Şeytan’ın Tarihi ve Satanizm İnancı
Hoşgeldiniz. Öncelikle Youtube’da bu konuyla alakalı hazırlamış olduğum bir videonun linkini ekleyerek başlıyorum böylece okumak yerine izlemek isterseniz kolaylık olsun.
Youtube Videosu: https://www.youtube.com/watch?v=qxmJ12GIyDE
Şeytan
Satanizme girmeden önce şeytanla alakalı dinlerin anlatılarını sunmamız gerekiyor. Bu arada Satanizm derken öyle bakire bi kıza tecavüz etme ayinleri ya da kedi kesmek gibi saçmalıklardan bahsetmiyorum. Gerçek anlamda Satanizm felsefesinden, Satan’a tapanların gerçek inançlarından bahsediyorum. Fakat bu mantığı anlamak için, önce şeytanı anlamak gerekiyor, bunun için de, şeytanla alakalı mitleri incelemek gerekiyor.
Şeytan, İslam’a göre Adem ile Havva’yı saptırmış, Allah’tan kıyamet gününe kadar mühlet almış ve insanları saptırmak için bütün gücüyle uğraşan, vesveseler veren bir Cin. Ve kıyamet gününde de günahkarlarla birlikte cehenneme atılacak. Tabii ki Kuran’a göre farklı, hadislere göre farklı anlatımlar var o yüzden artık İslam’la alakalı anlatıları hadislere göre ve kurana göre olmak üzere ikiye ayırdığımı biliyorsunuz çünkü ülkemizdeki müslümanlar bu konuda ikiye ayrılmış durumda. Ben de buna saygı göstererek önce Kuran’a, sonra hadislere göre olmak üzere Şeytan’ı aktaracağım. Ardından bir iki mitolojiye de değinerek Satanizme gireceğim.
Yazının başlığında “Şeytan” yazıyor ama Şeytan, Kuran’a göre tek bir varlık değil. Örneğin “Bakara 102”de Harut ve Marut kıssasında insanları saptıran şeytanlar olduğundan bahsediliyor. Veyahut “Bakara 14”de insanların şeytanlarıyla karşılaşmalarına “münafık dostlarıyla karşılaşmak” deniliyor. Yani Şeytan, saptıran, yoldan çıkaran ya da fitne anlamına gelebilecek her anlam için, bir “bela” gibi kullanılıyor.
Hatta “Hicr 17”de, “onu kovulmuş her şeytandan koruduk” ifadesi yer alıyor ki burada da diğer dinlerde düşmüş meleklere denk gelen varlıklar kast ediliyor. Tabii ki İslam’da düşmüş melek diye bir varlık yok, kovulan şeytanlardan kasıt insanlar gibi iradeye sahip olan ama kötü yolu seçen cinlerdir ki bu tip varlıklar hemen her mitolojide vardır. Eski Yunan’da Daemon, Japonya’da Akuma… Örnekleri çok.
Adem ile Havva’yı saptıran asıl büyük kötüye ise İblis deniliyor. İblis, kötülüğün babası şeytanların başı. Böyle bir isim almasının ve insanlar için “apaçık bir düşman” (Bakara, 168) olarak etiketlenmesinin sebebi ise şu:
Kuran’a göre Allah, yarattığı bütün varlıklardan, Adem’e yani insana secde etmelerini istiyor ve bütün varlıklar secde ediyor. Ama iblis, “Ben ateşten yaratıldım, o ise topraktan, ben ona secde etmem!” diyor ve Allah’a karşı geliyor. (Kehf 50, Bakara 34)
Bunun üzerine Allah’ın huzurundan kovuluyor. Ardından Allah, Adem ile Havva’yı mutlu yaşayacakları bir cennet bahçesine bırakıyor ve onlara sonsuz nimetler sunuyor, ama sadece bir ağacın meyvesini yemelerini yasaklıyor. Bunun üzerine iblis intikam almak için onlara:
“Rabbiniz başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz bir melek, ya da sonsuza kadar cennette kalacaklardan olmayın diye sizi bu ağaçtan men etti.”(Tâ’hâ, 20/115.)
