Internet, Büyük Veri ve Algoritma. Nasıl Bir Gelecek? — (Denemeler)

Burak Selim Şenyurt
7 min readDec 7, 2019

TL;DR, İnsanların unutma isteğini kullanan uygulamaların internet aracılığıyla ürettiği büyük verinin devasalaştığı ve Algoritmanın yapay zeka yoluyla veriyi kullanıp bizleri kapital için güdümlediği bir geleceği, sayısal verilerle destekleyerek resmetmeye çalıştığım kötümser yaklaşımlar içeren deneme yazım.

İnsanın en büyük erdemlerinden birisi de unutabilme yetisidir. Hatta unutabildiği için mutlu bir varlıktır. Bunu günümüzde destekleyen ve insanın sanal mutluluğu için elinden geleni yapan ve internet ile yakın ilişkide olan birçok uygulama var. Klişe cümlelerimizle olayı dramatize etmeye başlayalım. Instagrama(Günde 4.2 milyar kez like butonuna basılan platform) bir hikaye bıraktığımızda(ki güncel verilere göre dakikada 300bine yakın hikaye ve 60bin kadar fotoğraf paylaşılıyor) ya da bir snap attığımızda(dakikada 2 milyondan fazla) bu içeriklerin yaşam süreleri ne kadar gayet iyi biliyoruz. Günde 500 milyondan fazla tweet mesajı atılıyor ve bir tweet mesajının hayatta kalma süresi istatistiklere göre standart kullanıcılar için(ünlüler için durum farklı olabilir) ortalama 18 dakika. Gelmiş geçmiş en güzel sözlerden birini sarf ettiniz belki ama ömrü sadece 18 dakika!

Bu ve daha birçok ilginç istatistiğin XYZ, ABC gibi saygın danışmanlık şirketlerinin yaptığı araştırmalar sonucu ortaya çıkan değerler olduğunu biliyoruz. Doğruyu söylemek gerekirse “biliyoruz” derken biz öyle olduğunu sanıyoruz. Nitekim onlar da bu istatistikleri internet veritabanlarında yaptıkları analizlerden çıkartıyorlar. Bu çalışmadaki en büyük yardımcıları ise Algoritma(Kimin işe alınacağından hangi yoldan gitmemiz gerektiğine, ne satın alacağımızdan kimlerle ilişki kuracağımıza kadar bir çok alanda bizim yerimize karar veren varlık) İşin aslı ürettiğimiz türlü türlü verinin ne kadar süreyle Algoritma tarafından kontrol altında tutulduğunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Lakin bunu düşünmeye gerek yok çünkü olan biteni unutup bir sonraki güne çoktan başladık bile. Kısıtlı anlara sığdırılan sanal mutluluklar için ürettiğimiz veri ise internet yoluyla ona ulaşan Algoritma için önemli bir değer.

Internet, bugünün açık mutfak modasına sahip restoranları gibi aşçılarının bizim için en lezzetli yemekleri hangi malzemelerle nasıl yaptığını görebildiğimiz şeffaf bir ortamdan çok uzakta. Böyle bir restoranda en büyük kaygımız olsa olsa yediğimizin nereden geldiğidir ama internet söz konusu olduğunda önümüze sunulan verinin nereden geldiğini, ürettiğimizin nereye gittiğini, kim tarafından kullanıldığını veya hangi kapitale aracılık ettiğini bilemiyoruz. Çoğumuz saniyeler içinde onlarca megabyte veriyi internete bıraktığımızın farkında değiliz. Oysaki internet, gezegenimizi kaplayan atmosfer tabakası kadar gerçek ve hızla sanal oksijenimiz haline geliyor.

Dünyanın en büyük danışmanlık şirketlerinden olan IDC’nin 1995 yılı raporu 16 milyon internet kullanıcısını işaret ederken güncel rakam 4.5 milyar kişiye ulaşmış durumda ve buna ek olarak her birimizin günde ortalama 150 Gb veri ürettiği ifade ediliyor. Üstelik bir günde üretilen toplam verinin %30dan fazlası sosyal medyadan geliyor. Bu verinin büyük kısmı tahmin edileceği üzere mobil cihazlarımızda kullandığımız uygulamalar aracılığıyla oluşuyor. Bu muazzam ve farklı türden veri içeriği internet yoluyla büyük saklama depolarına ulaşıp kendisini karşılayan Algoritma’nın besin kaynağına dönüşüyor.

