Otoriter Karşıtı İttifak Blokları: Anti-Orban İttifak Bloğu

Berkin S.
6. Sokak
Published in
7 min readAug 15, 2020

Birkaç gün önce Macaristan’daki muhalefet partileri 2022 genel seçimleri öncesi Fidesz (Orban’ın Radikal Sağ partisi) ve KDNP (Hristiyan Demokrat Parti) hükümet ittifakına karşı 6 partilik büyük bir muhalefet bloğu kurduklarını açıkladı. İttifakın içinde mitinglerinde Nazi Parti dönemlerini anımsatan görüntüler veren Jobbik’ten; gençlerin kurduğu ve azınlık haklarını gözeten Momentum’a ve çevreci Yeşiller’e kadar uzanan ideolojik spektrumun 2 ucundan da partiler var. Bu yazıda ben Macaristan’da neden böyle bir strateji kurulduğunu hem seçim sistemi üstünden hem de ülkenin içinde bulunduğu durum açısından açıklayarak bu tarz rejimlerde böyle ittifaklara neden ihtiyaç duyduğumuzu anlatacağım.

Kısa Bir Arka Plan:

Macaristan 1988'de 32 yıllık lider Kadar’ın istifasından sonra komünist rejimin, çok partili sisteme geçiş diyaloglarını kabul etmesi üstüne kuruluyor. Bu atılım sonrasında çeşitli sivil toplum örgütlerinin, akademinin ve Fidesz’in de (Macar Yurttaşlar Birliği isimli bir öğrenci örgütünün devamı olarak) içinde bulunduğu oluşumlar 1989 yazında bir araya gelerek diyaloglarda bulunuyorlar ve ülkenin demokratik düzene geçişini başlatıyorlar. Orban, şimdilerde Central European University gibi Macaristan’ın diğer önde gelen kurumlarındaki siyasetçi bilimcilere ek olarak o zamanlar “Macar Yurttaşlar Birliği” grubunun bir üyesi olarak yer alıyor ve “Yuvarlak Masa Konuşmaları” adı verilen bu diyaloglarda aktif olarak bulunuyorlar. Orban o zamanlar, şimdilerde düşman bellediği Soros’un bursuyla Oxford’da yüksek lisans yapan bir aktivist aslında.

Doğu Avrupa’daki komünizm sonrası değişimler ne kadar “devrim” olarak addedilse de aslında birçoğu siyaset bilimi literatüründe “geçiş” rejimi diye tanımlanan; yani yeni düzeni kurmaya talip olanların önceki rejimin elitleriyle belli pazarlıklarda bulunarak, devrim kadar radikal tutumların yer almadığı, geçiş sonrasındaki düzende eski rejim üyelerinin de belli ölçülerde yer alabildiği sistemler. Macaristan da bunlardan biri. Bu hem bir ülkenin geçmişini anlamak için kritik, hem de ileriye dönük yapılacak olan geçiş/değişimleri planlamak için hayati bir önem taşıyor, zira genelde rejimler bir anda kökten değişime gitmiyor. Şimdiden geriye dönüp bakınca Macaristan’ı direkt etkileyen birçok karara sebep oluyor bu geçiş diyalogları ancak ben yazının çerçevesiyle ilgili olan seçim sisteminden bahsedeceğim.

Macaristan eski Demir Perde arkasında kalan birçok ülkeye benzer olarak Karışık Sistem seçim sistemine sahip.

Seçim Sistemi:

Macaristan’da seçim sistemi siyaset bilimi literatüründe dünyadaki en komplike seçim sistemlerinden biri olarak görülüyor. Ancak 2000'lerde bakıldığında aslında oldukça övülen bir sistem çünkü hükümet 1990 seçimlerinden sonra her seçim el değiştiriyor ve 2010'a kadar asla tek bir parti tek başına hükümeti kuramıyor. 1990'da Demokratik Forum kazandıktan sonra 1994'te hükümeti yeniden ağırlıkla eski rejim elitlerinin oluşturduğu Sosyalist Parti kuruyor, 1998'den itibaren de direksiyonunu sağa kıran Fidesz’in eline geçiyor genel olarak hükümet kurma hakkı, 2010'da da iktidar oluyorlar. Macaristan öncesinde komünist rejimden çok çektiği için ülkenin önde gelenlerinin en çok çekindiği şey “tek parti rejimi”. Bu yüzden koalisyonları ekstra seviyorlar ve destekliyorlar.

