darwinymph
6 min readMar 26, 2020

Kur’an’ın EfendiTanrı’sı Allah, nerede?

Sizce, Kur’an’ın EfendiTanrı’sının bir mekânda, bir alanda olması makul mü?

Şayet, EfendiTanrı bir odanın içindeyse; odadan küçük olacaktır, kömürün içindeyse (enerjiyse) kömürden küçük olacaktır!..

Tabii bu durumda da şöyle diyebilirsiniz: “EfendiTanrı her yerdedir, dolayısıyla orada da vardır, orada olması onun içine hapsolduğu, ondan küçük olduğu anlamlarına gelmez.”

Fakat apaçık inen Kur’an’ın, apaçık ayetlerinde şöyle diyor:

Mülk suresinin 16. ve 17. ayetleri:

“Gökte olanın, sizi yerin dibine geçirmesinden güvende misiniz ? O zaman, yer sarsıldıkça sarsılır. Gökte olanın, başınıza taş yağdırmasından güvende misiniz? Benim uyarmamın nasıl olduğunu yakında bileceksiniz.”

Ayetlerin başında, “GÖKTE OLAN” yer alıyor. Bu gökte olan kim ?

Hiç şüphesiz ki, anlatılmak istenen, “Kur’an’ın EfendiTanrı’sı.”

Demek ki bu ayetlerde, “Tanrı”nın gökte olduğu, çok açık biçimde anlatılmakta. Zira Kur’an-ı Kerim apaçık bir kitap, bunun demek istendiği çok aşikâr ve zihar…

“EfendiTanrı” için “GÖKTE OLAN” tabirinin kullanılması, birçok hususta olduğu gibi şaşkınlığa ve bocalamalara yol açmıştır, Müslüman müfessirler arasında. Bir kesimi buna dayanarak, şöyle demişlerdir:

-EfendiTanrı’nın yeri yurdu vardır. (Bkz. F. Razi, e’t -Tefsiru’l-Kebir, 30/69)

Ne var ki buna karşılık şu sorular sorulmuş:

-EfendiTanrı gökte olsa, EfendiTanrı’nın gökten daha küçük olması gerekir. Böyle bir şey nasıl düşünebilir?

-EfendiTanrı’nın gökte olduğu düşünülürse, varlığının ve varlığını sürdürebilmesinin, bir başka şeye bağlı olduğunu da düşünmek gerekir. Bu nasıl olabilir? (Bkz. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 7/5233)

Kur’an müfessirlerinin, “GÖKTE OLAN”ı , “yerinin yurdunun olması”nı, “EfendiTanrı” ya, “Tanrı” kavramına yakıştırmayanlar pek çok. Ne var ki Kur’an’ın kendisinin, bunu “Tanrı”ya yakıştırdığı ve öyle anlattığı da bir gerçek. Müfessirler, zorlamalı yorumlara sapsalar da bu gerçeği değiştirememekte. İptidai insanlar da, “EfendiTanrı”yı gökte görmezler miydi ve “çağdaş iptidailer” de öyle görmüyorlar mı? Ebu Müslim de, ayetlerde EfendiTanrı için “GÖKTE OLAN” denmesini, Arapların, Tanrı’yı gökte görmelerine bağlıyor. (Bkz. F. Razi, 30/70)

Bakara Suresinin 210. ayetinde de şöyle denir:

“Onlar, Tanrı’nın ve meleklerin, gölgeli bulutlar (ya da buluttan gölgeler) içinde gelmesini beklerler yalnızca. Ve işin bitirilivermesini…İşler, Tanrı’ya döner.”

