İSTANBUL’DA BAZI SEMT ADLARI VE BAŞBAKANLAR

Kasimpasa Canavari
3 min readMay 2, 2017

--

Mahmutpaşa, İstanbul’un sevdiğim semtlerindendir. Eskiden daha çok fakir fukaranın alışveriş yaptığı bu semt, değişen kültürel doku sebebi ile artık (her yeri olmasa da) fahiş fiyatla turist avlamaya çalışan dükkanlar ile doldu. Züccaciyecileri, ıtriyatçıları, seyyar satıcıları ile kendinizi bir renk ve ses cümbüşü içinde bulacağınız bu semte ismini veren Mahmut Paşa’nın aslında hazin bir öyküsü vardır: Fatih Sultan Mehmet tarafından, padişahın arkasından iş çevirdiği bahanesi ile idam edilmiştir. Bizlere de adı kalmıştır yadigar. Orada ekmeğini kazanan esnaf, kalfa, çırak, hamal, seyyar satıcı bunu hiç merak etmese de…

Mahmutpaşa’dan Eminönü meydanına doğru yürürüz genelde değil mi? Çünkü otobüs durakları oradadır ve biz Kocamustafapaşa semtine gitmek istiyoruz. Gerçi eskinden tren ile ulaşılıyordu ama onu da hatıralarımıza kattık tıpkı Orhan Veli’nin, Yahya Kemal’in şiirlerinde kalan İstanbul gibi. Neyse… “Kocamıstaaapaşa” İstanbul’un en kozmopolit ve eski semtlerinden biridir. Her türden insanı görebileceğiniz, her sokağı tarih kokan enteresan bir muhittir. Bu semtin ismi de zamanında tek kelimesi ile tüm orduyu, yönetimi titreten ama yine kellesini vermekten kurtaramayan rahmetli Koca Mustafa Paşa’dan gelmektedir. Ölmeden kısa süre önce rahmetli padişah 2. Beyazıt’ın vezir-i azamı olan Koca Mustafa Paşa, Beyazıt’ın oğulları arasında şehzade Selim (Yavuz Sultan Selim) yerine şehzade Ahmet’in tahta geçmesini istiyordu. Eh, tahta 1. Selim oturunca zaten şehzadelik zamanlarından beri pek tutmadığı Koca Mustafa Paşa’yı ilk fırsatta idam ettirdi. Bize de türbesinin bulunduğu semtin adı ile kaldı yadigar. Acaba orada oturanlar düşünmüş müdür semtin adının nereden geldiğini? Pek sanmıyorum.

Keza Siyavuş Paşa, 4. Mehmet (Avcı Mehmet) gibi 6 sadrazamın katline ferman veren bir padişahın yanında hayatta kalmayı başarmış, üstüne bir de farklı tarihlerde 2 defa sadarete ermiş bir karakter olarak görüyoruz. Sanırım idam edilmediği için Bahçelievler’de sıradan bir mahalleye adı verilmiş günümüzde.

Yine günümüzün güzide semtlerinden Haydarpaşa, Devlet-i Aliye tarihinde Genç Osman’dan sonra inkilapçı bir plan ile tahta oturan 3. Selim’in sadrazamlarından olup, postu deldirmediği gibi bir de Haydarpaşa gibi bir muhitte toprak ile ödüllendirilmiş. Gerçi 3. Selim zamanında Leh diyarında (günümüz Polonya’sı civarı) Kili, İsmail, Tolçı, Isakçı ve diğer tüm kaleler kaybedilmiş ama yine de sadrazam başarılı bulunabilmiş. İlginç…

Osmanlı Devlet’i, 17. yüzyıla kadar devlet yapılanması şekli ile örnek alınacak bir yapıya sahipti. Orduyu besleyen tımar sistemi olsun, enderunlarından yetiştirdiği devlet adamları olsun, bir şekli ile dönemin “beyin göçü”, rakibini kendi silahı ile vurma şekli olan “devşirme sistemi” olsun… Avrupa medeniyetinin uzun süre çözüm bulamadığı meselelerdi bunlar.

Bununla birlikte, güçlü idari yapı değil de güçlü yöneticilere aşırı bağlı olan bu sistemin handikapları vardı kendi içinde. Denetleme mekanizmaları asla istenen şekilde çalışmıyordu. Bulunduğu alanda en yetkili kim ise, bazı istisnalar dışında o kişinin verdiği kararların temyiz edilme veya itiraza uğrama şansı yoktu. Doğal olarak bunun en büyük mağdurları, yetkisi en tartışılmaz olanın, yani padişahın en yakınındaki kişiler oluyordu: Vezir-i azamlar(Sadrazamlar)

Bilinen aksine, padişahların etki alanı da sınırsız değildi. Tamam, yetkisi sınırsızdı ama her gelen padişah o sınırsız yetkiyi elde etmek için rüştünü ispatlaması gerekiyordu. Sistem düzgün işlerken, çok iyi padişahların yetişmesine neden olan bu düzen, kötü işlediğinde ise tam bir felakete yol açıyordu. Bu dönemlerde, doğal olarak sadrazamların devlet yönetimindeki etkileri artıyordu, tabii ki ölüm riskleri de…

Başlıktaki başbakan meselesine gelince, Osmanlı devletinde 44 sadrazam idam edilmiş 600 yıl boyunca. Neredeyse 15 yılda 1 bir sadrazam. Nedensiz azledilenlerin, sürgüne gönderilenlerin, servetine çökülenlerin hesabını bilmiyorum. Aynı düzenin şimdide minör farklarla devam etmesi, sizce de sadece tesadüf mü? :)

--

--

Kasimpasa Canavari

Biraz yazı, biraz gezi, biraz çalgı, çok basketbol, çok müzik, eh işte tarih, kararında edebiyat, işte benim Zeki Müren… uzun hikaye. karışık…