Seçim sistemi 2014'e kadar (Orban 2010'da Hristiyan Demokratlarla kurduğu ittifakla tek başına hükümet kurduktan sonra gücünü iyice arttıracak şekilde bir dizi değişikliklerde bulunuyor) şu şekildeydi:
386 meclis üyesinin 176'sı (%45) dar bölge sistemden geliyor (bu seçim bölgeleri çok küçük, ölçek olarak ilçe-mahalle gibi düşünebilirsiniz. Oradaki adaylardan gerçekten en çok oy alan direkt olarak meclise gidiyor)

120–146 (%31- %38) arası 20 geniş seçim bölgelerinden parti listelerine oy verilerek seçiliyor (TR’deki gibi). Ancak Macaristan’da şöyle uygulanıyor; her seçim bölgesinde adayın kazanması için belli bir sayı var, bu sayı Hare-Clark formülü sistemiyle belirleniyor: (Geçerli Oylar / Boş Koltuklar+1) +1. Tabii ki bazı bölgelerde gerekenin çok çok üstünde oylar alınabiliyor, böyle olunca o bölgedeki temsiliyet yoğunluğunun tam olarak meclise aktarılamadığı düşünülüyor. Bu yüzden bu formülün üstünde kalan oylar toparlanarak ulusal düzeydeki listelere aktarılıyor.

Kalan 64–90 koltuk da, bir önceki paragrafta bahsettiğim geniş bölge seçiminden artan oyların toplanarak partilerin hazırladığı ulusal temsiliyetteki listelere göre bölüştürülüyor. Bu alokasyon da yine belli bir formüle göre yerleştiriliyor.

“It’s Time” sloganıyla 2009 krizi sonrası 2010'da kurduğu ittifakla tek başına iktidar olan Orban.

Bu sistem akademik olarak bakıldığı zaman temsiliyetin maximize edildiği sistemlerden biri olarak görülüyor, ancak tabii her sistemde olduğu gibi bu sistem de ülkenin demografik dinamiklerine ve liderine göre istismar edilebilecek bir düzen. Nitekim 2012 yılında Orban sistemi öyle bir değiştiriyor ki, koltuktan inmesi Macaristan’ın şu anda bulunduğu sistemde pek mümkün gözükmüyor. Nedir bu değişiklikler?

1- Öncelikle meclisi küçültüyor. 386'dan 199'a indirirken dar bölgeden gelen koltuk oranını %45'ten %53'e çıkarıyor. Bunun sebebi de, eğer Türkiye üstünden açıklayacak olursak, Macaristan’da kent/kırsal ayrımı TR’den çok daha belirgin. Zaten 10 milyonluk küçük bir ülke ve üçte biri Budapeşte metropolitan bölgesinde yaşıyor. Orban’ın kendi oy tabanı da daha ziyade kırsalda ve Budapeşte’nin alt gelirli mahallelerinde yoğunlaşmış durumda. Bu yüzden dar bölgeden gelen vekilleri, şehirlere kıyasla çok daha rahat topluyor. Tabi tahmin edilebileceği gibi dar bölgelerin oranını arttırırken bu bölgelerin sınırlarını değiştirerek tekrar çiziyor ve en nihayetinde bu birleştirmeler kendi lehine olacak şekilde yapılıyor. Örneğin Budapeşte’de 32 dar bölge varken bu bahsettiğim birleştirmelerle sayıyı 18'e düşürüyor. Bu yolla, önceden kaybettiği bölgelerden bu sefer vekil çıkarmayı başarıyor.

2- Az önce anlattığım sistemde geniş bölge ve ulusal düzey ayrımı ortadan kaldırılarak direkt birleştiriliyor. Seçmenler geniş bölge diye bahsettiğim parti listelerine değil (bu bizim TR’de yaptığımız gibi listeler olarak düşünebilirsiniz); ulusal düzeydeki listelere oy veriyor. Bu da şu yüzden yapılıyor: Partilerin bölgesel iletişim güçleri düşürülerek, kazanma odaklı bakmasına sebep oluyor (zira dar bölgede kazanmak mümkün değil). Ayrıca dar bölgede bu sefer belli bir sayı belirleniyor ve onun üstünde kalan oylar bu sefer ulusal düzeydeki listelere transfer ediliyor. Yani kısacası pratikte, Orban’ın kendi çizdiği dar bölgelerde, özellikle kendi tabanının yoğunlaştığı yerlerden ulusal seviyedeki seçime gidecek çok fazla “ekstra oy” çıkıyor. Böylece hem dar bölgedeki gücünü sağlamlaştırırken, hem de ulusal düzeydeki etkinliğini arttırıyor.

3- Yaklaşık 3 milyon Macaristan dışında (Sırbistan, Romanya, Slovakya vb.) azınlık statüsünde yaşayan Macarlara genel temsiliyette oy kullanma hakkı veriliyor (Almanya’da yaşayan Türklere oy kullanma hakkı vermek gibi). Bunda zaten sebep açıktır diye düşünüyorum.

2018 Genel Seçimleri Dar Bölge Sonuçları

Son Durum:

2018'deki genel seçimler sonucunda Fidesz-KDNP ittifakı 199 koltuktan 133'ünü elinde bulunduruyor. 2.sırada Jobbik, 3.sırada da Sosyalist Parti — küçük sol partiler ittifakı var. Jobbik aslında aşırı sağ ideolojide olan bir parti şeklinde kuruluyor. “Macaristan Macarlarındır” söylemiyle yola çıkıp, aşağıdaki gibi gençlik kolları olan (Macar Bekçileri) bir parti. 2014'te neo-nazi gibi adlandırılan, ultra radikal bir partiyken 2018'de genç bir liderin başa gelmesiyle epey merkezci bir pozisyona geliyor. 2010'da Fidesz’le ittifak olma talebinde bulunuyorlarsa da Orban gücü daha fazla dağılmasın diye bunu reddediyor. Seçimde üçüncü parti olan Sosyalist Parti de esasında ağırlıkla önceki rejimin elitlerinden kalan bir parti olsa da şimdilerde Podemos’la sıkı diyalogda olan, gençleşen, dinamikleşen bir parti.