Kitle iletişimi ile ilgili teorilerde önemli bir yere sahip olan Kanadalı felsefeci Marshall McLuhan, dünyanın elektronik bir sinir ağının parçası haline gelerek küresel bir köye dönüşeceğini öngörmüştür. Bunu söylediğinde tarihler 1964 yılını göstermektedir ve değil mobil iletişim cihazları internet bile insanlığa çok uzak bir kavramdır.

Bu öngörüsü üstüne söylediği bir diğer söylemde “Araçları şekillendiririz ve sonrasında onlar bizi şekillendirir” demiştir. Internet, Büyük Veri ve Algoritma’nın günümüzde yaptığı gibi…

Öngörüler 2025 yılında her gün yaklaşık olarak 463 exabytes veri üretileceği üzerine birleşmekte(Bilinen en büyük ölçü birimi şimdilik 1000 üzeri 8 byte ile tanımlanan YottaByte) Bu, günde 200 milyondan fazla DVD’ye eş değer bir hacim demek. Şüphesiz ki bu korkutucu boyuttan korkmayan tek bir şey var, Algoritma. Exabyte’ ın ne kadar büyük olduğunu anlamak için 200 milyon DVD, ben ve bana yakın kuşakların kafasında çok daha net bir fikir oluşturmakta(Kabaca 826.385.964.912 adet 1.44 Mb kapasiteli disket olarak da ifade edebiliriz) Peki ya gelecekte bu algıyı kıyaslayacağımız karşılaştırma aracı ne olacak? Karşılaştırmadan da öte hangi yeni depolama cihazları çıkacak? Sonuçta depolama ihtiyacı beraberinde daha fazla bilgisayarı, daha fazla enerji tüketimini gerektiriyor. Bozulan dünya ekolojisinin enerji kullanımı üzerindeki etkileri düşünüldüğünde yeni veri depoları DNA’ larımız mı olacak? Elbette 1000 yıllık ömrü olan M-Disk’lerin üst üste konulduğu dev kütüphaneler de görebiliriz.

Algoritmaya hükmeden şirketler büyük verinin ne anlama geldiğini öyle ya da böyle çoktan öğrenmiş ve insanların tüketim davranışlarını nasıl güdümleyeceklerini keşfederek teknolojiyi kapitalizmin yeni silahı olarak kullanamaya başlamış durumda. Algoritmanın interneti kullanarak politika, siyaset, finans, bilim vb bir çok alanda bizlerden daha yetkin bir yapay zekaya hizmet edeceği bir gelecek pek de uzak değil. Şirketlerin etkili bir aracı haline gelen Algoritma bizi çoktandır şekillendiriyor zaten. Bu gelişmeler sadece bağımsız şirketler değil ülkeler için de geçerli. Oxford Insights birkaç yıldır yapay zekanın kendi hizmetlerindeki kullanılırlığını arttırmaya başlayan ülkeleri puanladığı Government AI Readiness Index isimli bir rapor yayınlıyor. Singapur’un birinci olduğu raporun ilk sıralarında İngiltere, Almanya, Birleşik Devletler(2020 de savunma sanayi bütçesinin neredeyse 1 milyar dolarını yapay zekaya ayırmış olduğunu söyleyelim ki bunu siber savaşlar için kullanmak istiyor diyebiliriz), Finlandiya, Japonya, Hindistan, Çin gibi ülkeler var. Dikkat çekici noktalardan birisiyse güncel listenin ilk 20sinde hiçbir Latin Amerika ve Afrika ülkesinin olmayışı. Kapitalin coğrafya olarak toplandığı kıtalar düşünüldüğünde şaşırdığımız bir durum değil.

Ne var ki artık şirketler bile teknolojinin isterleri doğrultusunda şekilleniyor. Dünya Ekonomi Forumu Başkanı Klaus Martin Schwab yaptığı bir konuşmasında 4ncü Endüstri devrimi ile ilgili olarak şöyle diyor; “İnsan ırkının daha önce deneyimlediği hiçbir şeye benzemeyen bir dönüşümle karşı karşıyayız.”

