Bilginin Toplumsal Rolü
Varlığı hakikatine uygun olarak kavrayabilen, anlayabilen ve tasavvur edebilen insanlara “hakikate uyanmış” diyoruz. İnsan ile varlık arasında sırlı, derin bağlantılar ve ilişkiler bulunur. Makro ve mikro âlemin en canlı ve en şuurlu varlığı insandır. Fizik ve metafizik âlemin en bilinçli seyircisi yine insandır. Ancak, metafizik ve melekût âleminde zıtlıklar bulunmaz; büyük-küçük, karanlık-aydınlık, uzak-yakın gibi kavramlar, yalnızca yaşadığımız dünyaya aittir.
Bilgi, insan zihnini şekillendirir, insan da toplumu bu bilgiyle inşa eder. Cürcani, bilgiyi “düşüncenin gerçeğe tam uygun olması” olarak tanımlar. Bilgi evrenseldir ve tekelleştirilemez. Ancak günümüz modern dünyasında bilgi ışık hızında yayılırken, steril ve faydalı bilgiye ulaşmak gitgide zorlaşıyor. Enformasyon kirliliği her yanı kaplamış durumda; doğru ve yanlış, lüzumlu ve lüzumsuz bilgi iç içe geçmiş durumda. Hakikate ulaşmamız için, tıpkı değerli taşlardan anlayan kuyumcular gibi, faydalı bilgiyi analiz edebilecek, geliştirecek ve zenginleştirecek sağlam zihinlere ihtiyaç var.
Bilgi dış dünyadan bize gelen mesajlardır. Bu mesajların bizde meydana getirdikleri ile duyuş ve duygular oluşur bunlar düşünceye dönüşebilir. Benlikte, nefiste meydana gelen duyuşlara, hissedişlere ihsas, ruhta duyulan, dışa bağımlı olmayan duyuşlara ihtisas denir. Zaman müdahaleli insanın bu türlü parça parça, kopuk kopuk duyuşlarına…