Türkiye’de Çağdaş Sanat — Candaş Şişman Röportajı

Aykut Kale
5 min readApr 23, 2016

--

Bir pazarlamacı olarak yaratıcı sanat dallarını takip edebilmek çok önemli. Özellikle dijital ile ilgileniyorsanız çağdaş sanatı takip etmenizi mutlaka öneririm. Bu konulara ilgiliyseniz aşağıdaki blogu takip edebilirsiniz.

www.turkiyedecagdassanat.com

Çağdaş sanatla ilgili genç isimlerden biri olan Candaş Şişman’ı tanıtmak istiyorum. Candaş Şişman genç bir sanatçı. 2009 yılında, lisans eğitimini tamamladıktan sonra birçok sergi ve festivalde görev aldı. Deniz Kader ve Nerdworking ile birlikte 2010 İstanbul Kültür Başkenti Etkinlikleri kapsamında yaptığı Yekpare adlı çalışmasıyla Haydarpaşa üzerinde özel bir audiovisual performans düzenledi. 2006’dan beri birçok ödül kazanan sanatçı, 2011 yılında Bilgisayar Animasyonu dalında Prix Ars Electronica Festivali’nde Onur ödülü kazandı. 2 sene sonra aynı ödülü Nerdworking ile kazandı. Son olarak 2014 yılında Japonya Media Arts Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü kazandı. Şu anda ise yeni projeleri üzerinde çalışıyor.

Sanat yapmaya nasıl karar verdiniz? Daha önemlisi çağdaş sanat yapmaya nasıl karar verdiniz?

Candaş Şişman: En temele bakarsak, kişisel eğilimlerim ve çevresel faktörler sonucunda, sanat eğitimi almamla başladı diyebilirim. Çağdaş sanat yapmaya karar verme gibi bir şey olmadı hayatımda. Kendime ait üretim temelli düşünce biçimimin gelişmesi uzun bir süreç aldı, anlık kararlarla gidişatın yönünün sert bir şekilde değişmesi yerine, daha çok bir binanın inşaatı veya kille yapılan bir heykel gibi yavaş yavaş gelişti ne yapabileceğime dair fikirlerim. Yani homojen bir süreçten söz edebilirim. Bu süreçte birçok etken var tabi, gözlemlerim, geçmişim, düşünce biçimim, hayatım, inançlarım, yetersizliklerim, kaygılarım gibi… Bu yüzden şunu yapayım diye karar verme durumum olmadı. Bir şekilde zaman ve hayat akarak ilerliyor ve bende çağdaş veya değil, sanat veya değil, ‘’bir şeyler’’ yapmaya çalışıyorum.

F L U X

Şu anda ürettiğiniz çalışmaları ne olarak tanımlıyorsunuz?

Bu soruya iki türlü cevap verebilirim, birincisi eğer duruma uzaktan bakarsam tanımlamalar veya kavramlara inanmıyorum ve dolayısıyla işlerim hakkında herhangi bir tanımlama yapamayacağım.

Eğer durumun içerisine girip bakarsam, evet kavram ve tanımlar, kurulan dünya sisteminde iletişim için önemli ve gerekli şeylerdir. Şu anki işlerimi tanımlamam gerekirse, ‘audiovisual’ çalışmalar diyebilirim.

Noisefloor

Eserlerinizde sentez önemli bir yer tutuyor. Ama aynı zamanda bu sentez ile birlikte bir sadelik ve minimalistlik var. Her ikisini bir arada tutmayı nasıl başarıyorsunuz?

Evet, sentez benim için önemli bir durum. Çevremizde çok fazla bilgi birikimi var ve bunlardan bazılarını seçip ilerlemek, birçok şeyi görememeyi sağlayabilir, bu yüzden ben olabildiğince farklı kaynaklardan bilgi akışı sağlamaya çalışıyorum. Farkındalığımız ne kadar artarsa o kadar geniş bakabiliriz ve aslında ne kadar basit ve sade bir evren üzerinde yaşadığımızı hissedebiliriz. Yaptığım çalışmaların gidişatında bu yönde, farklı temelleri olan durumlardan besleniyor, fakat bu kaotik durumun yarattığı bir basitlik ve sadelikte içeriyor… Gelmek istediğim nokta, içinde her şeyi içeren ve aynı zamanda içermeyen, doğal ve saf çalışmalar yapabilmek. Bu kullandığım sanatsal dil anlamında şu an evrimleşme içerisinde.

Yekpare

Çalışmalarınızda ses ve görsellik arasındaki ilişki de özellikle dikkatimi çekti. Bu ilişkiyi sağlarken hangisini önce kafanızda kuruyorsunuz?

