GEZİ YAZILARI: LONDRA

Kasimpasa Canavari
9 min readDec 11, 2016

--

Çok büyük bir gezgin olmasam da bir çok yer gezdim, gördüm. Gittiğim yerler genelde düzenli, insanları medeni, trafik problemi az olan veya hiç olmayan, ne bileyim metro ağı kullanışlı falan… Ama o şehirlerde daima naif bir hava buluyorsunuz. Yani nasıl diyeyim, “ya buranın da Türkiye’den, İstanbul’dan çok farkı yok. 5 gün sonra sıkılırım…” diyorsunuz. Yani en azından ben öyle diyorum.

Londra çok farklı bir noktada. Zenginliği, gelişmişliği, medeniyeti, insaniyeti, kibiri, gücü-kuvveti… Kısaca beşeri ve maddi sermayenin yapabileceği her şeyi gözünüze gözünüze sokuyor bu şehir. Ziyaretimden sonra bayağı bozulmuştum “ulan Türkler 50 sene yiyip içmese Londra gibi bir şehir kuramaz” diye düşünerekten. Beni her tarafı ile kuşatan ve büyüleyen yegane şehir diyebilirim. Aylarca gezsen, her zaman sana yapacak başka bir şey daha sunuyor. Ulaşımı, metro ağı aklın alabileceğinin çok ötesinde. Tamam, sömürgecilik ve sömürü sebebi ile çoğu şeye ulaşmışlar, bunu inkar etmiyorum ama bazen yöneticilerimizin kendilerini Londra veya İngiltere ile kıyaslamalarına acı acı gülüyorum. Gidip görmek lazım. Fark kapanmayacak kadar çok. İnsanda “Buraya atom bombası atsalar da bir şey olmaz” hissi uyanıyor Londra sokaklarında dolaşırken.

Neyse… Bu kadar girizgahtan sonra yazımıza başlamak lazım okuyucu sıkılmadan. Okuyucu, bir bloggerin en büyük sermayesi değil midir?

Öncelikle Londra pahalı yer. Bizim için GBP(pound) para biriminin pahalı olması yanında Londra İngilizler için bile pahalı. Yerlileri genelde sade hayatlar yaşıyor. Sade derken, orta direk bir İngiliz ailesi bizim zenginlerimizin en az 2 katı kaliteli bir hayat yaşıyor aslında. Ülkemiz enerjimizi fazlası ile tükettiği için sıkışmışlığımızın ve hırpalanmamızın farkında değiliz. Adamlar yaşıyor, bizimle kıyas kabul edilmeyecek kadar iyi yaşıyor. Eğitimleri ile, sanayileri, ile simetri manyaklarını bile etkileyecek şekilde göz kamaştıran düzenli müstakil evleri ile minimum sorunla maksimum seviyede bir hayat yaşıyor halk. Haa problem yok mu? Var, ama inanın size önünde sonunda bir şans veriyor Britanya adası. Tutunamamak için çok kayıtsız olmak gerekiyor.

İlk bölümde Londra’ya ulaşım ile başlayalım. Eşimle birlikte daha ortada vize falan yokken 7 ay öncesinden biletlerimizi almak sureti ile kişi başı gidiş-dönüş 380 TL civarı bir maliyete uçak biletlerini hallettik. Londra’da 4–5 havalimanı var. Biz biraz konformist insanlar olduğumuz için THY ile AHL çıkış GATWICK varış olarak biletlerimizi aldık. Daha iyi ve dikkatli araştırmalar ile daha uygun seçenekler bulunması olası. En merkezi havalimanı (bizim AHL gibi) HEATROW ama takdir edersiniz ki en pahalı seçenek de o. Haa, istisnasız tüm havalimanlarının demiryolu+metro bağlantısı olduğu için ulaşımda en ufak bir sıkıntı yaşamazsınız. Bununla birlikte, sizi alacak birisi yok ise, şehir merkezine varış için yine adam başı GBP 5,00 ile 15,00 arasında değişecek maliyetlere katlanmanız gerekebilir vardığınız havalimanına göre. Ve bunun hem gidiş hem de dönüşte ödeneceğini unutmayın.

