Abdullah Akay
6. Sokak
Published in
4 min readAug 4, 2020

--

Her Derde DEVA

Chpli siyasetçilerin çok sevdiği “Bu parti İçişleri Bakanlığı’na verilen dilekçelerle değil savaş meydanlarında kuruldu.” sözünde anlatılan partilerden olmasa da küresel çapta verilen büyük bir savaşın ortasında doğdu Deva Partisi. Kuruluş töreni, Türkiye’de pandeminin başlangıcı sayılan ilk hastanın açıklanmasının ertesi günü Coronavirüsün gölgesinde gerçekleşti. Artan otoriterlik, medyanın üzerindeki baskının yanına tüm gündemleri yutan salgın da eklendi. Bu gürültünün ortasında, -Babacan’ın her fırsatta gururla anlattığı- farklı politik arka planlara sahip ancak benzer gelecek tahayyüllerinde buluşan “efradını mani ağyarını cami” 90 kişilik kurucular kurulunu tanıttı. Bu liste ve çeperinde elini taşın altına koyanları; eski iktidar ortakları olan ve halihazırdaki iktidarın karşısında resmi olarak konumlanmanın maliyetini üstlenen ağır toplar, özgürlükleri önceleyen ve teknokrat bir yönetim hayaliyle klasik siyasi konumlanmaları reddeden siyaset üstücü süvariler ve göz alıcı özgeçmişleriyle siyasete kariyerist yaklaşan geri birlikler olarak kategorize etmek mümkün. Parti bütün olarak, ülkedeki hemen her yeni kurulan partinin yaptığı üzere toplumun geniş kesimlerine hitap etme, taban alanını “Türkiye’nin gerçek sorunları” etrafında buluşabilecek herkesin sözcüsü olacağı iddiasıyla yola çıktı.

Kuruluşundan bu yana geçen beş ayda parti, pek çok muhalif aktörün maruz kaldığı medya ambargosunu daha çok sosyal medya üzerinden ve bir kaç muhalif televizyon kanalı sayesinde aşmaya ve sesini duyurmaya çalışıyor. Kullanılan dil gürültüden uzak, hamasi söylemlerle ilgili tavır net aynı zamanda çetrefilli konularda sessiz. Babacan’ın sakin üslubu partisinin hem kurumsal kimliğine hem de kurucularına sirayet etmiş gözüküyor. Partinin ancak cılız sosyal medya yayınlarıyla seslerini duyurmaya çalışan yöneticileri de Babacan gibi Türkiye’nin kutup yaratmayan, toplumun büyük kısmının zaten üzerinde uzlaşabileceği kronikleşen sorunları harici konuları konuşmaktan kaçınıyorlar.

İstanbul seçimleri öncesi ve sonrasında benzer sakin tavrı takınan İmamoğlu’nun destekçileri onu en çok “Adama, kişiye, kişilere gruplara, cemaatlere, vakıflara, derneklere hizmet işi bitti.” sözüyle ve seçim gecesi takındığı hakkını yedirmeyen adam imajıyla hatırlıyor. Parti, toplumun bir kısmını ürkütmemek ve sesi çok çıkan muhalif aktörlerin korosuna katılmayarak müstakil bir yol sunmaya çalışıyor. Fakat ortaya çıkışından bu yana ortalama vatandaş için Babacan, bağlamından koparılmış parmak şıklatmayla birlikte söylediği “bu kadar kolay” hareketiyle hafızalarda. Şimdilik destekçilerinin bir araya gelebilmesine, sonrasında da birlikte daha çok gürültü çıkarabilmesine sebep olacak fitili yakabilmek için daha yüksek tonda bir haklılık söylemine başvurması gerekiyor.

