Kasimpasa Canavari
7 min readMay 28, 2019

GEZİ YAZILARI: ATİNA

Daha önce farklı sebeplerle defalarca Yunanistan’a gitmiştim ama hiç Atina’ya gitmemiştim. Eşimle uzun süredir bu seyahatin planlarını yapıyorduk, fırsatlara bakıyorduk. Fakat, hem 1 euro’nun 6,00 TL gibi insanın karnına kramp sokacak seviyede olması, hem de başka özel sebepler ile hep erteleme halinde idik. En nihayetinde, aralık ayı sonunda, ani denilebilecek bir karar ile uçak biletlerimizi alıp, otel rezervasyonumuzu yaparak ilk ve en büyük adımı attık. İyi ki de atmışız, uzun zamandır bu kadar eğlenip keyif aldığımız bir tatil yapmamıştık. O zaman hafiften ana konumuza giriş yapalım, değil mi?

Fon müziği olarak “Zorba”;

Atina Elefterios Venizelos havalimanı, büyük sayılabilecek ama kullanım açısından rahatlıkla konpatk diyebileceğimiz bir havalimanı. İstanbul’dan Atina’ya her saate uygun bir sürü uçuş var. Biz Atatürk Havalimanı’na gidiş ve dönüşlü uygun saatli uçuşlardan biletlerimizi aldık, yaklaşık 1 saatlik bir uçuş ile Atina’nın merkezinin biraz dışında yer alan Elefterios Venizelos varışımızı yaptık. Havalimanında neredeyse beklemeden valizlerimizi aldık ve kısa bir yürüyüşün ardından hemen çıkışın yakınındaki otobüs duraklarına geçtik. Daha önce internet araştırmalarımızda X-95 numaralı otobüsün, bizim kaldığımız otelin çok yakınında bulunan Sintagma meydanına gittiğini öğrenmiştik. Bununla birlikte havalimanından merkeze 3 şekilde ulaşım imkanı var;

  • Otobüs: X95 numaralı otobüs, hemen havalimanının çıkış noktasından sizi alıyor, şehir merkezindeki Sintagma meydanına bırakıyor. Yolculuk trafik durumuna göre hem gidişte hem dönüşte 40 dakika ile 1 saat arasında sürüyor. Ücreti kişi başı EUR 6,00, öğrenci iseniz EUR 3,00. Biz otobüs ile geldik-gittik ve hiç pişman olmadık.
  • Metro: Kullanmadığımız için hangi hat olduğunu bilmiyoruz ama aldığımız bilgilere göre 40–45 dakika civarında doğrudan merkeze ulaşan bir hat ile yolculuk ediliyor, ücreti ise kişi başı EUR 10,00, öğrenci iseniz EUR 5,00.
  • Taksi: Bildiğiniz taksi, merkeze EUR 40,00 civarı yazıyormuş.

Otobüsten indiğimiz gibi karşımıza çıkan ilk 3 mağaza Nike Store, Mcdonald’s ve sucuk ekmek büfesi olunca “Acaba yanlışlıkla Taksim Meydanı’na mı geldik?” diye düşünmedik değil :) Merkeze gelene kadar gördüğümüz binalar, yollar ve sosyal yaşam, çoğu kişide olduğu gibi bize de İzmir’i hatırlatmadı değil. Sintigma Meydanı ile otelimiz arası yaklaşık 1,2 km idi ve her zaman yaptığımız gibi yürüyerek gitmeye karar verdik. Atina’ya gelmeden önce daha önce seyahat edenlerin söyledikleri ve yazdıklarına istinaden diğer büyük Avrupa başkentleri gibi nispeten “etkileyici ve orijinal” bir manzara ile karşılaşmayacağımızı biliyorduk ama ilk aşamada gördüğümüz gerçekten şaşırtıcıydı. Çünkü kent merkezinde, yani kentin vitrininde dahi zaman durmuş gibiydi. Binaların metruk halleri, sayılamayacak kadar çok evsiz, İstanbul’u andıran esnaf ve dükkanlar, döküntü sayılabilecek otobüsler falan… Tamam zaten Londra, Roma veya Amsterdam gibi bizi içine alacak bir ambians beklemiyorduk ama ilk izlenimimize istinaden “vasattan hallice” bir manzara ile karşılaştık diyebiliriz.