Gelelim şehiriçi ulaşımına. Meşhur metro ağından başlamakta fayda var. Aslında ağ derken gerçekten tam anlamı ile örümcek ağından bahsediyorum. Metro ağı özelinde şehir “zone”lara ayrılmış. Sanırım metro ile ulaşabileceğiniz 5 veya 6 zone var. Geri kalan zonelara demiryolu (overground) ile ulaşıyorsunuz. Her zone özelinde veya zonelar arasına göre fiyatları değişen “oyster” adı verilen akbil sistemi mevcut. Bizim kalacağımız yer zone 4’te olduğu için Zone 1–2–3 ve 4’ü kapsayan haftalık akbil aldık. Tek kalemde adam başı GBP 80,00 ödemek ise daha geldiğimiz gün yaptığımız ağır bir harcama olarak bizde hafif bir şok yarattı ama tatilimizi zehir edemezdik :) (Burada yorumcu arkadaşlarımın katkıları ile şunu da ekleyeyim ZONE-4'ü kapsayan akbil GBP 47,00. Biz havalimanı demiryolu aktarma paralarını da eklediğimiz için GBP 80,00'e ulaştık) Kısaca diyeceğim, ulaşım pahalı. Akbil her türlü her hesapla avantajlı oluyor eğer çok gezmeyi planlıyorsanız. Bu arada akbil sadece metroda değil, otobüslerde ve trenlerde de (overground) kullanılıyor. Ama kullanacağınız asıl toplu taşıma aracı metro olacağı için diğerleri pek de önemli değil.

Metro ağı ile devam edelim; zone 1, 2 ve kısmen 3’de her sokağın başında metro istasyonu mevcut. Her sokağın başında derken mübalağa etmiyorum. Gerçekten her sokağın başında metro istasyonu mevcut. Girişte de yazdığım gibi, Türkiye’de yaşayan bir insanın aklının alacağının çok ötesinde bir şey bu. Bunun dışında vatandaşların tamamına sağlık ve eğitim ücretsiz. Ücretsiz derken katkı payından falan bahsetmiyorum. Gerçekten ücretsiz. Yılda bir defa GBP 200,00 civarı bir para alınıyormuş. Onun dışında bir şey yok. 18 yaş altı her öğrenci için üniversite fonu var. Lisans eğitimi almak isteyen her İngiliz çocuğa doğrudan GBP 20.000,00 civarı para veriyor devlet. Ulaşım-Eğitim-Sağlık. Sosyal devlet olmak için başka ne gerekiyor ki?

Kalacak yer durumu ise netameli. Biz zone 4’te yaşayan arkadaşımızın evinde kaldığımız için büyük avantaj sağladık. Siz tek veya konforundan biraz feragat edecek bir grupla gidiyorsanız mutlaka hostelde kalın derim. Çünkü otellerin gecelik oda fiyatları gerçekten pahalı. İstanbul’u bilenler için konuşuyorum, ancak Beylikdüzü’nde/Büyükçekmece’de yer alan oteller için (Londra özelinde zone-4’e eş değer) geceliği GBP 60,00–70,00 civarı maliyete yerler mevcut. Onlarda bizim memleketteki pansiyonlardan hallice kalitede. Gerçi akıl almaz metro ve tren ağı nedeni ile zone 7’de (bizim memlekette Kumburgaz-Silivri veya Kartal-Pendik civarı) bile kalsanız şehir merkezine maksimum 45 dakikada ulaşırsınız toplu taşıma ile ama otel kaliteleri gerçekten düşük zone 1–2–3 dışında. Zone 1–2–3’te de eli yüzü düzgün bir otelde kalmak isterseniz gecelik kafadan en az GBP 80,00–90,00 falan gözden çıkartmanız lazım.

