SİYASET TEORİSİ NEDİR? NEDEN GEREKLİDİR? : LİBERTERYENİZM ÖRNEĞİ

Kursat Cetinkoz
48 min readMar 13, 2024

--

Mustafa Kürşat Çetinkoz

1 GiRİŞ

Siyaset teorisi, toplumun yönetimi ve politik süreçlerin analiziyle ilgilenen bir alan olarak, siyasi düşüncelerin ve ideolojilerin incelenmesine katkıda bulunur. Bu disiplin, politik kararların temellerini anlamak, toplumun daha iyi bir düzen için nasıl organize olabileceği konusunda fikir üretmek ve demokratik süreçleri geliştirmek gibi önemli amaçlara hizmet eder. Siyaset teorisi disiplini, politika ve yönetim alanında bilgi ve anlayış sağlamak için bir çerçeve sunar.

Bu makalede, siyaset teorisi disiplininin rolü ve önemi üzerinde durulmaktadır. Özellikle liberteryenizm örneği üzerinden siyaset teorisinin işlevi vurgulanarak, bireysel özgürlüklerin ve toplumsal adaletin dengelemesi üzerine odaklanılmaktadır. Liberteryenizm, sınırlı hükümet, gönüllü birliktelikler, güçlü mülkiyet hakları ve bireysel özgürlüğe vurgu yapar. Bu ideoloji, siyaset teorisi disiplini içinde farklı siyasi düşüncelerin analizi ve karşılaştırılması sürecinde değerlendirilmektedir.

Makalenin ilerleyen bölümlerinde, siyaset teorisi disiplininin temel amaçlarına odaklanılmaktadır. Siyaset teorisi, toplumsal düzenin analizi ve politik süreçlerin incelenmesiyle hem makro düzeyde hem de mikro düzeyde anlam kazanır. Makro düzeyde, siyaset teorisi farklı siyasi sistemleri, politik kurumları ve toplumsal ilişkileri ele alarak toplumun yönetimiyle ilgili geniş bir perspektif sunar. Mikro düzeyde ise bireylerin politik katılımını, tercihlerini ve davranışlarını anlamada rehberlik eder.

Bu makale, siyaset teorisi disiplini içindeki farklı ideolojilerin ve siyasi düşüncelerin analiziyle toplumsal düzenin iyileştirilmesine katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Siyaset teorisi, politik süreçlerin eleştirel bir şekilde değerlendirilmesini sağlar ve toplumsal değişimi ilerletmek için stratejiler geliştirir. Bu bağlamda, siyaset teorisi disiplini, demokratik katılımın teşvik edilmesi, politik kararların daha adil ve daha sürdürülebilir bir şekilde alınmasına yardımcı olur

1.1 Siyasetin karmaşıklığı ve anlaşılmasının zorluğu

Siyasetin Günümüzde siyaset, karmaşık ve hızla değişen bir toplumsal alan haline gelmiştir. Bu dinamik ortamda, siyasetin temel prensiplerini, süreçlerini ve kurumlarını anlamak ve analiz etmek hayati bir önem taşımaktadır. İşte burada devreye siyaset teorisi girer. Siyaset teorisi, siyasetin doğasını, işleyişini ve etkileşimlerini inceleyen bir disiplindir ve bu alanda uzmanlaşmış bir siyaset teorisi öğrencisi olarak, sizlere bu makalede siyaset teorisinin ne olduğunu ve ne işimize yaradığını açıklamak istiyorum.

1.2 Siyaset teorisinin önemi ve işlevi

Siyaset teorisi, klasik tanımlar ve yorumlamalarla birlikte çağdaş perspektifler ve tartışmaları da kapsayan geniş bir alana sahiptir. İlk olarak, klasik düşünürlerin, antik çağdan başlayarak siyaseti ele aldığını görüyoruz. Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi düşünürler, siyaseti toplumsal düzenin temeli olarak görmüş ve doğal hukuk, adalet, demokrasi ve yönetimin doğası gibi kavramları ele almışlardır. Daha sonraki dönemlerde, Machiavelli, Hobbes, Locke ve Rousseau gibi düşünürler siyaset teorisine farklı bakış açıları getirmiş ve bu alanda yeni tartışmaları başlatmışlardır. Bu klasik tanımlar ve yorumlamalar, siyaset teorisinin temel yapı taşlarını oluşturur. Ancak, siyaset teorisi sadece geçmişin düşüncelerine dayanmaz; aynı zamanda çağdaş perspektifleri ve tartışmaları da içerir. Postmodern siyaset teorisi, postkolonyal teori, feminist siyaset teorisi ve çevreci teoriler gibi farklı yaklaşımlar, siyasetin modern dünyadaki işleyişini ele alır ve güncel sorunları eleştirel bir perspektifle inceler. Bu çağdaş perspektifler, siyaset teorisine yeni katkılar sunar ve toplumun değişen ihtiyaçlarına cevap verebilecek çözümler arayışında önemli bir rol oynar.

Siyaset teorisinin siyasi çalışmalardaki önemi göz ardı edilemez. Siyaset teorisi, siyasi kavram ve fikirlere ilişkin anlayışımızı geliştirir, politika oluşturma ve yönetişimi bilgilendirir, sosyal ve siyasi değişimi ilerletir ve vatandaşları güçlendirir. Bu disiplin, siyasetin karmaşıklığını anlama, siyasi sistemlerin işleyişini analiz etme ve politika süreçlerini değerlendirme becerilerini geliştirir. Siyaset teorisi, toplum, birey ve devlet arasındaki ilişkileri anlamak ve dengeyi sağlamak için önemli bir rol oynar. Toplum, bireylerin bir araya gelerek oluşturduğu bir yapıdır ve siyasetin temel sahnesidir. Siyaset teorisi, toplumun çeşitli kesimlerini ve çıkarlarını analiz ederken, sosyal yapıyı ve ilişkileri de göz önünde bulundurur. Bu bağlamda, siyaset teorisi toplumun ihtiyaçlarına ve çıkarlarına uygun politikaların belirlenmesinde rehberlik eder.

Birey, toplumun temel yapı taşıdır ve siyasetin doğrudan etkilediği bir aktördür. Siyaset teorisi, bireylerin haklarını, özgürlüklerini ve katılımını merkeze alır. Bireylerin politik süreçlere katılımı, demokratik yönetişimin temel bir unsuru olarak kabul edilir. Siyaset teorisi, bireylerin politik bilincini artırarak, demokratik katılımı teşvik eder ve vatandaşların politika oluşturmada etkin rol oynamasını sağlar.

Devlet ise siyasi süreçleri ve kurumsal yapıları yöneten bir otoritedir. Siyaset teorisi, devletin rolünü, yetkisini ve sorumluluklarını analiz eder. Devletin toplum üzerindeki etkisi, siyaset teorisi aracılığıyla anlaşılır ve değerlendirilir. Aynı zamanda, siyaset teorisi devletin sınırlarını belirlemeye, devletin gücünü sınırlamaya ve hukukun üstünlüğünü sağlamaya odaklanır. Böylece, toplum, birey ve devlet arasında bir denge oluşturulur ve her bir aktörün çıkarları ve hakları korunur.

Sonuç olarak, siyaset teorisi, toplum, birey ve devlet arasındaki dengeyi sağlamaya yardımcı olan önemli bir disiplindir. Bu denge, demokratik yönetişim, özgürlüklerin korunması ve adaletin sağlanması temelinde oluşturulur. Siyaset teorisi, toplumun ihtiyaçlarına uygun politikaların belirlenmesini ve bireylerin aktif katılımını teşvik ederek, toplum birey devlet dengesinin sürdürülmesine katkıda bulunur.

Bireyler, güvenlik ve özgürlük arasında bir denge kurmak isteyen temel aktörlerdir. Güvenlik, bireylerin hayatta kalma, fiziksel bütünlüklerini koruma ve temel ihtiyaçlarını güvence altına alma arzusunu ifade ederken, özgürlük ise bireylerin kendi kararlarını alma, ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü ve temel haklara sahip olma yeteneğini ifade eder.Devletin rolü, bireylerin güvenliğini sağlama ve toplumun düzenini koruma görevini üstlenmektir. Devlet, kamu düzenini ve güvenliği sağlayarak bireylerin temel haklarını ve özgürlüklerini koruma sorumluluğuna sahiptir. Bu, yasa uygulaması, adalet sistemi ve kamu hizmetleri gibi mekanizmalar aracılığıyla gerçekleştirilir. Ancak, güvenlik talebi ile bireylerin özgürlüklerini sınırlayacak aşırı devlet müdahalesi arasında bir denge sağlanması önemlidir. Çünkü aşırı güvenlik talepleri, bireylerin özgürlüklerine zarar verebilir ve otoriter bir yönetim ortamını teşvik edebilir. Öte yandan, aşırı özgürlük talepleri de toplumsal düzeni tehdit edebilir ve güvensizliğe yol açabilir. Bu nedenle, güvenlik ve özgürlük arasında hassas bir denge kurulmalıdır.

Siyaset teorisi, birey-devlet-toplum ilişkisinde güvenlik ve özgürlük dengesini anlamak ve değerlendirmek için önemli bir araçtır. Siyaset teorisi, devletin güvenlik önlemlerini meşrulaştırırken, bireylerin temel haklarını ve özgürlüklerini koruma çabalarını da destekler. Aynı zamanda, siyaset teorisi, güvenlik ve özgürlük arasında bir denge sağlamak için demokratik kurumların ve sivil toplumun güçlendirilmesini teşvik eder.

Sonuç olarak, birey-devlet-toplum ilişkisinde güvenlik ve özgürlük dengesi kritik öneme sahiptir. Siyaset teorisi, bu dengeyi anlama, sorgulama ve optimize etme sürecine katkıda bulunur. Bireylerin temel haklarını ve özgürlüklerini korurken, devletin güvenlik sağlama sorumluluğunu yerine getirmesini ve toplumsal düzeni korumasını sağlayacak politikaların geliştirilmesine yardımcı olur. Bu dengeyi sağlamak için siyaset teorisi, güvenlik ve özgürlük arasındaki çelişkiyi anlamamıza yardımcı olur. Güvenlik, bir toplumun istikrarını ve sakinliğini korumak için önemli bir unsurdur. Ancak, güvenlik talepleri, bazen bireylerin özgürlüklerini sınırlayabilir ve devletin aşırı müdahalesine yol açabilir.

Öte yandan, özgürlük de bireylerin temel haklarına saygı gösterilmesini gerektirir. Bireylerin ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, seçim yapma özgürlüğü ve diğer temel haklarının korunması, demokratik bir toplumun temel unsurlarıdır. Ancak, aşırı özgürlük talepleri de toplumsal düzeni ve başkalarının haklarını tehlikeye atabilir.

Siyaset teorisi, güvenlik ve özgürlük arasındaki bu gerilimi anlamaya çalışır ve çeşitli teorik çerçeveler aracılığıyla dengeyi kurmayı hedefler. Örneğin, liberal teori, bireylerin temel haklarını ve özgürlüklerini vurgularken, devletin sınırlı bir rol oynaması gerektiğini savunur. Otoriter teoriler ise güvenliği koruma amacıyla devletin daha fazla müdahale etmesini önerir. Ancak, siyaset teorisi sadece bu teorik tartışmalarla sınırlı kalmaz. Pratik siyasetin karmaşıklığı ve gerçek dünya zorlukları da göz önüne alınmalıdır. Siyaset teorisi, güvenlik ve özgürlük arasındaki dengeyi bulmak için çeşitli faktörleri dikkate alır: toplumun ihtiyaçları, mevcut tehditler, adalet ve hukukun üstünlüğü gibi etmenler. Açıkça anlaşılmaktadır ki; birey-devlet-toplum ilişkisinde güvenlik ve özgürlük dengesi, siyaset teorisinin temel odak noktalarından biridir. Siyaset teorisi, bu dengeyi anlamak, değerlendirmek ve optimize etmek için teorik çerçeveler, pratik örnekler ve toplumun ihtiyaçlarına dayanan politikalar sunar. Bu sayede, güvenlik ve özgürlük arasında sağlıklı bir denge kurulabilir ve toplumun refahı, demokratik değerler ve temel hakların korunması sağlanabilir.

Siyaset teorisi, güvenlik ve özgürlük dengesini anlamak ve değerlendirmek için önemli bir araçtır. Bireylerin güvenliğini sağlamak ve toplumun düzenini korumak amacıyla devlete güç verilirken, bireylerin temel hakları ve özgürlükleri de gözetilmelidir. Bu denge, siyaset teorisi aracılığıyla anlaşılabilir ve tartışılabilir. Örneğin, liberteryenizm gibi ideolojiler, devlet müdahalesini minimalleştirerek bireylerin özgürlüklerini vurgular. Siyaset teorisi, bu ideolojileri eleştirel bir perspektifle değerlendirir ve daha geniş bir siyasi düşünce çerçevesi içinde tartışır. Böylece, güvenlik ve özgürlük arasında denge sağlayan politikalar geliştirilebilir.

Siyaset teorisi, siyasi çalışmalarda önemli bir rol oynamaktadır. Temel kavramları analiz etmek, farklı teorik çerçeveleri ve yaklaşımları incelemek, eleştirel düşünme ve analitik becerileri geliştirmek siyaset teorisinin sağladığı faydalardan sadece bazılarıdır. Siyaset teorisi, siyasi sistemlerin işleyişini anlamamıza ve politika süreçlerini değerlendirmemize yardımcı olur. Ayrıca, siyaset teorisi, vatandaşların siyasi katılımını teşvik eder ve demokratik değerleri güçlendirir. Siyaset teorisi, toplumun ihtiyaçlarını ve taleplerini anlama çabalarında da önemli bir rol oynar ve politikaların toplumsal etkilerini değerlendirir.

Sonuç olarak, siyaset teorisi, siyasi çalışmalardaki önemini vurgulayan temel bir disiplindir. Siyaset teorisi, siyasi düşüncenin gelişmesine katkıda bulunur, politika oluşturma süreçlerini bilgilendirir ve toplumsal değişimi ilerletir. Güvenlik ve özgürlük gibi temel kavramlar üzerindeki dengeyi anlamak ve değerlendirmek için siyaset teorisi önemli bir araç sağlar. Siyaset teorisi, siyasi sistemlerin daha etkili bir şekilde yönetilmesine katkıda bulunurken, vatandaşların bilinçlenmesini ve katılımını teşvik eder.

Bu makalede, siyaset teorisinin önemini anlatmak için Liberteryenizm örneğini kullanacağız. Liberteryenizm, bireysel özgürlük, serbest piyasa ekonomisi ve devlet müdahalesinin minimal olduğu bir ideolojidir. Liberalizm ve liberteryenizm arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları tartışarak siyaset teorisinin bu siyasi projeyi nasıl değerlendirdiğini ele alacağız. Ayrıca, siyaset teorisinin bir fikrin ideolojik disiplin çerçevesinde eleştirilmesi ve geliştirilmesi sürecini vurgulayacak ve daha işlevsel hale gelmesini sağlayan gerçeklere dayalı bir temele ulaşma sürecini ele alacağız.

Sonuç olarak, siyaset teorisi, siyasi düşüncenin ve çalışmaların temelini oluşturur. Siyasetin doğasını, işleyişini ve etkileşimlerini anlamamızı sağlar. Aynı zamanda politika oluşturma süreçlerini bilgilendirir, sosyal ve siyasi değişimi ilerletir ve vatandaşları güçlendirir. Siyaset teorisinin önemi, siyasi çalışmalarda kavramsal bir anlayışın sağlanması ve siyasi sistemlerin daha etkili bir şekilde yönetilmesiyle ortaya çıkar.

