Su Perileri

Ankara’nın gezgin Su Perileri’nin hüzünlü hikayesi

Ankara'nın Bug'ları
4 min readJun 22, 2014

“Şöyle oturalım’’ dedi. Adam, karanlıkta çabuk bir el hareketiyle temizledi oturacakları yeri. Adam oturdu önce. İncekollar da yanına. Ayaklarını salladılar duvardan aşağı. İki elini kenetleyerek dizlerinin arasına sıkıştırdı. Önüne dökülen gür saçlarını bir baş sallamasıyla arkaya attı. “Ne iyi ettiniz buraya getirmekle beni” dedi. Aşağılara daldı bakışları. Bir ışık denizi dalgalanıyordu aşağıda. Güçlü, zayıf binlerce ışık gözkırpıyordu. Yollardaki ışıklar dizi dizi ayırıyordu ışık denizini. Altından aydınlatılmış yüksek yapılar ışık halinde fışkırıyordu gökyüzüne.

Kocatepe’den Bakanlıklar’a bakış — 1938

Yıllar önce, bir yaz günü, çadırlı bir kamyonla çekirdek çuvallarının üzerinde bu kente gelişini anımsadı. “Buralar hep bağlıktı. Dikmen bağları…”

Ama Ankara’nın diğer bağlarına pek benzemedi. Esat, Seyran, Bal Kiraz, Etlik bağları daha verimli topraklardı. Burası yüksek ve taşlık olduğundan yoksullar otururdu. Evler çok seyrekti. Kayalık, çalılık hazine arazisi çoktu bağlar arasında. Bu evin sahibini tanırdım. At pazarında tuzculuk yapardı. Kaya tuzu getirirdi Tuz Gölü’nden. Babamın asker arkadaşıydı. Kelibin Durmuş derlerdi. Babası kasabanın namlı hırsızı imiş. Askerden gelirken burada kalmış. Bir hemşehrisinin yanında iş bulmuş ve sonra kendi işini kurmuş. Babam çok iyi tanırdı. Evde sözü çok sık geçerdi.

Babasının geçmişinden utandığı için köyüne dönememiş alışverişinde çok dürüst olduğu söylenirdi. Nefis ağaçlar vardı. Her yaz gelirdik. Çok severdim burasını. Kuyudan tulumbayla su çekmeye bayılırdım. Küçük bir havuzu vardı. Onu doldurur içinde çimerdik. Durmuş ağa öldükten sonra kardeşleri imam nikahlı karısına huzur vermediler. Çocuğu da yoktu. Çekti köyüne gitti. Bu arada kardeşlerden biri burayı gazino yapmaya kalktı. Beceremedi. Kardeşler birbirine durdu.

Kral yolunun da İpek Yolunun da en önemli konaklarından biriydi burası. Kayseri, Kırşehir yolu buradan girerdi kente. Bol dönemeçli at arabası yolu kıvrıla kıvrıla aşardı tepeleri. Gölbaşı yolu çok tehlikeli dönemeçlerle doluydu desem kimse inanmaz. Şimdi beş dakikada çıkılan yokuş eskiden en az kırk dakika sürerdi.

Ankara’nın Başkent oluşunun İstanbul da yarattığı şoku düşünebilir misin? Büyük bir düş kırıklığı yaşamış. Yüzyılların başkenti dururken bozkırda irice bir kasabayı başkent yapmak düşüncesi bile uslarının kıyıcığından geçmemiştir İstanbulluların. Düşman ülkeden kovulunca Meclisi Mebusanı toplayıp İstanbul’a gelecek diye beklerlerken, Mustafa Kemal Ankara’yı Başkent yapıp yeni Devletin temellerini o Bizans kokuşmuşluğundan uzak tutmak istemiş. İstemesine istemiş de, o kokuşmuşluğu bütünüyle ortadan kaldıramamış. Ben yeni devletin gelişmesiyle Ankara’nın gelişmesi arasında bir örtüşme bulurum.

