Bağlanma Stillerimiz: İlişkilerimize, Kendimize ve İş Hayatımıza Yansımaları — 1
Son yıllarda büyük bir popülerlik kazanan duygusal zeka, ilişki kurma biçimimizin önemli bir unsuru haline gelmiştir. Günümüzde, sadece aile bağlarıyla sınırlı olmaksızın, özellikle kendimizle başlayarak, partnerlerimizle, arkadaşlarımızla ve işimizle kurduğumuz ilişkileri temellendiren bağlanma biçimlerimiz, yaşamımızın temel dinamiklerini belirlemektedir.
Bu yazı dizisi dört bölümden oluşacak. İlk bölümde, genel bir perspektiften bağlanma kavramını ele alacak ve çeşitli bağlanma teorilerini inceleyeceğiz. İkinci bölümde, kendi bağlanma stillerimizin ilişkilerimiz üzerindeki etkilerini detaylı bir şekilde keşfedecek, partner seçiminde etkili olan faktörleri ele alacak ve sağlıklı ilişkilerin temelini atmaya yönelik stratejilere odaklanacağız. Üçüncü bölümde, farklı bağlanma stillerinin genel anlamda kişilik değerimizi nasıl etkilediğini inceleyeceğiz. Son olarak, dördüncü bölümde bağlanma stillerimizin iş hayatımıza ve girişimcilik serüvenimize olan etkilerini açıklayarak bu konuda değerli içgörüler sunacağız. Bu şekilde, okuyuculara bağlanmanın geniş yelpazesini kapsayan kapsamlı bir rehber sunmayı hedefliyoruz.
O zaman başlayalım.
Şimdi birkaç dakika okumaya ara verin ve geçmişe giderek, bize bakım sağlayan kişiyle kurduğumuz ilişkiyi düşünelim. Bu, genel olarak evimizin içindeki atmosferi, cezalandırılma biçimimizi ve anne-baba ilişkisini vb. durumları içersin.
Aslında üzerine düşündüğünüz bu anılar ve çoğunlukla hatırlamadığınız olaylar, bugün sizlerin bağlanma biçimini belirleyen temel faktörlerdir. Bu konuda ilk araştırmaları yapan İngiliz psikolog Bowlby, bağlanmayı şu şekilde tanımlamıştır: “Bağlanma, kişilerin doğumundan itibaren bakımıyla ilgilenen ve sonrasında kendileri için değerli olan kişilere karşı oluşturdukları güçlü bağlar olarak ifade edilmektedir (Bowlby, 1982).”
Bowlby’nin çalışmalarından sonra birçok araştırmacı, bağlanma üzerine çalışmış ve ilk olarak psikolog Mary Ainsworth, geliştirdiği deneyler ve yaptığı araştırmalar sonucu “Bağlanma Stillerini” ortaya atmıştır. Ona göre 3 farklı bağlanma stili vardır: Kaygılı, kaçınan ve güvenli bağlanma.
Bu bağlanma stilleri yetişkinlik hayatında, partner seçimimizde ve iş hayatımızda oldukça belirleyici bir rol oynar. Bir sonraki bölümde bunları örnek vakalarla açıklayacağım, ancak şimdi bir diğer bağlanma teorisini de kısaca özetlemek istiyorum.
Bartholomew ve Horowitz Bağlanma Kuramı
Bartholomew ve Horowitz, bağlanma kuramını genişleterek yetişkin hayatındaki rolünü daha detaylıca incelemişlerdir. Onlara göre benlik ve başkaları modeli, bağlanma stilleri üzerinde belirleyici bir rol oynar. Benlik modelinin olumlu olması, bireyin kendisini başkaları tarafından onaylanma, sevilme ve kabul edilme duygusuna işaret ederken; olumsuz olması halinde birey daha düşük özsaygıya sahip olacaktır. Başkaları modelinin olumlu olması güvenilirlik, yardım isteme ve ilişkideki beklentilerini açıkça ifade edebilme durumları gözlemlenirken, olumsuz olması durumunda yakınlıktan kaçma, sosyal destek talebinin azalması gibi davranışların olabileceği ifade edilmiştir.
Ayrıca bu kuramda, Ainsworth’un bağlanma stillerinde olduğu gibi, farklı bağlanma stillerinden bahsedilir: Güvenilir, korkulu, saplantılı ve kayıtsız.
Yukarıda bahsedildiği üzere, bağlanma konusu hayatımızın en temel konularından birisi olmakla birlikte, çocukluk yaşantılarından temel olarak yetişkinlik hayatımız boyunca alıdığımız kararlarda, seçtiğimiz partnerde ve iş hayatımızda oldukça kritik bir konudur. Bu konudaki bireysel farkındalığımız, ilişkiler, kendilik değeri ve iş-yaşam dengesi konularında olumlu yönde katkı sağlayacaktır.
Serinin ikinci yazısında bağlanma stillerinin ilişkilerimiz üzerindeki etkilerini inceleyeceğiz.