Eşimle birlikte hastalık derecesinde yürüyüş meraklısı olduğumuz için bu ölçüyü verirken nasıl tasvir edeceğimi kestirmek zor. Şu kadarını söylemek istiyorum, Atina üzerinde mutlaka görmeniz gereken yerler 3–4 km’lik bir daire içinde diyebiliriz. Yani, günlük 15–20 km’lik bir yürüyüş ile hiç bir şekilde metro veya otobüs kullanmadan 2 gün içinde kesinlikle görülmesi gereken her yeri görmeniz mümkün. Biz gece takılmaları dahil hiç bir şekilde otobüs veya metro kullanmadık. O sebeple metro ve ulaşım sistemi hakkında bilgim yok. bununla birlikte merkezdeki tüm önemli lokasyonlarda metro durağı ile karşılaştık. Toplu taşıma kullanmayı düşünenlere bu şekilde bilgi vermiş olayım. Ama, eğer yürüyüş ile ilgili probleminiz yoksa en ufak bir şekilde toplu taşımaya ihtiyacınız olmayacağını rahatlıkla söyleyebilirim.

Konaklama konusunda Atina’da sınırsız seçenek var diyebilirim. Biz geceliği EUR 40,00'a merkezi sayılabilecek bir yerde, kahvaltı dahil şekilde, hem de otelin delux odasında konakladık ve çok memnun kaldık. İster hostel, ister otel, ister kiralık ev seçenekleri olsun, çok fazla alternatif mevcut. Doğru bir araştırma ile istediğiniz bütçe ve kaliteye uygun otel bulabileceğinizi tahmin ediyorum. Ayrıca yukarıda da dediğim gibi, şehir merkezi ufak olduğu için merkez sayılan herhangi bir yerde rahatlıkla konaklayabilirsiniz.

Yemek konusunu zaten anlatmaya gerek yok, 1 EUR’un 6,00 TL olduğu zamanlarda dahi yediğimiz-içtiğimiz hiç bir şey bize pahalı gelmedi. Hayatımda içtiğim en güzel el yapımı latteyi sadece EUR 2,00'ye, hem de Atina’nın göbeğinde içtik. Hem et yemeklerini, hem deniz ürünlerini yine turistik sayılabilecek mekanlarda yedik, hiçbirinde EUR 40,00'tan fazla hesap vermedik. Ki, kesinlikle aynı yemekleri daha ekonomik yerlerde yiyebilirdik. Porsiyonların büyüklüğünden veya yemeklerin lezzetinden bahsetmeye gerek yok sanırım. Her zaman söylediğim gibi, Atina’da (genelde Akdeniz ülkelerinde) herhangi bir restoranda yediğiniz her hangi bir yemeği, aynı porsiyon ve kalite ile İstanbul’da yemek isteseniz TL bazında Atina’da ödediğinizin en az 2 katını ödemeniz gerekir. Akdeniz ülkelerine gidip de pişman olmayacağınız tek konu yemek ve alkollü içecek fiyatları olabilir. O derece.

Gelelim gezme tozma konusuna. Atina’ya giderken “mutlaka gitmemiz gerek” deyip de gitmediğimiz sadece 2 yer oldu: Pire limanı ve Likavittos tepesi. Pire limanına biraz tembellikten gitmedik. Likavittos tepesine ise, Atina’lı bir kaç kişiye sorduğumuz soruya istinaden “Akropolis’e gitti iseniz, gitseniz de olur gitmeseniz de…” türü cevaplar aldığımız için gitmekten vazgeçtik. Onun dışında görülmesi gereken tüm yerleri gördüğümüzü tahmin ediyorum gibi geliyor, yoksa şüphen mi var? Bunun dışında alış veriş konusunda pahalı veya ucuz diyemem. Neredeyse Türkiye ile aynı fiyatlar. Buna rağmen tanesi EUR 7,00'ye beğendiğimiz 3 tane t-shirt aldık. O sebeple genel fiyatlamayı çok korkutucu bulmadığımı söyleyebilirim.