“Beni kovduğu gibi sizi de kovacak, ama bu meyveden yerseniz sonsuza kadar burada kalırsınız.” diyerek içlerine korku ekiyor ve yasak meyveyi yemelerini sağlıyor. Adem ve Havva’yı saptırdıktan sonraysa kıyamete kadar dediğim üzere insanoğlunu cehennemlik yapmak için Allaha karşı mücadele ediyor çünkü Allah ona bunun için izin veriyor. Hesap gününe kadar insanları saptırmak için “mühlet verilenlerdensin” diyor. (Hicr, 36–40)
Dolayısıyla pagan dinlerini yayan ya da kutsal kitapları tahrif eden, yeni kutsal gelmesine sebep olan varlık İblis’tir. Çünkü Allah’ın yarattığını bozup insanları kandırıyor ve dini değiştiriyor, bunun üzerine Allah değişmeyecek olan son ve nihâi bir din gönderiyor ve buna da “İslam” deniliyor. Tabii müslümanlar İslam’ın Kuran’la geldiğine değil, Adem ile Havva’dan beri var olan bir din olduğuna inanıyorlar. Aslında sadece İslamın kökeniyle ve İslam’daki şeytanla alakalı bile ayrı bir yazı yazılabilir o yüzden burayı geçiyorum, malum daha anlatacak birçok din var.
Hadislerde Şeytan
Hadislere göre şeytanın bir bedene sahip olduğunu işaret eden anlatımlar da var, onun ruhani ve görülemez bir varlık olduğunu iddia edenler de. (Müslim, Eşribe, 103)
İslam geleneğine baktığınızda cinlerin insanlara dokunamayacağı, görünemeyeceği inancı yaygın olsa da birçok kişi cin gördüğünü ya da cin çarpmasına maruz kaldığını iddia ediyor ki geçmişte de veba gibi hastalıkların aslında şeytanın bedeni ele geçirmesi olduğuna inanılıyordu. İncilde’de İsa’nın cinli insanları iyileştirmesini anlatan ayetler, cinleri hep bir hastalıkla özdeşleştirmiştir. (Matta 17;18. Markos 66;13. Luka 4;35. Yuhanna 10;20.)
Dolayısıyla burada kolu kaşınsa “Cin dokundu!” diye zıplayan insanlardan ziyade, dini anlatımlara bakacağız. Yoksa tuvalete sol ayakla girerseniz şeytan da gelir ya da sol elle yemek yerseniz şeytan da sizinle yer gibi hurafelere dalarsak yazının sonu gelmeyecek.
Hem hadislere hem de Kuran’a göre şeytanın “Tağut” denilen bir etkisi vardır ki bu, saptıran her şeyle ilişkilendirilir. İnsan, nefis denilen bir zayıflığa, yani Ego’ya sahiptir. Şeytan bu Ego’yla iletişime geçerek, sizi saptırarak tanrıdan ayırır ve kendi ordusuna katar. Bu ordu ise, kıyamet gününden sonra cehennemde sonsuza kadar kalacaktır.
Hadislere göre esnemek Şeytandandır. (Buhâri, Edeb, 165, 166; Müslim, Zühd, 54; / Tirmizî, Edeb, 1, 4; Nesaî, Cenâiz, 52.)
Sol ayak, Sol el Şeytandandır: (Buhârî, Vüdû’, 9, Deavât, 14; Müslim, Hayz, 122, 123.)
Soru sormak şeytandandır, Ağlamak Şeytandandır, o Şeytandandır bu Şeytandandır. Her şey Şeytandandır. İnsanlar ot gibi sadece ne emredilirse onu yapmalıdır. (Müslim, Eşribe, 107)
Biliyorum sahih hadistir, yamuk hadistir diyerek birçok şeyi kabul edecek birçoğunu ise keyfinize göre reddedeceksiniz o yüzden burada Şeytanın fikirsel anlatımlarını değil, bedenlenmiş bir halini anlatan meşhur bir hadisi aktararak hadisler bölümünü geçeceğim.
Hadislerde ve İslam kitaplarında bizim dünyamızda insanlardan önce cinlerin yaşadığı ve 2000 yıl hüküm sürdüğü yazar. Bu 2000 yıllık süreçte cinlerin başı ve en alim cin olan kişi iblistir. Cinlerin en güzelidir, en bilgesidir. Ama İnsanların yaratılmasıyla bu devir sona erer ve artık en üstün varlık insan olur, insanlara secde edilmesi gerekir ve iblis “Ben Allah’tan başkasına secde etmem, Allah’tan sonra en üstün benim!” diyerek karşı gelir. Böylece en yüce cin, en düşük varlık haline gelir ve kovulur. (Taberi, Tefsir, I/195–214;Tarih, I/1,107–112.)
Hadislere ve mezhep önderlerine göre İblis sürekli Allah’la konuşur ve ona gözdağı verir. “Bak şimdi şu kulunu saptıracağım, bak şimdi napıyorum izle” gibi. Bazen Allah’la konuşmayı bırakıp insanlarla da konuşur, bazı evliyalara veya peygamberlere görünür. Hatta insan şeklinde görünerek bazı insanları kandırır vesaire. İblisin bir insan gibi yere inmesiyle alakalı en meşhur hadis ise, İbn-Arabi’nin “Şeceret-ü’l Kevn” kitabında, “Şeytan’ın Hileleri” bölümünde aktarılır.
Burada Hz. Muhammed’ cemaatiyle birlikte oturuyorken Şeytan’ın ziyarete gelmesi ve Ahmet Çakar edâsıyla tartışmaları anlatılıyor. Bu konuşmada İblis’e birçok soru soruluyor ve İblis bunları tek tek cevaplıyor. Konuşmanın uzun versiyonunu şu aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz. Ben yazıyı uzatmamak için burada bir iki paragrafını aktaracağım sadece:
“Kapıyı ona actılar. İçeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki; şekli şu: Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da bir manda dudağına benziyordu. Sonra şöyle bir selâm verdi:
“Selâm sana ya Muhammed! Heyhat… Ümmetin saadeti nerede? Ben, o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferah durursun ey Muhammed? Ben onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar benim bu halimi göremez ve bilemezler. Beni yaratan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah’a yemin ederim ki, onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve âlimlerini, ümmîlerini ve okumuşlarını… Fâcirlerini ve âbidlerini… Hasılı, bunların hiç biri elimden kurtulamaz. Fakat… Allah’ın hâlis kullarını… Evet, bunları azdıramam.”
Kütübi sitte hadislerine baktığınızda bunun gibi birçok diyalog görürsünüz. Ayrıca İbn-ül Arabi veya Hallac-ı Mansur gibi birçok önderin de yazdığı kitaplarda çeşitli hikayeler var. Yazının sonunda buraya tekrar döneceğim. Şimdilik Şeytan’a devam edelim:
Semavi dinlerde Şeytanı Allah’a ve insanlara düşman, kötülüklerin sebebi ve aklınıza gelen kötü şeylerin kaynağı olarak görüyoruz ama diğer dinlere baktığımızda Şeytan’la alakalı çok da kötü şeylere rastlamıyoruz. Zira bütün dinlerin temelinde Dualite mantığı var. Yani soğuk ve sıcak, artı ve eksi, aydınlık ve karanlık... Yin-Yang gibi, iki zıt kutup sayesinde varlığın mümkün olduğunu görüyoruz. Aynı şekilde, sonsuz merhametli bir yaratıcıyla, onun tam zıttı olan bir varlık da dinlerin temelini dolduruyor. İyi ve Kötü, Tanrı ve Şeytan…
Hristiyanlık ve Tevrat
Hristiyanlığa baktığınızda İblis için, kıyamet gününde ordusuyla birlikte tanrıya savaş açacak olan bir Ejderha, ya da düşmüş yılan şeklinde bir anlatım var. İncil’in Yuhanna kitabında, vahiyler bölümünde zaten bununla alakalı ayrıntılar aktarılıyor. Bunun yanında İblis’in yardımcılarından biri olan 666 sayısına ait bir Antichrist, yani Deccal figürü de var. Ki bu figür Tevrat’ta ve diğer Yahudi kaynaklarında da Belial adıyla, karanlıklar prensi olarak tarif ediliyor. Bir yanda ışık prensi olan Mesih, diğer yanda karanlıklar prensi olan Belial veya İblis’in uşağı Deccal. (İncil, Yuhanna, Vahiy, 12;4–17 / 13;2 / 17;8)
Tevrat’da, Adem ile Havva’yı saptıranın bile İblis’in kendisi değil, onun yardımcılarından biri olduğu anlatılır. (Tevrat, Yaratılış, 3;1)
Enok kitabındaysa Gadreel isimli düşmüş bir melekten bahsedilir. (Enok, 68;6–7)
Zaten Kuran’ın da kaynağı olan İncil ve Tevrat kitaplarında kötülüğün uşağı olan cinlerden değil, düşmüş meleklerden bahsedilir ki bununla alakalı bir video ve yazı hazırlamıştım. Dilerseniz bir göz atabilirsiniz.
