Antik Mısır Tarihi — Birkan AYAZ

Birkan Ayaz
13 min readMay 22, 2024

--

Paleolitik çağda kuzey Afrika’nın iklimi giderek kuraklaştı. Bu bölgede yaşayan insanlar Nil Vadisine ilerlemek zorunda kaldılar. Avcı Toplayıcı Modern insanlar Orta buzul çağına kadar yaşamlarını sürdürdüler. Böylece 12 bin yıl boyunca Nil Vadisi insanlık için yaşam alanlarından biri oldu. Nil vadisinin verimli toprakları bu bölgede yaşayan insanlara yerleşik tarım ekonomisi ve merkezi bir toplumsal yapı oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu bölgedeki gelişmeler uygarlık tarihinin temel yapı taşlarından bazılarını oluşturmuştur.

3000 Yıldan daha fazla olan Antik Mısır tarihini incelemek için bölümlere ayırmak gerekir.

Hanedanlık Öncesi Dönem MÖ 3150- 2686

Eski Krallık Dönemi MÖ 2686 –2181 (1. 6. hanedan)

Birinci ara dönem MÖ 2181–1991 (7. 10. hanedan)

Orta Krallık Dönemi MÖ 2134–1690 (11. 14. hanedan)

İkinci ara dönem MÖ 1674–1549 (15. 17. hanedan)

Yeni Krallık Dönemi MÖ 1674–1549 (18. 20. hanedan)

Üçüncü ara dönem MÖ 1069–653 (21. 26. hanedan)

Geç Hanedanlık Dönemi MÖ 672–332 (28. 30. hanedan)

Ptolemaios Hanedanı

Roma Dönemi

Hanedanlar Öncesi Dönem

Mısırdaki İnsan Paleolitik çağdan beri vardı. Bu dönemde mısırda toplumlar siyasi bir birlik sağlayamamıştı. İlk siyasi birliğin sağlama çalışmaları bu dönemin son yıllarında Afrika’nın kuzeyinde yer alan Nekhen (Hierakonpolis) merkezinde gerçekleşti.

Hanedanlık öncesi ve Erken Hanedanlık Dönemi’nde Mısırın ikimi bugünkünden daha az kuraktı. Mısır topraklarının geniş bir bölümü, toynaklı hayvan sürülerinin otladığı savanlarla kaplıydı. Flora ve Fauna (yaban hayatı), tüm bölgede çok daha verimliydi ve bu durum çok sayıda su kuşu türünün ve popülasyonunun yaşamasına olanak sağladı. Doğal olarak bu bölgede yaşayan insan toplulukları için avlanma yaygındı ve bu durum birçok hayvan türünün süreç içinde ilk kez bu bölgede evcilleştirilmesine olanak sağladı.[1]

MÖ 5.500 Yıllarında Nil vadisinde yaşayan az bir insan topluluğu, tarım üzerinde etkili bir denetim, hayvan yetiştiriciliği, özgün çömlekçilik ve boncuk, tarak, bilezik gibi kişisel eşyalar yapımı olarak kendini gösteren bir dizi kültürel gelişme sağlamış bulunuyorlardı. Yukarı Mısır’daki bu kültürlerin en yüksek gelişme göstermiş olanı, Badari Kültürü, yüksek kalitede çömlekçiliği, taş aletleri ve bakır kullanımıyla bilinmektedir. Kuzey Mısır’da Badari Kültürünü, bir dizi teknolojik gelişme sağlayan Armatyan ve Gerzyan kültürleri izledi. Gerzyan zamanında Biblos sahili ve Filistin bölgesi ile temaslar kurulmaya başlandığı gösteren bulgular vardır.[2]

Güney Mısır’da Badari Kültürü’ne benzer özellikler gösteren Naqada Kültürü, yaklaşık olarak MÖ 4000 yıllarda Nil Vadisi boyunca yayılmaya başlamıştı. Hanedanlık öncesi Mısırlılar, Naqada 1. dönemi kadar eski tarihlerde, Etiyopya’dan kesici ve delici aletlerin yapımında kullanılmak üzere obsidyen madeni getirmekteydiler.[3] 1000 yıllık bir süre içinde Naqada Kültürü, birkaç küçük tarım toplumundan güçlü bir uygarlık yönünde gelişme gösterdi. Bu uygarlığın siyasi otoritesini temsil eden hükümdarlar, bölgede yaşayan tüm nüfus ve bölgenin kaynakları üzerinde bir hakimiyet kurdular. [4] Naqada 3. hükümdarları, hükümranlıklarının etki alanını Nil boyunca Mısır’ın kuzeyine doğru geliştirirken önce Nekhen, daha sonra da Abidos gibi güç merkezleri oluşturdular. Ayrıca güneyde Nübye ile batıda Libya Çölü’nün vahalarıyla ve doğuda Doğu Akdeniz kültürleriyle ticari ilişkileri geliştirdiler.