2 SİYASET TEORİSİNİN TANIMI, ÖNEMİ VE TEMEL KAVRAMLARINA DAİR

Siyaset teorisini tanımlamak için, öncelikle siyasetin tanımını yapmak önemli bir adımdır. Siyaseti akademik bir disiplin olarak ele alırsak, bu makalede ele alınacak konuyu doğru bir şekilde tanımlamak gerekmektedir. Bu bağlamda, siyasetin etimolojik kökenine inmek faydalı olabilir. Etimolojik kökeni, semantik olarak birçok detayı açığa çıkarabilecektir. Ancak siyasetin söz konusu olduğu durumlarda, semantik detayların ötesinde anlam inşası da önem kazanacaktır. Bu anlam inşası, kendini anlamlandıran bir ontolojik yapı olarak da değerlendirilebilir. Özetle, etimolojik kökene indikçe farklı boyutlara da odaklanacağımız ve sadece semantik değil, aynı zamanda otosemantik (kendi kendini anlamlandıran) bir yapıyla da karşılaşacağımız bir sürece hazır olmalıyız. Burada siyasetin aslında insanı insan yapan unsurlardan birisi olarak karşımıza çıkacağı bir gerçektir.

2.1 Siyasetin Kökleri

Bir görüşe göre siyaset aslında daha insanlık tarihinin ilk aşamalarında aile / klan olarak yaşandığı dönemlerden beri insan yaşantısının bir parçası ve önemli bir aracıdır (Arslan, 2003, s. 231–232). Benim buradaki görüşüm ise her ne kadar bu görüşe temeldeki yaklaşımndan dolayı sempatik bir bakışım olsada anladığımız anlamda siyasetin oluşması için siyasetin vazgeçilmezlerinin de eksiksiz olması gerektiriğidir. Burada birey zaten vardır. Avcı toplayıcı dönemlerde ise toplum da oluşmuştur ve bir yere kadar içinde otorite yapısı olduğu da kaçınılmaz bir gerçektir (Major, 2013). Fakat bu otorite insanın doğal durumunu tanımlamak için fonksiyonel olsa da asıl siyaset disiplinin çözmek için var olduğu kök sebep devletin ve hükümetin kurum olarak ortaya çıkmasıyla olacaktır.

Bizi avcı toplayıcı göçebe akıllı hayvanlardan medeni insan olma noktasına götüren en büyük adımlardan birisi olan şehirlerin ortaya çıkışıyla önem kazandığını göreceğiz. Leviathan ortaya çıkmasaydı, devlet olmasaydı hala ilk haliyle küçük 100 -150 kişilik temel görev ve katkıları belirlenmiş topluluklar olarak yaşasaydık belki de siyaset disiplinine hiç ihtiyacımız olmayacaktı.

2.1.1 Antik Yunan’da politika ve vatandaşlık

Siyaset günümüz lingua-frankası İngilizce’de “politics” olarak tanımlanmaktadır. Burada kelime türetilirken de yunanca polis kelimesinden türemiştir. Temelde yunanca kökenli bir kavramdır. Bilindiği gibi polis yani şehirler antik yunanın siyasi modellerinin adıdır. (Yayla, 2014, s. 13) Vatandaşlığın ve onun yükleyeceği sorumlulukların ilk defa insanlar için dert olduğu dönemler de ( en azından kayıtlı olarak) aslında bu antik Yunan olarak adlandırdığımız dnemdir. Biz her ne kadar post-sokratik dönemine daha da aşina olsak da burada kadim bir gelenekle vatandaşlık orata çıkmıştır. Vatandaş olmak herkes için mümkün olmasa da o dönemde vatandaş olduysanız yönetime katılmanız neredeyse bir şarttı. Bildiğimiz iki versiyonuyla Atina ve Sparta polislerinde vatandaşlığı tanımlarsak daha da verimli bir şekilde birey devlet ilişkisini anlayabiliriz.

2.1.2 Polis ve vatandaşlık kavramlarının ortaya çıkışı

Antik Yunan döneminde Atina ve Sparta polislerindeki vatandaşlık anlayışları farklılık göstermektedir. Atina’da vatandaşlık, toplumsal dışlayıcılığa dayalı bir ayrıcalık olarak kabul edilmiştir. Yalnızca belirli bir kesim, erkek olmak, mülk ve köle sahipliği, yetişkinlik gibi kriterleri karşıladığında vatandaş olarak kabul edilmekteydi. Kadınlar, köleler, zanaatkarlar ve ticaret erbabı gibi kesimler vatandaşlık statüsünden yoksun bırakılmıştır. (Düzenli, 2020, s. 19–22) Bu yapı içerisinde tüm erkek vatandaşların şehir toplantıları gibi de adlandırabileceğimiz şekilde yılda 10 defa toplanan meclise (Ecclesia) katılma hakları vardı. (Heywood, Siyaset Teorisine Giriş, 1994, s. 65)

Sparta’da ise vatandaşlık, toplumsal eşitlik ve sorumluluk prensiplerine dayanmaktadır. Spartalılar, Mesenyalıların topraklarını ele geçirerek onları köleleştirmiş ve kendileri vatandaş olarak kabul edilen bir toplumsal düzen kurmuşlardır. Spartalı vatandaşlar, eğitim sürecinden geçmek zorunda olup savaşçı kişiliklerini korumak amacıyla sanat faaliyetlerinden uzak durmuşlardır. Sparta’da vatandaşlık ve toplumsal düzenin korunabilmesi için sert önlemler alınmasına rağmen, zamanla gelir farklılıkları ve toplumsal huzursuzluklar vatandaşlık karakterini değiştirmiştir. (Düzenli, 2020, s. 22–23)

Buraya kadar geldiğimiz noktayı toparlamak gerekirse; Yunanca “polis” terimi genellikle “şehir devleti” olarak çevrilir. Antik Yunan toplumunun tipik olarak bir şehir ve çevresindeki kırsal alan merkezli sosyo-politik yapısını tanımlar. “Politika” terimi “polis “ten türetilmiştir ve politikanın başlangıçta şehir devletinin işleriyle ilgili olduğunu gösterir.

Bu bağlamda, vatandaşlığın rolünü göz önünde bulundurmak önemlidir. Antik Yunan polisinde vatandaşlık evrensel bir statü değil, seçkin bir gruba tanınan bir ayrıcalıktı. Tipik olarak, yalnızca özgür yetişkin erkekler vatandaş olarak kabul edilir ve karar alma meclislerine katılım gibi belirli hak ve sorumluluklara sahip olurlardı. Bu da yurttaşlık ve siyaset arasında doğrudan bir ilişki olduğu anlamına geliyordu: yurttaş olmak polis’in yönetiminde söz sahibi olmak demekti. Yani tarihte ilk devlet birey ilişkisinin kurumsallaşmasına bu aşamada şahit olduğumuzu görüyoruz.

Polisin ve buna bağlı olarak vatandaşlık kavramının ortaya çıkışı, insan toplumunda önemli bir değişime işaret ediyor olarak görülebilir. Bundan önce, insan grupları genellikle ailesel veya kabilesel çizgiler boyunca örgütlenmişti. Karmaşık sosyal ve siyasi yapılarıyla polis, daha organize ve kurumsal bir yönetim biçimine doğru bir hareketi temsil ediyordu.

2.1.3 Polis’in toplum yapısına etkisi ve bireyler üzerindeki değişim

Yukarıda verilen bahsettiğimiz gibi kabile toplumlarından şehir devletlerine geçişin bireyler üzerinde derin etkileri olmuştur. Kabile toplumlarında sosyal roller büyük ölçüde akrabalık bağlarıyla belirlenirdi ve otorite genellikle yaşa ya da fiziksel güce dayanırdı. Buna karşılık polis, tüm vatandaşlar için geçerli olan yasalar ve kurumlarla daha resmi bir yönetim sistemi getirmiştir. Bu değişimin hem bir vatandaş hem de polisin bir tebaası olarak birey üzerinde derin bir etkisi olmuştur. Bir vatandaş olarak birey, polisin yönetimine katılma hakkına (ve bazı durumlarda da yükümlülüğüne) sahipti. Ancak, bir özne olarak birey aynı zamanda polis’in yasalarına ve kurumlarına da tabiydi. Rollerin bu ikiliği — yurttaş ve özne — siyasi deneyimin kilit bir yönüdür ve siyasi düşünce ve pratiğin gelişimini şekillendirmiştir. Bu şekilde, polisin ve vatandaşlık kavramının ortaya çıkışı, bir disiplin olarak siyasetin gelişimi için temel olarak görülebilir. Bireylerin hem yönetime katılabilecekleri hem de yönetime tabi olabilecekleri bir bağlam yaratan polis, günümüzde siyaseti karakterize eden karmaşık güç, yetki ve sorumluluk dinamiklerine zemin hazırlamıştır.

Son kertede; siyaset yani “politika” teriminin Yunanca “polis “ten gelen etimolojisi ve vatandaşlık kavramı, şehir devletinin birey üzerindeki ve bir disiplin olarak siyaset biliminin gelişimi üzerindeki derin etkisini vurgulamaktadır. Bu durum, siyasetin doğasını ve kökenlerini anlamada tarihsel ve etimolojik perspektiflerin öneminin altını çizmektedir. Demek ki devlet ve hükümet kavramlarının insan hayatına girmesiyle daha doğrusu kurumsal olarak insanın yani bireyin bu kurumlarla ilişkiye girmesiyle politika da vazgeçilmez olarak hayatımızın ortasına yerini almıştır.

Siyasete bu yaklaşımımızın yanılmaz ya da en doğru yaklaşım olduğu iddiamız yoktur. Andrew Heywood’un da dediği gibi siyaset hakkında fikir belirten otorite kadar siyaset tanımı olduğu söylenebilir (Heywood, Siyaset Teorisine Giriş, 1994, s. 64). Biz burada tanımından çok kökenine inmeyi tercih ettik.

2.2 Siyaset Teorisinin Tanımı ve Temel Kavramlar

Siyasetin temelini verdiğimize ve politika / politics üzerinden etimolojik bir şekilde kendi kendini tanımlayan anlamından da göreceğimiz gibi aslında kökünü Birey-Toplum — Devlet ve Hükümet üçgeniyle alan bir sistemdir.

Bu noktada Andrew Heywood’a bir atıf daha yapmak yerinde olacaktır. Heywood’a göre; Siyasetin üç alt bölümü olduğu söylenebilir:

1. Siyaset Bilimi,

2. Siyaset Teorisi

3. Siyaset Felsefesi

Siyaset bilimi ampirik analize odaklanır ve siyasi kurumları nesnel olarak tanımlamayı ve açıklamayı amaçlar. Gözlemlenebilir insan davranışlarını inceleyen davranışsalcılıktan büyük ölçüde yararlanır. (Heywood, Siyaset Teorisine Giriş, 1994, s. 8) Bu disiplin, davranışsalcılık yaklaşımdan büyük ölçüde faydalanır, bu yaklaşım insan davranışlarını gözlemleyerek anlamaya çalışır. Örneğin, bir seçim sürecinde siyaset bilimi, seçmen davranışlarını, tercihleri ve faktörleri analiz ederek hangi faktörlerin oy verme eğilimlerini etkilediğini belirlemeye çalışır. Araştırmalar, sosyoekonomik durum, partizanlık, medya etkisi gibi faktörlerin seçmenlerin oy tercihlerini nasıl etkilediğini pekala gösterebilir. Bu şekilde siyaset bilimi, gözlemlenebilir gerçek hayattan örneklerle siyasi süreçleri anlamamıza yardımcı olur.

Siyaset teorisi ve siyaset felsefesi ise siyasi olgulara açıklama ve anlam getirmeye çalışır. Siyasi düşüncenin merkezinde yer alan fikir ve doktrinleri analiz eder ve etik ve normatif soruları ele alırlar. Siyaset teorisi geleneksel olarak büyük düşünürlerin eserlerini incelerken, alternatif bir yaklaşım olarak formel siyaset teorisi rasyonel kişisel çıkara dayalı modeller inşa eder. (Heywood, Siyaset Teorisine Giriş, 1994, s. 12–13) Siyaset teorisi, geleneksel olarak büyük düşünürlerin eserlerini inceleyerek siyasi ideolojileri ve düşünceleri anlamaya çalışır. Örneğin, Platon’dan başlayıp faraza Hayek’e kadar olan düşünürlerin eserleri, siyaset teorisi çerçevesinde incelenir ve bu eserlerde yer alan fikirlerin gelişimi ve savunusu üzerine çalışmalar yapılır.

Buna ek olarak, formel siyaset teorisi ise alternatif bir yaklaşım olarak rasyonel kişisel çıkara dayalı modeller inşa eder. Bu yaklaşım, ekonomi teorisinden ilham alarak siyasi aktörlerin davranışlarını ve karar alma süreçlerini modellemeye çalışır. Örneğin, seçmen davranışını, politikacıların stratejilerini ve karar mekanizmalarını analiz ederek rasyonel seçim teorileri geliştirir.

Siyaset teorisi ve siyaset felsefesi, siyasi olguları anlamlandırma ve siyasi süreçleri değerlendirme açısından önemli katkılarda bulunur. Bu disiplinler, gerçek hayattan alınan örneklerle siyasi düşüncelerin ve ideolojilerin etkilerini ve anlamlarını anlamamızı sağlar.

Siyaset felsefesi, eleştirel değerlendirmeyi ve siyasi söylemde kullanılan kavramların açıklığa kavuşturulmasını içerir. Tarafsız kalmayı amaçlasa da, kaçınılmaz olarak belirli bakış açılarını haklı çıkarır. Genel olarak, siyaset teorisi ve siyaset felsefesi, fikir ve kavramları analiz edip açıklayarak siyaset anlayışımıza katkıda bulunur. (Heywood, Siyaset Teorisine Giriş, 1994, s. 13–14)

Siyaset teorisi, siyasi fikirlerin, kavramların ve teorilerin incelenmesiyle ilgilenen siyaset biliminin bir dalıdır Siyasi sistemlerin, kurumların ve uygulamaların analizi ve değerlendirilmesinin yanı sıra siyasi gücün nasıl kullanılması ve toplumun nasıl organize edilmesi gerektiğine ilişkin normatif sorularla ilgilenir (Cobert, 2011). Siyaset teorisi, siyasi iktidarın doğasını, devlet ile birey arasındaki ilişkiyi ve hükümetin toplumdaki rolünü anlamaya çalışır3

Genellikle iki dala ayrılır: tümdengelimci ve spekülatif ve tümevarımcı ve tarihsel 4. Tümdengelimci ve spekülatif siyaset teorisi soyut kavram ve teorilerin geliştirilmesiyle ilgilenirken, tümevarımcı ve tarihsel siyaset teorisi siyasi sistem ve kurumların tarihsel bağlamları içinde incelenmesiyle ilgilenir4 . Siyaset teorisi, siyasetin doğasını ve hükümetin toplumdaki rolünü anlamamıza yardımcı olan önemli bir çalışma alanıdır.

Siyaset teorisi, siyasetin temel prensiplerini, süreçlerini ve kurumlarını inceleyen bir disiplindir. Bu teori, siyasetin doğasını, işleyişini ve etkileşimlerini anlamaya yönelik bir çerçeve sunar. Siyaset teorisi, tarih boyunca farklı düşünürler tarafından ele alınmış ve kavramsal olarak evrilmiştir. Bu evrim sürecinde, liberalizm önemli bir rol oynamış ve bireysel özgürlük, eşitlik, adalet ve hukukun üstünlüğü gibi değerleri temel almıştır. Liberal siyaset teorisi, bireylerin haklarına saygı duyulması, demokratik katılımın teşvik edilmesi ve sınırlı devlet gücü prensiplerini vurgular.

