Martin Eden Kitap İncelemesi (Spoiler İçerir)
Martin Eden kitabı John London’ın yarı otobiyografik romanıdır. Jack London’ın dünyasından gelme olduğu için onunda yaşamış olduğu Oakland’ı ve 1900’lü yılların başlarını görüyoruz kitapta. Kitap o zamanların Amerika’sına da güzel bir kaynak niteliğinde. Genç işçiler, kölelik sisteminin olmamasına rağmen sınıf ayrımının gözle görülür bir şekilde olması gibi.
Martin hayatının çoğunu denizlerde geçirmiş, güçlü bir insandır. Burjuva sınıfının ‘Morse Ailesi’nin oğlu Arthur’u bir kavgadan kurtarınca Arthur onu ailesi ile tanıştırmak için akşam yemeğine çağırır ve orada hayatını değiştirecek ve âşık olacağı tek kadını yanı Arthur’un kız kardeşi Ruth ile tanışır. Ayrıca orada sadece Ruth ile değil artık Burjuvanın gerçek yüzüyle de tanışmaya başlar. Ruth da kabullenemese de bu kaba işçiyi çekici bulur ve âşık olur derken onu kendi sosyal sınıflarındaki kabul gören erkekler seviyesine çıkarmak için eğitmeye karar verir.
Martin artık Ruth’u hak etmek için kendini geliştirmeye ve çalışmaya başlar. Kitaplarla herkesin öğrendiği zamandan daha kısa sürede kendini geliştirir ve yazar olmaya karar verir. Bu süreçte kimse ona destek olmaz, Ruth kendini onun yanındaymış gibi gösterir fakat kendisi de Martin’in yazar olmasını istemez elle tutulur bir işe girmesi gerektiğini düşünür. Martin’e atılan iftiralardan sonra da onu terk edecektir.
Martin yeri geldiği vakit fakirliğin, açlığın dibini görmüştür fakat yazarlıktan, düşüncelerinden, sevgisinden hiçbir zaman vazgeçmemiştir. Bu durum bir süre sonra meyvelerini vermeye başlamış ve artık ünlenecektir fakat Martin buna eskisi kadar mutlu olamayacaktır. Yanında artık kendisini gerçekten seven insanlar değil çıkarları için yanında olan insanlar olmaya başlamıştır. Bir süre sonra Martin hiçbir yere ait hissedemeyecek, bunalıma girecektir.
Özet
Martin kavgadan kurtardığı Arthur’un ailesiyle tanışmaya, yemeğe gelmişti. Eve girdiği andan itibaren ortama yabancılık çekmişti. Salonda bulunan Swinburne’ün kitabını alıp okurken Ruth geldi ve orada tanıştılar. Martin artık bir kadına tutulmuştu. Martin’in gördüğü en narin kadındı. Birlikte kitaplar hakkında konuştular, Ruth kitaplar ödünç verdi, sohbet ettiler. Ruth da Martin’e engel olamadığı bir çekilme hissediyordu.
Martin o evden çıktığında sarhoş gibiydi ama ‘Aşk’ sarhoşuydu. Eve giderken polis bile sarhoş sandı. Evde Bernard, Gertrude’yi sarhoş olduğu konusunda ikna etti.
Martin artık kendisine bakmaya başlamıştı. Kütüphaneye gidiyor, burjuvaların yanında nasıl davranması gerektiğini öğrenmeye çalışıyordu. Kütüphaneci, Martin’in bütün sorularına hep güler yüz ile cevap veriyordu. Artık Martin’e göre kitabın tek tek her sayfası bilgi âlemine açılan birer gözetleme deliğiydi. Gündüzleri vaktinin tamamını kütüphanede, geceleri Ruth’un mahallesinde onun evini gözetleyerek geçiriyordu.
Ruth’u görmek için tiyatroya gitti ve orada kendisini hep sevecek Lizzie ile tanıştı. Ama Martin Ruth’u seviyordu.
Martin, Belediye Parkında tartışanları dinledi ve yeni terimler duydu bunları öğrenmek için kütüphaneye gitti ve bu konulara dair farkında olmadan ağır kitaplar seçti ve okumaya başladı. Bunları yaparken kütüphanecinin tavsiyesiyle Ruth’u aradı ve kitapları iade etmek için ne zaman gelebileceğini sordu. Ruth istediği zaman gelebileceğini söyleyince Martin akşam Ruthların evine gitti, Ruth’tan soyluluk dersleri istedi. Bu durum Ruth’un hoşuna gitti çünkü bu vahşi adamı kendi eğitebilirdi. Martin’e sürekli Bay Butler’i anlatıyor, Martin’e de öyle olabileceğini söylüyordu.
