darwinymph
3 min readSep 7, 2021

Freud, İd, Ego ve Süperego

François Flameng, “Saraylı Kadınların Yıkanması” (Bathing of Court Ladies)

Sözgelimi, kız arkadaşınızla Moda sahiline gittiğinizi ve çimenlerde oturduğunuzu tahayyül edin. Bir anda üzerinizde kız arkadaşınızı öpme güdüsünün canlandığını imgeleyin. Evet, işte bu İd’dir. Yani anlık olarak üzerimizde bir arzu canlandıran ve yapılması için bütün beyinsel hormonları devinime geçiren keyfiyet. “Canım hiçbir şey yapmak istemiyor.” derken ki cümlede barınan “can" aslında bu İd’e tekabül ediyor. Sonrasında ise Ego ve Süperego var. Ego bu oluşan kız arkadaşını öpme güdüsünün gerçekleştiği taktirde ne gibi bir tepkiler alınacak bunu ön planda bulundurur. Fakat bu olası tepkileri göz ününde bulundurma durumu, gerçek ve rasyonel mânâdadır. Yani kız arkadaşınızı öpmenizden sizi geri alacak şeylerden biri Ego’dur, neden? Eğer siz orada kız arkadaşınızı öperseniz etrafta bulunan külhanbeyleri, ailece orada bulunan fertler ve kekovari imajlı insanlar üzerinizde fiziksel zedeler oluşturabilir; “Sen bu yaşta, daha henüz evlenmeden herkesin içinde ne yapıyorsun…” diyerekten üzerinize hücum edebilir. Ve doğal olarak siz de bunu olayın varsayımını çoktan göz önünde bulundurarak bu güdüyü bastırmaya yönelirsiniz. Varsayalım ki bunu göze aldınız, varsayalım ki öpme uğruna vücudunuzda zede alma olasılığını da göğüslediniz. Bu keyfiyette de hususa bir de Süperego dahil oluyor. Nedir bu Süperego? Süperego ise bu hususa etiksel ve toplumsal normsal açıdan bakan bir terimdir. Eğer siz bu güdüyü ego’ya rağmen fiile dökecekseniz, bir de bu idemin gerçekleşme olasılığında doğacak toplumsal normların üzerinizdeki tahakkümünü düşünmekle yükümlü gibi duyumsayacaksınız. Kastettiğim şey siz bu idemi gerçekleştirirken çevredeki insanların size bakması, sizi ayıplaması ve onlar bunları yapmasa dahi daha önceki deneyim statüsündeki bilgileriniz doğrultusunda onların normlarına, etiğine bu idemin ters düşeceğini düşünerekten bu idemden geri çekilmeniz. Ya da Süperego’ya şöyle bir örnek de verilebilir: Haftalardır yemek yemediğinizi varsayın ve önünüzden geçen bir çocuğun elindeki parayı gördüğünüzü düşünün. İd’iniz: “Çok açsın hemen o parayı al ve kendine yemek al.” diyen anlık olarak beliren içtepi. Ego’nuz: “Hayır olmaz bir gören olur, daha ıssız bir yere kadar onu takip edip, en uygun yerde almalıyım.” diyen, bunu gerçeklikle bağdaştıran ve hususu sadece rasyonel ve gerçeklik bazında ele alan küme. Süpergeo’nuz ise: “Hayır çocuğun elinden parayı alırsam o aç kalır ve o da benim durumuma düşer. Onun parasını almaya hakkım yok…” diyen, konuyu etik, ahlak ve vicdan kavramlarıyla ele alan diğer bir küme. Eğer o parayı her şeye rağmen, Ego’nun dediği gibi ıssız bir yerde, kimsecikler yokken, Süperego’nun ahlak ve vicdan öğretilerine karşın alırsanız, bu sefer de vicdanen içinizde bir ukte kalacaktır. Ve bunu oluşturan da Süperego’dur.

Rubens Santoro, “Durgun Bir Kanal, Venedik” (A Quiet Canal, Venice)

Bu kontekstte İd, Ego ve Süperego:

Temel olarak İd, bir canlıdaki cinsel, saldırganlık gibi güdüleri tetikleyen bölümdür. İd, nihayetini düşünmeden, haz alma gayesiyle derhal isteklerine ulaşmak ister. İd, zevk temelli primitif istekleri oluştururken; Ego bunları gerçeklikle tanıştırıyor, Süperego ise etik, ahlâk ve vicdan dediğimiz olguyu içine katarak nihayete erdiriyor. Aslında Ego bunların tamamını, yani İd’i ve Süperego’yu tartarak, muhakeme ederek bir nihayete varır. Bir yanda İd’in söyledikleri var, Süperego’nun söyledikleri var ve diğer yanda da bunu gerçeklikle tartan Ego var.

Ego, İd’in ve Süperego’nun arzularını, isteklerini rasyonel bazda uzaklaştırmak ve tartmak için bir karar meclisinin guvernörüdür.

Freud’a göre yeni doğan bir bebek saf İd’den oluşmaktadır, fizyolojik ihtiyaçların derhal giderilmesini ister. Karnı aç olduğu için ağlayan bir bebek tahyyül edin, ne olduğunu bilmemektedir; ancak besin almaya ihtiyaç duymaktadır ve bunun bir an önce yerine getirilmesini istemektedir.

Sophus Jacobsen, "Snowy Churchyard” (Karlı Kilise Bahçesi)