Ülkelerin ve şirketlerin yapay zekaya olan yatırımları devam ederken verinin formatı ile ilgili sorunlarımız da var. Zamanında belki de büyük bir hevesle yazıp diskete kaydettiğiniz günlüğümüzü yıllar sonra Medium’a almak ya da Word üzerinde düzenleyip yayıncı bir kuruma satmak istersek önemli bir problem var; disket sürücüyü nereden bulacağız? Diyelim ki bulduk…Acaba disketteki bitler yaşıyor mu? Nitekim 3.5" bir disketin kullanılmışsa 3 yıl, hiç kullanılmamışsa 15 yıl kadar ömrü var. En garantisi belki de daktilo kullanmak ama bu durumda da şerit tedarik etmeniz gerekir. Çok şükürki daktilo şeridi satan internet siteleri ve onu kullanan yazarlar var. Hiç olmadı bir kalem ve kağıtta yeterli ancak kağıdın iyi koşullarda saklanması gerekiyor ki 100 ila 500 yıl arası korunabilsinler. Diğer yandan Mısır taş tabletlerinin 1000lerce yıl ömrü olduğu da bir gerçek ve eğer Einstein III. Dünya Savaşı ile ilgili öngörüsünde haklı çıkarsa gelecekte bu taş tabletlerde blog tutabiliriz.

Verinin büyüklüğünü halen idrak edemediyseniz işte size iki istatistik. Facebook üzerinde bir günde 4 Petabyte(1000 üzeri 5 byte) büyüklüğünde veri üretiyoruz. Facebook’un popüler bir sosyal ağ olduğunu düşünecek olursak bu normal görünebilir. Lakin Internete bağlanabilen akıllı arabalarımız bile günde 4 Terabyte(1000 üzeri 4 byte) içerik üretiyor. Belki de bu veri, vagon problemini çözecek yapay zeka için gerekli.

Depolama cihazları veya bilgisayarlar ne kadar güçlenirlerse güçlensin büyüyen veriyi tutmak için hep daha fazlasına ihtiyaç duyulacağı bir gerçek. Yıllardır anlık ve zamansız bilgi erezyonuna isteyerek maruz kalan insanlar bu muazzam boyuttaki veri yığınında ne kadar şey hatırlayabilir? Neyin önemli olduğunu nasıl fark edebilir? Tamamen tembelleşen, sorgulama ve muhakeme kabiliyeti azalan bir beyin Algoritma için potansiyel bir müşteridir. Şimdilik şirketlerin kontrolü altındaki Algoritma bize sadece görmemiz gerekenleri göstermektedir.

Kısa süreli anılar olarak ürettiğimiz veriyi biz unuturken Algoritma ona ne yapıyor? Matbaa çıkışlı bir eser halen daha kalıcılık anlamında ön planda. Lakin kalıcı olması gereken nedir? Fikirlerimizi, etik değer ve ilkelerimizi gelecek nesillere taşımaya çalışırken kendimizi Algoritma’nın kollarına mı bırakacağız?

Sonuçta bugünün nesilleri medya kayıt cihazlarının özellikleri bir kenara, paylaşımlarına ait büyük verinin sadece bulut platformlarda saklandığını düşünerek(ve belki de bunu fazla önemsemeyerek) yaşıyorlar. Steve Jobs yüzlerce müziği sığdırabileceğimiz iPod’un icadına öncülük etse de, üstünden daha 18 yıl geçmişken sınırsız sayıda müziği buluttan kullanabildiğimiz uygulamalara sahibiz. Verinin buluta olan yolculuğu zamanla daha da artacak. 2019 yılı istatistiklerine göre organizasyonların %60 kadarı gizli bilgilerini bulut sistemlerde tutuyor. Bu yılın sonuna kadar bulut sistemler için yapılan harcamanın 210 milyar doları bulacağı ifade ediliyor. 2018e göre %23.8 oranında bir artış söz konusu. Bu rakamın kapital için ne kadar iştah kabartıcı olduğunu söylemeye gerek yok.