Martin parası bittiği için yine denizlere çıktı ve oradan döndüğünde artık yazmaya karar vermişti. Bunu Ruth’a da söyledi ve birlikte dil bilgisi çalışmaya başladılar. Bay ve Bayan Morse Martin ile Ruth’un arasında ki çekimin farkına varmışlar fakat Ruth erkeklere biraz açılsın diye sessiz kaldılar.
Martin girdiği lise sınavında sadece dilbilgisini çok iyi yaptı. Bunun üzerine Ruth, Martin’i akşam okuluna gitmesi için öneride bulundu fakat Martin, Ruth ile daha fazla vakit geçirebilmek için kendi kendini kitaplarla eğiteceğini söyledi. Yazdığı şeylerde de aşkı konu edinmeye karar verdi. Yazdığı şeyleri editörlere gönderiyor hepsi tek tek açıklama olmadan geri geliyordu. Sonra hatasının el yazısı ile göndermek olduğunun farkına vardı ve daktilo kiralayıp kopyalarını tekrar gönderiyordu fakat yine hepsi geri geliyordu. Yazdıklarını ablasına okuyunca ablası beğendi fakat sonunun mutlu sonla bitmesini istedi. Deniz Güzellemelerini yazdı ve bu eserini çok beğendi ama editörlere bunu göndermek istemedi. Sadece Ruth ile paylaşmak istiyordu. Çalışmaktan artık Ruth’a daha az uğruyordu.
Bir akşamüstü Ruth, Martin’i aradı ve kendisini konferansa götürmesini istedi. Konferansa giderken Lizzie ile karşılaştılar ve Ruth onun ne kadar güzel olduğunu söyledi. Başka bir gün Ruth ile bisiklet sürdüler. Martin ona Deniz güzellemelerini okudu. Ruth daha güzel bir konu seçmesini, hatalarını söyledi. ‘Macera’ hikayesini dinledikten sonra Ruth hayallere kapıldı ve bunları kendisine yakıştıramadı.
Daktilo parasını ödeyebilmek için çamaşırcıda ağır bir işe başladı. Ustası Joe Dawson’dı. Tüm gece yoruluyor gece anca dinleniyorlardı. Martin’in kitap okumaya okumaya vakti kalmıyordu. Bir gün canlarına tak etti ve istifa ettiler. Martin tekrar denize çıkacaktı. Joe iş hayvanı olacağına avarelik yapmayı tercih edeceğini söyledi. Birbirlerinden ayrılırken ölmeden önce tekrar görüşeceklerine dair söz verdiler.
Martin ve Ruth artık birlikte daha çok vakit geçiriyorlardı. Ruth’un annesi ve babası onları ayırmak adına Martin denize çıktığından Ruth’u halasına göndermeye karar verdiler. Martin bunu öğrendiğinde Ruth’a açılmak istedi. Ruth bu durumu fark edince kendince reddetme planları yapıyordu.
Son bir kez daha buluştuklarında birbirlerine duygularını itiraf ettiler ve sevgili oldular. Ruth eve döndüğünde bunu annesine itiraf etti. Ruthla evlenebilmek için paraya ihtiyacı vardı bu yüzden Ruth düzgün iş bulma konusunda daha çok baskı yapmaya başladı ama Martin yazmaya tam anlamıyla o zaman başlayacağını söyledi. Ruth onun yazar olmasını istemiyordu çünkü bunun sonucun hüsranla biteceğini düşünüyordu.
Martin, daha küçük bir pansiyona taşındı ve Maria Silva’nın mücadelesini görüyor ve hayran kalıyordu. Yazılarını yine dergilere gönderiyor ve yine ret mektupları gelmeye devam ediyordu. Maria ve Martin bir gün dertleşirken Martin, Maria’ya hayal etmesini ve kendisinden istemişti ve ona bunları gerçekleştireceğinin sözünü verdi.