Bu açıklamayı yaptıktam sonra temelde siyaset teorisinin ne işe yaradığını anlamlandırmak için bu üç dal üzerinden ilerlersek zannediyorum daha da etkili bir açıklama yapmış oluruz.

Günümüzde sıcağı sıcağına bir seçim dönemi yaşıyoruz ve bu seçim dönemiyle ilgili olarak 3 dalın nasıl yaklaşacağını ve nasıl bir fonsiyonu olacağını isterseniz örnekle açıklayalım. Yukarıda kısaca girdik ancak burada bir toparlamış olalım. Seçim dönemleri, siyaset bilimi araştırmaları için önemli bir alan oluşturur. Siyaset bilimi, seçim süreçlerini, siyasi kurumları, parti politikalarını, seçmen davranışını ve diğer politik faktörleri inceleyerek siyasi olayları nesnel bir şekilde tanımlama ve açıklama amacı güder. Bu bağlamda, siyaset bilimi, seçimlerin düzenlenme yöntemlerini, seçmenlerin karar verme süreçlerini, adayların kampanyalarını ve politikacıların stratejilerini analiz ederek seçim sürecinin işleyişini anlamaya çalışır. Bu şüphsiz bir gazetecinin veya twitter fenomeninin basit yorumlarından daha akademik ve sistematik bir şekilde yapılmaktadır. Örneğin, siyaset bilimci, bir seçim döneminde seçmenlerin oy kullanma eğilimlerini araştırabilir. Burada sosyal bilimsel deneysel araştırma metodlarını kullanır. Bu tür çalışmalar, seçmenlerin parti politikaları, liderlik nitelikleri, ekonomik durum, ideolojik tutumlar ve medyanın etkisi gibi faktörlerin etkisi altında nasıl oy kullandığını ortaya koymaktadır. Bu şekilde, siyaset bilimi, seçim sürecini analiz ederek seçmen davranışını ve siyasi sonuçları açıklama amacını taşır.

Öte yandan, siyaset teorisi, seçim sürecini daha geniş bir çerçevede ele alır ve oy verme ve aday seçimine ilişkin teorik modeller ve varsayımlar geliştirir. Siyaset teorisi, seçmenlerin rasyonel seçimler yapacaklarını ve politikacıların stratejik davranışlar sergileyeceklerini öngörür. Bu teori, seçim sürecinde yer alan aktörlerin motivasyonlarını, karar alma süreçlerini ve politik stratejilerini açıklamaya çalışır.Burada bazı ideolojik duruşlar sergilenmesini yorumlarç. Örneğin, siyaset teorisi bir seçim döneminde parti stratejilerini inceleyebilir. Bu çalışmalar, parti liderlerinin politik vaatlerinin seçmenler üzerindeki etkisini ve politikacıların kampanya stratejilerini analiz ederek, seçim sürecindeki aktörlerin kararlarını ve davranışlarını anlama çabası taşır. Siyaset teorisi, seçim sürecindeki olayları teorik bir çerçeve içinde ele alarak siyasi sürecin anlaşılmasına katkıda bulunur. Burada ideolojiler ve altında yatan teorik taban ortaya çıkar.

Öte yandan, siyaset felsefesi, seçim sürecinde normatif ve ahlaki sorunları ele alır. Siyaset felsefesi, demokrasi, adalet, özgürlük gibi kavramların doğasını ve değerlerini tartışır. Siyaset felsefesi, siyasi düşüncenin temel ilkelerini ve normatif değerleri analiz ederek siyasi söylemde kullanılan kavramların açıklığa kavuşturulmasına yardımcı olur.nÖrneğin, siyaset felsefesi, bir seçim döneminde demokratik sürecin etik boyutunu inceleyebilir. Bu tür çalışmalar, seçimlerin adil bir şekilde düzenlenmesi, oy hakkının eşitlik ilkesine uygun olarak kullanılması gibi konular üzerinde odaklanır. Siyaset felsefesi, siyasi düşüncenin temel değerlerini sorgulayarak siyasetteki etik ve normatif sorunları ele alır.

Siyaset teorisini tanımlayıp siyasetin diğer dallarından farkını açıkça ortaya koyduktan sonra zannediyorum yine Heywood’tan doğrudan bir alıntı yaparak siyasette teorinin yerini iyice belirtmek ve büyük bir karışıklığı daha önlemek yerinde olacaktır. Heywook Politics adlı kitabında teoriyi “Ampirik verilerin sistematik bir açıklamas tanımlayıp, genellikle (hipotezlerin aksine) güvenilir bilgi olarak sunulmakta olduğunu belirtirken. birebir şöyle demiştir:

“Teori ve model terimleri siyasette sıklıkla birbirlerinin yerine kullanılır. Teori ve modellerin her ikisi de siyasi analiz araçları olarak kullanılan kavramsal yapılardır. Bununla birlikte, kesin konuşmak gerekirse, bir teori bir önermedir. Bir ampirik veri bütününün sistematik bir açıklamasını sunar. Buna karşılık, bir model yalnızca açıklayıcı bir araçtır; daha çok henüz test edilmemiş bir hipotez gibidir. Bu anlamda, siyasette, teorilerin az ya da çok “doğru” olduğu söylenebilirken, modellerin yalnızca az ya da çok “yararlı” olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, teoriler ve modeller genellikle birbiriyle bağlantılıdır: geniş siyasi teoriler bir dizi model açısından açıklanabilir. Örneğin, çoğulculuk teorisi bir devlet modelini, bir seçim rekabeti modelini, bir grup siyaseti modelini ve benzerlerini kapsar.” (Heywood, Politics, 1997, s. 20)[1]

Siyaset teorisi, siyasi olayları analiz etmek ve anlamlandırmak için vazgeçilmez bir disiplindir. Teori ve model kavramları, siyasetin karmaşıklığını anlamak ve açıklamak için kullanılan araçlardır. Teori, sistematik bir şekilde ampirik verileri açıklayan ve önermeler sunan bir yapıdır. Modeller ise açıklayıcı araçlar olarak işlev görerek henüz test edilmemiş hipotezlere dayanırlar. Siyasette, teorilerin doğru veya yanlış olduğu tartışmaları sürerken, modellerin yararlılığı ön planda tutulur. Ancak, teoriler ve modeller birbirleriyle sıkı bir ilişki içindedir; geniş kapsamlı siyaset teorileri, farklı modelleri içerir ve çeşitli siyasi fenomenleri anlamak için farklı yaklaşımları birleştirir. Bu bağlamda, siyaset teorisi, siyasetin zenginliğini ve karmaşıklığını anlamaya yönelik çabalarımıza katkıda bulunur ve siyasi olayların daha derinlemesine kavranabilmesi için kritik bir araç sağlar.

Burada teoriyi daha iyi açıklamak ve modeller arasında farkları daha net ortaya koyabilmek için Siyaset’in temel kavramlarından bazılarının tanımlanması ve birbiriyle ilişkileri önemlidir. Siyaset teorisi açısından yukarıda değindiğiklerimiz ışığında kısaca kendi cümlelerimizle tanımlamamız gerekirse;

Birey: Siyaset teorisi, bireyin siyasi süreçlerde ve kurumlar içindeki yerini ve rolünü inceler. Bireyler, demokratik sistemlerde oy kullanma, protesto etme, toplum hizmeti gibi çeşitli yollarla siyasete katılırlar. Bireylerin politikaları ve kanunları nasıl etkilediği, nasıl şekillendirdiği ve nasıl etkilendikleri üzerine birçok siyaset teorisi vardır. Ayrıca, bireylerin politik tutumları ve değerleri, politikaların oluşturulması ve uygulanmasında önemli bir rol oynar.

Devlet: Siyaset teorisi, devletin ne olduğunu, hangi amaçlara hizmet ettiğini ve nasıl işlediğini anlamamıza yardımcı olur. Devlet, toprak, halk, egemenlik ve hükümetten oluşan bir yapıdır ve genellikle bir ülkenin politikasını belirler ve yönetir. Siyaset teorisi, devletin rolünü, egemenlik anlayışını, yurttaşlık haklarını ve devletin düzenleyici fonksiyonlarını inceler.

Hükümet: Hükümet, devletin yürütme organıdır ve genellikle politikaları ve kanunları belirler ve uygular. Siyaset teorisi, hükümetlerin nasıl oluştuğunu, nasıl işlediğini ve nasıl değiştiğini inceler. Hükümetin gücünün sınırlarını ve hükümetin toplum üzerindeki etkisini anlamak için siyaset teorisi kullanılır.

Toplum: Toplum, siyaset teorisinde önemli bir rol oynar çünkü toplum, bireylerin, devletin ve hükümetin etkileşimde bulunduğu ve siyasi süreçlerin gerçekleştiği yerdir. Toplumun değerleri, normları ve inançları, siyasi sistemlerin ve politikaların şekillenmesinde önemli bir rol oynar. Siyaset teorisi, toplumun siyasi süreçlerde nasıl etkili olduğunu ve siyasi süreçlerin toplumu nasıl etkilediğini anlamamızı sağlar.

3 Siyaset Teorisine Neden İhtiyacımız var: Liberteryenizm Örneği.

İlk iki bölümde anlattıklarımız ışığında siyaset teorisini ve siyasetin diğer dallarıyla olan ilişkisini ve farklarını değerlendirdik. Öyleyse temel sorumuz olan siysaet teorisine neden ihtiyacımız var sorusuna cevap verecek temel alt yapıyı sağladığımızı varsayabiliriz.

3.1 Siyaset Teorisinin Faydaları

Siyaset teorisi günlük hayatımızda siyaseti daha iyi anlamamızı sağlar bunun için bazı başlıklarda önemli katkıları vardır. Çıkarımlarımızı sırasıyla d

3.1.1 Siyasetin karmaşıklığının anlaşılması

Burada kısaca belirtmek gerekirse ilk ihtiyaç duyduğumuz konu siyasetin karmaşıklığını anlamaktır. Siyaset, insanların toplum içindeki ilişkilerini ve güç mücadelelerini kapsayan karmaşık bir alan olduğu için anlaşılması zor olabilir. Siyaset teorisi, bu karmaşıklığı anlamak ve siyasi olayları analiz etmek için bir çerçeve sunar. Siyaset teorisi sayesinde, siyasi süreçlerin nasıl işlediğini, siyasi aktörlerin nasıl kararlar aldığını ve siyasi sistemlerin nasıl işlediğini daha iyi anlayabiliriz. Bir teori ışığında şekillendirip daha anlaşılır bir hale getiririz.

Siyaset teorisi, seçim sürecini anlamak için farklı yaklaşımlar sunar. Örneğin, rasyonel seçim teorisi, seçmenlerin bireysel çıkarlarına dayalı olarak nasıl oy kullandıklarını açıklamaya çalışır. Bu teoriye göre, seçmenler kendi çıkarlarını ve tercihlerini göz önünde bulundurarak oy verirler.

Öte yandan, grup teorisi, seçmenlerin belirli grup kimlikleri veya grup çıkarları doğrultusunda nasıl oy kullandıklarını analiz eder. Bu teoriye göre, seçmenler, kendi gruplarının çıkarlarını ve değerlerini yansıtan adayları desteklerler.

Siyaset teorisi ayrıca parti sistemlerini ve aday seçimini de ele alır. Parti sistemleri, siyasi partilerin rekabetini ve etkileşimini içerir. Siyaset teorisi, farklı parti sistemlerinin nasıl işlediğini, partilerin ideolojik farklılıklarını ve seçmenlerin parti tercihlerini anlamamıza yardımcı olur.

Bu örnekte, siyaset teorisi karmaşık bir olay olan demokratik seçim sürecini anlamak için bir çerçeve sunar. Siyaset teorisi sayesinde, seçmen davranışları, aday seçimi, parti rekabeti ve diğer siyasi faktörlerin nasıl etkileştiğini ve sonuçları nasıl etkilediğini daha iyi anlayabiliriz. Bu da demokratik sürecin işleyişini analiz etmemize ve geliştirmemize yardımcı olur.

İkinci olarak da siyasi olayları açıklamayı saybiliriz: Siyaset teorisi, siyasi olayları ve süreçleri açıklamak için kullanılır. Siyaset bilimi, seçimler, politikalar, siyasi partiler ve diğer siyasi fenomenler üzerinde çalışırken, siyaset teorisi bu olayların nedenlerini, sonuçlarını ve etkilerini analiz etmek için bir araç olarak kullanılır. Siyaset teorisi sayesinde, siyasi olayların ardındaki mantığı ve dinamikleri daha iyi anlayabiliriz.

3.1.2 Siyasi süreçlere yönelik eleştirel değerlendirme

Siyaset teorisi, siyasi süreçleri eleştirel bir şekilde değerlendirmemize yardımcı olur. Siyaset teorisi aracılığıyla, siyasi düşüncenin temel ilkelerini, normatif değerlerini ve etik sorunlarını tartışabiliriz.Teoriler ışığında modeller oluşturabilir ve bu sayede, siyasi süreçlerin demokratik, adil ve özgürlükçü bir şekilde işlemesini sağlamak için gerekli adımları atabiliriz.

Örneğin; bir ülkede son zamanlarda yaşanan bir hükümet kararı ve bu kararın etkisi üzerinden eleştirel değerlendirmeyi ele alalım. Bir süre önce hükümet, eğitim sistemi üzerinde büyük bir değişiklik yaparak öğrencilerin seçmeli dersler aracılığıyla kendi eğitimlerini şekillendirebileceğini duyurmuş olsun. Bu değişiklik, toplumda farklı kesimlerden farklı tepkiler aldığını varsayalım

Birey düzeyinde, bazı öğrenciler ve veliler bu değişikliği olumlu karşılamış, çünkü öğrencilere daha fazla özgürlük ve kendi ilgi alanlarını keşfetme şansı tanındığını düşünmüş olsunlar. Ancak bazıları da, bu değişikliklerin eğitim kalitesini düşüreceğini ve öğrencilerin temel beceriler konusunda yetersiz kalabileceğini savunmuş ve karşı görüş belirtmiş olsun.Toplum düzeyinde, eğitimciler ve uzmanlar bu değişiklikleri tartışmışlar. Kimileri, öğrencilerin bireysel yeteneklerine göre eğitim almasının önemli olduğunu ve bu sayede daha başarılı bireyler yetiştirileceğini savunurken; kimileri ise, bu durumun eğitimde eşitsizliklere yol açabileceğini ve bazı öğrencilerin geride kalabileceğini dile getirmiş. Hükümet düzeyinde ise, bu kararın arkasında yatan siyasi düşünce ve felsefeyi eleştirel bir şekilde değerlendirmek önemli hale geldi. Hükümetin bu değişiklikleri yaparken demokratik, adil ve özgürlükçü değerlere uygun hareket ettiğini düşünüyorsa, kararların olası olumsuz sonuçlarına karşı da önlemler almalı ve sürekli iyileştirme yoluna gitmelidir.

Bu örnek üzerinden siyaset teorisini kullanarak, toplumun ve bireylerin ihtiyaçlarını dikkate alan, eğitimde eşitlik ve adaleti gözetmeye çalışan ve öğrencilerin özgürlüklerini önemseyen bir eğitim politikası oluşturulabilir. Teoriler ışığında birey toplum hükümet ilişkisi üzerinde eleştirel değerlendirme, siyasi süreçlerin daha sağlıklı işlemesi ve toplumun ihtiyaçlarına cevap vermesi için önemli bir araçtır. Böylelikle yönetişim sağlanır. Burada Foucault’un governmentality (Yönetimsellik) ilkesini daha iyi işleteceğimiz gibi Hayek’in de kendiliğinden oluşan düzeninin siyasete yansımasını da sağlamış oluruz.

