Merhaba! Mimarlık tarihi derslerinde, filmlerde, kitaplarda en çok ilgimi çeken konu olan Gotik akımdan bahsetmek istiyorum. İyi okumalar!🦇
“Gotik” terimini ilk defa Giorgio Vasari, bu üslubun Roma’yı yıkan Gotlara yani barbarlara özgü bir üslup olduğunu düşünüp onlara karşı aşağılayıcı bir ifade olarak kullanmıştır. İsim, bu akımın kaba ve estetikten uzak bulunması yüzünden Gotların sanattan anlamayan, kültürden uzak ve barbar kişilikleriyle tanınmalarından dolayı kullanılmaktadır.
Krallar ve piskoposlar, güçlerini ve zenginliklerini sergileyerek halk üzerinde dini otoriteyi pekiştirmeyi amaçlamışlardır. Bu hedef doğrultusunda, görkemli anıtsal katedraller ve manastırlar inşa ettirerek yeni bir mimari akımın başlamasına öncülük etmişlerdir.
Gotik üslup, teknik ve estetik gelişmelerden sonra, Orta Çağ’ın ortalarında Romanesk mimari tarzından doğar. İlk olarak, Fransa’nın kuzeyinde, Paris ve çevresini içine alan Ile de France’ da ortaya çıkar.
Gotik mimarlığın, Abbot Suger tarafından tasarlanan St. Denis Kilisesi ile başladığı kabul edilir. Suger, Gotik tarzın, ruhu Tanrı’ya yükselteceğini düşünür.
St. Denis Kilisesi, Gotik mimari tarzının modeli haline gelerek tüm Avrupa’ya yayılmıştır.
Bu akımda kullanılan mimari unsurlara gelecek olursak, Gotik mimari tarzının en temel unsuru, o dönemde İspanya’da görülen İslam mimarisinden alındığı düşünülen sivri kemerdir. Tonoz çatının ağırlığına destek olması için kullanılmıştır.
Sivri kemerin yanı sıra, Gotik mimarisinde dikkat çeken bir diğer unsur da uçan payandadır. Uçan payanda, dış destek yapısı olarak kullanılmış ve serbest bir şekilde duran tuğla veya taşlar, dış duvarlara kemerler veya yarı-kemerler aracılığıyla bağlanmıştır. Bu yapılar sayesinde uçan payandalar, çatı ve duvarların ağırlığını doğrudan zemine ileterek yapıya dayanıklılık kazandırmıştır.
Kısa bir dönem kullanıldıktan sonra mimarlar uçan payandaları binanın dışında dekoratif unsurlar olarak kullanmaya başlamışlardır.
Kaburgalı tonoz da kullanılan unsurlardan biridir, binalara çatı ve duvarlarda esneklik kazandırmak için kullanılmıştır.
Gül pencereye gelecek olursak, Gotik mimaride özellikle kullanılmıştır, verdiği hissiyat nedeniyle dini yapılara tam olarak uygundur. En dıştaki çember her şeyin birliğini ifade eder.
“Gül pencereler, spiritüel ışığın ve tanrısallığın iletisi olarak bu mimarlığın önemli logolarından biridir. Oculus’un bir türevi olduğu düşünülen bu pencereleri bazı araştırmacılar, insan ruhunun bütünlük ve uyuma doğru olan özleminin ifadesinin temsili olan mandala, olarak görür.” (Erarslan, 2014, s.25).
Süslemede en yaygın kullanılan unsurlardan biri vitraydır ve katedrallerde sıkça karşımıza çıkar. İncil’de geçen hikayeleri anlatmak için kullanılan bir yöntem olmuştur. Aynı zamanda, kiliselerdeki yüksek pencerelerden daha az ışığın gelmesini sağlamak amacıyla dini atmosfere uygun bir yöntem olarak tercih edilir.
Her mimari tarz kendi döneminin ihtiyaç ve ruhunu yansıtır. Fakat günümüzde sade ve çoğunlukla bir ruhu olmayan modern yapıları gördükçe gotik mimariye olan beğenim artıyor.
Modernizm demişken, modernizmi ve endüstrileşmenin etkilerini mizahi bir üslupla eleştiren, Jacques Tati’nin Mon Oncle filmini izlemenizi öneririm.
Gotik mimarinin en çok yer aldığı filmler ise Tim Burton filmleri. Filmlerinde sıkça karşımıza çıkan karanlık kaleler, büyülü şehirler ve gotik tarzdaki evler, Burton’un imzasını taşıyan çarpık, eğri veya dışa vurumcu tasarımlarla birleşiyor.
Gotik mimariye ait birçok ünlü yapı bulunmakta, bunlardan bazıları: