EGE ADALARI TARİHÇESİ

Oğuzhan Demir
5 min readMar 31, 2021

--

İlk olarak 1829 Edirne Antlaşması ile Yılan Adaları, akabinde 1832’de anlaşmanın düzenlenmesi ile Mora yarımadaları ve çevre adaları ile birlikte Ege’nin ikinci büyük adası olan Eğribos adası da Osmanlı’dan koparılmıştır. Daha sonra 1911 yılında Trablusgarp’a saldırmakta olan İtalya, donanması zayıf olan Osmanlı devletinden 12 adaları koparmak için girişimlere başladı, aynı süreçte Yunanistan’da Midilli adası ve bazı adaları işgal etti.

Sürecin sonunda Osmanlı, İtalya ile Uşi Antlaşmasını imzalamak zorunda kaldı ve 12 adalar balkan savaşının sonuna kadar İtalya hakimiyetine geçti. Balkan savaşını kaybeden ve donanması

zayıf olan Osmanlı’nın Ege Adaları, Yunanistan tarafından tarafından ilhak edildi ve dönemin başat güçleri bu adaların akıbetinin 1913 Londra Antlaşmasına binaen belirlenmesine karar verdi ve aynı zamanda Girit Adası’nın Yunanistan’a bırakılması kararlaştırıldı. Osmanlı, kendi kıta sahanlığı içerisinde bulunduğunu iddia ettiği bazı büyük adaların kendisinde kalmasını isterken, bu talebi kabul etmeyen büyük devletlerin önayak olması ile Londra’da Büyükelçiler Konferansı 1914 yılında toplandı. Bu konferansa göre Meis adası harici 12 Ada’nın İtalya’ya, Gökçeada ve Bozcaada dışında geriye kalan Ege Adaları ise Yunanistan’a bırakıldı. Osmanlı bu anlaşmayı kabul etmese de elinden bir şey gelmedi. 1. Dünya savaşının
akabinde imzalanan Sevr Anlaşması ile Osmanlı Devleti, Gökçeada, Bozcaada, Limni adası, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya başta olmak üzere adaları daha önce imzaladığı anlaşmalara binaen Yunanistan’a bırakacakken, Stampalia, Rodos, Herkit, Kerpe, Kaşot, Piskopis, İncirli, Kalimnos, Loryos, Patnos, Limpos, Sümbeki, İstanköy adaları ve

Kastellorizo adasını İtalya’ya bıracaktı. Lozan’a mümkün mertebe Misak-ı Milli sınırlarını kabul ettirme amacı ile giden İsmet Paşa heyeti, Türk ana karasına yakın olan bazı adaların Türk topraklarına katılmasını savundu.

Neticesinde İsmet Paşa heyeti, Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan Adaları başta olmak üzere Türk ana karasına üç mil mesafe içerisindeki adaları elde etti ve Yunanistan’a bırakılan adaların gayri askeri statüye dönüştürülmesin sağladı. Midilli, Limni, Sakız, Semadirek, Sisam ve Ahikerya adaları Osmanlı’nın 1913 yılında imzaladığı Londra ve Atina antlaşmalarına binaen gayri askeri statüde kalmaları suretiyle Yunanistan’da kalmıştır. Lozan antlaşması ile Ege Denizi ve Doğu Akdeniz bitişiğinde bulunan Türkiye’ye bağlı adalardan Meis adasının Yunanistan yönetimine geçmesi

kararlaştırıldı. Lozan antlaşması ile Türk ve Yunan kara suları karşılıklı üç mil olarak kararlaştırılmıştır.

Bu deniz alanlarının dışında kalan ve Yunanistan’a bırakılmamış olan ada, adacık ve kayalıkların akıbeti hakkında mutabakat sağlanamasa da egemenliği devredilmemiş bu ada, adacık ve kayalıklar üzerinde Yunanistan’ın çeşitli politikaları olmuştur. Örneğin yıllar

içerisinde bu adaları silahlandırarak Türkiye’ye karşı gövde gösterisi yapan Yunanistan, anlaşmalarla kendisine devredilmemiş olan yüzlerce EGEAYDAAK statüsündeki adayı işgal

etmiştir. Sayıları yüzleri bulan bu ada ve adacık grubunun çoğunluğunu Türkiye kaya parçalarından ibaret görse de, en ufak bir kara parçasının bile uluslararası hukuk nezdinde

karşılığı olduğunu son yıllarda Çin devletinin, Güney Çin Denizi’nde yapay adalar inşa ettiğine baktığımızda görüyoruz. Dolayısıyla Yunanistan, en ufak bir kara parçasının dahi

kendisine ait olduğunu tecil ettirme gayreti ile Lozan Antlaşması ve sonraki onlarca yıllık süreçte büyük bir çaba içerisinde, Türkiye’nin 3 mil dışındaki deniz alanlarının uluslararası

sular olarak kalmasını beklediği politikayı benimsemeyen Yunanistan’ın 1936 yılındaki karasularını 6 mile çıkarma değişikliğine Türkiye’de 1964 yılında karşılık verse de, bu kararın