Yazı İçin: TIKLA
Video İçin: TIKLA
Hemen her mitolojide “Yeraltı Tanrısı”, “Ölüler Diyarı’nın Tanrısı”, “Kötülüğün Tanrısı” gibi figürler var çünkü insanların günahlarını veya dünyadaki kötülüklerin hesabını verecek bir varlığa ihtiyaç var. Eski Türkler’de Erlik, Yunan’da Hades, Mısır’da Seth, Mezopotamya’da Pymath… Bu örneklerin sonu yok. Çünkü buradaki mesaj, ışık ile karanlığın mücadelesi ve varlığın doğması. Çünkü Zıtlık olmazsa gelişim olmaz, zıtlık olmazsa varlık olmaz. Tıpkı Madde ve Antimadde gibi, dinlerin de pozitif ve negatif olgulara ihtiyacı var.
Kutsal Kitaplar’dan Önce
Her kurguda bir varlık yok olur, yerine yenisi gelir. Tıpkı Enerji’nin Korunumu Yasası gibi. Tıpkı dizilerde ölen karakterlerin yerine yeni karakterlerin gelmesi gibi.
Örneğin eski Mezopotamya inançlarında evrenin doğuşu da böyledir. Başta her şey Kaos’tur, dağınıktır, şekilsizdir. Karanlığı temsil eden Pymath veya Tiamat isimli bir varlık, her şeyin yaratılmasına engel olmaktadır. Tanrılar buna son vermek için karanlığa savaş açarlar ve bir şampiyon seçerler. Fırtına tanrısı Marduk, Pymath ile savaşmaya gider ve yanına şimşek, rüzgar gibi sembolik silahlar, yani evrenin yasalarını oluşturan elementleri alır. (Bunun kaynaklarını yazının sonuna tam metin olarak ekleyeceğim. Malum bunların ayet ayet kutsal kitapları yok. Direkt tablet tercümesi veya efsane gibi aktarılıyorlar.)
Pymath, Chimera’lara benzer şekilde bir tarafı Akrep, pençeleri Aslan, kanatları Kartal gibi çeşitli bir görünüme, yani birçok varlığı tek bir bedende bulunduran bir forma sahiptir. Kadim bir Ejderha’dır. Marduk, Pymath’la savaşıp onu yenince, Kaos; Kozmos’a dönüşür ve evren oluşur.
Bu savaş o kadar şiddetlidir ki Bigbang’e sebep olur. Marduk, Pymath’ı ikiye böler ve bir tarafıyla dünyayı, diğer tarafıyla gökyüzünü yaratır. Birçok dinde Dünya’nın ve Gökyüzü’nün iki ayrı varlık olarak düşünülmesinin sebebi budur.
Pymathın kemiklerinden dağlar, kanlarından ise denizler yaratılır. Son olarak Marduk, Pymath’ın parçalarını gökyüzüne bağlar ve böylece akrep kuyruğu akrep burcunu, aslan kafası da aslan burcunu oluşturur ve böylece gök cisimleri yaratılmış olur. Astroloji doğar. Düzensizlik yenilmiş, düzen getirilmiş olur.
Bütün Ejderha ile savaşan şövalye, kahraman veya tanrı motifleri buradan gelmektedir. Kaos ile Kozmos’un savaşı, düzensizliğin yenilip düzenin gelmesi yani evrenin oluşması, “sonsuza kadar mutlu yaşadılar” bla bla..