Naqada Kültürü, artan gücünü ve seçkin bir sınıfın zenginliğini yansıtan birçok eşya üretmiştir. Bunlar arasında, boyanmış çömlekler, yüksek kalitede dekoratif taş vazolar, kozmetik paletler, altın Lapis lazuli ve Fildişi’nden yapılma mücevher sayılabilir. Ayrıca çok sonraları Mısır’ın Roma hakimiyeti döneminde yaygın olarak kullanılan çeşitli işlemeli içecek kapları, muskalar ve küçük heykelciklerin üretiminde kullanılacak olan seramik sırı olarak bilinen fayansı geliştirdiler. Hanedanlık öncesi dönemin son evresinde Naqada Kültürü, yazıyı kullanmaya başladı ki, bu yazı sistemi sonunda eski Mısır dilini yazmak için gelişkin bir Hiyeroglif sistemi halinde geliştirildi.

Nehen (Hierakanpolis)

Nekhen’de yaşayanlar diğer Mısır topluluklarına göre daha ileri bir kültüre sahiptiler. Dikdörtgen planlı evler yapıyor, seramik üretiyor ve küçük hacimli değiş-tokuş ticareti yapıyorlardı. Ancak MÖ 3500 yıllarında meydana gelen iklim değişikliği nedeniyle Nekhen’liler Nil Nehri’nin taşkınlarına maruz kalan bölgelere inmek zorunda kaldılar.

Nekhen’i terk etmeyenler ise belli bir zenginliğe sahip olan elit sınıfıydı. Bu elit sınıfı göç eden toplulukları örgütlediler. Böylece sel sularını kontrol altında tutacak sulama projeleri gelişmeye başladı. Yani, sulu tarım ekonomisi keşfedilmiş oldu. Bu keşfi kentlerin kurulmasına yol açtı. Bu süreç, MÖ 3.000'li yılların sonunda Aşağı ve Yukarı Mısır’ın birleşmesiyle sonuçlandı.

Hanedanlar Dönemi

Mısırın tarihi ilk olarak Mısırlı tarihçi olan Menetho Tarafından yazılmıştı. Manetho Mısır hanedanlık tarihini, firavun kronolojisini Menes’den başlayarak kendi zamanına kadar 30 Hanedana bölmüştür (Bazı kaynaklarda 31 hanedanlık görülmektedir. Bunun nedeni Pers bir sülalenin devleti yönetmiş olmasıdır. Bazı tarihçiler bu sülaleyi hanedan sayısına katarken bazıları katmamıştır.). Bu hanedanlık sıralaması bugün için hâlen kullanılmaktadır. Manetho, kendi resmi tarihini Menes adlı kralla başlatmış ve Daha sora onun, MÖ 3200 yıllarında Aşağı Mısır ve Yukarı Mısır krallıklarını birleştiren kral olduğunu belirtmiştir. Birleşik bir devlete geçiş, aslında antik Mısır yazarlarının bize aktardıklarından daha yavaş bir süreç içerisinde, aşama aşama gerçekleşti ve Menes’le ilgili olarak günümüze ulaşan bir kayıt bulunmamaktadır. Ancak bugün için bazı bilim insanları, efsanevi Menes’in, Narmer Paleti’nde aşağı ve yukarı Mısır’ın birleşmesini simgeleyen bir törende kraliyet takılarıyla resmedilen firavun Narmer olabileceğine inanmaktadır.