Yaklaşık beş aydır farklı renklerin ahenkli yol alabilmesinin mümkün olduğunu gösterme çalışmaları devam ederken ortaya çıkan Ayasofya meselesi partinin siyasetsizlik/siyaset üstücülük politikasının kolay çatlayabileceğini gösterdi. Her ne kadar partinin çoğulcu kimliğinin göstergesi olarak sunulsa da bu durum bir muhalefet izleği değil bir iktidar politikasıdır. Siyasi başarı sonrası partinin alanını genişletebilecek olan bu hamle, bir hezimet sonrası parti içinde suçlu arayan grupların çatışmasına sebep olabilir. İyi Parti örneğinde yaşandığı üzere sadece dar bir karşıtlık üzerinde birleşen farklı grupların ilk heyecanlarını kaybettiklerinde çatışması ancak olağanüstü olaylarla (Akşenerin istifa süreci) örtülebiliyor. Partinin kendisini belirli ilkeler üzerinde toplaşanlar olarak tarif etmesi ancak bu ilkeleri belirtmekten kaçınması veya sadece temel ahlaki normları ilke olarak paylaşması, benzer bir süreç yaşandığında bu çatlakların kırılmaya yol açabileceğini düşündürtüyor. Türkiye’de halkın büyük çoğunluğunun ülkedeki en büyük problem olarak ekonomiyi göstermesi gazetecilerin başka alanlardaki sorularından kaçma yöntemi olarak kullanılabilir. Ancak bu “Türkiye’nin gerçek sorunları”nın oy verme davranışına etkisinin aynı olacağını düşünmemek gerekir. Toplumun farklı kesimlerinden büyükçe bir kısmı da daha düşük bir ekonomik refah içerisinde kendi sembollerine tutunarak yaşamaya razı gözükmektedir. Toplumsal fay hatlarıyla alakalı yuvarlak yaklaşımlar, ideolojik tavır almıyor gözükmek ve klasik siyasi spekturumun üstünde konumlanmaya çalışmak bir tercih olarak seçilmiş gözüküyor. Bu tercih hafızalarda negatif bir algı oluşturmamak için faydalı gözükse de parti destekçilerinin muhataplarına konuşma arasında söyleyeceği bir kaç cümlelik gönüllü propaganda cephanesi vermemek anlamına da gelmektedir.

Babacan’ın ana akım medyada yer bulabildiği nadir programlarda ana gündem bakanlığı döneminde gösterdiği ya da gösteremediği performans üzerinden ilerliyor. Ak partinin toplumun büyükçe bir kısmına başarı hikayesi olarak kabul ettirdiği ekonomi özelindeki meseleleri başat aktör olarak üstlenmeyi ihmal etmiyor. Ancak Deva Partisi’nin şu an vadettiği Ak Parti’nin görece çoğulcu, demokrat ve özgüvenli dönemlerinde gerçekleştirebildiği İstanbul Sözleşmesi, Kürt politikaları gibi meselelerde de en az ekonomi kadar sesinin çıkması gerekiyor. Ak Parti’nin diğer kesimlere karşı ahlaki üstünlük sağladığı, ülkenin demokrat kimliğe sahip hemen her kesiminden destek bulup yine bu kesimlerin kredi açtığı ancak beliren otoriterleşmeyle rafa kalkan, verilen krediyi başka hedeflere tahvil ettiği mülteci meselesi, kürt sorununun çözümü gibi projelerin de en az ekonomi kadar sahiplenilmesi gerekiyor.

Parti içinde Ayasofya meselesi benzeri bir çatlak da Erdoğan karşıtlığı üzerinde yaşanabilir gözüküyor. Çeşitli saiklerle bu karşıtlığı isteyen ve karşıtlığın görünür olması gerektiğini düşünenlerle, bu heyecanın bastırılmasını siyaseten daha doğru bulanlar arasında çatışma yaşanabilir. Meclisin ilk günü organik rakibinin parti başkanının elini öpmeye benzer vakalarda da bu çatlaklar derinleşip kırılmaya yüz tutabilir.

Alternatif tıpın kullanmayı çok sevdiği “Her Derde Deva” mottosu hedefi kitleyi büyüterek daha geniş kitleye hitap etme ilüzyonu sunsa da klasik tıpın ancak alternatifi, ikinci tercihi olarak kalmaktadır. Deva Partisi’nin kuruluş, teşkilatlanma ve kendini topluma kabul ettirme sürecinde genişlemeye çalışırken doğal sınırlarını belirtmekten kaçınması bir emekleme dönemi pratiği olarak görülebilir. Ancak bu sınırların belirlenmesi yaşanacak ilk gerçek sınavın çok öncesinde sağlanmalı ve yürümeye hazır hale gelinmelidir. Büyük maçlar öncesi motivasyon ihtiyacı duymayan futbolcular örneğindeki gibi olası bir erken seçim sathı mahalline girildiğinde bahsedilen çatlaklar bu motivasyonla görmezden gelinebilir. Ancak hemen sonrasında yaşanabilecek bir hezimet durumunda parti içindeki pandeminin başlamasını bir balkon konuşması başlatabilir.

--

--

Abdullah Akay
6. Sokak

Kütahya Fen Lisesi | İTÜ İmalat Mühendisliği Mezunu | THY Üretim Planlama Uzmanı | Aktüel Siyaset