Sorunumuz nitelikli eleman açığı mı?

Coşkun Taşdemir
3 min readSep 17, 2015

Hani bazı sözler var ya artık sakız haline getirdiğimiz: “Eğitim şart” gibi mesala. Hep bunu söyleriz bir sorunla karşılaşınca. Aslında “eğitim” deyince herkesin kafasında canlanan şey farklı farklı. Bir diğer klişe de “nitelikli eleman açığımız var” sözü son dönemde. Hani herşeyimiz tamam da işte ah nitelikli elemanımız (sinir bozucu bir kelime) olsa uçuşa geçeceğiz. Bu konuda ben de birşeyler yazmayı düşünürken Akın Kaldıroğlu’nun blogunda yazdığı “Nitelikli eleman açığı mı niteliksiz yönetici fazlası mı?” adlı yazısına rast geldim. Tam da düşündüklerime paralel şeyler yazıyordu. Bütün yazıda yazılanlara katılmakla beraber şu cümle aslında yaşadığımız bütün sıkıntıları özetliyor:

… Dolayısıyla bence sektörümüzün sıkıntıları ne teknolojiktir, ne kişi sayısıyla ilgilidir ne de doğrudan maddidir; yoğun olarak kültüreldir. Teknik kaliteye önem vermeyen ve her şeyi insan manipulasyonu ile yapmaya çalışan zihniyetimizi değiştirmedikçe her ilçeye bir üniversite kursak bile, yazılım gibi yüksek soyutlama gerektiren disiplerde durum değişmeyecektir.

Ben de henüz çok uzun yılları içeren tecrübeye sahip bir mühendis olmasam da şu ana kadarki yaşadıklarımdan sorunlarımızın teknolojide değil de kültürel yapımızdan kaynaklandığını görmeye başladım. Bunun nasıl değişebileceği konusunu herhalde sosyal bilimcilerimiz daha iyi değerlendirecektir. Bu konular biz mühendisleri aşıyor.

Şu teknik insanların erkenden yönetici pozisyonlarına geçmesi durumu da ayrı bir tartışma konusu. Millet olarak statü sembollerine çok meraklı olduğumuz malum. Başkaları için bir iletişim / eğlence / bilgi teknolojisi aracı olan cep telefonları bile bizim için “masaya koydun mu ben buradayım diyecek abi!” şeklinde bir statü sembolü haline gelebiliyor. İş, kariyer konularında da bu durum toplumda saygınlık görmek için illa bir yönetici konumunda olmak gerekliliğini hissetme şeklinde kendini gösterebiliyor. Ne iş yapıyorsun sorusuna cevap olarak “şuranın yöneticisiyim” demiyorsan çok da bir önemi kalmıyor. Nerede çalışıyorsun sorusunun altında da da genel olarak “çalıştığın yer büyük / meşhur bir yer mi” merakı yatıyor. Hal böyle olunca kimse ben iyi / yetkin / uzman bir yazılımcı / mühendis / tasarımcı olacağım diyerek kariyer hedefleri yapmıyor. Hele bir de zaten ilgilenmediği bir bölümde okuyorsa gencimiz, sonrasında 2 yıllık işletme master’ı yaparak en kısa yoldan “müdür” olmanın yollarını aramaya başlıyor. 30 yaşından sonra hala “teknik” tarafta olmanın neredeyse ayıp sayıldığı bir iş kültürümüz var. Yani “30’larına gelip hala bir yerlerde “müdür” olamadıysan (ben de bu kategorideyim şu an) belli ki sende bir sıkıntı var” durumları söz konusu. Bir de teknik tarafta kalıp gerçekten iyi olan insanlara da zaten verilmeyen değer ve uygun çalışma ortamı bulamamalarını da göz önüne alırsanız gerçekten de o yaştan sonra teknik tarafta ilerlemenin hiç bir anlamı olmayan bir iş hayatımız olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla sistem kendi içerisinde tutarlı bir şekilde çalışıyor.

Peki alanında 10, 15, 20, 25 yıl tecrübeli teknik insanlarımız olmadan o meşhur 2023 hedeflerine nasıl ulaşacağız, o büyük “yerli” projeleri nasıl gerçekleştireceğiz? Herkesin yönetici olduğu ortamda hamaliye(!) işlerini kime yaptıracağız? Bütün üniversite okuyanlar yönetici olma hayali ile yanıp tutuşurken sahada mühendisliği kim yapacak?

Tabi bütün bunlardan “nitelikli insan gücü” sorunumuz yoktur sonucu da çıkmıyor. Şu anda gördüğüm ve çevremden bildiğim kadarıyla ürün geliştirmeye çalışan, ar-ge yapan birçok firma gerçekten çalışan (eleman demeyelim lütfen!) bulmakta zorluk çekiyor. Gerçekten güzel ürünler üzerinde çalışan KOBİ seviyesindeki firmaların en büyük sıkıntılarından birisi bu. Bu konu nasıl çözülecek bilmiyorum.

Originally published at coskuntasdemir.net on January 20, 2015.

--

--