MÖ 3150 Hanedanlık Dönemi’nin başlarında, ilk firavun Memphis’te bir başkent kurarak Aşağı Mısır üzerindeki hakimiyetini sağlamlaştırdı. Bu başkente dayanarak verimli deltanın tarımsal potansiyeli ve işgücü kaynakları üzerinde denetim kurabildi. Aynı zamanda Doğu Akdeniz’e uzanan riskli ve kazançlı ticaret yolu üzerinde de kontrol oluşturulabildi. Erken Hanedanlık Dönemi boyunca Firavunların artan güç ve zenginliği, onların özenle inşa edilmiş anıtsal höyüklerinde (Mastaba) kendini dışa vurmaktadır. Bunlar, ölümlerinden sonra tanrısallaştırılan firavunları kutsamayı ve kalıcı kılmayı amaçlayan çabalardı. Firavunlar tarafından geliştirilen krallığın güçlü kurumları, arazi, işgücü ve kaynaklar üzerinde siyasal otoriteyi meşru kılmaya hizmet etti. Siyasi otoritenin güçlü kurumlarca meşrulaştırılması, Mısır Uygarlığının gelişmesi ve ayakta kalması için gerekliydi. [5]

Mısır Tarihi boyunca 190 Kral hüküm sürmüştür. 30 hadanlı Mısır’ın tarihi, Eski Krallık Dönemi (MÖ 3.100-MÖ 2.150), Orta Krallık Dönemi (MÖ 2.050-MÖ 1.650), Yeni Krallık Dönemi (1570–935) ve Geç Dönem (MÖ 935- MS 343) olmak üzere 4 döneme ayrılır. Her dönemin ardından karışıklıkların yaşandığı bir ara dönem gelir. Bu ara dönemlerin sayısı 3’tür.

Eski Krallık Dönemi (MÖ 2686 –2181)

3.Hanedanı’n 2. Kralı olan Zoser Başkent Memphis kenti yakınındaki Sakkara’da Mısır’ın ilk piramidi olan Zoser Piramidini inşa ettirmiştir bu piramidin mimarı Zoser ’in veziri İmhotep’tir. Zoser ’den sonraki krallar da piramit yaptırmaya devam etmişlerdir. Bunların en görkemlisi ise 4. Hanedan Kralları zamanında yapılan (MÖ 2551–2560) Keops Piramit’idir.

Teknoloji, mimari ve sanatta hızlı gelişmeler Eski Krallık döneminde gerçekleşti. İyi gelişmiş merkezi otorite güçlenmesi, tarımsal verimlilikteki artışı olanaklı hale getirdi. Vezirin yönetimi altındaki kamu görevlileri, vergileri topladı, ürün verimliliğini arttırıcı sulama projelerini düzenledi, inşaat projelerinde çalışmak üzere işçi topladı ve barışı ve düzeni sürdürmek için bir adalet sistemi oluşturdu. Verimli ve istikrarlı bir ekonomi tarafından sağlanan kaynak fazlasıyla siyasi otorite, devasa anıtsal inşaatları finanse etmeyi ve kraliyet işçilerinde olağanüstü sanatsal çalışmalar çıkartmayı başardı. Zoser, Khufu ve onun soyundan gelen diğerler firavunlar tarafından yaptırılan piramitler, Eski Mısır Uygarlığının anılmaya değer sembolleridir ve onların yapımını sağlayan firavunların mutlak gücüydü.

Merkezi yönetimin artan önemi ve ağırlığı ile, hizmetleri karşılığında firavun tarafından kendilerine arazi bahşedilen yeni bir eğitimli yazıcılar ve bürokratlar sınıfı ortaya çıktı. Firavunlar ayrıca, kendi anıtsal mezar ve yerel tapınaklara da arazi vermiştir. Böylece ölümlerinden sonra kendilerinin yüceltilmesi ve bir bakıma tapınılması için gerekli olan kaynaklar da sağlanmış oluyordu. Beş yüz yıl boyunca süren bu feodal uygulamalar, Eski Krallık’ın sonlarına doğru firavunların ekonomik gücünü yavaş yavaş aşındırdı ve firavunlar daha uzun bir süre bu geniş merkezi yönetiminin giderlerini karşılayamaz duruma geldiler. Firavunun gücü azalırken, Nom (nomark) olarak bilinen bölge valileri, firavunun merkezi otoritesine ve gücüne meydan okumaya başladılar. Bu durum, MÖ 2.200- 2.150 yılları arasında yaşanan aşırı kuraklıklarla birleşince, Mısır’ın, Birinci Ara Dönem olarak bilinen bir yoksulluk ve toplumsal çalkantılar dönemine girmesine yol açtı.[6]

Birinci Ara Dönem (MÖ 2181–1991)

