Bir Aşk — Nefret Hikayesi: Bora Jet

Bora Gökalp
4 min readJan 19, 2015

Her şey soğuk bir Aralık günü başladı…

Yılbaşına ailem ile birlikte, doğup büyüdüğüm şehir olan güzel İzmir’de girmeye karar verdim. Benimle birlikte gelmesi için bir arkadaşımı ikna etmemin ardından uçak bileti almak üzere bilgisayarın başına geçtim. Sürekli seyahat ettiğim firmaların uçuşlarını fiyat ve zaman bakımından karşılaştırırken, aklıma yakın zamanda bir reklam ilanını gördüğüm Bora Jet geldi. Kısa bir göz gezdirmenin ardından uygun saat seçeneği ve firma ile aynı adı taşımamın narsistik dürtüleri ile biletleri Bora Jet’ ten aldım.

Zaman su gibi Aralığın 31'ine aktı ve biz Kadıköy Rıhtım’dan ağzına kadar dolu Havataş otobüsüne bindik. Yılbaşı ve yağmurlu hava birlikteliğinin meyvesi olan İstanbul trafiği Sabiha Gökçen Hava Limanı’na tam 2 saat 15 dakikada ulaşmamıza neden oldu. Diğer yolculardan izin isteyerek güvenlik kontrolü sırasının önüne geçtik ve direk olarak Bora Jet kontuarına yöneldik. Hızlı adımlarla yürürken saatimi kontrol ettim, uçağın kalkmasına 23 dakika vardı. Online check-in yaptığımız için 30 dakika öncesine kadar giriş yapabileceğimizi biliyordum. Görevli uçuşumuzun nereye olduğunu sordu, İzmir dediğimizde cevabı bir bostan korkuluğu edasıyla “Giremezsiniz, kontuar kapandı” oldu. O anda gözlerimin önünden şu ünlü Kent reklamı geçti. Online check-in yaptığımızı belirtirken, adam bizi dinlemeden aynı şeyleri tekrar edip duruyordu. Yan koltukta oturan sağduyulu abimiz telsiz ile uçağa giden kapıdaki görevliler ile irtibat kurdu. Henüz uçağın yolcu almaya başlamadığını, uçağa binebileceğimizi söyledi. Potansiyel melodramamızı atlattığımız için sevindirik olmuştuk. Uçuş kartımızı ve acele etmemiz gerektiği konusundaki bilgiyi aldıktan sonra 400 metre koşucusu edasıyla koşmaya başladık. Kapıya vardığımızda uçağımızın diğer yolcularının kafalarını akıllı telefonları ve tablet bilgisayarlarına gömmüş, oturur vaziyette beklediklerini gördük. Uçağı kaçırmadığımız için sevinelim mi yoksa yaşadığımız gereksiz sinir harbi için üzülelim mi bilemedik. Neyse deyip bekleyenlerin arasında yerimizi aldık.

Uçağa binerken bizi, güler yüzlü kabin personeli karşıladı. Uçak küçük olmasına rağmen koltuklar gayet rahat ve temizdi. Çok beklemeden kalkış gerçekleşti. Hostes arkadaşlar servis yapmaya başladılar. Menüde etli dürüm, içecek olarak da ayran ve meyve suyu vardı. Dürümün tadı gayet iyiydi, sadece 2 adet içecek seçeneği olması biraz düşündürdüyse de en azından sağlıklı seçenekler olmaları hoşuma gitti. Birkaç koltuk ileride oturan bir hanım kızımız vejetaryen olduğunu belirtti. O’nunla ilgilenen hostes hemen gidip kendisine sebzeli bir dürüm hazırlatacağını söyledi. Uçağın içindeki genel yolculuk deneyimim gayet iyiydi anlayacağınız. Bir süre sonra yılbaşı günü Bora Jet’i seçtiğimiz için bizlere küçük bir sürpriz yapılacağını belirten anons çığırıldı. Nimet Abla’dan çeyrek bilet falan verecekler herhalde diye düşünürken zarfın içinden bir adet açık uçak bilet çıktı. Uçaktaki herkes yapılan bu jestten etkilenmiş görünüyordu. Uçakta geçirdiğimiz 30 dakika içerisinde, biraz önce havalimanında yaşadığımız kötü deneyimi neredeyse unutmuştuk. Uçaktan mutlu bir şekilde indik ve 4 günlük yılbaşı tatilimize güle oynaya başladık.