Foucault, “yönetebilirlik” ( Gouvernmentalite) kavramını ortaya atar. Aslında semantik olarak bu kelime de aslında Fransızcadan yönetmek (“gouverner”) ve düşünce biçimleri (“mentalité”) arasındaki semantik bağlantı kullanılarak üretilmiştir. Bu kavramı antik Yunan’dan modern neoliberalizme kadar uzanan bir tarihsel analiz için bir rehber olarak kullanır. Yönetme ve düşünce biçimleri arasındaki bağlantı, güç teknolojilerinin politik rasyonaliteyle bağlantılı olduğunu vurgular. Foucault, yönetimi sadece siyasi bir anlamdan daha geniş bir anlamda ele alır ve güç formları ile özneleştirme süreçleri arasındaki yakın ilişkiyi ortaya koyar. Yönetim terimi, devlet yönetimi veya idaresi yanında, öz kontrol, aile yönlendirmesi, ev yönetimi, ruh yönlendirmesi gibi konuları da içeriyordu. Foucault, yönetimi “davranışın yönetimi” olarak tanımlar ve kendini yönetme ile başkalarını yönetme arasında bir kavram olarak görür. Yönetebilirlik kavramı, Foucault’un çalışmalarında önemli bir yer tutar ve güç analizinde konsensüs veya şiddet odaklı bir bakış açısının ötesine geçerek, öz yönetim tekniklerini hükmetme teknikleriyle bağdaştırır ve güç ile hükmetme arasındaki farkı açıklamaya yardımcı olur.”

Burada bu iki terimi de kısaca açıklamak isterim. Yönetimsellik kavramı ilk olarak Fransız filozof Michel Foucault tarafından 1978–1979 yıllarında Collège de France’da verdiği dersler sırasında ortaya atılmıştır. Bu dersler daha sonra “Biopolitikanın Doğumu” (Birth of Biopolitics) olarak kitaplaştırıldı (Foucault, The Birth of Biopolitics: Lectures at the Collège de France 1978–79, 2004). Aslında bu konsepti ilk olarak bir sene evvelki “ Güvenlik, Bölge ve Nüfus” başlıklıderslerinde yavaş yavaş ortaya atmıştır (Foucault, Security, Territory, Population: Lectures at the Collège de France 1977–78, 2004). O seneki dersinde bu konsepti ortaya ilk attığında öncelikle dersin adını aslında farklı da koyabileceğini belirttikten sonra terimi ilk olarak tanımalası şu şekildeydi:

“Temel olarak, bu yıl vereceğim derslere daha kesin bir başlık vermek isteseydim, kesinlikle “güvenlik, bölge, nüfus” başlıklarını seçmezdim. Gerçekte üstlenmek istediğim şey, “yönetimsellik” tarihi olarak adlandırabileceğim bir şey. Bu “yönetimsellik” kelimesiyle üç şeyi kastediyorum. Birincisi, “yönetimsellik” derken, hedefinde nüfus, temel bilgi biçimi olarak ekonomi politik ve temel teknik aracı olarak güvenlik aygıtları olan bu çok özel, ancak çok karmaşık iktidarın uygulanmasını sağlayan kurumlar, prosedürler, analizler ve düşünceler, hesaplamalar ve taktiklerden oluşan topluluğu anlıyorum. İkinci olarak, “yönetimsellik” derken, uzun bir süredir ve tüm Batı’da, sürekli olarak “hükümet” olarak adlandırabileceğimiz iktidar türünün diğer tüm iktidar türlerine — egemenlik, disiplin vb. — üstünlüğüne yol açan ve bir yandan bir dizi özel hükümet aygıtının (appareils) [ve diğer yandan] bir dizi bilginin (savoirs) gelişmesine yol açan eğilimi, güç çizgisini anlıyorum. Son olarak, “yönetimsellik” ile Orta Çağ’ın adalet devletinin on beşinci ve on altıncı yüzyıllarda idari devlete dönüştüğü ve giderek “yönetimselleştiği” süreci ya da daha doğrusu sürecin sonucunu anlamamız gerektiğini düşünüyorum. Devlet sevgisi ya da dehşetinin yarattığı cazibeyi biliyoruz.” (Foucault, Security, Territory, Population: Lectures at the Collège de France 1977–78, 2004, s. 144)

Bu kitabın önceki bölümlerinde aslında ilk derslerde bizim yazımızın başında yaptığına benzer bir şekilde semantik bazı analizler sonucunda terimi daha iyi çalışmak için detaylara girmiştir. Foucault, Fransız dilindeki çeşitli sözlükleri ve referansları inceleyerek “gouvern” kelimesinin tarihsel anlamını araştırıyor. Bu analiz aracılığıyla Foucault, terimle ilişkili farklı anlamsal alanları tanımlıyor. Bu alanlar birincisi Harekettir. “Yönetmek”, bir yolu ya da izi takip etmek gibi, yönlendirmenin ya da ilerlemenin fiziksel ve mekânsal anlamıyla bağlantılıdır. İkincisi geçimdir. Bu kelime, kişinin kendisini veya başkalarını geçindirmesinin maddi yönünü kapsayan destek ve geçim araçlarının sağlanmasıyla bağlantılıdır. Üçüncüsü bakımdır. “Yönetmek” tıbbi tedavi veya kişinin sağlığının kontrolü bağlamında olduğu gibi bir rejimi yürütmek veya uygulamak anlamına gelebilir. Dördüncüsü komutadır. Bu terim, kişinin birini yönlendirdiği veya onunla ilgilendiği ya da sözlü etkileşimlerde bulunduğu komuta ve kontrol ilişkilerini kapsar. Beşinci ve sonuncusu ise kişilerarası ilişkilerdir: “Yönetmek” biriyle konuşmak veya sohbet etmek anlamına gelebileceği gibi cinsel ilişkilere de atıfta bulunabilir. (Foucault, Security, Territory, Population: Lectures at the Collège de France 1977–78, 2004, s. 114–118)

Foucault, bu farklı boyutları keşfederek, “yönetmek” kelimesinin modern siyasi çağrışımının ötesindeki geniş anlamsal kapsamını ortaya koymaktadır. Yönetişimin odak noktasının devletleri ya da siyasi yapıları yönetmek değil, insanları, bireyleri ya da grupları yönetmek olduğunu vurgulamaktadırlar. (Foucault, Security, Territory, Population: Lectures at the Collège de France 1977–78, 2004, s. 118–120). İşte bu yaklaşımda aslında gördüğümüz fenomen aslında insanın sürecin içindeki sistemin yönetimin kendisinin ve yönetim ilişkilerini keşfedip bunu anlamlandırıp eleştirerek daha iyisini önerme sistemi ve disiplini olması adına bir araç olarak siyaset teorisi kullanılmaktadır.

Görüldüğü gibi siyasi süreçlerin adını koymak bunlara eleştirel bir yaklaşımla sistem kurmak siyaset teorisinin en önemli fonksiyonlarından birisidir. İnsan bu süreçle birlikte yönetim ilişkilerinin doğasını keşfeder ve eğitim sistemi metaforumuzda da belirttiğimiz gibi en iyisi ni bulmak için farklı modeller oluşturur, oluşturulan modelleri eleştirerek daha iyiye doğru gider.

3.1.3 Geleceğe yönelik politika oluşturma

Siyaset teorisi, politika oluşturmanın temelini oluşturur. Siyaset teorisi, farklı ideolojik yaklaşımları, politik fikirleri ve kurumsal yapıları analiz ederek, gelecekteki politikaların nasıl şekillenebileceğini ve nasıl etkili olabileceğini değerlendirmemize yardımcı olur. Siyaset teorisi, politika yapıcıların kararlarını bilinçli bir şekilde almasına ve toplumun ihtiyaçlarına uygun politikalar geliştirmesine katkıda bulunur.

Burada bir örnek üzerinden çalışarak ilerlememiz en doğrusu olacaktır. Bir ülkede enerji sektöründe yaşanan sorunlar ve bu sorunların çözümüne yönelik politika oluşturma sürecini ele alalım. Birey düzeyinde, enerji fiyatlarındaki artış ve enerji kaynaklarının sürdürülebilirliği konusundaki endişeler vatandaşların günlük yaşamlarını ve bütçelerini etkilemektedir. Bireyler, daha uygun fiyatlı ve çevre dostu enerji kaynaklarına erişim talep etmektedir. Burada mevcut yapıda çevre dostu olarak adlandırılan enerji kaynaklarının kullanımı durumda maliyetin artması söz konusudur. Ancak bu noktada çevreye zarar verme riski olduğu için bireylerden çevre dostu enerji kullanımı talebi gelmesini bu fiyat yüksekliği engellemese de bireyler daha fazla enerji faturası ödemek istemeyeceklerdir.

Toplum düzeyinde, enerji şirketleri, sivil toplum kuruluşları ve uzmanlar enerji politikalarının oluşturulmasında söz sahibi olmak istemektedir. Enerji şirketleri kâr marjlarını korumak isterken, sivil toplum kuruluşları ve uzmanlar daha sürdürülebilir, yeşil ve adil enerji politikaları talep etmektedir. Burada da yine birey aşamasında da olduğu gibi ekonomik kaygılarla çevre kaygılarından birinin dikkate daha çok alınması diğerini daha çözülmez bir sorun haline gelecek gibi görünmektedir.

Hükümet düzeyinde, enerji politikaları oluşturulurken siyaset teorisi devreye girer. Yukarıda bahsettiğimiz durum önce bir teorik olarak incelenir. Durum analizi yapılıp ihtaç ve beklentiler iyice anlaşılır. Bu süreçte, farklı ideolojik yaklaşımlar ve politik fikirler değerlendirilir. Örneğin, serbest piyasa yanlıları enerji sektörünün daha fazla serbestleştirilmesi ve rekabetin artırılması gerektiğini savunurken, sosyal demokratlar kamu kontrolünde daha güçlü bir enerji sektörü ve enerji kaynaklarının daha adil dağıtımını öne sürer. Burada hükümetten temel beklenti enerji tedariğinin kesintisiz olmasını sağlayacak ortam ve yasal koşulları sağlamasıdır. Burada enerji tedariğini özel sektör mü yapacak, devlet mi yapacak karmamı olacak bunu şekillendirilmesinin de ötesinde bir sorun vardır. Hangi kaynaklar nasıl kullanılacak ve eğer oluşursa ekonomik bir yükü kim nasıl paylaşacak? Bu gerçekten geleceğe dair ciddi bir sorundur.

Sonuç olarak, siyaset teorisi, bireylerin, toplumun ve hükümetin politika oluşturma sürecinde önemli bir rol oynar. Siyaset teorisi uzmanın bilgisi ve deneyimi, gelecekteki enerji politikalarının nasıl şekillenebileceğini ve nasıl etkili olabileceğini değerlendirmeye katkı sağlar ve toplumun ihtiyaçlarına en uygun enerji politikalarının uygulanmasına yardımcı olur.

Siyaset teorisiyeni olarak görev yapan bir uzman, hükümete enerji politikaları konusunda danışmanlık yaparak farklı politik yaklaşımların ve kurumsal yapıların analizine katkıda bulunabilir. Bu sayede hükümet, politika yapıcıların kararlarını bilinçli bir şekilde almasına yardımcı olur ve toplumun ihtiyaçlarına uygun enerji politikaları geliştirebilir. Öncelikle buradaki çatışmaları değerlendirmesi lazım. Enerji politikalarında gelecekte ne gibi çıkar çatışmalarının olabileceğini ele alalım:

Fosil yakıtlar ve yenilenebilir enerji kaynakları arasındaki çatışma: Fosil yakıt endüstrisi, karlarını korumak ve sektördeki konumlarını sürdürmek isteyecektir. Bununla birlikte, çevreyi korumak ve iklim değişikliği ile mücadele etmek isteyen gruplar, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını artırmak için baskı yapacaktır. Bu arada yine yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmış bir kitlenin varlığı da kaçınılmazdır burada da artık bir endüstri olacak ve buradan da belirli baskı ve talep gelecektir.

Enerji fiyatları ve enerji erişimi arasındaki çatışma: Tüketiciler ve işletmeler, enerji maliyetlerini düşürmek isterken, enerji şirketleri kar marjlarını korumak ve yatırımlarını geri kazanmak ister. Bu yüzden toplumun çevresel etkilerle talep ettiği enerji kaynaklarında maliyetler yüksek getiri düşükse ve mevcut talep bu maliyetleri düşürüp oluşacak net kazancı arttıracak veya aynı tutacak büyüklükte değilse buraya yatırım yapma konusunda enerji şirketleri çekingen olabilirler. Yine buraya yatırım yapmış çekingen olmayan öncüler de olacaktır.

Merkezi enerji üretimi ve yerel enerji üretimi arasındaki çatışma: Büyük enerji şirketleri, enerji üretimini ve dağıtımını kontrol etmeyi tercih ederken, yerel topluluklar ve küçük ölçekli üreticiler enerji üretiminde daha fazla söz sahibi olmak isteyebilir. Buna yine daha küçük ve yerel olarak adlandırabileceğimiz ve yukarıda da bahsettiğimiz yenilenebilir enerji kaynanaklarına yatırım yapmış üretici ve tedarikçilerin de süreçte bir çatışma tarafı olacaktır.

Siyaset teorisi, bu tür çıkar çatışmalarını anlama ve çözme konusunda önemli bir rol oynar. Politika yapıcılar, siyaset teorisini kullanarak farklı ideolojik yaklaşımların ve politik fikirlerin etkilerini analiz edebilirler. Bu analizler, politika yapıcıların enerji politikalarını bilinçli bir şekilde belirlemelerine ve toplumun ihtiyaçlarına en uygun çözümleri bulmalarına yardımcı olur. Burada modellerini oluştururken finansal açıdan yatırımcının kaygılarını tedarik açısından tüm toplumun beklentilerini ve bireylerin daha temiz bir çevre talebini dengeleyerek ideolijik bir düzlemde bir model inşaa edecektir.

Örneğin, siyaset teorisi uzmanları ve diğer politika analistleri, hükümete fosil yakıtların toplum ve çevre üzerindeki olumsuz etkilerini, yenilenebilir enerji teknolojilerinin potansiyelini ve enerji erişimine ilişkin eşitsizlikleri anlatarak bilgilendirme yapabilirler. Ayrıca, yenilenebilir enerjiye geçişin ekonomik ve sosyal maliyetlerini, merkezi ve yerel enerji üretimi arasındaki dengeyi ve enerji fiyatlarındaki değişikliklerin tüketiciler üzerindeki etkilerini de analiz edebilirler. Burada aslına oluşacak talebin arttırılması ve bu sektörü aynı zamanda ihraç kalemi olarak da kullanacak bir model inşaasıyla finansal ve çevresel çatışmayı dengeleyebilirler.

Bu şekilde, siyaset teorisi, politika yapıcıları ve toplumu, enerji politikalarının olası sonuçları hakkında bilgilendirir ve çıkar çatışmalarının çözülmesine yardımcı olur. Sonuç olarak, bu süreç, daha adil, sürdürülebilir ve etkili bir enerji politikasının oluşturulmasına katkıda bulunur.

Görüldüğü gibi teori kullanılmadan sadece ideolojileri ve çıkarları çarpıştırarak çözüme ulaşmak oldukça zordur. Halbuki siyaset teorisi güzel bir denge kurma unsuru olacaktır.