Eski Krallık’ın sonunda merkezi yönetimin çökmesi ardından yönetim, Mısır ekonomisini artık destekleyemedi ve dengede tutamadı. Yerel valiler, kriz döneminde kral için güvenilir değildi. Yaşanan gıda kıtlığı ve siyasi çekişmeler, ülkeyi yoksulluğa ve küçük çaplı iç savaşlara sürükledi. Yaşanan güç sorunlara karşın yerel yöneticiler firavuna hâlen bir haraç ya da vergi yükümlülüğü altında değillerdi ve yeni elde ettikleri bağımsızlığı, taşrada serpilip gelişen bir kültür oluşturmakta kullandılar. Kendi kaynakları üzerinde denetim sağladıkları andan itibaren taşra giderek daha varlıklı oldu. Taşradaki tüm sınıflardan insanların yaptırdığı daha büyük ve daha iyi mezarlar da bunu göstermektedir.

Firavuna bağlılıkları kalmayan yerel yöneticiler, bölgesel denetim ve siyasi güç için birbirleriyle rekabete giriştiler. MÖ 2.160 yılında Teb’de Intef hanedanlığı Yukarı Mısır’a hâkim olurken, Aşağı Mısır ise rakip Herakleopolis hükümdarının denetimine geçti. 1. İntef, güç ve etki alanını kuzeye doğru geliştirirken iki rakip hanedanlık arasında bir çatışmalar yaşandı. Yaklaşık olarak MÖ 2.055'te, Teb hükümdarı Nebhepetre Mentuhotep (2. Mentuhotep), sonunda Herakleopolis hükümranlığını yenilgiye uğrattı. Bu olay, iki Mısır’ı birleştiği, kültürel ve ekonomik bir yenilenmenin başladığı Orta Krallık olarak adlandırılan bir dönemi açtı.

Orta Krallık Dönemi (MÖ 2134–1690)

Orta Krallık Dönemi, 2. Mentuhotep ’in Mısır’da siyasal birliği yeniden kurmasıyla başlar. Firavunlar bu dönemde devleti eyaletlere bölmüşler ve bu eyaletlere valiler atamışlardır. Asya ve Nübye sınırlarını korumak ve bu topraklarda ticari ihtiyaçlarını karşılamak amaçlı seferler yapmışlardır. Yük taşıma aracı olarak eşeklerden faydalanan Mısırlılar Girit ile de ticari ilişki içine girmişlerdir. Bu dönemde Eski Krallık Döneminden farklı olarak köle ticareti yapılmıştır. Bu dönemde Asyalı kölelerin sayısı çok fazladır.

Orta Krallık firavunları, ülkenin refah ve istikrarını yeniden düzenledi. Bunun devamında, sanat, edebiyat ve anıtsal yapı projelerinde bir canlanış uyarılmış oldu. 2. Mentuhotep ve onunla başlayan 11. Hanedanlık, Mısır’ı Teb’den yönetti fakat tahtı yaklaşık MÖ 1985 ele geçirerek 12. Hanedanlığı kuran vezir I. Amenemhat, başkenti Feyyum Vahası’ndaki Itjtawy’ye taşıdı. 12. Hanedanlığın firavunları, Itjtawy’den başlamak üzere giderek genişleyen bir bölgede tarımsal üretimi artıracak ileri görüşlü bir arazi ıslahı ve sulama düzenine giriştiler. Ayrıca işçiler, Delta’nın doğusunda, dıştan gelecek saldırılara karşı savunma amaçlı, “Hükümdarın duvarları” olarak adlandırılan bir savunma mevzii inşa ederken, ordu da güneyde, taş ve altın madenleri yönünden zengin Nübye’yi yeniden ele geçirdi.

Sağlamlaştırılmış olan askeri ve siyasi güvenlik, geniş tarımsal alan ve maden varlığı, bölge nüfusu, yüksek hızla gelişti. Eski Krallık’ın tanrılar konusundaki seçkin kişiden yana olma tersine Orta Krallık döneminde, kişisel dindarlığın dışa vurumunda bir artış yaşandı ve yaşam sonrasının demokratikleşmesi denebilecek tüm insanların bir ruhu olduğu ve ölüm sonrası tanrıları karşısında kabul görebileceği tarzında inanışlara yönelindi.