Gittiğimiz yerleri yazarken özellikle çok önemli bir noktayı belirtmem gerekiyor; Kasım ile Mart ayları arasında HER AYIN İLK PAZAR GÜNÜ ATİNA’DA Kİ TÜM MÜZELERE GİRİŞ ÜCRETSİZ. Bununla birlikte, bu tarihler dışında da bazı günlerde ücretsiz giriş promosyonu yapabiliyorlarmış. Gitmeden önce “Free enterence for museums” falan türü bir arama yapmanız faydalı olacaktır. Biz 2–4 Şubat tarihleri arasında Atina’da idik. 3 Şubat tarihinin, Şubat ayının ilk pazarı olması sebebi ile tüm müzelere ücretsiz girdik. Bu eylem, hesaplarımıza göre bizi EUR 35,00–40,00 civarı bir maliyetten kurtardı (belki daha fazladır). O sebeple, Atina belediyesinin bu kıyağını dikkate alarak tatil planını yapmanız sizin menfaatinize olabilir. Bunun tek istisnası ilk olimpiyatların yapıldığı Antik Olimpiyat Stadyumu ama ona zaten girmenize gerek yok, tamamen açık bir alan :)

Yavaştan başlayalım;

Yunan Arkeoloji müzesi: Antik Yunan bölgesine en uzağı olduğu için, ilk gün varışımızdan sonra aradan çıkarmak adına giriş ücreti ödeyip girdiğimiz tek müze bu oldu. ama verdiğimiz her kuruşa değdiğini söyleyebilirim. Açıkçası yaklaşık 500 yıllık Osmanlı dönemine dair neredeyse en ufak bir bilgi olmasa da antik Yunan ve Mısır tarihini anlatması açısından çok etkileyici bulduk. Ayrıca, kitaplarda ve internet sitelerinde gördüğümüz bir çok heykelin orjinallerini görmek gerçekten daha etkileyici oluyor.

Atina Akademisi: İlk antik üniversitenin kurulduğu yere şık diyebileceğim yeni bir akademi binası yapmışlar. Sadece meclis kısmına giriş izni var ama bence görülmeli.

Atina Akademisi

Akropolis: Tek kelime ile etkileyici. Eteklerini tırmanmaya başlarken neden oraya kurulduğu anlaşılıyor. Biz ana giriş kapısından tırmanmaya başladığımız için Antik Tiyatro’yu ve Meclis alanını da gördük. Açıkçası Antik tiyatro Aspendos kadar görkemli gelmedi. Akropolis ise bambaşka bir yer. merdivenleri çıkarken insan zaten kendini ne ile karşılayacağına hazırlıyor. O noktaya çıktığında ve tüm Atina’yı ayaklar altına aldıktan sonra garip hislere bürünüyorsun. Ayrıca Akropol’un meşhur sütunları ve oradaki diğer yapılar, insanlığın çocuklarına bırakacağı mirasın ne kadar önemli olduğunu görmemizi sağlıyor. Sadece Akropol’ü görmek için bile Atina’ya gidilir bence. Yalnız 2 tavsiyem var; birisi çok kalabalık, eğer özellikle ücretsiz tarihte gitmeyecekseniz hafta arası gitmek daha mantıklı. İkincisi yazın ziyaret edecekseniz yanınıza 3 litre falan su alın. Çünkü çıkışı hem dik hem uzun. Biz Şubat’ta gitmemize rağmen perişan olduk.

Atina Akropolisi

Anciant Agora&RomanAgora: Akropolis’in güney çıkışından bayır aşağı Monastiraki Meydanı istikametine yürüdüğünüz zaman karşınıza çıkacak diğer iki müze burası. Akropolis’in minyatür halleri denebilecek yapılar mevcut, özellikle Anciant Agora’yı çok beğendiğimizi söylemeliyim. Oranın içinde Arkeoloji müzesine benzer ufak bir müze daha var.

Hadrian’s Library&Anafiotika Caddesi&Zeus Tapınağı&Antik Olimpiyat Stadyumu: Anciant Agora bölgesinden çıktıktan sonra güzel ve keyifli bir yürüyüş ile Olimpiyat Stadyumu bölgesine geçebilirsiniz. O tarafa doğru yürürken bizim Sultanahmet’in tarihi alanlarına benzer Anafiotika caddesinden yürüyebilir, hatta orada bir kahve veya bira molası verebilirsiniz. Olimpiyat Stadına kadar yolda bir çok tarihi eser veya tapınakla karşılaşacaksınız zaten. En önemlileri Hadrian’s Library, Zeus Tapınağı ve tapınağın yanındaki şimdi adını hatırlayamadığım tarihi bölge. fotoğraflarda çok büyük gözükseler de gerçekten ufak alanlar olması hayal kırıklığına uğratmıyor değil :)

