Gubs
5 min readMar 19, 2017

Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler

Bir varmış bir yokmuş. Çok uzun zaman önce çok uzak bir ülkede bir kral yaşarmış. Bu kral çok zalim biriymiş. Herkes ondan çok korkarmış. Kralın bir de kızı varmış. Babasının aksine çok nazik ve sevgi dolu biriymiş prenses. Bu özelliklerini annesinden almış ama maalesef prenses çok küçükken annesi ölmüş. Son anlarını yaşarken de Pamuk Prenses'e 'Korkma gerçek sevgi bizi her zaman kurtarır' demiş.

Birgün krallıkta çok büyük bir balo verilmiş. Komşu ülkelerin kral, kraliçe, prens ve prensesleri de bu baloya davetliymiş. Pamuk Prenses kralın yanında oturup gelenleri izlerken içeriye mor elbisesi ve gümüş ayakkabılarıyla güzeller güzeli bir prenses girmiş. Pamuk Prenses'in kalbi sanki kuş olmuş da kanat çırpıyormuş. Saatler ilerlemiş. Herkes dans ederken Pamuk Prenses cesaretini toplayıp gizemli prensesi dansa kaldırmış. Herkes şaşkınlıkla onları izliyormuş. Prensesin adının Bella olduğunu öğrenmiş. O kadar iyi anlaşmışlar ki balo boyunca konuşup gülmüşler. Ayrılma vakti geldiğinde birbirlerine mektup yazacaklarına söz vermişler.

Güvercinler iki ülke arasında aşk mektupları taşırken kral Pamuk Prenses'i odasına çağırmış. Kralın bir elinde mektup diğerinde içinde üzgün bir güvercin olan kafes varmış. 'Hastasınız' diye bağırıyormuş kral. 'Artık kulenin tepesindeki odadan asla çıkmayacaksın' Çünkü kral aşka inanmazmış. Ama prensesi kuleye götürmesi gereken dadı onu kule yerine bahçeye çıkarmış. 'Merak etme buradan kurtulacaksın. Komşu krallığa haber yolladık bile. Sen ormanın içinden oraya doğru ilerle. Bella seni alacak' demiş.

Pamuk Prenses heyecanla ormana koşmuş. Gece çöktüğünde ormandan çok korkunç sesler gelmeye başlamış. Panikten başı dönen Prenses nereye gitmesi gerektiğini bilemeden koşmuş koşmuş. Gün aydınlanırken yorgunluktan bayılmak üzereymiş. Tam her şey bitti diye düşündüğü anda karşısına küçücük bir ev çıkmış. Eve doğru yürürken aniden bir cüce elinde bıçakla 'sen de kimsin' diye bağırmış. Arkada resim çizen başka bir cüce 'Onu rahat bırak Valeria. Görmüyor musun çok yorgun ve korkmuş görünüyor belli ki kaybolmuş' demiş. Prenses 'Evet kayboldum. Sizi rahatsız etmek istemezdim ama saatlerdir yürüyorum ve çok yorgunum' demiş. Ressam cüce 'Kuşlarla konuşamaman ne kötü sevgili misafir onların dilini anlasan asla kaybolmazdın. Merhaba ben Frida. Gel içeri geçelim' diyince Valeria söylene söylene Frida'nın tekerlekli sandalyesini itmiş, hep birlikte içeri girmişler. İçeride iki cüce kavga ediyormuş. Arkadan yumuşacık bir ses gelmiş 'Onlara aldırma. Clara evi kısım kısım düzenli bir şekilde temizlemeleri gerektiğini söyler. Emma ise her şeyi ortaya çekip temizleyerek yerlerine koymaları gerektiğini. Sürekli kavga ederler ama sonuçta ev her zaman tertemiz olur. Ben Sylvia evimize hoşgeldiniz.' O sırada elindeki kağıtlardan kafasını kaldırmadan konuşarak bir cüce daha içeri girmiş. 'Sanırım bütün olay örgüsünü bambaşka bir şekilde yapacağım.' diyormuş cüce. Sylvia 'Virginia nasıl yazarsan yaz güzel oluyor zaten ama şimdi bir misafirimiz var baksana' demiş. 'Ah kusura bakmayın. Hoşgeldiniz. Misafir görmeye pek alışık değiliz de' demiş Virginia. Araya sinirli sesiyle Valeria girmiş 'Simone nerede? Toplanıp misafirimizin hikayesini dinleyelim artık.' Mutfaktan bir ses gelmiş 'Buradayım sevgili kızkardeşlerim. Gelin de çayımızı içelim' Virginia Pamuk Prenses'e 'Simone en bilgemizdir' diye fısıldamış.

Çaylarını içerken Pamuk Prenses başından geçen her şeyi anlatmış. Herkes çok üzülmüş. Valeria bir ileri bir geri yürüyerek 'O kralı bir elime geçirirsem' diye söyleniyormuş. Sylvia Prenses'in elini tutup 'Korkma bizimle istediğin kadar kalabilirsin' demiş. Simone 'Biz de bu sırada neler yapabileceğimizi ve seni komşu krallığa nasıl götürebileceğimizi düşünürüz' demiş.