Orta Krallık döneminin son firavunu 3. Amenemhat, özellikle madenlerde ve inşa işlerinde yeterli işgücü sağlamak için Asyalı göçmenlerin Delta’ya yerleşmelerine izin verdi. Ancak inşaat ve madencilik faaliyetleri, dönemin sonlarına doğru Nil taşkınlarının yetersiz olması ile birleşince ekonomiyi fazlasıyla zorladı İkinci Ara Dönem’in sonlarına doğru, 13. ve 14. Hanedanlık yıllarında yavaş seyreden bir çöküşe yol açtı. Bu gerileme döneminde yabancı Asyalı yerleşimciler Delta’da kontrolü ele geçirmeye başladılar ve sonunda Mısır’da, Hiksoslar olarak iktidarı ele geçirdiler. Göçebe bir Asyalı kavim olan Hiksoslar, Mısır’ın yabancısı olan ilk hanedanıydı. Hiksos Krallarına Çoban Krallar denirdi. Mısırlılara göre daha ileri silah ve savaş tekniğine sahiptiler. Mısırlıları atlı savaş arabalarıyla tanıştırmışlardır.

İkinci Ara Dönem ve Hiksoslar (MÖ 1674–1549)

MÖ 1.650 yıllarında Orta Krallık firavunlarının gücü zayıflarken, Delta’nın doğusunda Avaris kentinde yerleşmiş olan Asyalı göçmenler, bölgenin kontrolünü ele geçirdiler ve merkezi yönetimi Teb’e çekilmeye zorladılar. Teb’deki firavun, haraç ödemeye zorlandı. Antik Mısır dilinde “yabancı krallar” anlamına gelen Hiksoslar, Mısır yönetim modelini benimsediler ve kendilerini firavun olarak gösterdiler. Böylece Mısır kültür unsurları, Hiksoslar’ın Orta Bronz Çağı uygarlığıyla kaynaştı.

Bu gerilemeden sonra Teb kralları kendilerini kuzeyde Hiksoslar ‘la güneyde Hiksoslar’ın Nübyeli müttefiki olan Kuş Krallığı arasında tuzağa düşmüş durumda buldular. Bu durumu MÖ 1.555 yılından öncesine kadar hemen hemen 100 yıl nispeten sakin bir dönem izledi. Bu tarihte artık Teb askeri gücü, Hiksoslar’a meydan okumaya yeterli gücü toplamıştı. Hemen ardından 30 yıldan fazla sürecek bir çatışma başladı. Firavun Sekenenra Taa ve Kamose sonunda Nübyelileri yenilgiye uğratmayı başardı fakat Hiksoslar’ın Mısır’daki varlığını kalıcı olarak sona erdiren, I. Ahmose’nin birbiri ardına giriştiği başarılı seferler oldu. İzleyen Yeni Krallık’ta ordu, firavunların Yakın Doğu hakimiyetini güven altına alınmasını sağlamak ve Mısır sınırlarını genişletmek istemesiyle merkezi bir önem kazandı.

Yeni Krallık Dönemi (MÖ 1549–1069)

Yeni Krallık Dönemi’nde 1. Thutmose ile Mısır’ın dış politikası değişmiştir. Yeni Krallık’ın firavunları, sınırların güvenliği ve komşularıyla ilişkileri güçlendirme yoluyla görülmemiş bir refah dönemi getirdiler. Fırat Nehri’nin ötesine geçen ilk Mısır Firavunu olan 1. Thutmose’nin torunu 3. Thutmose zamanında kuzeyde Suriye, güneyde ise Nübye içlerine kadar Mısır hakimiyeti altına alınmıştır. Bu dönem egemenlik politikası kapsamında diğer devletlerle evlilik yoluyla bağlar kurulmuş ve vasal devletler oluşturulmuştur. Dönemin firavunları, Mısır’ın etkisinin yayıldığı alanda sadakati pekiştirdi ve bronz ve ağaç gibi dışarıdan getirilebilecek malların Mısır’a ticaretinin sürmesini sağladı. Yeni Krallık firavunları, tanrı Amon’u yücelten ve ona tapıncı geliştiren büyük ölçekli inşaat işlerini Karnak merkezli olarak başlattılar. Hem hayali hem gerçek başarılarını yüceltmek için de anıtlar inşa ettiler.[7] Kadın bir firavun olan Hatşepsut da taht üzerindeki iddiasını yasallaştırmak için bu tür propagandayı kullandı. Somali-Puntland’a yaptığı bir ticaret seferinin başarılarını, zarif bir anıtsal mezar-tapınak, devasa bir çift dikilitaş ve Karnak’taki bir şapel ile anıtlaştırdı.

