Yazar olmak mı istiyorsunuz?

Bu dört şeyi sevmeyi öğrenin

Birce Altay
3 min readJan 26, 2015

Reddedilmek

Yeterince klişe mi? Yazarlar reddedilir. Çok defa hem de. Benim tavsiyem sadece buna alışıp, katlanmak değil, reddedilmeyi ve reddedilme arayışı içinde olmayı sevmeyi öğrenmeniz. Yazma alanınızın duvarlarını ret mektuplarıyla donatın. Tonlarca kısa hikâye gönderirken benim yaptığım şeydi bu. İlk önce bir avuç dolusu ret mektubu aldım, sonra bunlar el yazısıyla yazılmış, daha fazla yazı göndermemi rica eden ret mektuplarına dönüştü. Sonunda ilk kabulümü aldım. Sonra sıra romanlara geldi ve bambaşka bir reddediliş deneyimi başladı.

Bu arada reddedilmek sadece bir editörün yazdığınız şeyi istememesi değildir. Kabul edildiğinizde bile reddedilmekten tamamiyle kaçamazsınız. Büyük bir yayınevinden kitabım basıldı ve NPR bundan nefret etti. Goodreads yorumcuları o bir yıldızlı, müstehzi değerlendirmelerini yazdı. Amazon’daki okuyucular da her zaman sizin duygularınızı önemsemiyor. Bütün o yorumlara karşı ne düşünüyorum biliyor musunuz? Onları sevdiğimi. Bunlar beş yıldızlı yorumlara daha da geçerlilik katıyorlar ve bana yaptığım şeyle derin bir etki yaratabilirsem bir şeyleri doğru yaptığımı söylüyorlar. Bu küçümseme ve nefret dahi olsa.

Reddedilmenin bir güç gibi içinizden akmasına izin verin. Bir türbülans değil, bir jet yakıtıymış gibi düşünün reddedilmeyi.

Okumak

Yakınlarda birisi bana yazmaktan çok keyif aldığını, okumayı ise o kadar sevmediğini söyledi. Bu film yönetip, çok film izlememeye benziyor.

Size daha iyi bir yazar olmak konusunda yardım edebilecek sadece iki şey var — çok fazla yazmak ve çok fazla okumak. Reçete gerçekten bu kadar basit. Bu alandaki yüksek lisans programlarını sevenlerse sadece kendini düzeltme becerisini geliştirmek ve eleştirel okuyabilmeyi öğrenmek için bir uzmanla birlikte yazıp okuyorlar. Tonlarca şey okuyun, konfor bölgenizin dışında kalan şeyler okuyun. Bazı bölümleri dikkatle okuyun, bazılarını daha rahat bir şekilde okuyun. İşe yarar şeyleri, sevdiğiniz şeyleri, nefret ettiklerinizi not alın.

Okumakla ilgili en mükemmel şeyse sizi farkında olmadan daha iyi bir yazar haline dönüştürmesi! Şu oturduğunuz yerde, göbeğinize elektroşok vererek incelmenize yardım eden mucizevi vücut kemerleri gibi. Siz sadece farklı stilleri, teknikleri, kelimeleri, hikayeleri ve kurgu ipuçlarını almaya başlıyorsunuz. Geçiş yoluyla öğreniyorsunuz.

Okumayı sevin ve yazım pratiği yapın; gelişim kaçınılmaz olacaktır.

İşiniz

İşinizden çıkmak için mi yazıyorsunuz? Üniversitedesiniz ve bir romancı olursanız asla resmi bir işte çalışmayacağınızı mı düşünüyorsunuz? Size kendimden emin bir şekilde bunun olmayacağını söyleyebilirim. Tabii küçük bir kısmınız bana “sana söylemiştim” diyebilir, fakat benim şüphelerim var ve çoğunuz, bir romandan bir evi geçindirecek ya da bir hayat standardını sürdürmeye yetecek kadar para kazanamayacak. Bu konuda bana güvenin; tanınan bir yayıneviyle bir sözleşmem var ve “emekliliğim” hiç de görünürde değil.