3.1.4 Toplumun siyasi süreçlere katılımını teşvik etme

Siyaset teorisi, demokratik katılımın teşvik edilmesi ve toplumun siyasi süreçlere aktif olarak dahil olmasının önemini vurgular. Siyaset teorisi sayesinde, bireylerin siyasi hakları, özgürlükleri ve sorumlulukları hakkında daha fazla bilgi ediniriz. Bu da toplumun siyasi süreçlere daha aktif katılımını teşvik eder ve demokratik bir toplumun oluşumuna katkıda bulunur. Burada toplum derken aslında zımnen bireyi de içine aldığımızı belirtmem lazım. Bununla beraber toplum derken toplulukları ve çıkar gruplarını genelde çok uluslu şirketler ve girişimcileri de özelde kattığımızı hatırlamak yerinde olacaktır.

Yine gerçek hayatta olabilecek, hatta olmuş bir olayın farazi değerlendirmesi üzerinden bir örnek çalışma yapmakta fayda görüyorum. İnşaatı planlanan bir hidroelektrik santrali (HES) projesini ve bu projenin etkilediği bölgedeki toplumun siyasi süreçlere katılımını ele alalım. Burada toplumun siyasi süreçlere katılımının nasıl olabileceğini ve yine ne gibi çıkar çatışmalarıyla karşı karşıya olduğumuzu ve sonuç olarak siyaset teorisinin bu konuda nasıl bir model vveya modeller üretip sorunun çözümünde fonksiyonel bir araç olabileceğini değerlendirelim. Kendi yöntemimiz gereği birey — toplum — devlet üzerinden bu okumayı yapacağız.

Birey düzeyinde, bu proje, bireylerin yaşam alanlarını, tarım alanlarını ve çevre koşullarını etkileyebilir. Projenin ilan edildiği andan itibaren bireyler, projenin olası etkileri hakkında bilgi arayışına girerler ve projeyi destekleyip desteklemediklerine karar verirler. Bireye bilgi akışı önemlidir çünkü bu gibi konularda manüplatif bilgiler gelebilir. Bu da bireyi ve dolayısıyla toplumu yanlış bilgiler üzerinden çözümsüzlüğe doğru itebilir.

Toplum düzeyinde, proje hakkında farklı görüşler oluşabilir. Bazıları projenin ekonomik faydalarını vurgularken, bazıları çevresel ve sosyal etkileri üzerinde durabilir. Sivil toplum örgütleri, çevre grupları ve yerel halk, projeye karşı çıkabilir ve çeşitli eylemler düzenleyebilir. Bunun yanı sıra bu projeyi destekleyen topluluklarda olacaktır. Örneğin bu bölge işsizliğin yüksek olduğu bir bölgeyse bu projeyi iş imkanı olarak gören topluluklar da mutlaka olacaktır. Aynı şekilde iş dünyasından, bölge sanayiisinden de projeye enerji ihtiyacı sebebiyle destek olan grupların çıkması neredeyse kaçınılmaz olacaktır.

Hükümet düzeyinde, projenin onaylanıp onaylanmayacağına karar verilir. Bu karar sürecinde, hükümetin yerel toplulukların görüşlerini ve endişelerini dikkate alması gereklidir. Yine aynı şekilde hükümetten icracı erk olarak insanların ekonomik refah düzeyinin korunmasının da beklendiği açıktır. Bu da günümüz dünyasında enerji talebinin arzın üstünde kaldığı durumlarda ekonomik dengeyi aleyhte bozmadan çözülmesi gereken bir meseledir.

Siyaset teorisi, toplumun bu süreçte aktif bir şekilde yer almasının önemini vurgular. Bireylerin ve toplumun, projenin karar sürecine katılımı, demokratik bir toplumun oluşumuna katkıda bulunur. Bu, bir dizi şekilde gerçekleştirilebilir: örneğin, halkın görüşlerini almak için halka açık toplantılar düzenlemek, projenin çevresel etkisi hakkında bağımsız bir değerlendirme yapılmasını sağlamak veya yerel toplulukların projenin planlama ve uygulama sürecine aktif olarak katılmasını teşvik etmek. Bu teşviği yaparken siyaset teorisi uzmanının halkın doğru bilgiye her açıdan ulaşmasını sağlayacak bir sürece de girmesi de beklenecektir. Yani halk sürece katılacak ancak konuyla ilgili en doğru bilgilere sahip olacaktır. Bu konuda Shell ve Greenpeace arasında yaşanan bir vaka çok güzel örnek teşkil edeceği için bahsetmekte yarar görüyorum.

1995 yılında Greenpeace; Shell Oil. Co.’nun Norveç kıyılarına yakın İskoçya’nın kuzeyindeki Brent Spar adlı bir petrol platformunu boşaltırken içinde 5,500 ton petrol bıraktığını ve bunun doğada kaçınılmaz bir zarara sebebiyet vereceğini söyledi. Konuyla ilgili Danimarka, Hollanda ve Almanya gibi Yeşil siyasi hareketinin etkili olduğu bölgelerde protestolar ve yer yer saldırı eylemlerine varan eylemler gerçekleştirerek Shell’İn Avrupa satışlarını neredeyse sıfırlama noktasına kadar getirdi. Bu noktada herkes Shell’in iddia edildiği kadar petrolü o platformda o şekilde bıraktığından emindi. Fakat gerçek çok farklı çıktı. Greenpeace, Shell Oil Co. aleyhine yürüttüğü kampanyanın bir bölümünün bir hataya dayandığını kabul etti. Çevre grubu yanlışlıkla Shell’in denize dökmeyi planladığı Brent Spar sondaj platformunda 5,500 ton petrol kaldığını iddia etti. Gerçekte ise petrol miktarı 50 ton kadar azdı. Shell Yönetim Kurulu Başkanı Greenpeace’i hatasını kabul ettiği için övdü ancak platformun denize dökülmesinin çevreye etkisinin asgari düzeyde olacağını vurguladı. Anlaşmazlık tüketici protestolarına ve Shell servis istasyonlarının boykot edilmesine yol açtı. (Los Angles Times, 1995) Oluşan finansal zarar büyüktü. Ancak Greenpeace’in konuyu gündeme taşımasındaki yüksek motivasyonu özür kısmında yoktu. Greenpeace direktörü Lord Merchet dönemin Shell Britanya Genel müdürün Christopher Fay’i arayıp “Sizden ve çalışanlarınızdan özür dileriz” dediğini mesela Shell’den duyduk. (New York Times, 1995) Greenpeace çıkıp aynı yüksek tonda hata yapmışız demeyi bırakın bir küçük basın açıklaması bile yapmadı.

Bu sürecin sonunda şirketler de kitle ilişkisinin ve siyaset teorisinin kullanımı hakkında önemli bir noktaya geldiler. Öyleki Politico’da olaylardan 2 ay sonra 1 Kasım 1995’de Jullian Oliver imzalı yayınlanan makalede gözlemlere bakarsak bugün bu gözlemlerin tek tek uygulandığını ve buranın özündeki siyaset teorisinin doğru kullanımını görebiliriz. (Oliver, 1995) Makale, Brent Spar olayı olarak bilinen, Shell ve Greenpeace arasındaki bir petrol depolama platformunun imha edilmesi konusundaki çatışmadan kaynaklanan sonuçları ve çıkarılan dersleri tartışıyor. Bu dersler aslında siyaset teorisinin günlük hayata faydalarını gösterme açısından değerli olduğu için özetle açıklayalım:

Halkın görüşü yasaları şekillendirebilir: Makale, halkın görüşünün yasama organlarını değiştirmekte önemli bir rol oynadığını belirtmiş ki biz de şuan bunu tartışmaktayız. Bu durumda, Brent Spar tartışmasının tepkisi, derin denize atık karşıtlığını yansıtan Paris-Oslo sözleşmesinin güncellenmesi önerisine yol açmıştır. Bu ilerleyen süreçte de gerçekleşmiştir. Ancak Shell masum olduğu halde böyle bir şeyin gerekli olduğu konusunda da yukarıda da belirttiğimiz gbi adım atmaya da açık olduğunu söylemişti (Los Angles Times, 1995). Halbuki Shell bu konuda boykottan zarar görse de suçlu değildi. Süreçte zamanında bir siyaset teorisi uzmanıyla çalışıp politika üretimi konusunda öncül bir çalışma yapılabilirdi. Yani halkın görüşünü de sürece katarak kendisi de sürece katılarak yasamaya destek olarak doğru bilgilerle gerçekten ihtiyaç duyulan şartları yaratacak bir kodifikaston için siyaset teorsinden pekala faydalanabilirdi.

Coğrafyanın krizlerde önemi: Makale, coğrafi faktörlerin ve ilgili pazar algısının bir krizi artırabileceğini tartışmaktadır. Shell, temiz denizlere yönelik İskandinav, Alman ve Hollandalıların endişelerini hafife almıştır ve ilgili pazarı sadece Birleşik Krallık olarak algılamıştır. Burada özellikle platformun mülkiyeti Shell Britanya üzerinde olması ve Britanya halkının bu konuda temel bilgi ve ilgiye sahip olması nedeniyle konuyu ilk başta çok da ciddiye almıyor. Fakat sonra Greenpeace konuyu yeşil hareketin daha güçlü olduğu coğrafyaya taşıyor ve Shelli ekonomik olarak zora sokuyor. Bu şekilde artık her ülkenin ve coğrafyanın sadece o ülke ve coğrafya ile ilgili olmadığını da anlamış oluyor.

Tarihsel bağlam krizleri etkiler: Makale, Exxon’un Valdez petrol sızıntısı olayının daha 5 yıl evvel yaşanması bir krizin algılanmasını nasıl etkileyebileceğini hafızalarda tutuyordu[2]. Exxon’un olumsuz itibarı, Shell’in platformda haklı olduğu halde kendisini savunmasını zorlaştırmıştır. Halbuki bu krizden hemen sonra durumu görüp gerekli siyasi teori üzerinde kanuni bir altyapıda öncü olacak çalışma yapabilseydi kendi platformunun buna uygunluğunu gösterip olası krizlerde global anlamda daha başarılı bir PR da yürütebilirdi.

Küreselleşme kamu işleri üzerinde etkili olur: Makale, küreselleşmenin kamu işleri konusundaki etkisini tartışırken, Greenpeace’in kampanyasının merkezi olmayan çok uluslu bir şirket olan Shell’deki ayrılıkları sömürdüğünü vurgular. Greenpeace, hassas pazarları hedefleyerek ve medya kapsamını kullanarak kamuoyunu harekete geçirmiştir. Burada aslında siyaset teorisinin araç olarak en iyi kullanımlarını yapmış küresel siyaseti iyi okuyup bir model geliştirmiştir.

Kültürel farklılıklar tepkileri etkiler: Oliver, Avrupa içindeki kültürel farklılıkların Brent Spar olayına farklı tepkilerde rol oynadığını öne sürmektedir. Almanya, Danimarka ve Hollanda’da çevre korumasına yönelik endişelerin farklı olması, hedeflenen kampanyanın nedenleri olarak gösterilir. Burada aslında Yeşil siyasi hareketinin aktifliği önemlidir. Siyaset teorisini doğru kullanan Greenpeace Shell’e ciddi sorun yaşatmıştır.

Tüketici boykotları: Oliver, iyi organize edilmiş tüketici boykotlarının şirketlere önemli etkileri olabileceğini kabul eder. Kamu işlerinde pazar araştırmasına öncelik verilmesi gerektiğini, halkın görüşünün bilimsel kanıtlardan daha değerli olabileceğini önerir. Bizim burada gördüğümüz şey tam da alt bölüm başlığımızda bahsettiğimiz gibi

Krizler zincirleme etkilere yol açabilir: Makale, Perrier geri çağırma olayı[3] ile Brent Spar olayı arasında paralellikler çizer ve bir krizin şirket yapılanmasında, yönetim değişiklerinde ve yeni yasal düzenlemelerde önemli sonuçlara yol açabileceğini vurgular. Brent Spar olayının uzun süreli etkileri olacağını öngörüyor.

Makale, Greenpeace’in lobi kampanyasını ve potansiyel uzun vadeli sonuçlarını, ayrıca Shell’in karşılaştığı halkla ilişkiler zorluklarını tartışarak, şirketlerin gelecekteki krizlere hazırlık için kamu işlerine yatırım yapma gerekliliğini vurgular. Yani 1995 yılında Shell krizi göstermiştir ki siyaset teorisini kullanmak artık küresel şirketler için vazgeçilmez bir hal almıştır. Şirketlerin bir kısmı bunu kamu ile ilişkiler olarak ele almışken diğer bir kısmı sadece halkla ilişkiler (PR) olarak kullanmaktadır. Önümüzdeki yıllarda kamu kısmının daha da güçleneceğini öngörebilmekteyiz. Şüphesiz siyaset teorisi sadece akademide çalışılan bir alan olmaktan çıkıp artık özel sektör açısından da halkla ilişkiler gibi bir destekleyici disiplin olmak zorundadır.

Shell Greenpeace sorunu göstermiştir ki özellikle halkın sürece katılımın sağlanmasında halkın bilgiye her kanaldan ulaşımının sağlanması konusunda siyaset teorisyenlerine büyük iş düşmektedir. Şirketler de aktörler siyaset teorisini günlük iş akışlarının parçası olmalıdır. Böylece halkın sürece katılımı noktasında toplum ayağındaki özel girişimler de bu konuda dahil olabilecektir.

Şimdi kendi örneğimiz olan HES Projesine geri dönelim. Bireylerin siyasi hakları ve özgürlükleri, bu süreçte önemli bir rol oynar. Bireyler, projeye karşı çıkmak veya onu desteklemek için özgürce ifade hakkını kullanabilirler. Ayrıca, projenin etkilerini sorgulamak ve projenin uygulanmasını etkileme hakkına sahiptirler. Sonuç olarak, siyaset teorisi, demokratik bir toplumda bireylerin ve toplumun siyasi süreçlere katılımını teşvik etmenin önemini vurgular. Bu, siyasi süreçlerin daha şeffaf, adil ve halka açık olmasına ve toplumun çıkarlarının daha iyi korunmasına yardımcı olur.

Öncelikle, bu tür bir hidroelektrik santrali projesinde yaşanabilecek çıkar çatışmalarını ele alalım:

Ekonomik çıkarlar ve çevresel etkiler arasındaki çatışma: Santralin inşası, enerji üretimi ve ekonomik büyüme açısından önemli olabilir. Ancak, aynı zamanda çevreye, özellikle de yerel ekosistemlere zarar verebilir. Burada bu çatışma Shell örneğinde olduğu gibi amacı soruna çözüm bulmak değil sadece dikkat çekmek olan Greenpeace gibi örgütler açısından olumsuz kullanılabileceği için dikkat edilmesi gereken çatışmalardan biridir.

Hükümetin ve özel sektörün çıkarları ve yerel toplulukların çıkarları arasındaki çatışma: Hükümet ve enerji şirketleri, projenin ekonomik faydalarını öne sürerken, yerel topluluklar yaşam alanlarını, tarım arazilerini ve su kaynaklarını korumak isteyebilir. Burada özel sektör doğal olarak en iyi hizmeti en uygun fiyata en kolay şekilde sunmayı hedefleyecekken hükümetler de düşük fiyatlı ve kesintisiz enerji tefariğine önem verecek hatta bu işten ciddi bir vergi beklentisi bekleyecektir Toplum ise bir yandan enerji talebinden vazgeçmezken özellikle çevre konusunda daha hassas olacaktır.

Kısa vadeli ve uzun vadeli çıkarlar arasındaki çatışma: Hidroelektrik santrali inşası, kısa vadede ekonomik bir getiri sağlarken, uzun vadede çevresel ve sosyal maliyetlere yol açabilir. Burada proje yanlış uygulanırsa su kaynaklarının kuruması veya kullanılamaz hale gelmesi ve burada bir ekosistemin tamamen yok olması gibi süreçlere sebebiyet verme riski olduğu için uzun vadede uygulama düzgün yapılmadıysa zarar verebilir. Bunu doğru bir politika ile şekillendirmek gerekecektir.