Yazarlık serüveninde acı gerçekleriyle yüzleşmeye başlamıştı . Yazarlık para getirmiyordu ve artık iyice paranın suyu çekilmeye başlamıştı. Pişman olmaya başladığı akşam bitkin düşmüş ve kabuslar gördü. Sabah grip olduğunu öğrendi. Tam umutsuzluğa kapılmışken ‘Girdap’ hikayesine çok güzel bir teklif geldi. O gün Ruth’da kendisini ziyarete gelmişti ve Martin’in fakir yaşamıyla ilk defa yüzleşti ve itici buldu. Bu olaydan sonra mahallede Martin’i ziyarete burjuva sınıfından insanlar geldiği için saygınlık kazanmıştı. Yazılarından kazandığı parayla borçlarını ödedi. Bunların yanında Ruth’un annesi, Ruth‘un etrafına genç meslek sahibi gençleri getiriyordu. Yine böyle ortamlardan birindeyken Martin, Profesör Caldwell ile sohbet ederken onu eleştirmiş, profesör Martin’in haklı olduğunu söyleyince Ruth şaşırmış ve Martin’i kenara çekip bir daha böyle yapmaması konusunda eleştirmiştir.
Dergiler, Martin’in yazılarını kabul ediyor fakat parasını yollamıyorlardı. Martin artık daha temkinli davranıp gönderirken ne kadar telif istediğini de yazıyordu. Kardeşi Marian’a şiir yazmış fakat Marian ve kocasının hoşuna gitmemiş, yırtmalarını istemişlerdir.
Martin bireyci, Ruth Cumhuriyetçi olduğu için fikirlerinin çatıştığı zamanlarda oluyordu. Martin, Ruth’a ‘Aşk şiirleri’ni okudu ve Ruth beğendi ve yine bunlardan para kazanamayacağını düşünüyor. Ruth, Martin’den gazeteci olmasını istiyor ve Martin Ruth’tan 2 yıl zaman vermesini ve inanmasını istedi.
Martin, ablası Gertrude’den 5 dolar borç aldı ve 100 katıyla geri ödeme sözü verdi. Günün ilerleyen saatlerinde Morse’ların evinde Russ Brissenden ile tanıştı. Martin’in gözünde o diğerleri gibi değildi. Yemek çıkışında içmeye gittiler ve dostlukları başladı. Brissenden, Martin’in karnını doyurdu.
Brissenden, Martin’ine her ziyarete geldiğinde çeyrek galon viski getiriyordu. Martin şiirlerini okuttu ve ilk defa biri gerçekten şiirlerine değer vermiş oldu. Brissenden, dergileri ve gazeteleri sevmediğini söylüyordu.
Martin parasını alamadığı için dergiyle yüzleşmek için gidiyor ve dergide çok iyi karşılanıyor, parayı vermeden göndermeye çalışınca Martin bunun altında kalmayarak adamların ceplerini boşaltıp 4 dolar 95 sent ve vapur biletini aldı ve gitti.
Bernard Higginbotham tarafından iftiraya uğradı, Martin’in hikayeleri çaldığını iddia ediyordu.
Brissenden, Martin’e ‘Fani’ şiirini -en değer verdiği şiiri- okudu ve Martin o kadar etkilendi ki asrın şiiri olduğunu düşünüyordu. Martin onun yerine daktiloya çekti. Ve bu şiirin kesinlikle kabul edileceğine dair söz vermişti.
Brissenden, Martin’i çeşitli düşüncelere sahip arkadaşlarının olduğu ortama götürüyor ve ortamda bulunan bir gazeteci Martin’i gözüne kestirip onu ağır bir sosyolist yapıp kendi cümleleriyle gazetede yayınlayınca Martin iftiraya uğramış oldu. Bu haber Oakland’da çığ gibi büyüdü ve Brissenden ve Maria hariç herkes Martin’e cephe aldı. Hâl böyle olunca Ruth, ailesinin baskılarının da etkisiyle Martinle nişanlarını bozdu ve ayrıldılar.
Martin için her şey kötü giderken ‘Fani’ için çok güzel bir teklif geldi ve Martin mutlu oldu çünkü verdiği sözü tutabilmişti. Brissenden’in yaşadığı otele gidince onun intihar ettiğini öğrendi. Fani şiirine de iftiralar gelince Martin artık iyice soğudu dergilerden.
Martin işleri yoluna girmeye başladı: ‘Macera’dan üç yüz dolar, ‘Wiki Wiki’den iki yüz elli dolar kazandı, ‘Güneş Utancı’nın bütün telif haklarını yüz dolara satmayı teklif etti, ‘Beklenen’den beş yüz dolar telif avansı kazandı ve borçlarını ödedi ve Gertrude’ye sözü olan 500 dolar’ı verdi.