Diyanet çevirisinde “Allah’ın azabının ve meleklerin tepelerine binip…”biçiminde bir anlam veriliyor. Ayetin sözleri, böyle bir anlama elverişli değil. Ayette, “Allah’ın azabının gelmesinden değil ; kendisinin bulutlar içinde gelmesinden söz ediliyor. Ayette açıkça yer aldığı hâlde, tanrının bulutlar içinde gelmesi Tanrı’ya yakıştırılmadığı için, çeviriye yorum katılıyor ve “Allah’ın azabının…” deniliyor. Bu yorum, kimi Kuran yorumlarında da var. ( Örneğin bkz. Tefsiru’n -Nesefi, 1/105; Tefsiru’l-Celaleyn, 1/31;Taberi, Camiu’l-Beyan,2/191–192; F.Razi, 5/215 )

“Tanrı”nın bulutlar içinde gelmesi Tanah’da da var. Referans edilinen nokta da zaten orası. Şunları okuyoruz, görüyoruz Tanah’da:

“Ey Efendi Tanrım, çok büyüksün ! (…) Sensin bulutları kendine araba edinen…” (Tevrat, Mezmurlar, 104:1–2 ) “İşte Efendi Tanrı, hızlı bir buluta binmiş olarak Mısır’a gidiyor. Onun bulunmasından Mısır’ın putları titreyecek…” ( Tevrat, İşaya, 19:1 )

Bununla birlikte Kur’an’ın Tanrı’sının da, Tanah’ın Tanrı’sının da asıl yeri, “tahtı-sarayı” demek olan “arş”ı, “göklerin üstünde”dir. Kuran’da, yeri ve gökleri yarattıktan sonra “arşa dayandığı” bildirilir. Hadislerde de “Arş”ın, göklerin üstünde bulunduğu bildirilir. Arş’a ve Tanrı’nın üzerinde bulunduğu bildirilen “sekiz dağ keçisi” ne ilişkin ayet ve hadisler sunulduğunda ayrıntılar görülecektir. Ayrıca unutmamak gerekir ki, Muhammed’in de, “Tanrı’yla görüşüp konuşmak için göklerin ötesine, O’nun “arş”ına gittiği bildirilir (Mirac hadisesi). Tanah’da da şu tür anlatımlar göze çarpar: “Göklerin göğü üstüne binmiş olana ezgiler söyleyin!” (Tevrat, Mezmurlar, 68:33) “Efendi Tanrı, kutsal tapınağındadır. O’nun tahtı göklerdedir.” (Mezmurlar, 11:4) “Efendi Tanrı, tahtını göklerde kurdu.”

İlk çağların iptidailerinin de, çağdaş iptidailerinin de “Tanrı”larının yeri göklerdir.

Tanrı’nın asıl yerinin göklerde olduğu bildiriliyor. Ama bu, Tanrı’nın o yerden, zaman zaman inmesine engel değil. Kuran’da Tanrı’nın “kıyamet günü, meleklerle birlikte geleceği” (Fecr:22), “Tahtı’nı taşıyan 8 melekle geleceği”(el Hakke: 17) bildirilir. Hadisçilerce tartışmasız sağlamlıktaki bir hadiste de Muhammed, şöyle der:

“EfendiTanrı’mız, her gece, gecenin son üçte biri kaldığında, dünya göğüne iner…”(Bkz. Buhari, e’s -Sahih, Kitabu’tanrı-Tehacüd/14;Tecrid, hadis no:590)

Tanrı’nın dünya göğüne inmesini Tanrı’ya yakıştıramayan Müslüman yorumcular, “te’vil” yoluna sapıp yorumlarla durumu kurtarmaya çabalarlar. Ama İbn Teymiyye gibi bu yola karşı çıkanlar, sözlerden ne anlaşılıyorsa öyle anlamak gerektiğini savunurlar. (Bkz. İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n -Nakl Arapça,1971, 1/15)

“Tanrı’nın tahtıyla sarayı”na, Kur’an dilinde “ARŞ” denir. “Arş”, sözlük anlamıyla, “tavanlı bir yapı” demek. (Bkz. Râğıbu el Müfredat.) “Taht”, “saray” anlamında kullanır. (Bkz. Arapça sözlükler.) Şerif Cürcanî’ye göre, “ARŞ”, “tüm cisimleri (varlıkları) içine alıp kuşatan bir cisim “dir. (Bkz. Cürcânî, Ta’rifât.) Eski gökbilimde, “gök” demek olan “felek”ler “9”dur. “9. Felek” için: “Feleklerin Feleği”, “En Büyük Felek” ve “Atlas Feleği” diye adlar verilir. (Bkz. Şerhu’l- Çağ-minî, Arapça, 15–16, 23–24). işte din dilindeki “Tanrı’nın Arşı”da budur. (Bkz. Muhammed Ali Tehânevi, Keşfu Istılahati’l-Fünûn, İstanbul, 1984, tıpkıbasım, Arapça, 2/981.)