Buradan yiyecek-içecek meselesine atlayalım. Londra’da, yukarıda da yazdığım gibi GBP’nin bizim için pahalı olması sebebi ile aldığınız ufak su bile size pahalı gelebilir. 0,50 cl boyutunda ufak suyun fiyatı ortalama GBP 1,00 civarı diyebilirim. Biz üç gün sonunda “bu işte bir yanlışlık var qanqa” deyip uyandığımız için ülkemizde BİM benzeri olduklarını varsaydığımız “Sainsbury” ve “Aldi” marketlerinden alışverişlerimizi yapmaya başladık. Oralarda 1,50–2,00 litrelik suları GBP 1,00–1,50 civarına alabiliyorsunuz. Ayrıca, kahvaltıyı konakladığınız yerde ücretsiz yapma şansınız varsa mutlaka yapmanızı tavsiye ederim. Çünkü en ucuz kruvasan-meyve suyu veya sandviç seçenekleri bile GBP 3,50'den aşağıya mal olmuyor. Kimi yerlerde GBP 2,50–2,60'a falan bulunsa da her öğün için en az GBP 3,50–4,00'ü gözden çıkarmanızı tavsiye ederim. Ve gözden çıkaracağınız para, sadece 1 sandviç ve içecek için olacaktır. Bir restaurantta ve fast-food zincirinde oturup alelade bir halk menüsü yemek isteseniz dahi GBP 6,00–7,00'den aşağıya bulmak oldukça zor. Bütçenizde yemek için ciddi bir karşılık ayırmanızı tavsiye ederim. en azından bizim bulduğumuz en iyi çözüm sabahtan ucuz marketlere gidip GBP 10,00–12,00 ödeyip alabildiğimiz kadar sandviç ve abur cubur almak oldu (Bu arada domuz eti olmayan sandviç bulmak da ayrı bir mesele). Bir de günlük 15–20 km civarı yürümeyi planlıyorsanız, yemek (yani enerji) işi daha büyük mesele haline geliyor. Sandviç için en beğendiğimiz çeşitler Marks&Spencer mağazalarındakiler oldu. Onun dışında mahalle bakkalı veya metro büfelerinde dahi çeşitli sandviç/sosisli/hazır abur cubur çeşitlerine rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Veya bazı caddelerde seyyar olarak uygun seçenekler bulunsa da çok sık rastlanmıyor. Bu arada kredi kartı geçmeyen hiç bir yere rastlamadık (seyyarlar hariç tabii ki).

Şimdi turumuza başlayalım. Londra derya siz kepçe. Öncelikle herhangi bir metro durağında inip sokakta dolaşmaya başlasanız bile o çevrede saatlerinizi harcayabilir, yeterince gezmemiş olabilirsiniz. Biz 1 hafta gezdik ama hala görmek istediğimiz birçok yer vardı. Önce standart yerler;

1 günlük ilk tur;

  • London Eye: Meşhur dönme dolap :)Hemen yanındaki meşhur “London Dungeon” adındaki yaklaşık 1 saat süren kısmen kaçış oyunu, kısmen gösteri olan diğer aktivite ile birlikte kişi başı sadece GBP 20,00’ye ilk büyük etkinliği yapabilirsiniz. Dönme dolaptan göreceğiniz manzara gerçekten harikulade, iyi bir fotoğraf makinesi ile birlikte çıkmanızı tavsiye ederim.
  • Big Ben: Meşhur parlamento binası ve oradaki saat. Biz parlamentoya girip lordlar kamarasında bir oturum bile seyrettik. Zaten hemen karşı karşıya London Eye ile, mutlaka gidin ve standart fotolarınızı çekin.
  • London Tower Brigde: Bu güzide köprümüz de London Eye ve Big Ben’den Thames nehri kenarında yaklaşık 1 saat yürüyüşle ulaşabileceğiniz mutlaka görülmesi gözüken bir yer. Yürürken isterseniz meşhur İngiliz publarına oturup bir bira için, ister yine meşhur cafelere oturup bir bardak kahve için. Size kalmış. London Eye’den Tower Bridge’e metro ile de gidebilirsiniz ama ben yürümenizi tavsiye ederim.

