Pazarlamanın Geleceği Üzerine: Korku Faktörü!

--

Pazaralama’nın geleceği üzerine pazarlamacılar ve reklamcılar ne düşünüyor?

Artık genetiğimizin karşı konulamaz bir biçimde değiştirildiği dünyada yaşıyoruz. Çeşitli hastalıkların artık yaşla bir ilgisinin olmadığının da farkındayız, çok geç yaşta kanser hastalığına yakalanma vakalarının sayılarının giderek arttığı gibi…Erken yaşta başlanan saç dökülmeleri gibi.

Photo by Fernando @dearferdo on Unsplash

Bu gibi konular pazarlama ve reklam profesyonelleri için önemli bir fırsat alanı yarattı. Duygularımızın pazarlama unsuru olarak sömürüleceği kimin aklına geldiyse bütün düzen onun üzerine kuruldu. Pazarlamacılar da bilinçaltı arzu ve özlemlerimizi daha isabetli hedeflemeyi başardıkça, satın alma tutkumuz giderek artacak.

Bu durumda “korku” faktörü reklam mesajlarında daha fazla işlenmeye başlandı. Korkuyu temel alan reklamlar kişinin güvensiz ve yetersiz kaldığı durumlara seslenebilirse, en ikna edici reklam boyutu haline gelecek. Stress altında kaldığımız, korku dolu içinde olduğumuz anlarda arayışımız daha fazla artar ve dopamin devreye girer. Korku ve endişe ne kadar artarsa dopamin de o kadar fazlalaşacaktır ve beynimiz ne kadar dopamin salgılarsa o kadar satın alma isteğimiz artacaktır. Amerikalılara 11 Eylül sonrası korku dolu gergin günlerde biraz olsun rahatlamak için ne yapmalarını önerirsiniz? diye sorulduğunda, basit bir cümleyle “alışverişe çıkın” diyen George W. Bush’un beynimiz hakkında bildiği bir şeyler vardır herhalde.

Salgın hastalıklar, doğal afet gibi olaylarda insanlar yiyecek içeçecek depolamak için marketlere, pazarlara hücum ederler. Bunun tek bir sebebi vardır: KORKU!

Birçok firma insanların korkularıyla oynayarak onlara daha fazla endişe vermeye başladı. Eğer önmelini almazsak bizi ileride daha kötü şeylerin olacağı anlamını yüklediler. Sattıkları ürünleri almazsak her geçen gün daha kötü duruma düşeceğimizi; saçlarımızın döküleceğine, cildimizin bozulacağına, şişmanlayacağımıza inandırmaya başladılar. Eğer x marka iç çamaşarını giymezlerse erkeklerin onlarla olmayacağı, x marka traş kremini kullanmazsak kadınların hoşlanmayacağı, c üniversiteyi bitirmezsek iş bulamayacağımız konusunda bizleri inandıracaklar. Korkutma tarzı etkilidir ve firmalar bu durumun farkındalar.

Kozmetik sektöründeki yaşlanma karşıtı ürünlerinin kullanımın giderek artmasının altında da insanların markaların yaratmış olduğu ürünleri kullanmadığı takdirde hızlıca yaşlanacakları, eşlerinin ya da sevgililerin onlara daha az ilgi gösterecekleri ve tüm bunların da ötesinde toplumsal bir tabu yaratmaları gerçeği yatar. Kozmetik sektöründeki veriler analiz edildiğinde yaşlanma karşıtı kremlerin 35 yaş altına kadar indiği bilinmektedir. Giderek artan anti-age promosyon ve reklam yatırımları tüketicide bir beklentinin de ötesinde bir korku faktörü yarattı.

Kanada’da yapılan bir araştırmanın sonuçlarını incelemeniz için paylaşıyorum:

https://www.researchgate.net/publication/225143749_Women's_Perceptions_and_Use_of_Anti-Aging_Products

Markalandırma giderek önemli hale geliyor. Gelecekte markalandırılmamış hiçbir şey kalmayacak çünkü beyin taramaları gösteriyor ki, beynimiz markalara neredeyse dinsel bir önem atfetmeye eğilimlidir, bunun sonuncu olarak da markalara yoğun bir sadakatle bağlanırız.

Kaynak: Martin Lindstrom, Buyology

--

--

Can Durmaz - Dijital Pazarlama Danışmanı

Founder of Convertics Digital Marketing Agency / Digital Marketing Consultant / eCommerce / Conversion Rate Optimization