Dört Büyük Kitap: Kuran, İncil, Tevrat ve Tebernuş Kireçci’den Emlakta Mantık

bolvitamin
4 min readApr 12

--

Kötü şeylerin sonunu getirmek için dilden faydalanmanın yollarından bahsedeceğim sizlere. Örneğin ‘mafya’. Nasıl, aşırı “cool” bir kelime değil mi? İnsanda, suç örgütü kurup, babası olma arzusu yaratıyor. Mafya babası. Ama türk dil kurumu, bir gece operasyonuyla mafya kelimesinin mahiyetini ’şam’ kelimesine aktarıyor ve artık suç işleyen örgütlere şam denilecek diyor. Kimse şam babası olmak ister mi? Ben istemem. Sen?

Bazı yemekler için bazı insanlar derler ya, bütün lezzetini veren şu olmuş diye içindeki bir tek şeyi överler ya hani, hani ya, onlara böyle, tek başına onu ye o zaman sen madem tadı o vermiş diyesim gelir benim ya, hani gibi. Haksızlığa gelemeyen bir yapım var. Geç gelen bir yapı. Geç gelen adalet adalet değilse haksızlığa geç gelemeyen bir yapı da haksızlığa gelemeyen bir yapı değildir ancak hiç gelmemekten iyidir. Kim kimdi ne neydi unuttum şu an ben, bunu neden yazmıştım?

Sahaya ırkçılığa hayır pankartıyla çıkıyoruz, milli marşımız okunuyor: kahramaağn ırkıığmaa bir gül..

Change değişim ise exchange değişimin ölümü müdür?

the Nightmare

Çocuktum, ananemi kızdırdığım zaman; “allahümme salli ala seyidina ve ala ali seyyidina muhammed”, derdi. Kara büyü yaptı diye bir yere siner, iki saat çıkmazdım. Sağ olsun, kendisi dini bütün bir anadolu kadınıdır ve ateist olmamda emeği yadsınamaz. Yatsı namaz.

İçim yanar içim kanar islaaaaaam..

Adamın biri bir terziye gelmiş ve bir takım elbise denemiş. Aynanın önünde dururken yeleğin alt kısmının bir parça eğri olduğunu fark etmiş.
Ah,” demiş terzi “bu konuda endişelenmeyin. Sadece daha kısa olan ucu sol elinizle aşağıya doğru çekiştirin, kimse bir şey farketmeyecektir.
Müşteri bunu yapmaya çalışırken ceketin klapasının, düz duracağına, kıvrıldığını fark etmiş.

A, o mu?” demiş terzi. “Bu hiçbir şey değil. Sadece kafanızı biraz çevirin ve çenenizle aşağıya doğru bastırın.

Müşteri razı olmuş ve bunu yaparken pantolonun iç dikişlerinin biraz kısa, arkanın da epey sıkı olduğunu hissetmiş.

A, bu konuda endişelenmeyin,” demiş terzi. “Sadece iç dikişleri sağ elinizle aşağıya doğru çekin, her şey mükemmel olacak.” Müşteri razı olmuş ve takımı satın almış.

Ertesi gün, terzinin yapmasını söylediği tüm el ve çene “düzeltmeleri”yle birlikte yeni takımını giymiş. Çenesi klapayı aşağıya doğru bastırırken, bir eli yeleği çekiştirir ve öteki eli ise kasığının altını kavrar bir şekilde aksayarak parktan geçiyormuş. İki yaşlı adam dama oynamayı bırakıp onun yoldan geçişini seyretmeye başlamışlar.

M’Isten, vay canına!” demiş birincisi. “Şu zavallı sakat adama bak!
İkinci adam bir an düşünmüş, sonra mırıldanmış: “Igen, evet, sakatlık çok kötü, ama benim merak ettiğim ne biliyor musun?… Böyle güzel bir takımı nereden aldı acaba?