1 günlük diğer tur;

  • Royal Albert Hall: Meşhur opera binası, gidiniz efendim. Hatta biz ufak bir oda orkestrası gösterişi aldık adam başı GBP 6,00’ya kahvaltı dahil. Konser enfesti ama kahvaltı bir Türk için hayal kırıklığı idi :)Bi de şimdi tam adını hatırlamadığım, Royal Albert Hall’un tam karşısında olan güzel sanatlar akademisi olduğundan şüphelendiğim harika bir okul var. Onu da mutlaka gezin efendim. Ben bayıldım. Orada okuyan sanatkar olmasın da biz mi olalım?
  • British Scine&History Museums: Bilimsel işlere meraklı iseniz bu iki müzeyi mutlaka ama mutlaka ziyaret etmelisiniz (giriş ücretsiz). Ama vaktiniz bol olsun, çünkü her ikisi de kısa sürede gezilecek yerler değil. Bu müzeler ile Royal Albert Hall aynı lokasyonda, o nedenle 1 gününüzü buralara ayırmanız çok faydalı olacaktır kanaatimce. Çünkü aynı lokasyonda birçok ücretsiz müze daha mevcut.
  • Burada biraz daha zaman bulabilirseniz British Library’i de ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Pişman olmayacaksınız. Yalnız şunu hatırlatayım, müzelerin olduğu yerden British Library’e ulaşmak için metro veya otobüs ile ulaşım gerekiyor. O sebeple kendinize bi 15–20 dakika ulaşım için pay bırakmanızda fayda var.

1 günlük diğer tur;

  • Hyde Park&Saint James Park: Bizim Belgrad ormanlarının şehrin tam göbeğine kurulduğunu ama bir tane bile çirkin bina olmadığını düşünün. Düşünemediniz değil mi? Gidin abi gidin, bisikletinizi kiralayın, sandviçlerinizi alın, çimlere uzanın, eşinize sevgilinize sarılın… Yaşamanın keyfini çıkarın işte ya!
  • Buckingham Sarayı: İçeri biz giremedik ama belli saatlerde sanırım ziyaretçi kabul ediyorlarmış. Kraliçe’nin evi burası. Komik askerleri, kraliçenin atlarını falan görüp fotoğraf çektirmek için güzel bir yer.
  • Oxford Street: Bizim Bağdat caddemiz. Alışveriş ve biraz soluklanmak için ideal. Primemark mağazasına uğrayıp Türk Malı yüksek kaliteli swetshirtleri Türkiye’den bile daha ucuza almanın keyfini çıkarın.

Klasik gezi-görü yerleri dışında bana göre yerel pazarları ile ünlü Camden Town (bizim bohem hayat yaşanan Karaköy hesabı) ile yerel tatlar, antikacılar ve seyyar satıcıları ile ünlü Nothing Hill ziyaret edilmeli. Nothing Hill’de hem çok sayıda Türk yaşıyor hem de George Orwell’in evi de orada. Bir de Baker Street görülebilir, orada Sherlock Holmes müzesi başta olmak üzere bir sürü şirin mağaza ve dükkan var. Zaten metro ile en fazla 15 dakika içinde istediğiniz yere ulaşabilirsiniz.

Ayrıca bir paragraf eklemek istiyorum; müzikle ilgilenen arkadaşlar için Tottenham Court Road semti de mutlaka ziyaret edilmeli bence. Bütçemi fazlası ile aştığım için bir gitar alamadım ama Türkiye’de 3100,00 TL civarı alabileceğim bir Fender Standart Jazz Bass’ı “tax free” avantajı ile birlikte sadece 1700,00 TL civarına alabilecektim. Gerçekten çok ama çok avantajlı fiyatlara bazı markaların bazı model gitarlarını edinebilirsiniz.