Martin zenginleşmeye başladığında etrafında sahte insanlar dolmaya başlamıştı. Kendi sınıfını ziyaret etmeye gitti ama orada bile yabancılık çekiyordu. Lizzie ile karşılaştı. Lizzie Martin’i çok sevdiğini ama karşılık vermek zorunda olmadığını söyledi. Martin artık böyle şeylere karşı hiç istekli değildi. Bu yüzden arkadaş oldular.
Martin’in ilk kitabı basılmıştı. ‘Güneşin Utancı’nı ilk Maria’ya gösterdi. Kitabı büyük ses getirmişti. Çevirileri yapılıyordu, rekorlar kırıyordu. Ama bunların hiçbiri onu mutlu etmiyordu. Herkes onu yemeğe çağırıyor, Martin içinden zamanında neredeydiniz diye isyan ediyordu. Hatta Bay Morse bile yemeğe davet etmişti ve onu reddetti. Kazandığı paralarla Maria’ya verdiği sözleri tuttu. Martin artık yazmıyor, elinde olanları veriyordu. Önceden kabul edilmeyen eserleri artık havada kapılıyordu. Bunlardan da para kazanıp Güney denizlerinde sazdan evini kuracak, inci ve hindistan cevizi ticareti yapacak, narin kanosuyla dalgaların üzerinde kayarak mercan resifini aşacak, köpekbalığı ve torik yakalayacak, Taiohae Vadisi’ne komşu vadinin tepeleinde yaban keçisi avlayacaktı. Hayat ona göre güzel değildi belki bu şekilde biraz değiştirebilirdi.
Martin ilk kez birinci mevkide seyahat ediyordu ama etrafında ki insanlar çok yabancıydı, kendini hiç bir yere ait hissedemiyordu. Artık dinlenmek istiyordu, sonsuza kadar…
Kişiler
- Martin Eden- Başkahraman
- Arthur Morse- Eden’in bir kavgadan kurtardığı zengin biri
- Ruth Morse- Arthur’un kız kardeşi, Martin’in aşığı
- Norman- Ruth’un erkek kardeşi
- Bay-Bayan Morse- Ruth’un annesi ve babası
- Bernard Higginbotham- Ablasının kocası
- Gertrude Higginbotham- Ablası
- Tom- Bernard’ın eski şoförleri
- Marian- Martin’in kız kardeşi
- Margey- 15 yaşındaki fabrikada çalışan kız
- Alfred- Martin’in ablasının çocuklarından birisi
- Jim- diğer kiracılardan, tesisatçının çırağı
- Lizzie Connolly- Martin Eden’i koşulsuz seven kız
- Kütüphaneci
- Bay Butler- Ruth’un Martin’in rol model almasını istediği kişi
- Öğretmen Hilton- Oakland lisesinde fizik hocası
- Joe Dawson- Usta çamaşırcı
- Clara Hala- Ruth’un halası
- Maria Silva- Martin kira verdiği kadın
- James Grant- Maria’ya üç dolar borcu olan marangoz
- Prof. Caldwell
- Hermann von Schmidt- Marian’ın kocası
- Russ Brissenden-Martin için çok değerli biri
- Bay Blount- Eyalet Yüksek Mahkemesi yargıcı
- Moti- Şef Tati’nin oğlu
- Olney- Arthur’un arkadaşı
Zaman
Jack London’ın da yaşadığı zamanda, 1900’lü yılların başları.
Mekan
‘Jack London’ın yaşadığı ABD’nin California eyaletindeki Oakland şehrinde geçiyor.’
- Shell Mound Parkı
- Morse ailesinin evi
- Yokohama şehri ve limanı
- HIGGINBOTHAM Bakkaliyesi
- Berkeley
- Londra’nın East End bölgesi
- Oakland Kütüphanesi
- Berkeley Kütüphanesi
- San Francisco
- Oakland Lisesi
- California Üniversitesi
- Siera Dağları-Tahoe Gölü
- Merritt Gölü
- Maria’nın Pansiyonu
- Çamaşırhane
- Oakland Gallina derneği
Ana Olaylar
- Martin’in Arthur’u kavgadan kurtarması.
- Martin’in Ruth ile tanışması ve ona aşık olması.