Evet, ses benim için önemli bir olgu. Tamamen farklı bir dil gibi geliyor bana. Bize dikte edilen, öğretilen kavramlardan kopuk, daha çok insanın hissiyatına hitap eden çok doğal ve saf bir iletişim dili benim için. Yaptığım çalışmalardaki arayışım farklı bir dil oluşturabilmek olduğu için ve “ses” e olan inancım yüzünden, çalışmalarımda sesin önemli bir yeri var. Bu ilişkiyi sağlarken genel olarak önce sesi düşünürüm, daha sonra görsellik gelir. Özellikle hareketli görsel tasarlıyorsam, zamanlamalarını zihnimde kurduğum sesin zamanlamalarına göre yaparım. Ses benim için üretim yaparken mümkün olabildiği kadar kavramsal düşünüş biçiminden uzaklaşmamı ve hissi bir düşünüş biçimine yakınlaşabilmemi sağlayan bir anahtar.

Ses ile ilgili olan işlerinizde özellikle tercih ettiğiniz bir ses, müzik aleti ya da türü var mı?

Yukarıda bahsettiğim gibi sentez önemli bir durum, ses çalışmalarımda da aynı bakış açısı mevcut. Yaptığım ses çalışmaları için elektroakustik kavramını kullanabiliriz. İçerisinde birçok farklı ses kaynaklarını barındırır. Mesela müzik aletlerinin sesleri, doğal sesler, dijital olarak üretilmiş sesler, bunların hepsinin birleşimiyle oluşturulmuş sesler gibi.

Tercih ettiğim sesler ve yapılar, farklı temelleri olan seslerin homojen bir şekilde aynı potada erimesiyle oluşan organik bir ses harmonisi şeklinde diyebilirim…

Sitenizi incelediğimde dijital olmayan eserinizin yanı sıra bilgisayar ortamında yapılmamış çizimleriniz de çok güzel. Ancak son zamanlarda sizin eserlerinizde ve birçok sanatçıda görülen bir şey olarak eserlerin dijital olarak yapılması ön plana çıkıyor. Bu sizce neden kaynaklanıyor?

Dijital ortamın sağladığı olanaklar ve keşfedilmemiş yanlarından dolayı kaynaklanıyor bence. Farklı dil arayışları da çok önemli bir neden. Benim içinde bu böyle. Sonuçta sürekli değişim içerisindeyiz ve aynı şekilde kalmak imkânsız, önceleri akademik eğitiminde etkisiyle daha çok geleneksel diye tanımlayabileceğimiz, resim ve çizim gibi alanlarda üretim yapıyordum. Şimdi ise dediğiniz gibi daha çok audiovisual enstalasyon ve performans gibi dijital sanat alanlarında üretim yapıyorum. Ama bu benim için bir süreç, böyle kalmasını istemiyorum. İleride şu an kullandığım dili kullanarak nasıl daha fiziksel bir boyut yaratabilirim onu araştırmak istiyorum, bu dijital olan yaratımlar ile fiziksel olan dünya arasında bir köprü kurabilme isteği. Mesela teknik anlamda projection mapping in sağladığı en önemli olanak bu bence, yani sayısal ortamda üretilmiş bir şeyin, fiziksel olan bir yüzeye yansıtılması sayesinde, iki ortam arasında bir bağ kuruyor ve gerçeklik algısını kırıyor. Dijital teknolojiler sayesinde gerçeklikle oynayabilmek, benim için çok heyecan verici bir durum.

NOD

Beslendiğiniz kaynaklar neler? Kimleri ve neleri nasıl takip ediyorsunuz?

En temel cevap her şey.

Biraz daha spesifikleşirsem, özellikle müzik, teknoloji, bilim, doğa, kültür, psikoloji, internet gibi kaynakları sayabilirim.

Kimleri ve neleri takip ediyorum; aslında sürekli internet başında gözlem yapmakla geçiyor vaktim, birçok sanatçı var takip ettiğim ve sevdiğim. Bunlardan bazıları; Olafur Eliasson, Carsten Nikolai, Ryoichi Kurokawa, Mauricio Kagel, Anti Vj, Pe Lang, Tokujin Yoshioka, Tristan Perich, UVA, Antoni Tapies, Thomas McIntosh…

Özellikle takip ettiğim bazı festivaller var, bunlar; Ars Electronica, Elektra, Transmediale gibi…

Son olarak, şu sıralar üzerinde çalıştığınız bir proje var mı?

İçinde yer alacağım kesinleşen bir projeden bahsetmem gerekirse, Ankara Cermodern Müzesi’nde Mart ayında, devlet çok sesli korusu ile birlikte audiovisual bir performans projemiz var. İçerisinde çağdaş müzik, projection mapping ve bir enstalasyonun yer alacağı multidisipliner bir performans. Onun dışında, arkadaşım Deniz Kader ile birlikte kurduğumuz NOHlab isimli bir oluşum var, bununla ilgili çalışmalar yoğun olarak devam etmekte. Bahsettiğim projeleri en kısa zamanda www.csismn.com adresine yükleyeceğim.

Teşekkürler.

Bu röportaj ilk olarak istanbulmuseum.org adresinde yayınlanmıştır.

--

--

Aykut Kale

Pazarlama tutkunu, reklam sever, dijital okur / yazar. Daha detaylı bilgi için: http://www.linkedin.com/in/aykutkale