Günler burada çok güzel geçiyormuş. Prenses yemeğe, temizliğe, hatta Frida'nın resim çizmesine, Virginia ve Sylvia'nın yazı yazmasına bile yardım ediyormuş. Simone ve Valeria ise Bella'ya ulaşabilmek için yollar arıyorlarmış. Tabi bu sırada kötü kalpli kral Prenses kaçtığı için herkese ateş püskürüyormuş. Ormana yolladığı avcıların hiçbiri Prenses'le dönmeyince çaresiz krallıktaki en kötü insan olarak tanınan Cadı'dan yardım istemiş. Cadı ona bakan herkeste hayranlık ve korku yaratıyormuş. Çünkü çok güzel ama güzel olan her şeyden nefret eden bir cadıymış. Cadı'nın bir aynası varmış. Bir tek o ayna Cadı'yı aşağılamaya cesaret edebilirmiş. Ona sürekli ne kadar çirkin ve yalnız olduğunu söylermiş. Çocukluğundan beri bu ayna ile yaşayan Cadı ona inandığı için böylesine kötü olmuş aslında. Kral ondan yardım istediğinde herkesin sevgilisi Pamuk Prenses'e kötülük yapma fırsatı yakaladığı için mutlulukla aynanın karşısına geçip 'Ayna ayna söyle bana güzel Pamuk Prenses nerede şu anda' demiş. Aynada kahkaha atan bir yüz belirmiş 'Sen mi geldin yine çirkin Cadı. Ne o güzel bir yüz mü görmek istedin? Pamuk Prenses'i niye soruyorsun?' demiş. Cadı 'Ya hemen bana onun yerini söylersin ya da seni Kaf dağının tepesinden aşağı bırakırım. İnan bu benim için oldukça kolay olur' demiş. Aynadaki yüz kaybolmuş ve 7 cücenin yaşadığı ev belirmiş. Kahkaha atarak asasını sallamış Cadı. Büyük bir ışık hüzmesi içinde kalmış. Büyüyü tamamladığında zararsız bir ihtiyar gibi görünüyormuş. Asasını tekrar sallamış ve kıpkırmızı parlayan elmalarla dolu bir sepet yapmış. Doğruca 7 cücenin evine giden Cadı onları gözetlemeye başlamış. Hepsinin odun toplamak için Pamuk Prenses'i evde yalnız bırakıp çıktıklarını görünce eve yaklaşıp 'Kimse var mı?' diye seslenmiş. Pamuk Prenses camdan uzanıp 'Ah buyrun teyzecim ne istemiştiniz?' diye sormuş. Cadı 'Bir bardak su verir misin kızım? Torunlarıma elma toplamak için ormana gelmiştim çok yoruldum şuracıkta biraz dinleneyim' demiş. 'Tabi ki' demiş Prenses suyu uzatırken. Cadı 'Çok teşekkür ederim güzel kızım. Ben de sana elma vermek istiyorum. Buraların en güzel elmalarıdır' demiş. Prenses Cadı'nın uzattığı elmadan bir ısırık aldığı gibi yere düşmüş. Cadı kahkaha atarak uzaklaşmış.

Kucaklarında odunlarla dönen cüceler Pamuk Prenses'i öyle görünce ağlamaya başlamışlar. Sonra ona camdan bir tabut yapmışlar ve etrafını çiçeklerle donatmışlar. Bu sırada bir atın ayak sesleri duyulmuş. Bir de bakmışlar ki gelen Prenses Bella. Bella Pamuk Prenses'i görünce büyük bir hüzünle atından inip yanına gelmiş. Elini tabutun üzerine koyarken gözünden bir damla yaş camın üzerine düşmüş. Cam su gibi akmış. Çiçekler havalanıp etraflarında süzülmeye başlamış. Pamuk Prenses'in annesinin sesi duyulmuş 'gerçek sevgi bizi her zaman kurtarır' Pamuk Prenses uykudan uyanır gibi açmış gözlerini.

Prensesler Bella'nın ülkesine gidip orada muhteşem bir düğünle evlenmişler. Kral ve Cadı büyük bir kavgaya tutuşmuş. 'Beceriksizsin' diye bağıran kralı minik şirin bir kediye çevirmiş Cadı. Kedi oynarken aynaya çarpmış ve onu kırmış. Cadı aynanın kendisini kandırdığını aslında güzel bir kadın olduğunu anlamış. Prenseslere özür ve düğün hediyesi olsun diye krallıkların gökyüzünde hiç solmayan bir gökkuşağı çıkarmış. 7 cüceler prenseslerin bütün ısrarına rağmen sarayların birine yerleşmeyi 'Bizim evimiz orman' diyerek reddetmişler. 'Ama sık sık ziyarete geliriz' diye de eklemişler. Böylece gökkuşağının altındaki herkes sonsuza kadar mutlu yaşamışlar. Gökten zehirli olmayan üç elma düşmüş. Biri aşka inananların başına, diğeri kim ne derse desin kendini sevmeyi bilenlerin başına, sonuncusu da yaşları büyüse bile masal okumaya devam edenlerin başına.

Gubs

Güneşin doğuşunu feminalarımızla bekliyoruz