Yeni Normal : Alışılmışın dışında olmak

Burcu Canşe
4 min readSep 19, 2018

--

Her ne kadar ülkelerin refah düzeylerinin ölçüm metotları beynelmilel istatistiki yöntemlere dayansa da bilimin ve teknolojinin getirdiği yeniliklerin kırıntısı bile tüm dünya ülkelerinin gündelik hayatına doğrudan pozitif etki eder hale geldi. Bugün baktığımızda çağlar öncesinde icat edilen her şeyin insanların temel ihtiyaçlarını karşılar nitelikte olduğunu düşünürüz. Elektrik, telefon, tekerlek, ateş ve hatta gazoz kapağı…

Ancak günümüzde gerçekleşen teknolojik yenilikler için ilk etapta aynı şeyi söylemek pek mümkün değil. Hangi birinin hayatımızda yer edeceğini öngörmek, hangi birinin hayatımızın parçası olan bir alışkanlığımızın yerini alacağını tahmin etmek epey güç. İcadından önce ihtiyaç duymadığımız o yenilikler, bir anda elimizden düşürmediğimiz telefonlarımızda, kol saatlerimizde veya toplu taşıma araçlarında bile olmadığında eksikliğini belli eden alışkanlıklarımıza dönüşüyor.

Hazır toplu taşıma demişken, Elon Musk Japon bir milyarderi, milyarderin seçtiği 8 sanatçıyla birlikte aya gönderecek. Bu bizim için hayallerin ötesindeyken, Yusaku Maezawa için bu belki sadece bir istek değil, bir ihtiyaç.

Kaynak: Sothebys

Teknolojiye siz ulaşmadan o size bu kadar kolay ulaşabildiğinde gündelik hayatlar farklı araçlardan çok daha fazla bilgi toplayarak karar alınabilen hale bürünüyor. Kimin hangi bilgiyi güvenilir kabul ettiği değişkenlik gösterirken, en az güvenilen kaynak ise doğrudan pazarlama faaliyeti yürüten şirketlerin ürününün vaadini anlatan “reklamlar” olabiliyor. O nedenle sıradan bir kullanıcının ürünü deneyimlerken çektiği bir video, diğer kullanıcılar nezdinde daha güvenilir oluyor. İletişimin bu denli kolaylaşmasıyla ağızdan ağıza pazarlamanın etki alanı müşterinin etrafındaki eşi dostuyla sınırlı olmayan milyonlarla ölçülüyor. Bu yüzden markalar medya bütçelerinin azımsanmayacak kısmını deneyim/inceleme videolarına, sosyal medya kanallarına, dijital mecralardaki özgün üretilen içeriklere yatırıyor. Müşteri şeffaflık ararken, tam da o anda ürünün yarattığı katkıyı gözlemleyebiliyor veya tarayıcıda yeni bir sekme açarak rakip ürünlerle kıyaslayıp o anda satın alabiliyor.

Kararsız mı kaldı?

Sepete ekleyip alınmayan ürünler, internette haber okurken kişiselleştirilmiş reklam alanlarında müşterinin karşısına tekrar çıkıyor. Böyle olunca markalar müşterilere ürünleri sunan sağlayıcılar değil de onların tercihlerini yapmalarına yardım eden asistanlar oluveriyor. Bu yüzden müşterinin günlük hayatına sorunsuz ve pürüzsüz bir şekilde yerleşmek, ihtiyaç halinde ve tüketicinin aradığı zamanda aradığı yerde olmak isteyen markaların pazarlamacılarının ağzından sürekli “always-on” kelimesinin çıktığını duyuyoruz. Müşterinin CRM kayıtları ile birleşen dijital ayak izleri ise şunu fısıldıyor: alışılmışın dışına çık.

Hızlı değişim, pazar şartlarını müşterilerin baskın gücüyle şekillendirdiği bir oyun alanı yarattı. Hedef kitle, markalarını sevdirmeye çabalayanlar için daha zor elde edilebilir hale geldi. Çünkü maruz kalınan bilgi yoğunluğu her şeyi zahmetsizce ulaşılabilir kılıyor. Öte yandan, kolay ulaşılabilir fazla bilginin yarattığı özgürlük de zamanla yorgunluğa ve dikkat dağınıklığına sebep oluyor.

Alışılmışın dışında olmak eskiden olumsuz ve ötekileştiren bir tabirken şimdilerde özgün olmanın ve hatta “yeni normal” olmanın karşılığı niteliğinde. Özgün olduğunu düşünen milyonlarca tüketici, “ben farklıyım ama her şeyden binlerce alternatif var” diye düşünüyor.

Bu durum kültürümüzü, hayat tarzımızı, tüm çevremizi ve pek tabii pazarlama metotlarını da kalıpların dışına çıkarıyor.

Özellikle 80’lerden bu yana küçük değişimlerin büyük etkilerini yaşıyoruz.

kaynak: cissortwists

Merak etmeyin vatkalardan bahsetmeyeceğim. Neyse ki o dönemleri de atlattık.

Moda dünyası bir yana,

· Internet hızının artması,

· Mobil dünyayla tanışmamız,

· Bilgi teknolojilerinin ürün/servis değer zincirine olumlu etkisi,

·Üretim maliyetlerinin azalması ile yeni sektör ve iş yapış şekillerinin oluşması,

·Eski işlere yeni düzen getirilmesi, normal tüketim alışkanlıklarını alışkanlık olmaktan alışılmamış olmaya eviriyor.

Bu döngüde değişen tüketiciler artık;

· Tüketmek değil deneyimlemek (Experiental consumption)

· Satın almak değil kiralamak (Non-owned posession)

· 2. el ürünler kullanmak( Vintage consumption)

· Paylaşarak kazanmak (Sharing economy/P2P economy) istiyor.

Tüketici algısında ürün konumlandırması da artık alışılmışın dışında.Dar gelirli birinin 15.000TL’ye yeni bir iPhone almasına lüks gözüyle bakmamak gerekiyor. Çünkü yeni lüks, ederi yüksek emtia sahibi olmanın çok daha ötesinde.

Sonuç ne peki?

Tüketici tahmin edilebilir değil. Bu yüzden pazarlama kaynakları kısıtlı ve tüm rakiplerin- sosyal medyada arkadaşlarımızın paylaştığı postlar da dahil aktiflik seviyeleri çok yoğunken marka olarak varlık göstermek, taktiksel pazarlama hamleleri ile mümkün.

İlk işe başlarken sorulması gereken soru ise marka değeri nasıl yaratırım değil, tüketicinin hayatının nasıl parçası olurum olmalı. Cevabı bulduğunuzda kimse ürününüzün fiyatını ön planda tutmayacak. O markayı kullanmak, müşteri gözünde “ ayrıcalık” veya “ kaçınılmaz olan” olacak.

Pazarlamacıya huzur yok!

Her seferinde yeniden müşteriyi de markayı da tanımlamak icap ediyor. Yeni şeyler, eskileri unutmadan öğrenilmiyor.

Bu yazıyı sonuna kadar okuyanlara küçük not: Yeni lüks kavramını bir sonraki yazımda naçizane değerlendireceğim.

--

--