Siyaset teorisi, bu çıkar çatışmalarını çözmek için bir dizi strateji sunabilir. Zaten sunmalıdır da İşte bunlardan bazıları:

Bilgiye dayalı karar verme: Siyaset teorisi, projenin tüm yönlerini kapsayan ayrıntılı ve objektif bir değerlendirme yapmanın önemini vurgular. Bu, çevresel etki değerlendirmesi, sosyo-ekonomik analiz ve risk değerlendirmesi gibi çeşitli araçları içerebilir. Toplumda ve bireylerde özellikle ön yargıyla oluşacak ancak hem topluma hem de bireylere zarar verecek siyasi kararların alınmasını engelleyebilmek adına iyi bir model geliştirmek gerekir. Bunun toplumun da katkısı olabilmesi adına toplumun ve tabii bireylerin en doğru bilgiye ihtiyacı vardır. Yine Shell örneğine dönersek daha evvel gerçekleşmiş iki ayrı çevre skandalının etkileri aslında hiç de sorun olmayacak üçüncü ve farklı bir olayda nasıl olumsuz etkiler yarattığını görebiliyoruz. halbuki bu felaketler öngörülebilrdi. Hatta 1990larınbaşında Exxon’un sebebiyet verdiği felaketin ardından diğer şirketler bu konuda başlarına bir şey gelmemesi için siyaset teorisyenleriyle çalışıp bir sürece farklı bir katılım gösterebilirlerdi. Bu gibi firmalar ciddi lobicilik faaliyetleri yürütmektedir ancak bu faaliyetler genelde sadece kısa vadeli aktif politikaya dair faaliyetlerdir. Bunun yerine bilgi temelli politik çalışmalar da yürütülmelidir.

Katılımcı demokrasi: Siyaset teorisi, hükümetin karar sürecine yerel toplulukları ve ilgili tarafları dahil etmesi gerektiğini savunur. Bu, halka açık toplantılar, referandumlar veya yerel toplulukların projeyi planlama ve uygulama sürecine dahil edilmesi gibi yöntemlerle gerçekleştirilebilir.Halbuki çevre gibi konularda genelde reaksiyoner kararlar alınıp enerji şirketlerinin pür kötü olduğu ön kabulüyle çalışılmaktadır. Öyle şirketler sosyal sorumluluk politikarlı geliştrise de buna isimler takılmaktadır. Örneğin şirketlerin çevre konusunda yaptıkları “ayıpları” örtmek için gerçekleştirdiği çevresel sosyal sorumluluk projelerine yeşil yıkama (aklama) anlamı veren Greenwashing terimi türetilmiştir. (Edwards, 2023)

Bu yeni üreilten terimi Britanica Ansiklopedisinde şu şekilde açıklanmaktadır.

Greenwashing (ÇN:Yeşil Aklama), yeşil parlaklık olarak da adlandırılır, bir şirketin, ürünün veya iş uygulamasının yanlış veya aşırı bir şekilde çevre dostu olarak tanıtıldığı aldatıcı bir pazarlama şeklidir. Green ve whitewash kelimelerinin birleşiminden oluşan greenwashing, başlangıçta bir ürünün “yeşil” özelliklerinin fazla gösterilmesi uygulamasını tanımlamak için kullanılıyordu. Ancak, çevre hareketi ivme kazandıkça ve daha fazla şirket kendilerini çevre dostu olarak göstermeye çalıştıkça, greenwashing ihlallerinin kapsamı genişledi. Günümüzde yeşil aklama suçlamaları, aldatıcı pazarlama uygulamaları, gerçeğe aykırı çevresel raporlama ve hileli çevresel aktivizm gibi geniş bir yelpazedeki etik dışı davranışlara uygulanmaktadır.[4] (Kruger, 2014)

Adil çözümler: Siyaset teorisi, çıkar çatışmalarını çözerken adil ve dengeli çözümler bulmanın

önemini vurgular. Bu, örneğin, çevreyi koruma ve ekonomik kalkınmayı dengeli bir şekilde ele almak veya enerji üretimi ile yerel toplulukların yaşam koşullarını dikkate almak anlamına gelebilir.Burada günümüzde adil dendiğinde sadece firmaların zarar gördüğü çözümler anlaşılabilmektedir. Burada firmaya da adil olmak gerekmektedir. Yukarıda verdiğimiz Shell örneğinde görüldüğü gibi herhangi bir yanlışı olmamasına rağmen Shell aylarca Avrupa’da ürünlerini satamamış ve hisseleri düşmüştür. Sonra yalan ortaya çıktığında burada zarar gören Shell firması ve küçük büyük Shell yatırımcısının zararına dair kimse bir aksiyon almamıştır. Bu gibi durumlar oldukça firmaların yaklaşımın adaletinden şüphe duyması ve süreçte çözümden uzaklaşması olasılığı yüksektir.

Bu stratejiler, politika yapıcıların bilinçli kararlar almasını ve toplumun ihtiyaçlarına uygun politikalar geliştirmesini teşvik eder. Ayrıca, siyaset teorisi, bu tür çıkar çatışmalarının çözümünde bilimsel verilere ve demokratik ilkelerin dikkate alınmasının önemini vurgular. Bu, demokratik süreçlere daha geniş bir katılımı teşvik eder ve demokratik bir toplumun oluşumuna katkıda bulunur.

3.1.5 Siyaset teorisinin faydaları sonuç

Tüm bu nedenlerden dolayı, siyaset teorisi, siyasi süreçleri anlama, açıklama, eleştirel değerlendirme, politika oluşturma ve demokratik katılımı teşvik etme açısından önemli bir araçtır. Siyaset teorisi, toplumun siyasi sistemlerini daha iyi anlamamıza ve daha iyi bir siyasi gelecek inşa etmemize yardımcı olur. Sonuç olarak, siyaset teorisi, demokratik bir toplumda bireylerin ve toplumun siyasi süreçlere en iyi şekilde bilgilendirilmiş bir şekilde katılımını teşvik etmenin önemini vurgular. Bu, siyasi süreçlerin daha şeffaf, adil ve halka açık olmasına ve toplumun çıkarlarının daha iyi korunmasına yardımcı olur.

3.2 Siyaset Teorisi uygulaması olarak Liberteryanizm ve hayatımıza katkısı.

Siyaset teorisinin hayatımızda bize günlük olarak ne gibi katkıları olduğunu kısaca özetledikten sonra Liberteryenizm özelinde bir çalışma yapmak için öncelikle liberteryenizmi bir tanımlamamızın yerinde olacağı kanaatindeyim.

Burada siyaset teorisinin fonksiyonundan bahsettikten sonra dediğimiz gibi çevremizdeki yönetimsel ilişkileri daha iyi tanımlama ve anlamlandırma disiplini elde edebileceğimiz görülüyor. Bu noktada ben liberteryen bir bakış açısıyla bunun fonksiyonel yanlarına dikkat çekmek istiyorum. Kuşkusuz, liberteryen bakış açısını daha da derinleştirmek için, özgürlük ve sorumluluk arasındaki ilişki, zorlayıcı / baskıcı hükümet eleştirisi, gönüllü birlikteliğin rolü ve mülkiyet haklarının önemi gibi bu siyasi felsefenin çeşitli yönlerini ele almak önemlidir. Burada Siyaset teorisinin katkısı sadece bir bakış açısından ilerlemekle olmayacaktır. Burada karşıt görüşlerin size karşı sunduğu tezler ve sizin bunlara cevabınız da önemlidir. Yani burada liberteryen bir duruşla siyaset teorisinin uygulamasını göstereceğim, buna ek olarak da bazı karşı argümanlar sunacak ve ardından bu karşı argümanlara liberteryen yanıtlar vereceğim.

3.2.1 Liberteryenizm

Klasik liberalizm, 17. ve 18. yüzyılda ortaya çıkan bir siyasi teoridir. Temel amacı, bireysel özgürlüğün güvence altına alındığı, devletin fonksiyonlarının adâlet ve güvenlik hizmetleriyle sınırlı olduğu bir toplumsal düzenin oluşturulmasıdır. Ancak, 19. yüzyılda ortaya çıkan değişim süreçleri ve toplumsal talepler, liberalizmi etkilemiş ve farklı yorumların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu süreçte, sosyal liberalizm anlayışı ortaya çıkmış ve devletin rolü ve işlevleri yeniden tanımlanmıştır. (Taner & Yayla , 2018)

20. yüzyılın başlarında sosyal devlet anlayışının yayılmasıyla birlikte liberalizm kavramsal olarak belirsizleşmiş ve iç disiplininden uzaklaşmıştır. Ancak, bu gerilemeye karşı tepkiler ortaya çıkmış ve Avusturya, Chicago ve Virginia İktisat Okulları’ndan teorisyenler, bireysel özgürlük, sınırlı devlet ilkesi ve piyasa ekonomisinin önemini vurgulayarak liberal ilkeleri güncelleştirmeye çalışmışlardır. (Taner & Yayla , 2018)

Bu süreçte liberteryenizm gibi radikal yaklaşımlar da ortaya çıkmıştır. Liberteryenler, devletin bireysel özgürlüklere tehdit oluşturduğunu ve daha etkili bir şekilde sınırlanması gerektiğini savunmuşlardır. Liberteryen teoride farklı eğilimler ve çizgiler bulunmasına rağmen, genel olarak bireysel özgürlüklerin maksimizasyonunu hedeflemişlerdir. (Taner & Yayla , 2018)

Andrew Heywood’a göre; liberteryan politik düşüncesi, bireysel özgürlüğü otorite, gelenek ve eşitlik gibi diğer değerlerin üzerinde tutan bir yaklaşımı temsil eder. Liberteryenler, bireysel özgürlüğü maksimize etmeyi ve devletin gücünü sınırlamayı hedeflerken, devleti özgürlüğe yönelik en büyük tehdit olarak görürler. Liberteryenizm, sıkı bir bireycilik temelinde ilerler ve insan toplumsallığı veya işbirliğine pek önem vermez. İki ana liberteryan geleneğe bireysel haklar ve laissez-faire ekonomik doktrinler odaklanır. Liberteryan hak teorileri, bireylerin kendi varlıklarının sahibi olduğunu ve emekleriyle ürettikleri mülkiyete mutlak bir hakları olduğunu vurgular. Liberteryan ekonomi teorileri ise piyasanın kendi kendini düzenleyebilme doğasını vurgular ve devlet müdahalesini gereksiz ve işe yaramaz olarak görür. Eleştiriler ise liberteryanizmin servet yeniden dağıtımını reddetmesini kapitalist ideolojiyle ilişkilendirirken, bireysel haklara odaklanmasını sorumlulukları görmezden gelmek ve bireysel başarı ve yeteneklerin toplumsal çevrenin bir ürünü olduğunu göz ardı etmekle eleştirir. (Heywood, Siyaset Teorisine Giriş, 1994, s. 414)

Liberteryenizm, liberal değerlere yeni bir içerik ve normatif anlamlar yüklemeye çalışan bireyci bir etik anlayışı benimser. Öz-sahiplik ve saldırmazlık aksiyomu gibi kavramlar liberteryen teorinin temelini oluşturur. Ancak, liberteryenizmin toplumsal barışı ve düzeni nasıl sağlayacağı konusunda tartışmalar bulunmaktadır. Zira toplum fikrine karşı çok radikal bir karşı duruşu vardır. Toplumu tanımakla birlikte klasik liberalizmde olduğu kadar içselleştirme konusunda bazı sıkıntıları olduğunu söyleyebiliriz.

Bu noktada Clemson Kapitalizm Çalışmaları Enstitüsü Siyaset Teorisi hocalarından Brandon P. Turner’ın liberalizmle liberteryenizmi karşılaştırırken izlediği yönteme de dikkat çekmek yerinde olacaktır. Buna önem vermemin sebebi Turner’ın Liberteryenizmi aslında bir ideolojiden çok Siyasi bir hareket olarak tanımlaması ve asıl konumuz olan Siyaset Teorisinin günlük hayatımızda nasıl kullanıldığını gösterecek olmasıdır.

Turner’a göre liberteryenizm ve liberalizm, siyasi düşüncenin evrenin farklı dallarında yer alan yapılardır. Bu iki düşünce sistemi arasında çeşitli farklılıklar bulunmaktadır. Öncelikle Turner’ın görüşlerine dayanarak liberteryenizm ile liberalizm arasındaki temel farkları ele alacağız. Devamında hükümetin kapsamı, ahlaki ve kültürel doktrinler, siyasi projeye karşı felsefi temel, liberteryenizm içinde çeşitlilik ve tarihsel figürler gibi konulara odaklanacağız.

Bu iki yapı arasında ilk farklılık hükümetin kapsamı ve sınırları konusunda ortaya çıkar. Klasik liberalizm, hukukun üstünlüğü ilkesiyle birlikte bireysel hak ve özgürlüklerin korunmasını vurgulayarak sınırlı hükümeti savunur. Klasik liberal düşünceye göre, hükümetin görevi, toplumun güvenliğini sağlamak, adaleti temin etmek ve bireylerin haklarını korumaktır. Liberteryenler ise genellikle devletin rolünü mümkün olduğunca en aza indirmeye çalışır ve hatta minimal veya bazı radikal örneklerde hiç devletin olmadığı bir sistem olan anarşizmi savunurlar. Liberteryen düşüncede, bireylerin özgürlüklerini kısıtlamayan bir toplum düzeni amaçlanır ve devlet müdahalesi en aza indirgenir. (Turner, 2017)

İkinci başlık ise ahlaki ve kültürel doktrinler başlığındadır. Klasik liberalizm, genellikle daha geniş bir felsefi ve ahlaki çerçeve ile ilişkilendirilir. Bu düşünce sistemi, iyi yaşam, rasyonalite ve etik ilkeler gibi kavramlarla ilişkilendirilebilir. Klasik liberalizmde, bireylerin özgür iradesi ve ahlaki seçimleri önemli bir rol oynar. Liberteryenizm ise ahlaki veya kültürel doktrinlerden ziyade bireysel özgürlük ve gönüllü etkileşimlere odaklanma eğilimindedir. Liberteryen düşünceye göre, bireylerin kendi yaşamlarını şekillendirme özgürlüğüne sahip olmaları ve devletin bu özgürlüklere müdahale etmemesi önemlidir. (Turner, 2017)

Bu noktada Turner’ın ayrımının özüne geliyoruz. Turner’a göre temel farklılık siyasi projeye karşı felsefi temel olmalarıdır. Turner’a göre liberteryenizm genellikle devletin boyutunu ve kapsamını azaltmayı amaçlayan bir siyasi hareket olarak görülür. Liberteryenler, bireysel özgürlük arayışını ve sınırlı hükümet müdahalesini vurgularlar. Buna karşılık, klasik liberalizm siyasi hedeflerle birlikte daha geniş bir felsefi geleneğe dayanır. Klasik liberalizm, bireysel haklar, liberalizmin tarihsel kökenleri ve çeşitli entelektüel düşünürlerle bağlantısı hakkındaki fikirleri kapsayan bir düşünce sistemi olarak öne çıkar. Bu ideolojiler dünyasının içindedir. Liberteryenizm ise bir siyasi hareket olarak ortaya çıkmış hayatın doğrudan içinde bir duruştur. Bir siyasi projedir. (Turner, 2017)

Bunların dışında, Turner iki ayrı alt başlığa daha değinmektedir. Bunlardan birincisi liberteryenizm içindeki çeşitliliktir. Turner’a göre liberteryenizm, farklı bakış açıları ve yorumlara sahip geniş bir çadır ideolojisi olarak kabul edilir. Bu düşünce sistemi, anarşist kapitalizmden çeşitli devlet karşıtı sosyalist görüşlere kadar bir dizi pozisyonu içerir. Liberteryenizm içinde çeşitlilik, farklı teorik ve pratik yaklaşımlara yol açabilir. Klasik liberalizm ise belirli prensiplere daha sıkı bir bağlılık gösterme eğilimindedir, ancak belli bir derecede çeşitlilik gösterir. (Turner, 2017). Liberalizm temel ve evrensel prensiplerin düşünce sistemidir.