- Martin’in yazar olmaya karar vermesi.
- Martin’in yoksulluğun dibini gördüğü zamanlarda kimsenin onun yanında olmaması.
- Martin’in yazılarına hep ret cevabı gelmesi.
- Martin’in Brissenden ile tanışması.
- Martin’in söz verip sözlerini tutması.
- Brissenden’in intiharı.
- Ruth’la ayrılmaları.
- Martin’in gazeteci tarafından iftiraya uğraması.
- Martin’in birden tanınması ve popülerleşmesi.
- Martin’in bunalıma girmesi.
- Martin’in intiharı.
Kişilerin tahlili
Martin Eden
- Kendini geliştirmeye her zaman açık.
- Çok çabuk öğrenebiliyor.
- Verdiği sözleri tutuyor.
- Yeni fikirlere açık olduğu gibi kendi fikirlerini savunabiliyor.
Ruth Morse
- Burjuvaya her şeyden daha çok değer veriyordu.
- Cumhuriyetçi
Maria Silva
- Martin’e her zaman destek vermiş.
- Çocuklarına değer veriyor.
Russ Brissenden
- O da Martin gibi iyi bir yazar fakat dergi ve gazeteleri sevmiyor, güvenmiyor
- Sosyalist
- Kalabalığı sevmiyor
Bay-Bayan Morse
- Kızlarını kendi sınıfından biriyle evlendirmek istiyorlardı.
- Martin’ i başta kesinlikle kabul etmediler fakat Martin ünlenince kızına izin verdiler hatta Martin’in ayağına bile gönderdiler.
Gertrude-Marian
- Martin’in ablası ve kız kardeşi olmalarına rağmen yazarlık konusunda ona güvenmemişler ve hep kocalarının sözüyle hareket etmişlerdir.
Bernard Higginbotham-Hermann von Schmidt
- Martin’in fakir olduğu zamanlar yüzüne bakmamışlar, karılarını ona karşı kışkırtmışlardı daha sonra Martin ünlenince onunla bacanak oldukları konusunda hava atmışlardır.
Lizzie Connolly
- Martin’i karşılıksız sevmiştir.
Alıntılar
‘Önündekinin rahat adımlarını izleyince kendi yürüyüşünün ne kadar farklı olduğunu ayırt etti ilk kez.’(s.4)
‘Aşırı ölçüde hassas, umarsızca mahcuptu; mektubun üzerinden öteki gencin attığı kaçamak ve eğlenen bakış, bir hançer gibi yaktı içini. O bakışı yakaladı ama hiç çaktırmadı çünkü kendini de denetlemeyi de öğrenmişti başka şeylerin yanında. Ama içine giren hançer gururuna da saplanmıştı.’(s.4)
‘Güzellik, tuvalin içinde yavaş yavaş gözden kayboldu’(s.5)
‘Karşısında yaşamaya değer bir şey vardı işte; kazanmak için savaşmaya, mücadele etmeye ve evet, uğruna ölmeye. Kitaplar haklıydı. Dünyada böyle kadınlarda vardı. Karşısındaki onlardan biriydi. Gencin hayal gücünü kanatlandırmıştı; gözlerinin önünde açılan kocaman aydınlık tuvallere saçılan devasa ve belirsiz şekillerde aşk, romans ve bir kadının uğruna girişilen kahramanlıklar vardı artık…’(s.11)
‘Özgürlük aşkı da kendini bu şekilde kısıtlamaya baş kaldırıyordu.’ (s.21)
‘Bir anlık bu bakıştan geriye kalan izlenim kalıcıydı.’(s.28)
‘Kızın gözlerinde gördüğü şey ruhtu… hiçbir zaman ölmeyecek olan ebedi ruh.’ (s.32)
‘Kendisinin bizzat yaşadığı hayatı onlar kitaplardan öğreniyordu.’(s.34)
‘Aklı biraz önce ayrıldığı eve gitti, önce duvarlardaki resimleri, sonra da tokalaşırken içini eriten bir hoşlukla bakan O’nu gördü.’(s.36)