Hoş, yukarıda da dediğim gibi herhangi bir metro durağında inseniz dahi orada bile etkileneceğiniz çok şey olacaktır. Sonuçta yukarıdaki tavsiyeler kişisel zevklerimi ve beğenilerimi barındırıyor.

Gelelim özellikle ziyaret ettiğim yerlere;

  • Thorpe Park: Ülkemizde Bayrampaşa Vialand ve Kartal Viaport’ta benzerleri bulunan tema parkların Londra’da olanı. Ama şunu ekleyeyim, bizim tema parklar Thorpe Park yanında çocuk parkı gibi kalıyor. Orada tam 1 gün harcadık, bu bir gün hayatımda kendi isteğimle yaptığım ve para ödediğim en gergin günü olabilir. Şöyle diyeyim, hanımın üçüncü “ride” dan sonra migreni tuttu ve uzun bir süre başka alete binemedi. Bayrampaşa Vialand’daki 30 metre yüksekliğinde insanların bir anda aşağı düştüğü o alet, bizim gittiğimiz parkta çoluk çocuğun ortama alışsın diye bindiği en kolay aletti diyeyim siz anlayın. Bu tip adrenalinli işleri seven arkadaşlara mutlaka tavsiye ederim. Giriş biletlerini internetten aldık, adam başı GBP 25,00 civarı giriş ücreti ve girdikten sonra tüm gün sınırsız.
  • Thriller Musical: Rahmetli “King’o Pop” Michael Jackson şarkılarının görsel bir şölenle icra edildiği enfes bir müzikal. İlgilenen arkadaşlar Londra’nın bu gösteri sanatları işinin başkentlerinden biri olduğunu bilecektir. Bende buralara gelmişken en azından severek izleyebileceğim bir gösteri ararken buna rast geldim ve gitmeye karar verdim. Kesinlikle Londra’da yaptığım en iyi 3 etkinlikten biri idi. Size de zevkinize uygun bir sahne sanatları etkinliğine gitmenizi şiddetle tavsiye ederim. Biletleri kapıdan aldık ve biraz ağlama ile aslında kişi başı GBP 27,50 olan en ucuz loca yerine bilet satan çocuğun kıyağı ile salonun en güzel yerinden gösteriyi izledik. Her kuşuna değdi.
  • Greenwich: Bildiğiniz meşhur Greenwich Saat Kulesi’nin olduğu Greenwich kenti ve kampüsü. Buraya gidişimiz biraz spontan oldu ama burada geçirdiğim yaklaşık 5–6 saat Londra’daki en keyifli saatlerimden oldu. Öncelikle semt ve üniversite müthiş sempatik. Sonrasında semt pazarları ve yerel ufak etnik lokantalar (tabii ki fiyatları) çok güzeldi. Cafeler de öyle. Denizcilik müzesi ve üniversite içinde olan park ayrı bir yazı konusu. Parktaki çimenler öyle güzeldi ki yiyesim geldi, o derece. Biraz özel bir tercih olabilir ama bence gidin. Oraya giderken bizim Levent-Maslak’ımız sayılabilecek “Canary Wharf“ semtine de uğrayabilirsiniz.

Londra hakkında değerlendirmelerim kısaca böyle. Aklıma geldikçe düzenlemeler yapmaya devam edeceğim. Biz gitmeden önce bu tip gezi yazılarından çokça faydalandık. Bu yazımdan da faydalanan arkadaşlar olmasını ümit ederim.

Son olarak, gezgin arkadaşlarıma tavsiyem “Londra’ya gidin ve görün” olacaktır. Ama hesabınızı iyi yapıp gitmeniz faydalı olur, çünkü dönüşte kredi kartı ekstrenizi görünce ufak bir şok geçirmeniz muhtemel…

--

--

Kasimpasa Canavari

Biraz yazı, biraz gezi, biraz çalgı, çok basketbol, çok müzik, eh işte tarih, kararında edebiyat, işte benim Zeki Müren… uzun hikaye. karışık…