Jobbik’in 2010'daki gençlik kollarından bir görüntü

Bu süreçte Macaristan 2010 sonrasında hızla otoriterleşen, basın özgürlüğünün azaldığı, azınlıkların durumunun kötüleştiği, Avrupa Birliği karşıtı olan, ekonomisinin kötüye gittiği, elinde olan yatırımları da kaybeden bir ülke durumuna gelse de Orban gerek eylem gerek söylemleriyle gücü elinde tutuyor. Sanıyorum hala tam olarak otoriter diyemesek de Avrupa’nın uzun zamandır gördüğü en otoriterleşen devletlerden biri olduğu için demokrasi için önemli bir tehlike teşkil ediyor. Zira post-Komünist ülkeler birbirini yakından takip ediyor (özellikle Visegrad dörtlüsü diye adlandırılan Slovakya, Macaristan, Çekya ve Polonya) ve hem AB içinde hem kendi iç politikalarında benzer duruş sergiliyorlar. Polonya başta olmak üzere Slovakya’nın da son yıllarda sağa kayması da esasında oldukça kritik bir durum. Bir de bunların üstüne batı Avrupa’daki çeşitli radikal sağ partiler de bu tarz politikalardan beslendiği için Orta ve Doğu Avrupa’da olan bu tarz gelişmeler diğer ülkeleri de yakından ilgilendiriyor. 2010'ların Avrupa’daki en büyük problemlerinden biri olan popülizm ve yabancı/göçmen karşıtlığı bunun en önemli örneklerinden biri.

Orban ve Wilders’ın yakın zamanda olan görüşmelerinden bir görüntü

Anlattığım seçim sisteminden de göreceğiniz gibi, böyle bir lideri bu oyun kurallarıyla yenmek için her 1 oy bile inanılmaz değerli. Hem Avrupa hem Dünya için Macaristan’ın yeniden demokratikleşmesi kritik önem taşıyor haliyle. Şu an Jobbik merkezde daha “akil vatansever” bir söylemle sağı karıştırarak sağlam dururken; sol Sosyalist Parti, Momentum ve Yeşiller altında bir blok halinde duruyor. Bu konjonktürde, 2022 genel seçimleri için Sosyalist Parti dahil olmak üzere tüm muhalefet partileri Jobbik’in merkez sağ tutumunun etrafında “Ne olursa olsun Anti-Orbanizm” diye adlandırılan bir tutumda birleşme kararı alıyor. Ki aslında bu ittifakın ilk denemesi de 2019'daki yerel seçimlerde yapılıyor ve başarılı oluyorlar.

2019'da yerel seçimlerde bu ittifak bloğu Budapeşte Belediye Başkanlığı için ortak aday belirliyor: Gergely Karacsonyi isimli, Sosyalist Parti — “Farklı Bir Siyaset Mümkün” hareketinden çıkan genç ve dinamik bir lider. Bu düzende Budapeşte’nin Belediye Başkanı seçilmesi de inanılmaz bir gelişme oluyor tahmin edeceğiniz gibi. Karacsonyi “Şu konjonktürde Sol gerekiyorsa şeytanla bile koalisyon kurmalı” diyen bir lider. Tabii ki liderler birbirleriyle diyalog halinde ve İmamoğlu’na bu kadar benzer bir durumda seçilmesi, yürüttüğü politikanın benzerliği tesadüf değil:

Bu yüzden Karacsonyi’nin zaferinin üstüne 2022 genel seçimlerindeki bu 6 partilik ittifak, hem Jobbik’in genç lideri hem de diğer partilerin dinamik duruşları, Avrupa’nın orta yerinde artık tam olarak “liberal demokrasi” sayılmayan bir ülke olan Macaristan için fazlasıyla heyecan verici. Bu tarz legal düzen içinde / yasadışı metodlarla ülkenin dinamiklerini istismar ederek gücü iyice elinde toplayan liderlere karşı umarım örnek sayılabilecek bir zafer de elde edecekler. Bu tarz konjonktürlerde naçizane düşüncem bazı ayrılıkların bir aşamaya kadar geride bırakılarak başarı kazandıktan sonra ortak zeminde diyaloglarla anlaşılabileceğidir. Nitekim Macaristan da bu yola açıkça girdi artık.

Türkiye’yle olan benzerliklerin dikkatinizi çektiğini umuyorum.

Sevgiler,

--

--

Berkin S.
6. Sokak

Boğaziçi Sosyoloji, Siyaset Bilimi ve Sinema. CEU’da politika master’ını yapıp akademiyi bıraktım, burada güncel şeyler üstüne arada bir yazıyorum.