Bunun yanı sıra özellikle bazı tarihsel figürler üzerinden de farklılığa değinmek mümkündür.

Turner’a göre liberteryenizm ve klasik liberalizm, tarih boyunca bazı ortak çeşitli düşünürlerle ilişkilendirilmiştir. Örneğin, John Locke, Adam Smith ve Thomas Jefferson gibi tarihi figürler genellikle hem klasik liberalizm hem de liberteryenizmle bağlantılıdır. Ancak klasik liberalizm, liberal geleneğe daha fazla katkı sağlayan John Stuart Mill ve Friedrich Hayek gibi düşünürleri de kapsar. Tarihsel figürlerin sınıflandırılması karmaşık olabilir, çünkü düşünceleri farklı bağlamlarda ve dönemlerde değişiklik gösterebilir. Ancak temelde sadece Liberalizm özelinde tanımlanan düşünürlere baktığımızda artık liberalizmin oturduğu ve bir ideoloji olarak temellerini ortaya çıkardıktan sonra teori kısmında güçlü isimler olduklarını görürüz. Örneğin Locke ve Smith şüphesiz klasik liberalizmin babalarından göreceğimiz isimler zamanında kendilerine Klasik liberal diyen kişiler değildi. Bir ideoloji inşaa ediliyordu Jefferson ise fikir adamı olduğu kadar aktif bir politikacıydı yani politik aktivizm kısmı da vardı. 20.yy a gelindiğinde artık bu çizgiler kesinleştiğinde daha aktif politika içinde olan kişilerin kendilerini liberteryen olarak adlandırma eğilimindeyken klasik liberallerin daha teori kısmında olduklarını görebiliriz. Yani temelde Proje vs. Felsefe farkını açıkça görmemiz mümkün. (Turner, 2017)

Özetle Brandon Turner’a göre liberteryenizm ile liberalizm arasındaki farkları saymak gerekirse Klasik liberalizm, sınırlı hükümeti savunurken, liberteryenizm genellikle devletin rolünü en aza indirgemeyi hedefler. Klasik liberalizm ahlaki ve kültürel doktrinlerle daha sıkı bir ilişki içerisindeyken, liberteryenizm bireysel özgürlük ve gönüllü etkileşimlere odaklanır. Liberteryenizm, geniş bir çadır ideolojisi olarak kabul edilirken, klasik liberalizm daha belirli prensipler etrafında şekillenmiştir. Her iki düşünce sistemi de tarihte önemli figürlerle ilişkilendirilmiştir, ancak bu figürlerin sınıflandırılması karmaşık olabilir. Bütün bunların sonunda Klasik liberalizm aslında bir siyasi felsefeyken liberteryenizm daha çok bir siyasi projedir.

Bu gelinen nokta çok önemli. Açıkça görünmektedir ki siyasi proje olsa da yer yer sosyalizme kayacak olsa da günün sonunda liberteryenizm siyaset teorisinin günlük hayatta ne işe yaradığını deneyimlemek için klasik liberal teorinin günlük hayata uygulanması konusunda çok yerinde bir örnektir.Yani siyaset teorisyenlerinin günlük hayatta liberalizmi daha faydalı olacaklarına inandıkları şekilde modellemiştir.

Bununla beraber Turner’ın dediklerini de dikkate almakla birlikte Liberteryenizm de bir biricik teorisi olan düşünsel bütündür. Kendi karakteristik özellikleri de vardır. Liberteryen teorinin karakteristik özelliklerinden biri, bireycilik ilkesine dayanmasıdır. Bireycilik, klasik liberal teorinin önemli bir unsuru olmasının yanı sıra liberteryenizmin de odak noktasında yer alır. Ancak liberteryenler, özgürlüğü rasyonalist doğal hukuk anlayışıyla temellendirirler ve bireylerin kendi hayatlarıyla ilgili mutlak anlamda özgür olduğunu savunurlar. (Heywood, Siyaset Teorisine Giriş, 1994, s. 414)

Liberteryenizmde normatif bireycilik, her bireyin hayatının, refahının ve tercihlerinin kendi başına değerli olduğu prensibine dayanır. Bu yaklaşım, klasik liberalizmden farklılık gösterir.

Hükümetin rolü ve kişisel sorumluluk konusunda liberteryen bakış açısıyla konuya ilk girişimizi yapalım isterim. Burada referans verebilecek pek çok kaynağımız var. Benim en favorimse dünyanın en önemli Ansiklopedisi olan Britannica ansiklopedisinin Liberteryenizm başlığı altında yazılan açıklamalardır. Bu başlığı düşüncenin en önemli temsilcilerinden David Boaz yazmıştır. Burada yapılan açıklamayı özetleyecek olursak liberteryenler bireysel özgürlüğü birincil siyasi değer olarak görür ve hükümetin kapsam ve yetkilerinin her bireye mümkün olduğunca fazla hareket özgürlüğü sağlayacak şekilde sınırlandırılması gerektiğine inanırlar. Bu inanç, eylemlerinin başkalarının eşit özgürlüğünü ihlal etmemesi koşuluyla, bireylerin uygun gördükleri şekilde davranmakta ve mülklerini elden çıkarmakta özgür olmaları gerektiği fikrine kadar uzanmaktadır. (Boaz, Libertarianism, 2004)

Konuyu bir metafor ile desteklemek isterim. Hükümet, toplumun üzerinde yükselen bir kale gibi düşünülebilir. Bu kale, insanların bir arada yaşamasını sağlayan temel kuralları belirleyen ve düzeni koruyan bir yapıdır. Ancak liberteryenler, bu kaleye de sınırlar koyma gerekliliğini vurgularlar. Onlara göre, bu kale bireylerin özgürlüklerini sınırlamamalı ve mümkün olduğunca fazla hareket özgürlüğü sağlamalıdır.

Yukarıda da değindiğimiz ve sık sık değineceğimiz üzere; bireysel özgürlük, liberteryenler için birincil siyasi değerdir ve bu değeri korumak için hükümetin yetkileri sınırlanmalıdır. İşte bu noktada kale metaforu devreye girer. Her birey, kendi mülkiyeti olan bir kuleye sahip olmalıdır. Bu bu kule hem bir burç gibi kalenin içinde bir parça gibi görünse de biriciktir; bireyin kişisel alanı, özgürlüğü ve haklarıdır. Hükümetin rolü, bu kuleleri korumak ve müdahale etmemektir.

Ancak hükümetin rolü sadece kuleleri korumakla sınırlıdır. Eğer bir birey başkalarının eşit özgürlüğünü ihlal etmeden, kendi kulesi sınırları içinde istediği gibi davranmak ve mülklerini elden çıkarmak istiyorsa, hükümetin müdahale etme yetkisi yoktur. Sen bu kalenin bir parçasısın kalenin bütünlüğü için sana müdahele ederim deme hakkı yoktur, meğerki bu burcun içinde kalenin bütünlüğüne yani diğer bireylerin de haklarına zarar verecek bir şey yapılsın.

Bu metafor, liberteryenlerin düşüncelerini açıklamak için kullanılabilir. Bireysel özgürlüklerin temel bir değer olduğunu ve hükümetin mümkün olduğunca sınırlı olması gerektiğini vurgularken, aynı zamanda insanların bir arada yaşamasını sağlayan kuralların da önemli olduğunu ifade eder. Neticede kale de toplum olarak yaşamak için ihtiyaç dahilindedir.

Liberteryenler ayrıca insanların normalde özgür iradeye sahip olduklarını ve kendilerine ve ailelerine bakmalarını sağlayacak bir yaşam kazanmak için gerekli becerileri edinmekten sorumlu olduklarını savunurlar. Çoğu insanın hayatlarının gidişatından sorumlu olduğuna ve kendi endüstrilerinin faydalarını görmeleri ve kararlarının ve hatalarının maliyetlerine katlanmaları gerektiğine inanırlar. Refah devletini eleştirenler, genişlemeci hükümetin hem bir belirtisi hem de nedeni olduğuna inandıkları bir hak sahibi olma ruhunu teşvik ettiğini savunurlar. Ayrıca, refah devletinin birçok vatandaşın sadece kendi yüklerini değil, başkalarının yüklerini de taşımasını gerektirdiğini ve böylece birçok insanı kendi eylemlerinin ve koşullarının sorumluluğundan kurtardığını savunurlar. (Responsibility, 2008)

Hatta Liberteryen düşüncenin önemli kurumlarından birisi olan CATO Enstitüsünün sitesinde bu görüşü liberteryen açıdan çok güzel anlatan bir kısmı doğrudan alıntılamak isterim. Sitenin “Sorumluluk” başlığı CATO Enstitüsü imzasıyla Liberteryenler adına kısmı şu cümleyle başlamaktadır:

“Çoğumuz insanların normalde özgür iradeye, yani eylemlerini seçme konusunda temel kapasiteye sahip olduğuna inanırız. Ayrıca, insanların kendilerine ve ailelerine bakabilmelerini sağlayacak bir yaşam sürebilmek için gerekli becerileri edinmekten sorumlu oldukları da yaygın bir kanıdır. Ayrıca, çoğu insanın hayatlarının gidişatından sorumlu olduğuna ve sektörlerinin faydalarını görmeleri ve kararlarının ve hatalarının maliyetlerine katlanmaları gerektiğine inanıyoruz. Bir klişeyi kullanmak gerekirse, dünyanın kimseye geçim borcu olmadığına inanıyoruz.” (Responsibility, 2008)[5]

3.2.1.1 Özgürlük ve Sorumluluk:

Liberteryenler, özgürlük ve sorumluluğun aynı madalyonun iki farklı yüzü olduğunu ileri süren bir yaklaşım benimserler. Liberteryenizm açısından, bu kavramlar ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlıdır. Birinin varlığı, diğerinin olmaması durumunda anlamsız hale gelir. Özgürlük, seçim yapma özgürlüğüyle birlikte gelir ve bu seçimlerin sonuçlarının da bireylerin sorumluluğunu beraberinde getirdiği düşünülür.

Bu bakış açısı, özgürlükçü görüşe göre ahlaki tehlike ve sorumsuz davranışa yol açabilecek kişisel riski azaltmayı veya bireyleri kararlarının sonuçlarından korumayı amaçlayan sistemlerle tezat oluşturmaktadır (Friedman, 1962). Bahsettiğimiz riski azaltmaya yönelik sistemler sosyal güvenlik ağları veya sosyal devlet gibi kurumlardır. Bu noktada karşı tez olarak sosyal güvenlik ağları olmadan kötü şans veya öngörülemeyen durumlarla karşılaşan insanların gereksiz yere acı çekebileceğini savunmak şüphesiz mümkündür. Bu zaten karşıt görüşlülerin liberteryenizme karşı temel argümanlarından birisidir.

Tartışmanın bu noktasında, liberteryenizm ve sosyal güvenlik arasındaki çelişki, farklı görüşleri beraberinde getirmektedir. Bu noktada liberallerden Hayek Kölelik Yolu[6] adlı eserindeki yaklaşımıyla (Hayek, 1944) Liberteryenlerden, Nozick’in “Anarşi, Devlet ve Ütopya”[7] adlı eserinde (Nozick, 1974) ve objektivist Ayn Rand ise bencilliğin erdemi adlı kitabında da sık sık vurguladığı gibi örneğinde olduğu gibi, bireyin özgürlüğü ve sorumluluğunu vurgulayarak, kişisel özgürlüğün korunmasının önemini öne çikarırken (Rand, 1961), sosyal güvenlik taraftarları, Rawls gibi düşünürlerin belirttiği üzere, bireylerin risklere karşı korunmasını ve sosyal adaletin sağlanmasını savunmaktadır (Rawls, 1971).

Bu konu, etik, sosyal ve politik düzeyde daha fazla araştırma ve tartışmaya ihtiyaç duyan karmaşık bir meseledir (Sen, 1999). Özgürlük ve sorumluluk arasındaki denge, toplumların değerleri, ihtiyaçları ve politika tercihleri üzerinde derinlemesine düşünmeyi gerektirmektedir ( (Nussbaum, 2000)

Burada teori hemen çalışır ve özgürlükçü yanıt verir. Liberteryenler, gönüllü birliklerin, hayır kurumlarının ve piyasa temelli sigortanın, devlet tarafından uygulanan refah sistemleriyle ilişkili zorlama olmaksızın ihtiyaç sahiplerine yardım sağlayabileceğini savunurlar. Bu sistemlerin hükümet programlarından daha verimli ve duyarlı olabileceğini ve bireysel özerkliğe saygı göstereceğini savunurlar (Boaz, Libertarianism: A Primer, 1997).

3.2.1.2 Zorlayıcı Hükümet Eleştirisi:

Liberteryenler, devletin zorlayıcı niteliğini eleştirme eğilimindedirler ve devlet eylemlerinin çoğunun nihayetinde güç tehdidiyle desteklendiğine dikkat çekerler. Onlara göre, zorlama kişisel özgürlüğü sınırlar ve verimsizliğe ve gücün kötüye kullanılmasına yol açabilir. (Nozick, 1974) Bu, devletin halkın yaşam tarzına, tercihlerine ve ekonomik faaliyetlerine müdahale ettiği durumları içerir.

Eleştirmenler ise sosyal düzenin korunması ve kamu mallarının sağlanması gibi amaçlar için bir miktar zorlamanın gerekliliğini savunabilirler. Özellikle sosyal demokrat veya sosyalist eleştirmenler, bazı durumlarda devletin müdahalesinin toplumsal adaleti sağlama konusunda önemli bir rol oynayabileceğini öne sürebilirler.

Liberteryenler ise genellikle birçok kamu malının gönüllü yollarla veya piyasa mekanizmalarıyla sağlanabileceğini savunurlar. Onlara göre, devletin işlevi sadece bireysel hakları korumak, sözleşmeleri uygulamak ve adil yargılama sağlamak gibi temel görevlerle sınırlı olmalıdır. Bu minimalist devlet anlayışı, sosyal düzenin aşırı zorlama olmadan korunabileceğini iddia eder.

Bu noktada, paragrafta açıkça ifade edilmese de, Friedrich Hayek’in planlamacılığa karşı duruşuyla da uyumlu bir şekilde hareket edilmektedir. Hayek, 1944 yılında yayımlanan “The Road to Serfdom” adlı eserinde, merkezi planlamaya karşı çıkarak, toplumun karmaşık ve bilgi dağıtımının dağınık olduğunu ve bireylerin yerel bilgilerine dayanan piyasa mekanizmalarının daha etkili olduğunu savunmuştur. (Hayek, 1944)

Daha evvel de belirttiğimiz gibi siyaset teorisi, farklı düşünce akımlarının çatışmalarını ve farklı ideolojilerin doğasını anlamamıza yardımcı olarak toplumun yönetimiyle ilgili tartışmalara katkıda bulunur. Bu tartışmalar, demokratik süreçlerin geliştirilmesi ve daha iyi bir toplumsal düzenin inşası için önemli bir rol oynar da demiştik. İşte bu rollerden biri de Liberteryenizmin verdiği bu cevaptır.