Kraliçe Hatşepsut ticari ilişkilere önem vermiş, Punt’a (Somali) gemiler göndererek Ümit Burnu’na ulaşılmasını sağlamıştır. Bu ülkeden Mısırlılar değersiz mallar karşılığında değerli mallar almışlardır. Alınan malların listesi Hatşepsut Tapınak Duvarı’na yazılmıştır. Bu listede fildişi, abanoz, maymun, leopar derileri, köleler gibi maddeler yer alır. Bu başarılarına karşın yeğeni ve aynı zamanda üvey oğlu olan 3. Thutmose, kendi hükümdarlığının sonlarına doğru, tahtı ele geçirme girişimine ve mirasını silmeye çalıştı

MÖ 1.279 civarında tahta çıkan ve Büyük Ramses olarak bilinen 2. Ramses, Mısır tarihindeki diğer firavunlardan daha çok tapınak, daha çok yontu ve dikilitaş inşa ettirdi ve daha çok çocuk sahibi oldu. Atılgan bir askeri lider olan II. Ramses, ordusunu Kadeş Savaşı’nda Hititler ‘in üstüne yürüttü. Kazanan tarafın belli olmadığı savaşın sonunda, tarihin ilk yazılı antlaşması MÖ 1.258 tarihinde gerçekleştirildi. Ancak Mısır’ın zenginlikleri, özellikle Antik Libyalılar ve Deniz kavimleri açısından bölgeyi istila için cazip bir hedef haline getirdi. Başlangıçta Mısır ordusu bu istila girişimlerini püskürtmeyi başardı. Ama sonunda Mısır, Filistin ve Suriye’nin kontrolünü kaybetti. Dış tehdidin etkisi, yolsuzluk, mezar soygunculuğu ve sivil huzursuzluk gibi iç sorunları ağırlaştırıcı yönde oldu. Teb’deki Amon tapınağındaki yüksek rahipler, çok geniş ölçüde arazi üzerinde güç elde ettiler ve geniş bir servet elde ettiler. Öyle ki onların gelişen gücü, Üçüncü Ara Dönem boyunca tüm Mısır’a yayıldı.

Üçüncü Ara Dönem (MÖ 1069–653)

Tanis hükümdarı Smendes, 11. Ramses’in MÖ 1078 tarihinde ölümünün ardından Mısır’ın kuzey kesiminde yönetimi ele geçirdi. Güney ise, Smendes’i sadece ismen tanıyan Teb’deki Amon yüksek rahipleri tarafından kontrol edildi. Bu süre boyunca Delta’nın batısına Libyalılar yerleşiyordu ve Libyalı kabile reisleri özelliklerini artırmaya başlamıştı. MÖ 945'te Sirenayka’dan bir Berberi kabile reisi olan 1. Şeşonk, Delta’nın kontrolünü ele geçirdi ve yaklaşık 200 yıl hüküm sürecek olan Libya ya da Bubastit hanedanlığını kurdu. Şeşonk önemli dini konumlara ailesinden bireyleri yerleştirerek güney Mısır’ın kontrolünü de ele geçirdi. Libya hakimiyeti, Delta’dan Leontopolis ve Kuş’da yerleşik rakip hanedanlıklar yönünden gelişen tehditlerle sarsılmaya başladı. MÖ 727 olaylarında Kuş kralı Piye, kuzeye yönelen akınlarla Teb’in, dolayısıyla sonuçta Delta’nın kontrolünü ele geçirdi.

Mısır’ın geniş kapsamlı ve uzak erimli itibarı ve nüfuzu, büyük ölçüde Üçüncü Ara Dönem’in sonlarına doğru azaldı. Yabancı müttefikleri, Asur İmparatorluğu’nun etki alanına girmiş, iki ülke arasında savaş kaçınılmaz olmuştu. MÖ 671 ile 667 yılları arasında Asur orduları Mısır topraklarına saldırmaya başladılar. Kuş kralları Taharqa ve ondan sonra gelen Tantamani’nin hükümdarlıkları, Nübye yöneticilerinin birkaç zaferine karşın Asurlularla sürekli çatışmalarla geçti. Sonuçta Asurlular Kuş hakimiyetini Nübye içlerine doğru geri atarak, Memphis’i istila ettiler ve Teb tapınaklarını yağmaladılar.