Lozan antlaşmasıyla örtüşmemesi vesilesiyle Türkiye’nin de bu şekilde bir değişiklik yapması, yanlışa karşılık yanlış olarak kimi deniz hukukçuları tarafından algılanmakta olup,

Yunanistan’ın bu genişlemeci tavrına karşılık daha rasyonel kararlar verilmesi konuşulmaktadır.

Lozan antlaşmasından sonraki süreçte Türkiye elindeki adaları koruma politikasını
benimsemiştir. İkinci Dünya Savaşı’na girmeyen Türkiye, 1912 yılında Osmanlı’nın İtalya ile imzaladığı Uşi Antlaşması ile geçici süreliğine On İki Adaları İtalya’ya bırakmıştı. Her ne kadar geçici süreliğine Yunan tehdidi üzerine İtalya’ya bırakılmış olsa da bu adaları Osmanlı geri alamamıştı. Lozan Antlaşmasının 12. Maddesine göre Menteşe Adaları; İstanbulya, Rodos, Herke, Kerpe, Çoban Adası, İlyaki, İncirli, Kilimli, İleriye, Batnoz, Lipso, Sömbeki ve İstanköy adaları İtalya’ya geçmişti. İtalya, İkinci Dünya Savaşı sürecinde 1943 yılında teslim

oldu, Almanların 1945 yılına kadar varlıklarını korudukları adaların İkinci Dünya Savaşı’nın ardından 1947 yılında imzalanan Paris Antlaşması ile bu adaların Yunanistan’a verilmesi

kararlaştırılmıştır. Lozan antlaşması 13. Maddesine göre Yunanistan, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adalarında deniz üssü veya istihkam kuramayacak, savaş uçaklarını Anadolu’ya kıyı olacak şekilde uçuramayacak ve söz konusu adalarda silahlı kuvvetler, sınırlı bir jandarma ve polis gücü ile sınırlandırılacaktı. Yunanistan, Lozan antlaşması ile birlikte birçok adayı hukuken silahsızlandırmak durumunda kalarak Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan Adaları’nın da Türkiye’ye bırakılmasına göz yummuştur. Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Ahikerya, Taşoz, Bozbaba ve İpsara adaları’nı Lozan Barış Antlaşması ile alan Yunanistan, bu adalarda hiçbir şekilde asker bulundurmamak kaydıyla gayri askeri statüde sahip olmuştur ve tam egemenlik kurmasının önüne geçilmiştir. Lozan antlaşması ile 3 mil olarak belirlenen karasularını Yunanistan, yıllar sonra 1936 yılında bu kararı revize ederek Ege Denizi’nde karasularını 6 mile çıkardığını açıklamıştır.

Yunanistan bu hamle ile Lozan antlaşmasını bozmuştur. Türkiye’de 1964 yılında karasularını 6 mile çıkardığını açıklamıştır. Yunanistan, kendisine devredilmemiş olan EGEAYDAAK olarak isimlendirilmiş adalara ve aynı zamanda kendisine gayri askeri statüde olmak suretiyle bırakılan birçok adada da hukuk dışı bir şekilde çeşitli nedenler öne sürerek silahlanmaya başlamıştır. En meşhur örneklerden birisi olan Kardak kayalıklarında 1996 yılında bayrak diken Yunanistan, bir diplomatik kriz doğurmuştur. Aynı şekilde Kıbrıs Barış Harekatı sonrası ve 1995 yılında karasularını 12 mile çıkaracağını açıklayan Yunanistan’ın bu kararını Türkiye, Casus Belli (Savaş Sebebi) sayacağını deklare etmiştir. Yunanistan, 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre bu kararı alacağını açıklasa da, ilgili anlaşmada 12 milin maksimum karasuyu olduğu ve devletlerin bu uzunluk çerçevesinde hakkaniyet ilkesini göz önüne alarak denizden komşusu olan devletlerle anlaşılması gerektiği vurgulanır.

--

--

Oğuzhan Demir

Foreign Policy. Cinema. Psychology. History. Classical Music.