FRİEDRİCH NİETZSCHE’NİN ZERDÜŞT’Ü: BİR ANTİ PEYGAMBER

Önder Munar
6 min readMay 24, 2017

--

Önder MUNAR

Filozof Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı kitabında öne sürdüğü felsefi görüşü anlayabilmek için kitabın ismini çözümlemekle işe başlayabiliriz. Nietzsche bir filoloji profesörü idi. Bu yüzden Antik Yunan medeniyetinden Fars medeniyetine kadar geniş bir kültürel yelpazeyi incelemiş ve onların dil, kültür ve bilinç yapılarına dair çözümlemelerde bulunmuştur. Peki mitolojiye hakimliği onun neden başka bir figürü değil de Zerdüşt figürünü seçmesini sağlamıştır? Zerdüşt gerçekte de kitaptaki gibi gezgin ve sürgün bir kişiydi. Zerdüşt, iyi ile kötü arasında bölünmüş ikili bir dünyaya inanıyordu. Zerdüşt, erken dönem Mısırlılar ve İranlılar’daki sadece şanslı ve soylu bir kesimin cennete gidebileceğine, geri kalanın ise cennete alınmayacağına dair inancı sarsmıştır. Bu doğuştan gelen üstünlük iddialarına karşı Zerdüşt, erdemden gelen üstünlük anlayışını öne çıkarmıştır. Böylece Nietzsche için Zerdüşt’ün önemi ortaya çıkmaktadır; günümüzdeki Hristiyanlık ve Müslümanlık anlayışlarının temelini oluşturan ‘bir zümre için değil herkes için ve ayrıcalıkla değil iyi davranışlarla ulaşılan bir cennet’ ve ‘iyi ile kötünün mücadelesi’ anlayışının ortaya çıkışıdır bu.

Ama Nietzsche Zerdüşt adlı peygamberi olduğu gibi almaz. Tarihi gerçeğine tamamen zıt bir figür olarak ele alır. Günümüzün tek tanrılı dinlerinin önceleyicisi bir peygamber değildir onun Zerdüşt’ü! Tanrı’nın varlığını haber vermez insanlara, ölümünü haber verir. Zerdüşt, bütün insanlığa cennetin yolunu açan bir peygamber değildir artık, bütün ilahi/dinsel inançların çöktüğünü haber verip insanları inançlardan kurtarmaya çalışan bir yeryüzü peygamberidir. Klasik dinlerin, iyi ve kötü anlayışlarıyla belirlenen ahlakçı görüşlerini aşıp kendi tabiriyle, ‘’İyinin ve Kötünün Ötesinde’’ yeni değerler arayan bir kişidir. Hala peygamberane bir kişidir Zerdüşt, çünkü Nietzsche’nin en yüksek ümitlerinin, en uzak hedeflerinin timsalidir. Bir yaşam felsefesinin habercisidir. Şöyle diyor Nietzsche; ‘’Bu şerefi ben bir farsa vermeye mecbur oldum: Çünkü tarihi, en önce, bütün ve büyük olarak düşünen Farslar’dır.’’ Dolayısıyla Nietzsche, çokluk ve parçalılık içinde bütünlüğü arayan, insanlığı bir bütün olarak ilgilendiren bir yaşam projesi öne sürmektedir. Kırık işaret dalları, parçalar, rastlantı, bilmece gibi kavramlar kitapta önemli yer tutar. Zerdüşt, insanlar arasında dolanırken onları bir kesim alanındaymış gibi kalıntılar olarak, hep paramparça, kırık dökük, darmadağınık görür ve acı çeker. İnsan; onu parçalayan, ezen, zayıf düşüren, hem bu dünyaya hem öte dünyaya ait idealleri ödev olarak yüklemeye çalışan toplumsal değerler içinde bocalamakta ve bütünlüğü bulamamaktadır. Kitap bu açıdan insanın yaşamdaki parçalanmışlığını birlikte toplama, bütünlüğe ulaştırma yönünde bir felsefe üretmek istemektedir.