Kur’an’da Tanrı için “Kral” anlamında “Melik” denir. (Bkz. Tâ-hâ: 114; Mü’minûn: 116; Haşr: 23; Cum’a: 1; Nâs: 2.) “Kral” olunca da “SARAY”ı ve “TAHT”ı olur. Tanrı’nın ARŞ’ı da bu anlamda.

“Arş” Kur’an’da, türevlerinin dışında 26 kez geçer. 4’ü, “Sebe’ (Saba) Kraliçesi”nin “tahü-sarayı” anlamında. (Bkz. Nemi: 23, 38,41, 42.) Biri, “Peygamber” Yusuf un “taht”ı. Mısır’da hükümdarken. (Bkz. Yusuf: 100.) Öbürleriyse Tanrı’nın. (Bkz. A’raf: 54; Tevbe: 129; Yunus: 3; Hûd: 7; RA’D: 2. ve öteki surelerdekiler.) Demekki Kur’an’daki “ARŞ”ların tümü “taht ve saray” anlamında.

Ayetlerde Tanrı’nın “ARŞ “a “dayandığı” (istiva) yani “tahtına, sarayına geçip kurulduğu” anlatılır. (Gösterilen ayetlere bkz.) Ne var ki “kelamcı” Müslüman yorumculardan birçoğu, bunu Tanrılık için uygun görmez ve akılla bağdaştırmaz. (Bkz. F. Râzî, Tefsirul -Kebîr, 14 / 101 ve öt.; Tefsiru’n-Nesefî, 2 / 56 ve öteki tefsirler, aynca bkz. kelâm, akâid kitapları, örneğin: imam Ebu Mansur el M/Matüridî, Ki-tabu’t-Tevhid S. 67–77.)

Bu nedenle de durumu kurtarmak için sözleri, kendi gerçek anlamlarının dışına çıkarıp yorumlarlar. (Yorumlar için bkz. F. Râzî, 14 /114 ve öt.; Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 3 / 2176 ve öt.) Ne var ki, bu “te’vil” yolunu, “SELEF” adı verilen “eski islam uluları” benimsemezler. Bu yüzden kelamcılarla “Selefiyye”den hadisçiler arasında, bu ve benzer konularda uzun tartışmalar süregelmiştir. (Bkz. Talat Koçyiğit, Hadisçilerle Kelamcılar Arasındaki Münakaşalar, Ankara, 1969, S. 115,135–136.)

Hadisçilerden imam Mâlik ve imam Ahmed Ibn Hanbel’in görüşü şöyle:

“Tanrı’nın istivası (yani sarayında tahtına geçip kurulması) MALUMDUR (bilinir), nasıl olduğuysa MEÇHULDÜR (bilinemez). (Bkz. Muhammed Ali Sabunî, Safvctu’t Tefâ- sîr, 1 / 450.)

Kurtubî de şöyle der:

“Salih seleften hiç kimse şunu inkâr etmez: Tanrı, ARŞ’ın üstüne kurulmuştur, (istiva) Bu, gerçektir. Selef yalnızca, bu kurulmanın NASIL olduğunu bilmez. Çünkü bunun nasıl olduğu, gerçek anlamda bilinemez.” (Bkz. Kurtubî, tefsir, 7 / 219)

Kelam’da olduğu gibi usulu’l-fıkh denen İslam hukukunda da bu konu,anlaşılması en güç sayılan (müteşabil) konular arasındandır. Böylesine kapalı konuları “yalnızca Tanrı’nın bilebileceği” ileri sürülür ve bu görüş eskilere (selef) dayandırılır. Ibn Teymiyye’yse bilinemezliği kabul etmez bu bunun eskilere dayandırılamayacağını savunur. (Bkz. Ibn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Alki ve’n-Nakl Arapça, 1/14–15.) Ibn Teymiyy’ye göre ne zorlamalı yorumlara sapılmalı, ne de”yalnızca Tanrı bilir” denmeli; sözlerden ne anlaşılıyorsa o öylece alınıp kabul edilmeli.