Ayrıca ekleyeyim, Olimpik Stadyum’dan dönerken Milli Park’ın içinden geçip Sintagma meydanına ulaştık. Şehrin tam göbeğinde bulunan bu yemyeşil milli parkta bir adet de hayvanat bahçesi bulunuyormuş ama biz gitmedik. Milli Park’ta 30 dakika boyunca çimlere uzanıp çok güzel bir mola verdik. Bu yazdıklarım ile birlikte, yine çeşitli gezgin arkadaşlarımızın önerdiği bir çok tarihi alan ve eser mevcut olsa da bize bu gördüklerimiz fazlası ile yetti.

E Atina’ya sadece kültür turizmi yapmaya gelmedik tabii ki :) Eğlence, yeme-içme ve Atina’ya özgü underground yerleri yazalım da tam olsun :P

Sintagma Meydanı: Taksim Meydanı diyebiliriz. Meydanın bulunduğu yerde Parlamento binası var, Parlamento binasının pek albenisi yok ama belli saatlerde oradaki askerlerin nöbet değişim seremonisi var. Atina’ya özel, özgün bir aktivite. Zaman ayırmanızı tavsiye ederim.

Ermaou Caddesi: Sintagma Meydanı’ndan, Yani Taksim Meydanı’ndan nereye inilir? Tabii ki İstiklal’e :P . Ermaou caddesi de İstiklal’in bire bir izdüşümü diyebiliriz. Sadece biraz daha dar. Onun dışında hem cadde üzerinde, hem de paralel caddelerde dünyaca ünlü bir sürü markanın mağazasını veya ucuzdan pahalıya bir çok cafe/lokantayı görebilirsiniz.

Monastiraki Meydanı: Ermaou Caddesi’nin sonundan bi 200 metre sonra Monastiraki Meydanı’na ulaşabiliyorsunuz. Burasına, gördüğüm kadarı ile, Atina’nın kalbi diyebiliriz. Açıkçası bana Kadıköy’ü andırdı, tabii ki daha sadeleştirilmiş hali ile. Buradan Atina’da en çok ilgimizi çeken ve keyifli vakit geçirdiğimiz 2 sokağa çıkıyorsunuz;

  • Flea sokağı: Burası Tünel’den Karaköy’e inen yokuş gibi Atina’da underground ürünleri bulabileceğiniz çok tatlı ve özel bir cadde. Mesela biz buradan inanılmaz uygun fiyata (toplam EUR 8,00'e) bir adet Michael Jackson ve 1 Adet Mikis Theodorakis plağı aldık. Ülkemiz şartlarında bu fiyatlar bedava. Vakit varsa bu sokak mutlaka görülmeli.
  • Adrianu sokağı: Hemen girişinde Hard Rock Cafe’nin bulunduğu ama sokak boyunca (abartmamaya çalışacağım) yanyana belki 100'den fazla tavernanın bulunduğu inanılmaz eğlenceli sokak. Akşam olmasa bile en azından bir öğle yemeği molası verilebilir. Zaten bütün restoranların önünde menü ile birlikte fiyatları yazıyor.

Kısaca efendim, bizim için keyifli ve güzel bir tatil oldu bu. İlk başta yazdığım gibi, şehir ilk anda “vasattan hallice” duruşu ile ufak bi hayal kırıklığı yaratsa da size sundukları ile fazlası ile tatmin ediyor. Bize göre kışın gidilirse 3 günü aşmayacak bir ziyaret fazlası ile yetecektir. Bununla birlikte yazın gidecek arkadaşlarımızın imkanları dahilinde 4–5 gün kalması daha iyi olacaktır. Atina’ya gelip denize girmemek olmaz değil mi? Sahilleri falan yazın ayrı güzelmiş. İnşallah bir daha ki sefere yazın gitmek dileği ile…

Kasimpasa Canavari

Biraz yazı, biraz gezi, biraz çalgı, çok basketbol, çok müzik, eh işte tarih, kararında edebiyat, işte benim Zeki Müren… uzun hikaye. karışık…