Kitapta karşımıza çıkan yaşam felsefesini ele alalım. Öncelikle bahsettiğimiz gibi bu felsefe, dinlerin ve metafizik her tür inancın altüst edilip terse çevrilmesidir. Kişi herhangi bir devletsel veya dinsel ideale bağlanmayı bırakmalı, yeryüzüne ve yaşama bağlı kalmalıdır. Çünkü Nietzsche’nin kitapta ‘ötedünyalılar’ diye tarif ettiği Hristiyanlık etiğine bağlı Batı geleneği kişiyi alçaltır, onu sürü psikolojisi içinde bireyselliğini yok ederek eritir ve yaşamı olumsuzlayarak ötedünyaya ulaşmayı hedef olarak gösterir. Nietzsche için bu köle ahlakıdır. Zerdüşt, insanların bu zayıflığı ve yaşam olumsuzlamasını bırakarak, tam tersine toplumsal ideallere (onun deyimiyle sürüye) ait olmasını değil birey olmasını, ötedünyaya değil bu dünyaya bağlı kalmasını, yaşamı olumsuz değil olumlu olarak görmesini salık vermektedir. Zerdüşt, insanlara ‘yeryüzüne bağlı kalmaları’ için yalvarır: ‘Yalvarırım size kardeşlerim’ der, ‘yeryüzüne bağlı kalın ve inanmayın size dünya ötesi umutlardan söz açanlara…’ Peki bu nasıl olacaktır? Eğer ‘’Tanrı öldü,’’ metaforunu ele alırsak; insanlar yarattıkları Tanrı’yı öldürdükleri bu yüzyılda mecburen yıkılan metafizik inançlar yerine yeni değerler yaratmak zorunda kalacaktır. Nietzsche bu metafizik yıkımı içinde yaşadığı 19.yy Batı toplumunda değerlerin çöktüğünü gözleyerek yapmıştır. ‘’Ben bu kulaklara göre ağız değilim,’’ diyerek de aslında kendisini 20.yy’da yaşayacak kuşakların anlayacağı kehanetinde bulunmuş, içinde bulunduğu yüzyıl yerine gelecek yüzyılın insanının sözcülüğünü yapmıştır. Nietzsche’nin, değerlerin altüst edilişinin simgesi ve sözcüsü Zerdüşt’ün çevresini kitap boyunca hayvanlarla sardığını görürüz. Bu hayvanların kullanılışı; Nietzsche’ye göre çağın özlemini çektiği insanların henüz ortada olmadığını sergiler. Hayvanlar, insanların çölünü gösterir, onun çevresindeki kişileri gülünç kılarlar. Masallarda olduğu gibi insanları karikatürleştirirken aynı zamanda Zerdüşt’ün insanlar arasındaki yalnızlığını belirginleştirirler. Demek ki, fikirleriyle 19.yy’da insanlar arasında kendini hissettiği konumu Zerdüşt üzerinden anlatmaktadır Nietzsche.

Buradan şunu anlıyoruz; Nietzsche sadece değerlerin ters yüz edilmesini ve yıkılmasını savunan bir nihilist olarak görülmemelidir. O yeni değerler yaratmaktan ve enkazın üzerine yeni bir bina inşa etmekten söz etmektedir. Fakat hitap ettiği kitle henüz buna hazır değildir ama gelecek kuşaklar buna hazır olacaktır. Kitapta Zerdüşt’ün gittiği yerde alaya alındığını, anlaşılmadığını görüp üzüntüye kapılmasını bu gelecek misyonu çerçevesinde anlamamız gerekmektedir. Nietzsche; yeni fikirlerle, yeni kuşaklara ve yeni insanlara hitap etmektedir.

Nieztsche, bu felsefi anlayışı içinde insanı, Darwin’den de esinlenerek hayvan ile Üstinsan arasında gerilen bir ip olarak görmektedir. İnsana kendini aşma misyonu yüklemektedir. İnsan için hayvan ne ise, üst insan için de insan o’dur. Toplumdaki değerleri yıkıp, bir yasa koyucu gibi hareket ederek kendi değerlerini kendisi yaratan kişidir Üstinsan. Ama bu bizi yanıltmamalıdır, Zerdüşt Üstinsan’ı kaçınılmaz bir şey olarak değil, insan ruhuna karşı bir medyan okuma olarak görür. Üstinsan belki hiç gerçekleşmeyecektir ama Nietzsche böyle bir duruma ulaşmak için çabalamak gibi bir sorumluluğumuz olduğunu vurgular.