İncil’deki kıyamet gününde Cehennem’e atılacak olan Ejderha da budur, diğer Tradisyon’lardaki Ejderhalar da budur. Çin mitolojisindeki, diğer mitolojilerdeki baş düşmanlar, Tibet Ölüler Kitabı’nda, Mısır Ölüler Kitabı’nda ve diğer pagan kültürlerde aktarılan karanlık taraf budur. Şeytan denilen, tek derdi kötülük olan varlık bunlardan sonra dinlere girmiştir. İblis diye bir varlığın mitoloji tarihindeki yeri topu topu 3000 4000 senedir ve İblis, bu karanlığın yerini dolduran yeni bir karakter olarak ortaya atılmıştır. Zira mutlaka bir kötü olması lazımdır ki denge kurulsun.
Tevrat’ın tanrısının bile yaşı o kadar büyük değildir ki onun bile baş tanrı olması zaman almıştır. Kuran’da yaratıcıya Allah deniliyor ama Tevrat’taki tanrının adı Yahve veya Yehova(YHWH). Ki Yahve “Bulutların üstünde gezen Tanrı” demektir yani fırtına ve yağmur tanrısıdır. Kısaca Marduk’un başka bir versiyonudur ve tıpkı onun gibi gökyüzünde olduğuna inanılır. Zaten Tevrat’ta Tanrı’nın gökyüzünden yere indiğini, dolaştığını, sonra gökyüzüne geri çekildiğini anlatan birçok ayet vardır. Yahve, Zamanla el takısı alır ve Güneş Tanrısı haline gelir, gücü artar.
El, kutsallık barındıran bir takıdır. Zirael, Mikael, Fanuel vesaire. Bütün kutsal varlıklar, “El” takısı alırlar. Örneğin Şeytan, düşmeden önce adı Samael’dir. Düşen, kovulan varlık haline gelince adı İblis’e, Satan’a dönüşür, değişir.
Yahve de baş tanrı konumuna yükselince Adı Salem olur ki Jerusalem şehrinin adı da buradan gelmektedir. Jerusalem, “Salem’e Doğru” demektir ki biz buna “Yeruşalim” diyoruz. İşte böyle antik Mezopotamya inancı, semavi inançlara evrimleşir ve eski Sümer’deki, Asur’daki inançlarda bahsi geçen kahramanlar meleklere, hatta bir kısmı peygamberlere dönüşür. Fırtına Tanrısı iken Güneş Tanrılığına evrilen Marduk ise, bütün evreni yarattığı için “Salem” olarak tahta oturur.
Satan
Evren düzensizlikten yaratıldığı için, içinde düzensizlikler barındırır, yani her şeyin temeli düzensizliğe, karanlığa dayalıdır. Dolayısıyla herkesin içinde karanlık vardır, Pymath vardır. Ki buna semavi dinler nefis, yani sapmaya müsait olmak, günahı bilmek dediler. Buna ister nefis ister Ego diyin, dinler bu karanlık kırıntılarını, baş tanrının karşısında mücadeleye devam eden bir figüre indirgediler. Gece ve gündüzün döngüyü tamamlaması gibi.
Bu durumda gündüze tapanlar gibi, yenilmiş tanrıya tapanlar da olacak tabii ki, ki buna ezelden beri Satanizm diyoruz. Yezdâni’lik gibi Şeytan’ı kutsal sayan farklı dinler de var ama biz genel bir olgu olarak Satanizm’e bakacağız. Tabi satanizm bizim bildiğimiz gibi öyle Allah’ın yarattığı ve tek derdi kötülük olan bir İblise tapma dini değil.
Nasıl ki her din, diğer dinlerin eksik olduğunu, gerçek dinin kendi olduğunu iddia ediyorsa, Satanizm de aynı şeyi iddia ediyor. Örneğin İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik için “Değiştirilmiş din!” diyor. Orjinal dinin kendisi olduğunu söylüyor. Hristiyanlık ise, İslam’ı sahte bir peygamberin insanları saptırmak için yarattığı Deccal’in dini olduğunu düşünüyor. Yahudilik ise bu iki dinin de sahte olduğunu, gerçek Mesih’in, gerçek peygamberin henüz gelmediğini düşünüyor.
İşte satanizm de, gerçek tanrının aslında Allah olmadığına inanıyor. Hatta Allah’ın, korkudan ve sapkınlıktan beslenen, negatif enerjiyle yaşayan bir Tanrı olduğuna inandıkları için, semavi dinlerdeki cehennem gibi olguları da insanları korkutmak için bir bahane olarak kullandığını düşünüyorlar.