Yazmayı bir hobi olarak görmekten olağanüstü bir başarı kazandım ve bundan çok keyif aldım. İnsanlar bana, “ Tam zamanlı bir işte çalışırken yazmaya nasıl vakit buluyorsun?” diye soruyor ve bence bu birine video oyunu oynamak, örgü örmek, golf oynamak, ava çıkmak ya da alışveriş yapmak için nasıl vakit bulduğunu sormakla eş değer.

Yazmaya tutkuyla ve ekonomik beklentilerin yükü olmadan yaklaşabiliyorum. Benim tam zamanlı işim bana bu lüksü sağlıyor. Bu ailemi tok tutuyor, başımızı sokacağımız bir ev olmasını sağlıyor, sağlık sigortamızı ve emeklilik birikimimizi karşılıyor. Eğer yazmayı yeterince seviyorsanız, yazamaya ve daha da iyi olmaya zaman bulursunuz. Er ya da geç yazmaktan para da kazanırsınız. Fakat tam zamanlı işinizin hayalleriniz için en sağlam temel olduğunu ne kadar erken kabul ederseniz, o kadar iyi.

Süreç (Sonuçlar değil!)

Bu, “işinizi sevin!” ile el ele gidiyor ve ben yazar olmak isteyenlere “süreci sevin!” deyip duruyorum. Ve bu konuda çok ciddiyim. Süreci nasıl seveceğinizi öğrenin. Sonuçlara kafayı çok takmayın.

Yakın zaman önce Chuck Palahniuk ile bir etkinlik düzenledik ve kalabalıkta bir genç kız Chuck’a yazdıklarını okutmak için inatla çabalıyordu. Onaylanmak istiyordu, yazdıkları basılsın istiyordu, başarılı olmak istiyordu. Bunu anlıyorum. Fakat bunların hepsi sonuç. Bunları gerçekten kontrol edemezsiniz. Neyi kontrol edebilirsiniz? Süreci; bu da yazmak ve sizi belki de umduğunuz o sonuca götürecek kadar iyi olan o şeyi yazana dek yazmak.

Başarılı bir beyzbol oyuncusu asla, “sayı turu yapacağım, sayı turu yapmak istiyorum” demez. Sürece odaklanır. “Top geliyor. Vurabileceğim en iyi şekilde vuracağım ve ne olacağını göreceğiz.” Sayı turu yapmanın pratiğini yapmaz. Topa iyi bir şekilde vurmanın pratiğini yapar. Sürece odaklanır.

Yazmak ya da beyzbol olması bir şeyi değiştirmez, süreci seviyorsanız ve ona odaklanırsanız, iyi sonuçlar gelecektir. Eğer sadece sonuca odaklanırsanız öfkelenip, vahşi isteklerle kırılan umutlar arasında gidip gelirsiniz. İyi bir rutininiz, kademeli bir yaklaşımınız ve profesyonel bir bakış açınız olmaz.

Yazmayı seviyorsanız yazın. Yazmaya odaklanın; basılmaya, New York Times’ın en çok satanlar listesinde olmaya ya da kitabınızın filminin çekilmesine veya Stephen King’in kitabınız hakkında konuşmasına değil.

Tüm bunların olması için iyi yazmak zorundasınız değil mi? O zaman bunu yapın. Yazın! Bu sizin süreciniz! Onu sevin, geliştirin, dikat çekmeye çalışmayın, kendinizi zorlayın; böylelikle sonuçlardan kopup, iyi şeyler olmaya başladığında gerçekten heyecanlanıp, şaşırıp kendinizi minnettar hissedebilirsiniz.

Yaz, bitir, diğerine geç. Yavaşla, tekrar et. Eğer mantranız buysa (benimki bu) eminim istediğiniz şeyler bir noktada gerçekleşmeye başlayacak.

Unlisted

--

--