‘Güzelliği içlerinde hisseden insanlardan olsalardı, o parlayan gözlerin ve hararetlenmiş yüzün gencin aşkla ilk tanışmasının belirtisi olduğunu anlayabilirlerdi.’(s.37)
‘O kadar canlıydı ki hayali, başı döndü, gül yapraklarından oluşan bulutların arasında geziniyor, burnuna gül kokuları geliyordu sanki.’(s.49)
‘Her kitabın tek tek her sayfası bilgi âlemine açılan birer gözetleme deliğiydi.’ (s.55)
‘Kitaplardaki soyut düşünceler açısından bütün hayatı boyunca süren bir nadastı bu ama artık ekim yapmasının vakti gelmişti.’(s.65)
‘Güzelliği seviyordu ve bu güzelliği şiirde buldu.’(s.67)
‘En hızlı giden, yalnız gidendir.’(s.103)
‘Asıl dünya onun kafasının içindeydi ve yazdığı hikâyeler, birçok parça halinde zihninden çıkan gerçeklikti.’(s.108)
‘Onu uzaklaştıran ve kendine imkânsız görünmesini sağlayan aslında Martin’in kendi aşkıydı.’(s.113)
‘O akşam odasına döndüğünde aynaya bakıp, kimsin sen Martin Eden diye sordu kendine. Kimsin sen? Nesin? Nereye aitsin?’(s.122)
‘Zaman! Zaman! Onun bitmek bilmeyen feryadıydı zaman.’(s.134)
‘Zekice yazılmışlardı ama yaşamıyor, gerçeğe dokunmuyorlardı. Uçsuz bucaksız sorunlarla, hayallerle ve kahramanca mücadelelerle dolu böylesine tuhaf ve harika bir hayat varken bu hikâyelerde hayata dair sadece beylik laflar yer alıyordu.’(s.135)
‘Benim sevgili masam’’ dedi ‘’Seninle ne kadar mutlu saatlerimiz geçti. Aslına bakarsan, bana iyi bir arkadaş oldun. Beni hiç yarı yolda bırakmadın, ret yazısı vermedin, aşırı çalıştım diye asla şikâyetçi olmadın.’(s.149)
‘Dünya güçlülere aittir; ticaretin ve simsarlığın çamurları içinde ağnayıp duranlara değil’ (s.375)
‘On üç koloni başlarındakileri atıp Cumhuriyet adını verdikleri bir yapı oluşturdu. Artık köleler kendilerinin efendisiydiler. Artık tepelerinde kılıcıyla duran bir efendileri yoktu. Ama illa bir efendimiz olacak yoksa yaşayamazsınız; böylece yeni efendiler çıktı içinizden: Büyük, asil ve güçlü adamlar değil, kurnazlıklarıyla örümcek ağı gibi her tarafı saran tüccarlar ve tefeciler. Sizi tekrar köle yaptılar. Ama açık söylemek gerekirse, dürüst ve asil adamlar gibi kollarının gücüyle değil de gizliden gizliye, örümcek ağı yöntemiyle, yalan dolanla, tatlı dille kandırarak. Köle yargıçlarınızı satın aldılar, köle vekillerinizi baştan çıkartıp doğru yoldan saptırdılar, şimdi de çocuklarınıza kölelikten çok daha ağır dehşeti dayatıyorlar. Bugün sizin çocuklarınızın iki buçuk milyonu, her gün Birleşik Devletler’in tüccar oligarşisi için ter döküyor. Siz kölelerin on milyonu uygun bir evde oturmuyor ve yeterli beslenemiyor.’(s.384–385)
‘…
Kestim artık sesimi.
Yorgun bir ketenkuşuyum şimdi.
Dudağımdaki ezgiler bitti,
Öttüğüm zamanlar geçip gitti.
Bitirdim ben.
Koydum lavtamı kenara.’ (s.402)
‘Dipte bir yerlerde karanlığın içine düştü. Bu kadarını fark edebildi. Karanlığın içindeydi artık. Bunu fark ettiği anda da farkındalığı sona erdi.’ (s.480)
10 Soru-Cevap
1.Brissenden’in Martin ile tanıştırdığı arkadaşlarının adları nelerdir?