Tatil, doğası gereği çabucak bitti. Yeni başlayacak hafta ve yılın yükleri kafamızı doldurmaya başlamıştı bile. Dil yanma mevzusundan ötürü bu sefer 1,5 saat önce hava limanında yoğurdumuzu üflüyorduk. Check-in’imizi yapıp bekleme salonunda akıllı telefonlarımızı parmaklama seansımıza geçtik. Facebook’daki yılbaşı temalı paylaşımlar arasında kaybolmuşken telefonuma bir mesaj geldi. Mesajda uçağın 1,5 saat rötar yapacağı yazıyordu. Usul bir “Offf” çektikten sonra, her tüketim toplumu bireyinin yapacağı gibi sıkıntımızı bastırmak için bir şeyler satın almaya yöneldik. Kahvemizi içip, kurabiyelerimizi kemirirken telefonuma bir mesaj daha geldi. Bir 15 dakika daha geç kalkacaktı uçak. Hava şartlarından falan herhalde diye düşünürken diğer uçakların pıtır pıtır kalkmaları bu tezimizi çürüttü. Bir önceki mesajın 10 dakika sonrasında “Operasyonel nedenlerden dolayı uçuşumuz iptal oldu” diye bir mesaj aldım. Kesin Ankara Üniversitesi’nin Twitter hesabını hackleyen gençler Bora Jet’in toplu SMS yazılımını da hacklediler diye geçirdim içimden. Şaka gibiydi. Arkadaşımın ertesi sabah teslim etmesi gereken bir proje vardı. Benim de söz verdiğim insanlar ve yapmam gereken işler…

Bora Jet’in hava limanındaki ofisine gittik ama bir zombi dizisi setinden farksızdı, kimse yoktu. Daha sonra kalabalığın kontuar önünde toplandığını fark ettik ve oraya gittik. İnsanlar kızgındı ve haklı olarak bir çözüm istiyorlardı. Birisi yarın ameliyat olacağını, birisi çok önemli bir toplantısı olduğunu bir diğeri finalleri olduğunu söylüyordu. Yoğunluktan dolayı yada bilerek çağrı merkezi telefonları açmıyor bir muhatap bulamamaları insanları daha da dellendiriyordu.

Bizim millet de haklı olmaya görsün. Masalara yumruk atmalar, hakarete varan sözler, tehditler havada uçuşmaya başladı. Orada bulunan çalışanların en kıdemlisi, 40–45 yaşlarında bir abla insanları sakinleştirmeye çabalıyor, Bora Jet yönetimi ile bağlantı kurmaya çalıştığını söylüyordu. Sanki bütün bunların tek sorumlusu oymuş gibi, herkes bu ablanın üzerine gitmeye başladı. Suratının rengi kıp kırmızı olmuştu ve O’na karşı kabaca ithamlarda bulunan müşterilere nazikçe cevaplar vermeye çalışıyordu. Bir süre sonra öfkeli kalabalığın tepkisinden gözlerinin dolduğunu gördüm. Bu sırada ben ısrarla çağrı merkezini aramaya devam ettim. Yaklaşık 45 dakika sonra telefonu açtıklarında, iptal etme veya tarih erteleme hakkım olduğunu belirttiler. Kabul etmeyince gün içerisinde uçuşu olan başka bir firmadan benim adıma uçak bileti alacaklarını söylediler. 1 saat sonra, diğer bir firmanın uçağında, el bagajlarımızı uçuş emniyetine ve güvenliğine etki etmeyecek şekilde, baş üstü dolaplarına yerleştiriyorduk.

Bora Jet ile yaşadığımız kısa aşk hikayemiz işte böyle bitti. En çokta o ablaya üzüldüm.

--

--