Hacettepe

Cumhuriyetin ilk yıllarının heyecanı içinde yeni kurulan bir devlet ve çağdaş bir Başkent yaratma çabaları. Ben o dönemin dergilerini, gazetelerini karıştırmayı çok severim. Her ne kadar tek parti döneminin resmi ideolojisini de yansıtsalar çocukça bir heyecan gizlidir, o tumturaklı bildirilerin satır aralarında. 1950 seçimlerinden sonra karşı devrimciler yavaş yavaş su yüzüne çıktılar Atatürk devrimlerini orasından, burasından tırtıklarken. Bir yandan da kenti tırtıklamışlar. Çevresinden gecekondular, ortasından beton yığınları. Bir de modernleşme adına eski dokuyu ortadan kaldırma. Ulucanlar en eski çarşılardan biri idi. Kalenin bitiminde. Ana cadde açmak uğruna yok edildi. Hacettepe denince şimdi üniversite geliyor akla. Oysa Hacettepe İstanbul’un Kasımpaşa’sı gibi külhanbeyi bol bir semtiydi Ankara’nın. Üniversite yapıyoruz diye yok ettiler koskoca bir mahalleyi.

Kızılay — Arkada Cemil Ubaydın’ın evi, şimdiki ‘Gökdelen’ binasının bulunduğu yer.

Hiç unutamam, bir havuz vardı Hacettepe’de. Hani Tandoğan meydanındaki havuzun içindeki heykel kümesi o havuzdaydı vaktiyle. Napoli Belediyesinin Ankara kentine armağanı imiş o heykel. Eski kartpostallarda Kızılay da bir havuz içinde görülüyor. Kaç yer değiştirmiş. Şimdilerde Belediyenin park bahçeler müdürlüğü bahçesinde yerlere atılmış duruyor. Ankaray istasyonunu bahane edip havuz kaldırıldı. Yerine de o devasa Demlik konuldu. Devrimlerdeki yozlaşma kentteki yozlaşmayla örtüşüyor böylece.

Ben bu Kentin en güzel zamanını yaşadım. Hatip çayında yüzdüm. Akköprü de balık avladım. Şimdi buralar lağım taşıyor. Hele İncesu. Lise yıllarında Seyranbağların’da bir bağ evinde otururduk. Yürüyerek gider-gelirdik okula. İncesu deresinin kenarından. Pırıl pırıl bir su akardı. Önce üstünü kapattılar, sonra yatağını değiştirdiler, Metro nedeniyle.

Tandoğan Meydanı

“Şimdi, İncesu neresi desem bilmezsin.”

Adam sustu. Soluklandı. Bu denli uzun konuştuğu için sıkmış olabileceği geldi usuna. Kendisi sıkıldı gevezeliğinden.

“Çok mu sıktım, bu gereksiz ayrıntılarla?”

“Sıkılmak mı, eve gitmek gibi bir zorunluluk olmasa sabaha dek dinlerdim sizi. Öyle güzel anlatıyorsunuz ki. Bu kentin yaşamını, acılarını tüm benliğinizde taşıyorsunuz. Peki bunca yanlış yapılırken siz ve sizin gibi düşünenler hiçbir şey yapmadınız mı? Durun, ne yapıyorsunuz diyen olmadı mı?”

“Eve gitmek” sözü bir kıymık gibi battı adamın içine. “Saat kaç oldu acaba?” dedi içinden. “Çakmağınızı yakın da saate bakayım” dedi. “Gene aynı şeyleri düşünüyoruz” derken çakmağı yaktı. “Aaa çok geç olmuş, gidelim” Adam duvardan attı kendini. Döndü koltuk altından kavradı ince bedeni. “Ben inerim, lütfen” dedi. Aynı telaşlı ses.

Bu yazıUğur Bilge’nin Ankara’nın Dikmeni yazısından derlenmiştir. — 22 Haziran 2014

Not: Kesin olmamakla birlikte - heykelin 1924'de Avrupa’dan Ankara’ya başlayan yolculuğu, o dönemin belediye başkanı konumundaki Asaf Bey tarafından Hacettepe Parkı’na getirilmesi, bir yıl sonrada şimdiki Kızılay Meydanı’na yerleştirilmesiyle sürmüş. 1930'a kadar burada kaldıktan sonra, Gençlik Parkı’nın bulunduğu alana taşınmış, 50'lerde tekrar Hacettepe Parkı’na getirilmesiyle yolculuğu devam etmiş. 60'larda Tandoğan Meydanı’na yerleştirilmiş. 1992 yılına kadar burada kaldıktan sonra metro inşaatı nedeniyle belediyenin deposuna kaldırılmış. 18 yıllık esaretin ardından CerModern girişinde tekrar hayat bulmuş.

--

--