden büyük konuşmak yerine biraz daha sosyal hareketleri, demokrasisini ve devletini çok genel hatlarıyla sosyolojik olarak değerlendirmek istedim. Umarım biraz da olsa faydalı olmuştur,

--

--

Berkin S.
6. Sokak

Boğaziçi Sosyoloji, Siyaset Bilimi ve Sinema. CEU’da politika master’ını yapıp akademiyi bıraktım, burada güncel şeyler üstüne arada bir yazıyorum.