“Maker” mı “Buyer” mı ?

Bu günlerde dilimizden düşürmediğimiz Maker Hareketi, Eğitim Teknolojileri alanında görülen çoğu trend gibi, yeni bir tüketim çılgınlığını tetiklemekten başka işe yaramayan bir kağıttan kaplana dönüşüyor olabilir mi?

Can Mıhcı
9 min readSep 9, 2015

Sosyal bilimler alanında çalışan bir akademisyen olarak işimin tanımı mutlaka ki “okumak”, “hipotez kurmak”, “eleştirel düşünmek” ve “alıntılamak” gibi kavramlarla gayet yakından ilgili. Veya —daha samimi konuşmam ve ahkâm kesmeyi bırakmam gerekirse — bunlar zaten narsisizm tandanslı bünyeme gayet doğal geldiği için yaptığım şeyler de olabilir. Bir konu ile ilgili derinlemesine düşünmeyi ve olayı farklı perspektiflerden ele almayı, sırf akademisyen olduğum için yapıyor değilim yani. Manav olsam yine böyle olurdum sanırım.

Lafı fazla uzatmak istemiyorum aslında, son günlerde kafamı kurcalayan bir şeyler var ve düşüncelerim doğrultusunda yaptığım bazı okumalardan alıntıları sizlerle paylaşmak istiyorum. Yani şu gövde metninde aslında ekseriyetle benim yazdıklarımı değil, başka kişilerin benim düşüncelerimle paralellik gösteren yazılarını göreceksiniz birazdan.

Kafamı ne kurcalayan şey, günümüz Türkiye’sinde, — bilhassa özel eğitim kuruluşları bağlamında konuşuyorum — “Maker Hareketi” tabir ettiğimiz şeyin, niteliği pek sorgulanmayan ve orman yangını gibi hızla yayılan ve bir trende dönüşmekte olması. Hepimiz biliyoruz ki toplumsal trendler, “Kral Çıplak” hikayeleri doğurmaya son derece yatkın ve eğitim teknolojileri sahnesinin de bu savdan muaf olmadığını umarım hepimiz artık anlamışızdır. Benim gibi düşünen başka insanlar olup olmadığını görmek için de biraz araştırma yaptım.

Şimdi sizlerle, olayın problemli doğasına bir göz gezdirebilmeniz için, kısa alıntılar ve bunlarla ilgili yorumlarımı paylaşacağım.

Hackers, Makers: shout it loud enough and they both sound like “Consumerism”

Öncelikle Evgeny Morozov’un New Yorker Dergisi’nde yazmış olduğu, tam metni şurada görülebilecek eleştirisinden alıntılara bir göz atalım:

… To convince consumers that they were rebels, Brand first convinced them that they were “hackers,” a slang term that was already in use in places like M.I.T. but that Brand went on to popularize and infuse with much wider meaning. …

… He distinguished the hackers from the planners, those rigid and unimaginative technocrats, noting that “when computers become available to everybody, the hackers take over.” For Brand, hackers were “a mobile new-found elite.”…

… Computers were the new drugs — without any of the side effects…

Aranızda 90'larda yaşamış varsa, transistör yığınlarının seri üretimle giderek daha ucuza mâl edilebilmesi sayesinde patlayan kişisel bilgisayar devrimini şöyle bir hatırlamasını rica ediyorum. Kemal Sunal’lı E-kolay.net reklamlarını, İnternet Kafeleri, “Biz bu bilgisayarı sana ders çalışasın diye almadık mı oğlum, hep oyun oynuyorsun” diyen ebeveynleri, geriye dönüp baktığımızda aslında neredeyse bir Kitsch mertebesine ulaşmış perspektiften incelediğimiz “Hacker” kavramını falan. Matrix’i henüz izleyip, gözünde güneş gözlüğü ve ellerinde kesik parmaklı siyah eldivenler olduğu halde PC’nin başına oturmak gibi garip davranışlar sergileyen kimseyi tanımadığınızı umuyorum.