Eğer toplum Köle ise bu Üstinsan da Efendi’dir. Dolayısıyla Nietzsche, diğer kitaplarında belirtiği güç istenci kavramına da bu kitapta yer vermektedir. Üst insanın temel özelliği, zayıf değil güçlü olmasıdır. İtaatkar değil buyurgan, sürü değerlerine karşı bireysel değerleri öne çıkaran bir karakterdir. İradesini başka insanın denetimine vermeyen, birey olarak insanlardan fikri kopukluğunu ve yalnızlığını güce çevirebilen, değerleri toplumda hazır olarak bulup benimseyen değil kendi içinden bulup inşa ederek ortaya koyan kişidir. Peki tam olarak hangi değerleri savunur, hangi akımın sözcüsüdür? Tabii ki net bir değerler sistemi koyarak tüm insanlığa uyulacak dogmalar da bırakmamıştır Nietzsche. Zerdüşt bu anlamda bir uyarıcıdır, yolu gösterir ama insanlara ulaşılacak değerler listesini hazır olarak vermez. Çünkü Nietzsche, her insanın bu yolda büyük acılara göğüs gererek, toplumsal olarak çekebileceği dışlanmadan tutun içsel olarak değerlerini yıkmanın sancısına kadar bir çok şeyle yüzleşmesi gerektiğini savunmaktadır. Zerdüşt, kendisine takipçiler arayan biri değildir. O yol arkadaşları istediğini belirtmektedir. Çünkü eğer takipçiler isterse insanları yine sürüleştirmiş olacak ve felsefesine aykırı davranmış olacaktır. Bu yüzden felsefe, ona göre, ‘’Buz kaplı dağlarda gönüllü olarak yaşamaktır.’’ Nietzsche’ye göre bir ağaç, görkemine ulaşmak için rüzgarlı havaya muhtaçtır bu yüzden.

Nietzsche’nin değerlerin yıkımından sonra yaratacağı değerler sistemi içinde sanat merkezi bir rol edinir. ‘’Yalnız bir tanrıya inanacağım,’’ diye haykırır Zerdüşt, ‘’dans etmekte eşsiz olan bir tanrıya!’’ Zerdüşt burada basit bir eğretileme yapmamaktadır. Ona göre Hristiyanlığın Tanrı’sı bedeni (bedensel hazları, yaşama bağlı olan bedensel isteklerimizi) yadsıyıp, bedeni gelip geçiçi ilan edip ölümsüz ruh’u öne çıkarmıştır. Oysa dans figürü yeniden bedeni önemli kılar. Bu yüzden Nietzsche, Yunan mitolojisini, Hristiyanlık öncesi pagan kültürünü önemser. O dönemlerde yapılan müzikli ve danslı şenlikleri över. Yunan ve pagan kültürünü yaşamayı bilmekle över ve kutlar. Müzik ve dans gibi etkinlikler bedene hak ettiği olumlu değeri verir ona göre. Bu yüzden bu tutum sadece estetik bir tavır değildir, varlığa bakış konusunda ontolojik olarak önemli bir yere sahiptir. Hakikat arayışlarını reddeden Nietzsche, yukarıda bahsettiğimiz gibi metafizik inançlara karşı alternatif sistemler, katı ve özgür düşünceyi yıkan ideolojiler öne sürmez. Bunun yerine bedeni ve yaşamı olumlayan, özgür düşünceye önem veren ve aklın sınırlarına hapsolmamış dans ve müzik gibi etkinlikleri öne çıkarmaktadır. Bu yüzden Nietzsche bir yaşam felsefesi öne sürse de bu asla bildiğimiz manada belli bir öğretiyi benimsetmeye dayalı bir proje değildir. Bu yaşam felsefesinin içeriğini oluşturan net değerleri Üstinsan, kendini yenerek, yaratıcılığını kullanarak, büyümenin acısıyla yüzleşerek kendisi belirleyecektir.