Kısacası: “Tanrı’nın Arşı” denince anlatılmak istenen “Tanrı’nın tahtıyla sarayı”dır ve ayetlerde Tanrı’nın buraya geçip kuruluduğu bildirilir.

Muhammed’in bir açıklamasına göre, “GÜNEŞİN KARAR YERİ” de “ARŞIN ALTI’dır. Muhammed, “GÜNEŞ”in her gün bu “karar yeri” ne vardığını, batışının böyle olduğunu, burada secde ettiğini, sonra Tanrı’nın buyruğuyla dönüp yeniden doğduğunu anlatır. (Bkz. Buhâri, e’s-Sahih, Bed’u’1-Halk / 4; Tecrid, hadis no: 1321; Müslim, e’s-Sahih, iman / 250, hadis no: 159.)

Ne var ki Muhammed’in bu açıklaması, “ARŞ “ın nerede olduğuna ilişkin açıklamalanyla çelişir durumdadır. Çünkü yine kendisinin açıklamasına göre, “ARŞ”, yedi kat göğün de, hepsini kuşatan (bkz. Bakara: 255.) Kursi’nin de ötesinde ve üstündedir. Sağlam hadislere göre bunlann hepsi olağanüstü büyüklükte birer “maddi cisim “dir. (Bkz. F. Râzî, 7/ 12.) Öyleyse ” GÜNEŞ”in “karar yeri (vanş yeri)” nasıl olur da “ARŞIN ALTI” diye gösterilebilir?

Muhammed’in bir açıklamasında da, “ARŞ”ın, “CENNET’in üstünde olduğu anlatılır. (Bkz. Buhârî, e’s-Sahih, Tevhid/ 22; Tirmizi, Sünen, hadis no: 2530–2531.)

Peki “yer, gök, cennet yokken” nerede ve neyin üzerinde bulunuyordu bu “Tanrı’nın sarayıyla tahtı”? “ARŞ” neyin üzerindeydi o zaman?

Sorunun karşılığı, Hûd Suresinin 7. ayetinde: “SU üzerindeydi.”

Kur’an’ın bu açıklamasının kaynağı: Tevrat

“Başlangıçta Tanrı gökleri ve yeri yarattı. (…) Ve Tanrı’nın ruhu, suların üzerinde hareket ediyordu…” deniyor. (Tevrat, Tekvin, 1:1–2)

Kur’an’a göre “ARŞ “in “melekler”den “taşıyıcılar”ı da var. (Bkz. Mü’min: 7.) Kimi Müslüman yorumcuya göre, bu “taşıyıcılar”ın şimdilik sayısı: 4. “Kıyamet’teyse ayete göre “8” olacak sayı. (Bkz. El Hakke. 17.)

Muhammed, açıklamasında bunlar “8 DAĞ KEÇİSΔ diyor. Ve bu açıklamaya göre, bu “8 dağ keçisi”, bugünde “ARŞI SIRTLARINDA TAŞIYORLAR”. Hadisin özeti:

“Dünya ile birinci gök katı arasındaki uzaklık: 71–73 yıllık. Her iki gök katı arasında da bu kadar bir uzaklık var. Hepsinin üstünde de bir DENİZ. Derinliği iki gök katı arası kadar. Bunların üstünde de 8 DAĞ KEÇİSİ var. Her birinin çatal tırnaklarıyla omuzları arasındaki uzaklık, iki gök katı arasındaki uzaklık kadar. (Bir hadise göreyse uzaklık: 700 yıllık. Bkz. Ebu Davud. hadis no: 4727.) ARŞ, bunların sırtlarındadır. Tanrı’ysa işte bunun (ARŞ’ın) üstündedir. (Bkz. Ebu Davud, Sünen, Sünneti 19, hadis no 4723; ibn Mace, Sünen, Mukaddimel 193; Tirmizi, Sünen, hadis no: 3320.)