Hacker’lık ortalığı kasıp kavuruyordu, evet. Devir Kevin Mitnick’in türbesine tapan irili ufaklı vatandaşların toplaştığı cehennem.org gibi “hacker” portallarının devriydi. Fakat sonra ne oldu?

“… Is Brand’s hacking revolutionary, or counter-revolutionary? The plentiful recent books that preach hacking as a way of life — “Reality Hacking,” “Hacking Your Education,” “Hacking Happiness” — express devotion at least to the rhetoric of revolt. “Hacking Work,” a business book published in 2010, announces that “you were born to hack” and suggests ways in which one could “hack” work to achieve “morebetterfaster results.” As in most of these books, our hackers aren’t smashing the system; they’re fiddling with it so that they can get more work done. In this vision, it’s up to individuals to accommodate themselves to the system rather than to try to reform it. The shrinking of political imagination that accompanies such attempts at doing more with less usually goes unremarked…”

Çevrenizde artık 10 yıl öncesine kıyasla pek de İnternet kafe görünmüyor olduğu dikkatinizi çekti değil mi? İşte balon gibi patlayarak, bir bir sönen İnternet kafeler gibi, “hacker” tabiri de medyada kendine giderek daha da az yer bulur oldu. Morozov’un bahsettiği şekilde durum ABD’de de benzer şekilde cereyan etmiş gibi. Hatta ve hatta kaderin linguistik bir cilvesiyle insanlara “hayatınızı hack’leyin!” adı altında kişisel gelişim neşriyatı satılmaya çalışılmış olması, bu kavramın kapitalist sisteme nasıl istemeden de olsa hizmet ettiğinin güzel bir kanıtı, ve gayet de ironik.

Neyse, dediğim gibi azalarak bittiler ve eninde sonunda “Ben hacker’ım” diye gezen son ergen de — Hasan — güneş gözlüğünü çıkardı.

“… Inevitably, hacking itself had to get hacked. When, in November, Brand was asked about who carries the flag of counterculture today, he pointed to the maker movement. The makers, Brand said, “take whatever we’re not supposed to take the back off of, rip the back off and get our fingers in there and mess around. That’s the old impulse of basically defying authority and of doing it your way.” Makers, in other words, are the new hackers…”

Ve sonra ne mi oldu? Hasan, güneş gözlüğünü çıkarıp kaynak gözlüğü taktı, eline bir lehim aleti aldı ve bir quadcopter inşa etmeye karar verdi. Ebay, gereken malzemeleri almak için süper bir yerdi.

“… There are already plenty of intellectual entrepreneurs eager to capitalize on the new counterculture. Kevin Kelly — who used to work with Brand on his many magazines — has revived the “Whole Earth Catalog” tradition with his new catalogue-like publication, “Cool Tools.” It features product tips for the true reality hacker — from “quick-refreshing underwear for travel” to the “luxurious, squirting WC seat” (thermostatically warmed, and yours for just eight hundred dollars). “A third industrial revolution is stirring — the Maker era,” Kelly writes in the introduction to ‘Cool Tools.’…”

“Çocuğunuz Robot yapsın istemez miydiniz?”

Ancak liberal ekonomi, Boğaziçi Köprüsü’nü satmaya çalışan insanlarla dolu olduğu için, hem elinde lehim aleti tutan Hasan kadar, Hasan’ı kendi çocuklarına örnek gösterip “Sen niye Hasan gibi robot yapmıyorsun?” diyen ebeveynlerin tüketicisi olduğu büyük bir pazar yaratıldı. Öyle ya, bu yoğurdun kaynağını bir tek Çinliler yiyemezdi. Sonuç?