Norton, Hamilton, Kreis, Stevens, Parry, Andy, Harry, Mary
2. Marian’a yazdığı şiirin adı nedir? Marian neden şiiri beğenmedi ve yırtıp atmasını istedi? Falcı. Marian’ın kocası Hermann yakışıksız bulmuş ve edepsiz olduğunu söylemiş bu yüzden Martin’den onu yırtmasını istedi. Martin de istediğini yapınca gitti. Daha sonra Martin ünlü bir yazar olunca Falcı’nın kopyasını yayımlamıştır ve Hermann ile Marian bu şiiri hemen benimsemişlerdir. :)
3. Martin Eden’in eserlerinin adları nelerdir?
Deniz Güzellemeleri, Hayatın Badesi, Mucize Hayalcileri, Egonun Mihenk Taşı, Aşk Döngüsü, Macera, Tencere, Neşe, Yıldıztozu, Tefecinin İtibarı, Çan Sesleri, Girdap, Yanılsamanın Felsefesi, Hazine Avcıları, Tanrı ve Balçık, Güneşin Utancı, Kalabalık Sokak, Neşe, İnci Dalgıçlığı, Bir Meslek Olarak Deniz, Güzelliğin Beşiği, Kaplumbağa Yakalama, Kuzeydoğu Alizeleri, Gizemin Yüce Sahipleri, Wiki-Wiki Falcı, Peri ve İnci, Aşk Şiirleri, Beklenen.
4) Martin yazmaya nasıl karar vermiştir?
‘’ Güney Denizi’nin güzelliği ona küçük küçük parçalar sunması gerektiğini düşündü. Bu düşünceyle alevlenen yaratıcı ruhu bu güzellikleri sadece Ruth için değil daha geniş bir kitle için yeniden yaratmak için dürttü onu. Sonra büyük bir ihtişamla o büyük fikir geldi aklına. Yazacaktı. Gördüğünü dünyaya gösteren bir göz, duyduğunu âleme duyuran bir kulak, hissettiğini insanlara duyumsatan bir kalp olacaktı. Şiir ve düzyazı, kurgu ve anlatı, bütün tarzlarda yazacak, Shakespeare gibi oyunlar kaleme alacaktı. Mesleği ve Ruth’u kazanmanın yolu yazmak olacaktı. Dünyanın asıl devleri yazan insanlardı; onlar yılda otuz bin dolar kazanan ve isterlerse Yüksek Mahkeme’de yargıçlık yapabilecek olan Bay Butler gibilerinden çok üstündü.’’ (s.89)
5) Martin ‘’Düşes’’ adlı esere bakarak bir kendine bir üslup formülü oluşturmuştur. Bu formül nedir?
‘1.Sevgililer birbirinden ayrılır.
2. Bazı zorlu mücadelelerden ve çeşitli olaylardan sonra tekrar bir araya gelirler.
3. Düğün çanları çalar.’ (s.284)
6) Ruth, Martin’den neden ayrıldı?
Brissenden, Martin’i lokale götürüp arkadaşlarıyla tanıştırmıştır. O ortamda herkes kendi düşüncelerini paylaştığı bir ortam oluşturulmuştur. Martin de Bireyci olarak kendi konuşmasını yapmıştır fakat ortamda tartışılanın ne olduğu hakkında hiçbir fikri olmayan sadece haber çıkartmak amacıyla orada bulunan gazeteci gözüne Martin Eden’i kestirmiş gazetede Martin’den ağır sosyalist olarak bahsetmiş sözlerini tamamen saptırarak kendi cümlelerini yayımlamıştır. Bu olay üzerine Cumhuriyetçi olan Ruth’un ailesi Martin’den ayrılmasını istemiş ve Ruth bunu bahane ederek ayrılmıştır.
7) Martin Eden ile John London arasında ki benzerlikler nelerdir?
- Kendilerini kitaplar ile eğitmişlerdir.
- Uykunun zaman kaybı olduğunu düşünmüşlerdir.
- Oakland yerel kütüphanesinin sempatik kütüphanecisini keşfetmeleri ve kütüphanecinin hayatlarında olumlu etkiye sahip olması.
- Bir zaman sonra sadece para kazanmak için kitap satmaya başlamak.
- Kendi düşüncelerinin sonuna kadar arkalarında olmaları.
- Gazeteciler tarafından iftiraya uğramaları.
8) Martin nelere söz vermiştir ve bu sözlerini tutabilmiş midir?
- Ruth’a iki yıl içinde iyi bir yazar olup tanınacağına dair söz vermiştir ve bunu gerçekleştirdi fakat Ruth iki yılın içerisinde onu terk etmiştir.