3.2.1.3 Gönüllü Birliktelik:

Liberteryenler, gönüllü birliktelikleri sosyal örgütlenme için önemli bir mekanizma olarak görürler ve bu birlikteliklere büyük değer verirler. Onlara göre, gönüllü birliktelikler, farklı fikir ve uygulamaların çeşitliliğine olanak tanır ve yenilikçiliği teşvik eder. (Boaz, Libertarianism: A Primer, 1997) Bu perspektife göre, bireylerin özgürce bir araya gelmesi ve istedikleri gibi birlikte hareket etmeleri, toplumsal gelişme ve uyum için önemli bir kaynaktır.

Eleştirmenler ise gönüllü birlikteliklerin toplumsal parçalanmaya ve eşitsizliğe yol açabileceğini öne sürebilirler. Özellikle sosyalistler, gönüllü birlikteliklerin bireyin ve bireyleşmenin toplumun aleyhine olacağını iddia edebilirler. Onlara göre, bu birliktelikler toplumsal adaleti tehlikeye atabilir ve ekonomik eşitsizlikleri derinleştirebilir.

Özgürlükçüler ise bu eleştirilere karşı çıkarak, gönüllü birlikteliklerin değerlerin ve yaşam tarzlarının çeşitliliğine izin vererek daha hoşgörülü ve çeşitli bir toplumun oluşmasını teşvik ettiğini savunurlar. Onlara göre, her bireyin kendi özgür iradesiyle seçtiği birlikteliklere katılma hakkı vardır ve bu, toplumun zenginlik ve farklılığını artırır.

Ayrıca, liberteryenler, toplumsal eşitsizliklerin zorlama veya dolandırıcılıktan değil, gönüllü işlemlerden kaynaklandığı sürece kabul edilebilir olduğunu savunurlar. Onlara göre, bireylerin serbest iradeleriyle gerçekleştirdikleri gönüllü ticaret, anlaşma ve birlikteliklerin sonucunda ortaya çıkan eşitsizlikler, adaletli kabul edilmelidir. Devletin bu tür eşitsizliklere müdahale etmesi, bireylerin özgürlüklerini sınırlayacağı için kabul edilemezdir. (Nozick, 1974)

Bu şekilde, liberteryenler gönüllü birlikteliklere ve bireylerin özgür iradesine dayanan bir toplum düzenini savunurken, eleştirmenler ise bu birlikteliklerin toplumsal parçalanma ve eşitsizliğe yol açabileceğine dikkat çekerler. Tartışmanın merkezinde, bireysel özgürlükler ve toplumsal adalet arasındaki denge yer alır ve siyaset teorisi bu tartışmanın çözümüne katkıda bulunur.

3.2.1.4 Mülkiyet Hakları:

Liberteryenlerin mülkiyet haklarının önemini vurguladıkları ve bunları bireysel özgürlüğün ayrılmaz bir parçası olarak gördükleri çok iyi bilinmektedir (Nozick, 1974). Bireylerin emeklerinin meyvelerini kontrol edebildiklerinde, daha fazla teşvik ve motivasyona sahip oldukları ve bu durumun yenilik ve üretim için olumlu bir ortam yarattığı düşünülür (Friedman, 1962). Bu durumun toplumun bu kendiliğinden oluşacak düzenindenden toplumun geneline de fayda sağladığı görüşü, liberteryenizmin temel tezlerinden biridir. (Hayek, 1944)

Ancak, mülkiyet haklarına yapılan bu vurgunun servet yoğunlaşmasına ve sosyal eşitsizliğe yol açabileceği eleştirisini de görürüz (Piketty, 2014). Bazı sosyal bilimciler ve politik teorisyenler, mülkiyet haklarının özgürlük ve adalet arayışında engelleyici bir faktör olabileceğini, zenginlik ve güç yoğunlaşmasına yol açabileceğini ileri sürer (Stiglitz, 2022).

Liberteryenler ise, servet yoğunlaşmasının zorlama veya dolandırıcılıktan değil, gönüllü işlemlerden kaynaklandığını savunur (Rothbard, 1973). Onlara göre, gerçek anlamda serbest bir piyasa ekonomisi rekabeti teşvik eder ve bu da yenilik ve verimliliği artırarak genel refahı yükseltir . Aynı zamanda, mülkiyet hakları güvence altına alındığında insanların yatırım yapma ve risk alma cesaretini artıracağını, bu da ekonomik büyümeyi teşvik edeceğini iddia ederler (Rothbard, 1973).

Liberteryenizm, bireysel özgürlüğü, sınırlı hükümeti, gönüllü birlikteliği ve güçlü mülkiyet haklarını savunan bir siyasi düşünce akımıdır (Boaz, Libertarianism: A Primer, 1997). Siyaset teorisi açısından liberteryenizm, güç dağılımı ve hükümet müdahalelerinin analizinde kullanılan bir çerçeve sunar. Liberteryen perspektif, toplumun yapılarını eleştirel bir şekilde inceleyerek, toplumun refahı ve özgürlüğü için en iyi yolun ne olduğunu tartışmayı teşvik eder.

4 SONUÇ YERİNE

Siyaset teorisi disiplini, toplumun yönetimi ve politik süreçlerin analiziyle ilgilenen bir alandır ve siyasi düşüncelerin ve ideolojilerin incelenmesine katkıda bulunur. Bu disiplin, politik kararların temellerini anlamak, toplumun daha iyi bir düzen için nasıl organize olabileceği konusunda fikir üretmek ve demokratik süreçleri geliştirmek gibi önemli amaçlara hizmet eder. Siyaset teorisi, toplumun yönetimiyle ilgili tartışmalara katkıda bulunarak toplumsal düzenin iyileştirilmesi için önemli bir rol oynar.

Bu makalede ele alınan liberteryenizm örneği, siyaset teorisi disiplininin rolünü ve önemini vurgulamaktadır. Liberteryenizm, bireysel özgürlüğe, sınırlı hükümete, gönüllü birlikteliklere ve güçlü mülkiyet haklarına vurgu yapar. Siyaset teorisi açısından, liberteryenizm bireysel özgürlük ve toplumsal adalet arasındaki dengeyi ele alan bir tartışma ortaya koyar. Bu tartışma, siyasi düzenin nasıl olması gerektiği, toplumun refahı ve özgürlüğü için en iyi yolun ne olduğu gibi sorulara cevap aramak için önemli bir çerçeve sunar.

Siyaset teorisi disiplini, hem makro düzeyde toplumsal düzenin analizinde hem de mikro düzeyde bireylerin politik katılımı ve siyasi tercihleri anlamada önemli bir role sahiptir. Makro düzeyde, siyaset teorisi farklı siyasi sistemleri ve politik kurumları ele alarak toplumun yönetimiyle ilgili geniş bir perspektif sunar. Mikro düzeyde ise siyaset teorisi, bireylerin politik davranışlarını, tercihlerini ve politik katılımlarını anlamada bize rehberlik eder.

Bu makalede sunulan liberteryenizm örneği, siyaset teorisi disiplininin önemini vurgulayarak farklı ideolojilerin analiz edilmesi ve karşılaştırılmasıyla toplumun yönetimi ve politika tercihlerinin şekillenmesi sürecinde daha iyi bir anlayışın sağlanmasına katkıda bulunur. Siyaset teorisi disiplini, farklı siyasi ideolojilerin ve düşüncelerin çatışmasını anlamak, politik süreçleri eleştirel bir şekilde değerlendirmek ve toplumsal düzenin iyileştirilmesi için stratejiler geliştirmek amacıyla önemlidir. Bu bağlamda, siyaset teorisi disiplini, toplumun yönetimiyle ilgili tartışmaları ileriye taşıyarak daha adil, daha özgür ve daha sürdürülebilir bir toplum düzeni için yol gösterici olabilir.

5 Kaynakça

Friedman, M. (1962). Capitalism and Freedom. . University of Chicago Press.

Boaz, D. (2004, Temmuz 16). Libertarianism. Retrieved Nisan 2023, from Encyclopædia Britannica: https://www.britannica.com/topic/libertarianism-politics/Historical-origins

Responsibility. (2008, Ağustos 15). Retrieved Nisan 2023, from libertarianism.org: https://www.libertarianism.org/topics/responsibility

Hayek, F. A. (1944). The Road to Serfdom. New York: Routledge Classics.

Nozick, R. (1974). Anarchy, State, and Utopia. New Jersey: Blackwell.

Turner, B. (2017, Nisan 27). Classical Liberals vs Libertarians, & Trump (Pt. 3). The Rubin Report. (D. Rubin, Interviewer) YouTube — https://www.youtube.com/watch?v=6y_bOb3J0nQ&t=49s.

Cobert, R. J. (2011, Temmuz). Political Theory within Political Science. PS: Political Science & Politics,, 3(44), 565–570.

Yayla, A. (2014). Siyaset Teorisine Giriş. İstanbul.

Arslan, A. (2003). Felsefeye Giriş. Ankara: Adres Yayınları.

Major, T. (2013). Avcı-Toplayıcılar: Orijinal Liberteryenler. Liberal Düşünce Dergisi(71), 22–246.

Düzenli, K. (2020). Yurttaşlığın Tarihsel Dönüşümü ve Türkiye’de Yurttaşlık. İstanbul: İstanbul Üniversitesi — Yüksek Lisans Tezi.

Heywood, A. (1994). Siyaset Teorisine Giriş. (H. M. Köse, Çev.) Küre Yayınları.

Heywood, A. (1997). Politics. Palgrave Macmillan.

Foucault, M. (2004). Security, Territory, Population: Lectures at the Collège de France 1977–78. (M. Senellart, Dü., & G. Burchell, Çev.) New York: Palgrave Macmillan.

Foucault, M. (2004). The Birth of Biopolitics: Lectures at the Collège de France 1978–79. (M. Senellart, Dü.) New York: Palgrave Macmillan.

Los Angles Times. (1995, Eylül 5). Greenpeace Admits Error Against Shell : Environment: Group overestimated impact of sinking drilling platform. Mayıs 11, 2023 tarihinde latimes.com: https://www.latimes.com/archives/la-xpm-1995-09-06-fi-42780-story.html adresinden alındı

New York Times. (1995, Eylül 6). World News Briefs; Greenpeace Apologizes To Shell Oil Company. Mayıs 12, 2023 tarihinde nytimes.com: https://www.nytimes.com/1995/09/06/world/world-news-briefs-greenpeace-apologizes-to-shell-oil-company.html adresinden alındı

Oliver, J. (1995, Kasım 1). Learning the lessons of Brent Spar saga . politico.eu: https://www.politico.eu/article/learning-the-lessons-of-brent-spar-saga/ adresinden alındı

Edwards, C. (2023, Şubat 21). What is Greenwashing? Mayıs 2023 tarihinde businessnewsdaily.com: https://www.businessnewsdaily.com/10946-greenwashing.html adresinden alındı

Kruger, K. M. (2014, Nisan 22). Greenwashing. Mayıs 2023 tarihinde Britannica: https://www.britannica.com/topic/greenwashing adresinden alındı

Rand, A. (1961). The virtue of Selfishness. New York: Signet Non Fiction.

Rawls, J. (1971). A Theory of Justice. Cambridge, Massachusetts: Harvard University Press.

Sen, A. (1999). Development as Freedom. New York: Alfred A. Knopf, Inc.

Nussbaum, M. C. (2000). Women and Human Development: The Capabilities Approach. Cambridge: Cambridge University Press.

Taner, A., & Yayla , A. (2018). Liberteryen Teoride Özgürlüğün ve Siyasetin Sınırları. Liberal Düşünce Dergisi(91–92), 7–51.

Boaz, D. (1997). Libertarianism: A Primer. New York: Free Press.

Piketty, T. (2014). Capital in the Twenty-First Century. Harvard University Press. (A. Goldhammer, Çev.) Cambridge, MA: Harvard University Press.

Stiglitz, J. (2022). CHAPTER 1 Alternative Theories of Inequality: CAUSES, CONSEQUENCES, AND POLICIES. The Great Polarization: How Ideas, Power, and Policies Drive Inequality. (s. 33–100). içinde Columbia University Press.

Rothbard, M. N. (1973). For a New Liberty : Libertarian Manifesto. Auburn, Alabama: Ludwig von Mises Institute.

[1] Orijinal Metin: The terms theory and model are often used interchangeably in politics. Theories and models are both conceptual constructs used as tools of political analysis. However, strictly speaking, a theory is a proposition. It offers a systematic explanation of a body of empirical data. In contrast, a model is merely an explanatory device; it is more like a hypothesis that has yet to be tested. In that sense, in politics, while theories can be said to be more or less ‘true’, models can only be said to be more or less ‘useful’. Clearly, however, theories and models are often interlinked: broad political theories may be explained in terms of a series of models. For example, the theory of pluralism (discussed in Chapters 4 and 5) encompasses a model of the state, a model of electoral competition, a model of group politics, and so on.

[2] Exxon Valdez, 24 Mart 1989 tarihinde Alaska’nın Prince William Sound bölgesinde gerçekleşen bir petrol sızıntısıdır. Petrol tankerinin karaya oturması sonucunda yaklaşık 41.639.678 kilogram (kg) petrol denize dökülmüştür. Bu, 2.092 kilometre (km) uzunluğundaki sahil şeridini etkilemiştir. Ekolojik olarak hassas bir bölge olan Prince William Sound’daki bu büyük ölçekli sızıntı, Amerikan tarihindeki en büyük çevre felaketlerinden birine yol açmıştır.

Exxon, 1991 yılında üç ayrı bölümde ödenen fonlarla anlaşmaya varmıştır: ceza anlaşması (25 Milyon USD), cezai tazminat (100 Milyon USD) ve sivil anlaşma (900 Milyon USD). Sızıntının etkileri şunları içermektedir: 2.092 km uzunluğundaki sahil şeridini etkilemiş ve balık ve vahşi yaşam ile habitatları üzerinde büyük etkilere yol açmıştır.

Tahmini 250.000 deniz kuşunu öldürmüştür. 2.800 deniz gelinciği, 300 liman fokunu, 250 kartalı ve 22 katil balinayı etkilemiştir. Milyarlarca somon ve ringa balığı yumurtası ölmüştür.

[3] Şubat 1990'da Fransız merkezli Perrier, Amerikada’ki satışlarında anormal benzin izleri tespit ettikten sonra 70 milyon şişe su ürününü gönüllü olarak geri çağırdı. Bu endüstriyel kriz, düzenleyici kurumlar, basın ve tüketici halklarıyla ilgili yönetim sorunlarına ek olarak, en az 40 milyon dolarlık satış kaybına yol açtı. Perrier’in hisse senedi değeri de geri çağırma nedeniyle önemli ölçüde düştü. Şirket yetkilileri bir halkla ilişkiler kampanyası başlatarak zararı kontrol altına almak için hızla harekete geçti; ancak perakende ve restoran satışlarındaki kalıcı hasar devam etti.

[4] Orijinal Metin: greenwashing, also called green sheen, a form of deceptive marketing in which a company, product, or business practice is falsely or excessively promoted as being environmentally friendly. A portmanteau of green and whitewash, greenwashing was originally used to describe the practice of overselling a product’s “green” characteristics. However, as the environmental movement gained momentum and more corporations tried to frame themselves as ecofriendly, the range of greenwashing transgressions widened. Today, charges of greenwashing have been applied to a broad range of unethical behaviours, such as deceptive marketing practices, untruthful environmental reporting, and fraudulent environmental activism.

[5] İngilizce Orijinal Metin: “Most of us believe that people normally possess free will, the fundamental capacity to choose their actions. It also is commonly held that people are responsible for acquiring the skills necessary to earn a living that would allow them to take care of themselves and their families. We believe further that most people are responsible for the direction their lives take and should receive the benefits of their industry and bear the costs of their decisions and mistakes. To use a cliché, we believe that the world does not owe anyone a living.”

[6] Orijinal Adıyla: The Road to Serfdom

[7] Orijinal Adıyla: Anarchy State and Utopia

--

--