Quirky has been clever in melding the old-school notion of being an “inventor” with the new-school notion of being a “maker.” But somewhere in the course of entering the pop culture zeitgeist, the warm and fuzzy self-empowered “maker” idea got turned into an engine for output and profit. — Allison Arieff @Medium via re-form

“Hasan 12 yaşında uçan araba yaptı… — Sen ne yaptın?”

Buraya kadar okuduysanız,ve henüz Alain de Botton’ın “A Kinder, Gentler Philosophy of Success” başlıklı TED konuşmasını dinlememişseniz, yazıyı okumayı bırakıp ona yönlenmeniz daha iyi olur. 21. Yüzyılda “başarısızlık” nosyonunun bireyin üzerinde yarattığı yıkım ile ilgili konuşma, Maker hareketinden ziyade içerisinde yaşadığımız dünyanın (en azından içecek su bulabilen 2/3'lük kesimin) yaşadığı buhranı güzelce betimliyor.

Morozov’dan devam edelim.

“… A reluctance to talk about institutions and political change doomed the Arts and Crafts movement, channelling the spirit of labor reform into consumerism and D.I.Y. tinkering. The same thing is happening to the movement’s successors. Our tech imagination, to judge from catalogues like “Cool Tools,” is at its zenith…”

“The lure of the technological sublime has ruined more than one social movement, and, in this respect, even Mary Dennett fared no better than Felsenstein. For all her sensitivity to questions of inequality, she also believed that, once “cheap electric power” is “at every village door,” the “emancipation of the craftsman and the unchaining of art” would naturally follow. What electric company would disagree?”

Yazısını sonlandırırken Morozov, aranızdan şimdiye kadar yazdıklarıma cevap olarak, “ee, yani” diyecek kişiler için durumun vehametini ortaya net bir şekilde koyuyor. Şöyle ki, “bir şeylerin yalnızca biz öyle olsun istiyoruz diye öyle olduğuna inanmak” şeklinde tanımlanabilecek Temennicilik ekolü, eğitim teknolojileri dünyasının yakasından bir türlü düşmeyen bir bela. Bundan 30 yıl önce kimsenin bilgisayarı yoktu, bugün herkesin bir adet evinde, bir adet iş yerinde ve bir adet de cebinde olmak üzere 3 adet cihazı var. Öyle ki, ülkede kişi başına 1 teraflopluk işlem gücü düşüyor desek abartmış olmayız sanırım. Öte yandan, aradan geçen 30 yıla rağmen çoğumuzun beklediği o büyük “bilişim devrimi” gerçekleşmiş değil. Her evden bir hacker yahut her garajımızdan bir milyoner çıkartamadık. Gelişen teknoloji dünyamızı şekillendiriyor, bu doğru. Ama teknolojiyi pasif olarak takip eden bizlerin beklentileri gerçeklikle örtüşmüyor.

Şimdi “işte tam da bu yüzden, teknolojiyi aktif olarak takip etmek ve dâhi katkıda bulunmak için Maker Hareketi” diyecekler olacaktır içinizden. İşin gerçeği şu ki, Maker hareketinin inisiyatifini hiçbir kişi veya kuruluş üstlenmedi. İnsanlar, kültürel akımların doğasında olduğu gibi, gelişen olaylar ve imkanlar sonucu (bu durum özelinde bahsedilen olay ve imkanlar, mutlaka ki Hacker devrinde olduğu gibi yine donanım bileşenlerinin ekonomik olarak daha erişilebilir hale gelmesi) dünyanın farklı köşelerinde aynı anda evlerinde akıllı ev sistemleri, robotlar, quadcopter’ler, ses sinyali işleyiciler üretmeye başladılar. Bunu yapmaları için hiç kimse onları kalkıp dürtmedi, sırtlarını pıtpıtlayan kimse olduğunu da sanmıyorum. Burada — çaktırmayım diyordum ama — “Intrinsic Motivation” diye avazım çıktığı kadar bağırasım var. Taşıma suyla değirmen dönmeyeceği gibi, bir insan evladının içerisinde bu yönde kendiliğinden oluşan bir motivasyon (ister ihtiyaç yüzünden olsun, ister merak) yoksa, bütün gün robot programlatın, akıllı telefon yazılımı ürettirin, kazak ördürüp kulübe inşa ettirin, bunun bireye sağlayacağı kalıcı faydanın ne olduğu gerçekten tartışmaya açıktır.