Geç Hanedanlık Dönemi (MÖ 672–332)

Kesinleşmiş ve sürekli bir istila planlarının olmaması sonucu Asurlular, Mısır’ın kontrolünü birçok yöneticiye bıraktılar. Bu yöneticiler, Yirmi altıncı Hanedanlığın Saite kralları olarak bilinir. Saite kralı ve aynı zamanda Mısır’ın ilk donanmasını Yunan paralı askerlerin de katkısıyla oluşturan I. Psamtik, MÖ 653 yılında Asur hakimiyetine son verdi. Yunan etkisi, büyük ölçüde Delta’da Naukratis’de bir Yunan yerleşimi olarak gerçekleşti. Saite krallarının hüküm sürdüğü yeni başkent Sais, ekonomik ve kültürel yönden kısa fakat canlı bir yeniden dirilişe tanıklık etti fakat MÖ 525'te II. Kambises önderliğindeki güçlü Pers orduları, Mısır’ı ele geçirme girişimlerine başladılar. Pelisyum Muharebesi’nde firavun II. Psamtik’i Pers kuvvetlerine esir düştü. II. Kambises, daha sonra resmi olarak firavun unvanını aldı fakat Huzistan’a (İran’a) dönerek Mısır’ın yönetimini atadığı bir satrap’a bıraktı. MÖ 5. yüzyılda birkaç başarılı ayaklanma yer almıştır fakat Mısır, asla Pers hakimiyetini kırmayı başaramadı. Perslerin istilası ardından Mısır, Ahameniş İmparatorluğu’nun Kıbrıs ve Fenike ile altı satraplığına katıldı. Mısır’daki Pers hakimiyetinin bu ilk dönemi aynı zamanda 27. Hanedanlık olarak bilinir. 27. Hanedanlık MÖ 402 yılında sona erdi ve MÖ 380- 343 tarihleri arasında 30. Hanedanlık, son Mısırlı kraliyet hanedanlığı oldu. Mısır, II. Nektanebo’nun krallığıyla sona erdi. Pers hakimiyetinin kısa bir düzenlemesi bazı kaynaklarda 31. Hanedanlık olarak yer alır. Bu dönem, MÖ 343- 332 tarihleri arasındadır. Mısır, MÖ 332 yılında Pers yöneticisi Mazaces tarafından savaşmadan Büyük İskender’e teslim edilmiştir.

Ptolemaios Hanedanı

MÖ 332 tarihinde Büyük İskender Mısır’ı az bir Pers direnmesiyle karşılaşarak istila etti ve Mısırlılar tarafından kurtarıcı olarak karşılandı. Yeni başkent İskenderiye’de Büyük İskender’in yönetimi bıraktığı Ptolemaios Hanedanı tarafından kurulan yeni yönetim, Mısır tarzına dayandırıldı. Başkent, Yunan gücünün ve nüfuzunun bir ifadesiydi. Ünlü İskenderiye Kütüphanesi’yle bilimin ve kültürün yeşerdiği bir kent haline geldi. İskenderiye Feneri, kente ulaşan deniz ticaret yolunu aydınlattı. Kentle dış dünya arasında gelişen, papirüs üretimi ve diğer karşılaştırmalı üstünlüğü olan malları konu alan geniş ticari ilişkiler, kente önemli ölçüde gelir sağladı.

Mısır halkının bağlılığını sürdürmek amacıyla Ptolemaios Hanedanı hükümdarları, eski gelenekleri desteklediler ve böylece Yunan kültürü, Mısır kültürünün yerini almadı. Mısır tarzı yeni tapınakların yapımı geleneksel kültürel değerleri destekledi ve yeni hanedanlığın hükümdarlarını halkın gözünde firavunlar kadar saygın duruma getirdi. Mısır ve Yunan tanrıları, örneğin Serapis gibi karma tanrılar olarak birleştirildi (Senkretizm). Yontularda klasik Yunan formu, geleneksel Mısır motiflerini etkiledi. Mısırlıların tepkilerini yumuşatma, soğutma çabalarına karşın Ptolemaios yöneticileri, yerel başkaldırılara, aileler arasındaki sert rekabete ve 4. Ptolemi’nin ölümünden sonra İskenderiye’de ortaya çıkan yoksul kesim arasındaki örgütlenmelere karşı tavır da almıştır. Bu arada Antik Roma’nın tahıl gereksiniminin önemli bir bölümü Mısır’dan karşılanıyordu. Doğal olarak Roma, Mısır’daki siyasi durumla yakından ilgilenmekteydi. Mısırlıların süregelen tepkileri, hırslı yöneticiler, güçlü rakip Suriye, Mısır’ın durumunu istikrarsızlaştırdı. Bu durum Roma’yı, imparatorluğun ister istemez ilgi alanı olan Mısır’daki durumu güven altına almak üzere kuvvet göndermeye yöneltti.