- Martin ünlenmeden önce Marian’ın hayallerini sormuş ve bunları bir gün gerçekleştireceğinin sözünü vermiştir. Marian çocuklarının hepsine 7 çift ayakkabı, yaşadıkları evin tamamen kendisine ait olmasını, Kocaman bir mandıra içinde bir sürü inek, bir sürü arazi, bir sürü çayır çimen hayal etmiştir. Ve Martin daha sonrasında hepsini tek tek gerçekleştirdi.
- Yoksulluğun dibini gördüğü günlerde ablası Gertrude’den 5 dolar borç alıp ona 100 katıyla ödeme sözü vermiştir. Bu sözünü de tutmuştur.
- Arkadaşı Brissenden’in ‘Fani’ şiirini çok beğenmiş ve bu şiiri dergi ve gazetelerin birincisinde ya da ikincisinde hemen kabul edileceğine dair söz vermiştir. Dediği gibi de olmuştur ve bunu haber vermeye gittiğinde Brissenden’in intihar ettiğini de öğrenmiştir.
9) Kitapta adı geçen yayınevleri nelerdir?
Transcontinental Monthly, White Mouse, The Globe, The Northern Review, Warren’s Monthly,Mackintosh’s Magazine, The NewYork Outview, The Parthenor, Youth and Age,The Billow, The Acropolis, The Hornet, The Millenium
10) Martin neden intihar etti?
- Buna en iyi kendisi cevap verebilir:
‘İnsanlardan iyice uzaklaşmıştı. Onlara düzgün davranmak her geçen gün daha zor geliyordu. İnsanların varlığı Martin’i huzursuz ediyor, onlarla konuşma çabası asabını bozuyordu. İnsanlardan rahatsız oluyor ve biriyle yan yana geldiği andan itibaren ondan kurtulmanın çaresini aramaya başlıyordu’ (s.468)
‘Hayat güzel değildi; tatsızdı, acıydı. En vahimi de buydu. Yaşamayı arzu etmeyen bir hayat, sona erme yoluna girmiş demektir. Derinlerinde bir yerde hissettiği kendini koruma içgüdüsü onu harekete geçirince oradan uzaklaşması gerektiğinin farkına vardı.’(s.470)
‘ Bezgin ruhu isyan ediyordu. Küpeşteden uzaklaşırken homurdanıyor ve ‘’Ulan Martin, sen hastasın be hastasın be’’ diye mırıldanıyordu.’
Kişisel Düşüncelerim
Kitabı okumama Edebiyat projem vasıtasıyla Edebiyat öğretmenim bu kitabı okumamı istedi ve detaylı bir şekilde okudum. Kitabın yarı otobiyografik olması benim çok hoşuma gitti çünkü okurken ‘‘Acaba Jack London’da bunları yaşadı mı?’’ ‘‘Gerçekten böyle mi düşünüyor?’’ gibi sorularla hep Jack London ile bağdaştırmaya çalıştım. Bazı düşünceler konusunda yeni bakış açıları kazandım.
Kitapta belirtildiği gibi artık sınıf ayrımının olmadığını söyleseler de bunu hayatımızın ister istemez her anında bu ayrımla karşılaşabiliyoruz. Rengimiz, dinimiz, ırkımız, kilomuz, boyumuz, sevdiğimiz ya da sevmediğimiz şeyler, maddi durumumuz vs. sebeplerle bu durum ortaya çıkıyor. Önyargı herkeste oluşabilen bir durumdur bu belki kabul edilebilir ama herkesin bunun yanlış olduğunu ve karşısındakinin bir ‘insan’ olduğunu unutmaması en önemli husus.
Normalde kitap okurken sonunu çoğunlukla tahmin edebilirim ama bunda çok arada kaldım ve istemeyeceğim bir sonla bitmesi beni üzdü. Sanırım mutsuz sonlar konusunda Martin’in ablası Gertrude ile aynı düşünüyoruz. ¯\_(ツ)_/¯
Son sözüm olarak, Spoiler içermesine rağmen bu yazımı okumuş ve kitabı okumamış arkadaşlarım varsa yine de bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. ✔
İtiraf Köşesi
Kitabın ortalarında biraz sıkıldım ama proje ödevim olduğu için bitirmek zorundaydım ve okuduğum için hiç pişman olmadığım kitaplar arasında yerini aldı. 💖
Martin Eden için neden biraz üzülmeyeyim? Martin Eden bendim. Martin Eden bir bireyci idi, bense bir sosyalist. İşte bu nedenden ben yaşamaya devam ediyorum ve işte bu nedenden Martin Eden öldü. -Jack LONDON