This history suggests that today’s generation of 3-D printers will no more destabilize school culture than did our efforts over the last two decades to put computer labs in hallways and smartboards in classrooms. If we want the Maker movement to inspire changes in schools, that change will come through challenging conversations, not purchases. — Justin Reich @EdWeek.org

Koca bir ülke olarak, amiyane tabirle “Hacker çıkartmak” konusunda pek de başarılı olmadığımızı anlamamız için OEM donanım üreticilerini zengin etmiş olabiliriz. Benzer şekilde, çocuğumuzun “Robot yapmaya* meraklı olmadığını” anlama sürecinde Çinlileri ve birtakım eğitim kurumlarını zengin etmek, “Maker Manifesto” ile ne kadar örtüşüyor, ben bunu gerçekten merak ediyorum.

“You gotta do more than robots.”

Ha bir de, bitirmeden önce, Maker’lığı yalnızca Robotlar ve Arduino’lar ve Raspberry’ler ve Makey Makey’ler ve bir sonraki “ürün” ne ise ondan ibaret gören arkadaşlar için de ibretlik bir alıntı verelim ve teskin edelim onları, “Yalnız değilsiniz!” :

In an analysis of every MAKE magazine cover since the first issue in 2005–36 in all — Buechley found that the photos portrayed a “very narrow definition” of Maker activities. The themes have skewed heavily towards electronics, which have been featured on 53% of covers, followed by vehicles (31%), robots (22%), rockets (8%), and music (5%).

What’s missing, she said, are examples from the world of ceramics, costume-engineering, and weaving. She pleaded with the audience to reach out to a more diverse group of makers and include all types of kids. “You gotta do more than robots” she said.

Çocuğunuzun Maker olmasını gerçekten ama gerçekten mi istiyorsunuz? Bu konuda saplantınız önlenemez boyutta mı? O zaman bence eline verdiğiniz iPhone’u alın, çekiçle camını kırın ve tamir masrafını harçlığından karşılaması gerektiğini söyleyin, ama yeterince inanırsa aleti kendisinin de tamir edebileceğini söyleyin. Aradan geçen 2 aydan ve birkaç Ebay siparişinden sonra telefonu tamir etti — veya en azından denediyse — sizin zaten başka bir müdahalede bulunmanıza gerek yok, çocuk olmuş.Daha önce de söylediğim gibi, zaten “Maker’ların, (yaptıkları faaliyetler bağlamında) öğretmene ihtiyacı yok”. Yok eğer aleti tamir etmeye yeltenmediyse de boşverin, hazır bir robot setini tornavidayla monte edip ufak bir uzaktan kumanda yazılımını kurs eğitmeninin adım adım talimatlarıyla yerine getireceği bir eğitimden sağlayacağı fayda ihmal edilebilir düzeyde.

Eğitim Fakültesi’nde çalışan bir Araştırma Görevlisi olarak Sözlerimi Debbie Chachra’nın The Atlantic’deki muazzam Maker kültürü eleştirisinin (bu yazıyı buraya kadar okuduysanız, onu okumanızı da şiddetle tavsiye ederim) en can alıcı (ve şiddetle empati kurabildiğim) sözleriyle noktalıyorum.

“I am not a maker. If a framing and value system is about creating artifacts, specifically ones you can sell, I am a less valuable human. As an educator, the work I do is superficially the same, year on year.” — Debbie Chachra

Çünkü 3d Print edilmiş çikolata, medeniyetimizin ihtiyaç duyduğu yegane şeydi.

--

--