Kurtlarla Koşan Kadınlar — Clarissa P. Estes

Müzikle ilgilenmeye başlarsam hemen bir grup kurarım. Kurduğum müzik grubunda saz çalan arkadaş bir gün yan çizer ve bir daha gelmezse grubumun geri kalanının morallerini düzeltmek için şaka yollu saz doesn’t matter derim. Müzik nuhun makarnasıdır çünkü. Yoksa nuhun gıdısı mıydı? Ruhun matarası? Horon, insanın kendine yakışanı tepmesi mi?

Odalisque with Slave

Doktor Fahrettin Kerim Gökay, ‘İçkinin Zararları’ konulu konferans vermektedir. Bir ara:
— Rakının her kadehi, hayatımızı bir saat kısaltır, der.

Dinleyiciler arasında bulunan Neyzen Tevfik yerinden fırlayıp bağırır:
— Eyvah! Yandık!..
— Hayrola Neyzen?
— Hesap ettim, meğer ben öleli tam kırk yıl olmuş!

Çeşitli Yönleriyle Neyzen Tevfik — Alpay Karacalı

Tip’çi kardeşim
Do re mi lafta sol.

Dilde ekonomi paketi ’aynen aynen

Ariadne Abondoned by Theseus

Halamların hali vakti yerinde idi. Halam diyorum ama babadan tarafa değil de dedemin kardeşi esasen. Haftasonları halamlara giderdik dedem ananem ben. Halam yemekten sonra çerez kuruyemiş filan çıkarırdı çay içilirken. Kasedeki tüm yemişleri yerdim. Halam, amcam ve halamın oğlu ise kaselerinin tamamını yemezlerdi. Dolaplarına bakardım sürekli açılmış ama tamamı tüketilmemiş yemiş, çerez, bisküvi filan olurdu. O zamanlar zenginler demek ki tüm paketi açar açmaz yemiyorlar diye düşünürdüm. Bizim evde kasede veya dolapta çikolata, çerez, yemiş kabının yarım olmasının imkanı yoktu. Açılırsa sonuna kadar tüketilirdi. Benim için zengin ile fakirin ayrımı bu kadar netti o yıllar.

Neden anlattım. Dolapta içkiler vardı. İçimden dedim ki dün dolabı toparlarken, yarım kalan içkiler öylece kalsın, yenilerini alayım da böyle fazla fazla gözüksün, içilmiş içilmiş kalmış gibi olsun, yarına da öbür güne de kalsın, canım hangisinden isterse onu içeyim. Dememin ertesi günü önce rakının dibini gördüm ardından gözümü cine diktim. Çocukluktan kalma bir alışkanlık herhalde.

Ben küçük bir futbolsever iken futbol böyle televizyonlarda izlenmez radyodan dinlenirdi. Tüm maçlar da aynı gün aynı saatte olurdu. Nefis, eşsiz bir heyecan. Antep’e bağlanırlardı iki dakika geçerdi geçmezdi antep’teki maçı sunan abi duygusuz bir şekilde kadıköy’den gol haberi var şimdi kadıköy’e bağlanıyoruz derdi. Kadıköy’e bir bağlanırlardı: guuuuğolllleeeyyyyoleeyoley sesleri arkada bir bağırtı çığırtı, bu seslerin arasından sunucu “evveeeet sayın seyirciler, sağdan okoçanın nefis ortasına muhteşem bir plase vuran boliç fenerbahçeyi tekrar öne geçiriyor.” İki dakika anlattı anlatmadı, ali sami yen’den gol haberi var oraya bağlanıyoruz derdi. Böyle heyecan içerisinde bir 90 dakika şenlik yaşardık. Şimdi gol yaz 62′den tavşana gönder, goller cebine gelsin. Peeeh.

Sevecekse insan camdan sevmeli. Red light district’in girişine yazdıracağım. Amsterdam belediye başkanı olunca.

Giriş — Gelişme — Soyun

Üstteki resimde siyahlı abi “bu dünya Leonardo Da Vinci’ye de kalmadı” diyor. Size hiç kalmaz haberiniz olsun.

Sözün tamamı aptala söylenirmiş.

12 Nisan
Dün Bugün — 5

--

--