Roma Dönemi

Ptolemaios Hanedanından Kleopatra ile Marcus Antonius komutasındaki Mısır donanmasının Caesar Divi Filius Augustus komutasındaki Roma donanmasına yenildiği Aktium Savaşı ardından Mısır, MÖ 30 yılında Roma İmparatorluğu’nun bir eyaleti oldu. Roma, Mısır’dan gelen tahıl yüklü gemilere bel bağlamıştır ve İmparator tarafından atanan yüksek rütbeli bir komutanın idaresi altındaki Roma ordusu, bu başkaldırıyı bastırmıştı. Aynı ordu, katı bir biçimde ağır vergileri dayattı ve o dönemde önemli bir sorun haline gelen eşkıya faaliyetlerini önledi. Roma’da Mısır’dan gelen lüks mallara yönelik talebin yükselmesiyle İskenderiye’nin doğu ile ticaret hattındaki önemi giderek arttı.

Bununla birlikte Roma yönetimi, mumyalama ve Mısır’ın geleneksel tanrılarına süregelen tapınma ritüelleri konularında Yunanlara oranla daha düşmanca bir tutum sergiledi. Feyyum mumya portreleri gelişme gösterdi ve bazı Roma imparatorları, Yunan yöneticiler kadar yaygın ve kapsamlı olmasa da kendilerini bir firavun gibi betimlediler. Mısır gelenekleri, Mısır dışında yaşadı. Bölgedeki Roma yönetimi, Roma tarzını aldı ve geleneksel Mısır tarzı sona erdi.[8]

MS 1. yüzyılın ortalarında, kabul edilebilir bir diğer din olarak Hristiyanlık İskenderiye’de kök saldı. Ancak Hristiyanlık, “paganlık” ‘tan Hristiyanlığa geçişler sağlamak konusunda taviz vermez bir dindi ve bu şekliyle geleneksel yaygın dinsel gelenekleri tehdit ediyordu. Bu durum Hristiyan inançlarını benimseyen kitleler üzerinde baskıya yol açtı. Hristiyanların tasfiyesi yönündeki bu baskılar MS 303 yılında imparator Diocletianus’la doruğa ulaştı fakat Hristiyanlığın yayılması önlenemedi. MS 391 yılında Hristiyanlığı kabul eden Roma İmparatoru 1. Theodosius, Hristiyanlığı yasal hale getirdi, pagan tapınç yasaklanarak tapınakları kapatıldı. İskenderiye gerek genel gerekse kişisel yontuların imha edilmesiyle sonuçlanan geniş çaplı pagan karşıtı ayaklanmalara sahne oldu.[9] Mısır’da pagan kültürü sürekli olarak geriledi. Yerli halk kendi dilini konuşmayı sürdürürken Mısır tapınaklarındaki rahip ve rahibeler azaldı ve hiyeroglifi okuyup yazabilme becerisi giderek ortadan kalktı. Mısır tapınakları ise, bazıları kiliseye dönüştürüldü, bazıları ise çölde terk edildi

[1] İkram, Saliman Choice Cuts: Eski Mısır'da Et Üretimi 1995

[2] Patai, Raphael, “Nuh'un Çocukları: Antik Çağlarda Yahudi Denizciliği” 1989

[3] Barbara G. Aston, James A. Harrell, Ian Shaw (2000). “Taş”, Eski Mısır Malzemeleri ve Teknolojisi, Cambridge, 5-77

[4] Üniversiteler için Dijital Mısır, University College London 2008

[5] Erken Hanedanlık Dönemi, Digital Egypt for Universities, University College London

[6] British Broadcasting Corporation, “Eski Krallık’ın sonu” 2001

[7] Üniversiteler için Dijital Mısır, University College London, 2020

[8] Henry Chadwick, Antik Toplumdaki Kilise, Oxford University Press ABD, 2001

[9] Ramsay MacMullen, Roma İmparatorluğunun Hristiyanlaştırılması, Yale University Press, 1984

--

--

Birkan Ayaz

I am Birkan Ayaz, the author of Ancient History research books, and a writer of books, articles and news about religions, mythologies and philosophy.