Bulut tarafındaki gelişmeler kapitali heyecanlandırırken kişisel anılarımızı sakladığımız aygıtlar ve onların yedeklerini tuttuğumuz medyalarlarla odamızı kalabalıklaştırmak istemiyoruz. İşte bu nedenle ücretsiz bir çok bulut hizmeti anılarımızın kalıcı olarak tutulacağı en uygun çözümler gibi görünüyor. Henüz 4 yaşında bir platform olmasına rağmen Google Photos geçtiğimiz aylarda 1 milyar kullanıcıya ulaştı. TechCrunch’a göre günde 1.2 milyar fotoğrafın yüklendiği belirtiliyor. Fotoğraflarımızı kolayca bulut üstünden takip ederken Algoritma bize zaman zaman geçmiş anılarımızı hatırlatıp “bak burada kaydetmiş olduğun fotoğrafların var” diyor. Lakin bulut üzerindeki verinin yedekleri ile birlikte sonsuza kadar bozulmadan kalabileceğinin garantisi yok? Doğanın ve hatta savaşların binlerce yıl bozamadığı taş yazıtlar karşısında teknolojinin pekala bir siber saldırı ile her şeyini kaybetmesi saniyeler içerisinde gerçekleşebilir.

Unutmak kadar anımsamanın da değerli olduğunu bilen bizler için buluta atılan verilerin(fotoğraflar, videolar, metinler ve diğer şeyler) hangi makine öğrenmesinde kullanıldığını bilmeden üzülüyor, seviniyor, özlüyoruz.

Bulut bilişime Birleşik Devletlerin 2019 yılı için ayırdığı bütçe neredeyse 125 milyar dolar. Zimbabwe’nin açlıkla baş etmesi için gereken bütçe ise 331.5 milyon dolar.

Yakın gelecekte insanoğluna hükmeden şirketler mi olacak yoksa yapay zeka mı bilemiyorum ancak veri ne kadar büyürse büyüsün biz tüketenler için gelecek geçmişimizi aratır bir distopya haline dönüşecek. Internet bunun önemli bir parçası ve yapay zeka ile yapacağı işbirliği onun farklı bir organizma haline gelmesine sebebiyet verebilir. Şayet internet yapay zekanın bir aracı haline gelirse, beslenmek için en önemli hammaddesi olan veriyi üreten tek akıllı varlık biz insanlar olacağız. Onun bizi araç haline getireceği sibernetik bir organizmaya dönüşmesi sahip olduğu bilincin öğrendiği etik ilkeler ve ahlaki değerlere göre insanlığa ya yarar getirecek ya da farklı bir 1984 yaşatacak. İşte bu sorunun cevabı kontrolün kimde olduğuna bağlı. Daha da önemlisi geleceğimiz, insan olarak sorgulama ve muhakeme yeteneklerimizin ne kadar köreldiğine ve bu üçlemeden bağımsız hareket edip edemediğimize göre şekillenecek gibi görünüyor.

Ne var ki teknolojinin bu üçlemesinin getirdiği tedirginlik dışında başka büyük problemlerimiz var. Harari’nin de belirttiği üzere ekolojik dengedeki anormallikler ve nükleer silahlanma gibi tehlikeler en az bu üçlü kadar korkutucu bir gelecek vaat ediyor. Birleşmiş Milletler örgütünün Dünya Gıda Programı Genel Müdürü David Beasley’nin, 2020 yılında Zimbabve kırsalındaki yaklaşık 5.5 milyon insanın acil gıda yardımına ihtiyaç duyacağını söylemesine, çok yakın zamanda 8.5 milyara çıkacak olan dünya nüfusunun 1 milyar 250 milyon kadarının içilebilir su kaynaklarına olan erişiminin ortadan kalkacağının bilinmesine rağmen…

Esin Kaynaklarım

  • Kurumsal Kobaylar — Dan Lyons
  • 21. Yüzyıl için 21 Ders — Yuval Noah Harari
  • Global Köy — Marshall Mcluhan
  • Martin Heidegger: Teknoloji ve İnsanlığın Geleceği — Ahmet Aydoğan
  • Serdar Kuzuloğlu’nun Son Dönem Konuşmaları
  • ve bir parça da aklım

--

--

Burak Selim Şenyurt

Matematik Mühendisi, MBAci, eski MVP, blogger(buraksenyurt.com) ve öğrenmeyi seven meraklı bir programcı.