Saydığımız temel özelliklere sahip yaşam projesinin esas konularından biri de ‘bengidönüş’ fikridir. Biz bunu yazımızın sonuna bırakmayı tercih ettik. Çünkü bahsettiğimiz vurguların hepsini kaplayan ana çatı görevinde bir felsefi fikir olarak göze çarpmaktadır Zerdüşt’te. Bu öğreti Zerdüşt’ün Üstinsansı değil, insani yönüdür. Çünkü tanrıları ve metafizik inançları kaybederek yaşadığımız terk edilmişlik halimize metafizik bir teselli verme amacı taşır. Nietzsche bunu kimi zaman bir kozmolojik iddia kimi zaman bir etik kavram olarak ele alır. Zerdüşt, ‘Vizyon ve bilmeceye dair’de iki tane yol tarif eder. İlki geçmişten başlar, diğeri gelecekten ve şu ‘An’ durduğum geçitte buluşurlar. Dolayısıyla ‘An’ın öncesinde de sonrasında da sonsuzluk uzanır: içinden çıkılamayacak bitmek bilmeyen bir olaylar zinciri. Her olay sonsuza dek tekrarlanacaktır, ölümden sonra yeni bir hayata ya da benzer bir hayata geçmemiz mümkün olmayacaktır. Burada dinsel öğretiye bir alternatif sunulduğunu görmekteyiz. Nietzsche bunu bilimsel olarak ispata kalkışmadı ama mantıksal olarak varoluş gizemine bir bakış açısı olarak sundu. Dolayısıyla Nietzsche, varlık kavramına karşı ‘oluş’ kavramını öne çıkarmıştır. Anlaşılır kılmak için şunu söyleyebiliriz; varlık adına tek bir şey vardır o da ‘oluş halinde olan’dır. Varlık iddiası ona göre durağandır, sabittir. Oluş ise dinamiktir, hareket halinde olandır, hayatın sonsuz akışıdır. Bengidönüş’ü olanaklı kılan şey, ‘oluş’a ‘evet’ deyiştir. Bu çevrimsel zaman anlayışı karamsar bir ton da taşır. Her şeyin boşunalığını ima eder. ‘Bakın, size Üstinsan’ı öğretiyorum,’ der Nietzsche, Tanrı’nın ölümünden sonra, Üstinsan’ın ‘Yeryüzü’nün anlamı’ olduğunu söyler. ‘Üstinsan’ ise kendinden öte’yi yaratmak isteyen ve ‘böylece yok olan’dır! Yani ‘bengidönüş’, ‘Oluş’ , ‘Yok oluş’ ve ‘Üstinsan’a bağlanır. Nietzsche bu öğretinin ahlaki yönünü vurgulamak için: ‘’Her şeyde ve her durumda ‘bunu bir kez daha ve sonsuz kez istiyor muyum?’’ sorusunu kendimize sormamızı ister. Bu soru içinde yaşadığımız anda, şimdiki zamanda yaptığımız eylemlere bizi daha güçlü kılacak seçimlerle yön vermemiz gerektiğini çünkü her seçimin sonsuza dek zamanda yankılanıp yeniden yaşanacağını (en azından zihnimizde, anılarımızda geri dönüp olayları hoşumuza gitse de gitmese de olduğu gibi yaşarız. Olayları olmasını istediğimiz şekle çevirmenin yolu yoktur, pişman olmuşsak bunu telafi edemeyeceğiz.) öğütler ve bizi sürekli uyanık tutmaya, üstinsan öğretisinden şaşmamaya yönlendirir.

Kaynak ve İleri Okuma Önerileri:

Nietzsche, Fikir Mimarları dizisi, Say yayınları

Nietzsche, Cep Kaynağı, NTV yayınları

Nietzsche: Kayıp Bir Kıta, Cogito dergisi Nietzsche Özel Sayısı, Yapı Kredi Yayınları

Böyle Buyurdu Zerdüşt, Friedrich Nietzsche, Çeviren: A. Turan Oflazoğlu, Cem yayınları

Bir Ateistin İnanç Tarihçesi, Matthew Kneale, Çeviren: Şahika Tokel, İletişim Yayınları

--

--