Satanizm, başlıca “Klasik Satanizm, Ateistik Satanizm, Luciferancılık…” gibi birçok kola ayrılıyor ama en yaygın ve eski olanı “Spiritüel Satanizm”dir ve mantık aynıdır:
Evreni yaratan asıl büyük Tanrı Şeytan’dır, ve Şeytan tıpkı politeist dinlerdeki gibi kendisine başmelekler gibi yardımcılar yaratmıştır ve bunun yanında kendisi gibi ezelden beri var olan bazı varlıklar da vardır. Bütün bu varlıkların bir rolü vardır ve Allah da bunlardan biridir. Fakat Allah, Şeytan’a karşı gelir ve kendisinin ilah olduğunu söylemeye başlar. Devrim yapmaya kalkar. Yani Allah Ego’yu temsil eden tanrıdır.
Allah, Şeytan’la mücadele etmek için insanlara asıl tanrının kendisi olduğunu iddia eden sahte dinler gönderir ve sahte peygamberler seçer. Böylece insanlar, aslında iyi olan Şeytan’ın kötü olduğunu, aslında gerçek Tanrı’nın Allah olduğunu sanarak sapmış olurlar.
Yani Satanizm’e göre Allah ile Şeytan’ın rolü değişiyor bir bakıma. Yoksa kimse sonunda Cehennem’e atılacağına inandığı bir varlığın peşinden gidecek değil. Semavi dinler Şeytan’ı kötü olarak adlandırırken, Satanistler Allah’ı kötü olarak adlandırıyor. Buna da kutsal kitaplardaki ceza sistemini, Allah’ın lanetlemesini, Cehennem’le korkutmasını örnek gösteriyorlar. Çünkü sonsuz merhametli bir Tanrı, kimseyi sonsuza kadar azapla tehdit etmez.
Biliyorum hemen saldıracaksınız ama bunu ben demiyorum, Satanizm böyle diyor. Ben sadece inancı aktarıyorum tıpkı diğer inançları da çekinmeden anlattığım gibi. Ülkemizde Satanizm’in kedi kesmek ya da bakire kızları kurban etmekten ibaret olduğu sanılıyor fakat bunun Satanizm’le alakası yok. Elbette böyle sapkın şeyler yapanlar da vardır muhakkak ama, e Satanizm adına kedi kesenler varsa, İslam adına kafa kesenler ya da İsa adına cadı avına çıkanlar da var. Biz takipçilere değil, inancın kendisine bakmalıyız.
İnanç olarak bakınca Satanizm’in felsefesi, iftira atılmış tanrıyı korumaktır. Çünkü Şeytan aslında insana hizmet eden bir Tanrı’dır. Sorgulayan Tanrı’dır, Karşı Gelen Tanrı’dır. Mantığı Temsil Eden Tanrı’dır.
“Gökten Gelen Tanrılar” diye adlandırılan ve Annunaki tabletlerine, Eski Sümer yazıtlarına dayandırılan bu inanca göre Şeytan, insanlığın gelişmesine yardım eden bir öğretmendir. Mantığın bedenleşmiş halidir. Diğer dinlerdeki Odin, Ptah, Enki, Meleke Tavus, Şiva, Tengri ve diğer bütün tanrı figürleri de aslında Şeytan’dır.
Satan, yani Şeytan, dünyanın en eski dillerinden biri olan Sanskritçe’de “Ebedi/Mutlak Gerçek” anlamına gelir. Lucifer ise yine ışık getiren anlamına gelen ve Şeytan’ın adlarından biri olan bir isimdir ve Satan adı da, tıpkı diğer tanrılar gibi bir gezegenden gelmektedir. Satürnden. İlginçtir ki diğer dinlerin “Kötü, Aşağılık, İğrenç” diye adlandırdıkları varlığa verdikleri isim bile “Mutlak gerçek, Işık getiren” gibi iyi anlamlara geliyor.
Satan, bilmeyi, bilgeliği temsil ettiği için, bilgiye kapalı dinlerce düşman olarak görülmüştür. Örneğin Tevrat’ta Adem ve Havva bilgelik ağacından yerler, ve bilirler. Bu biliş ise tanrıyı kızdırır ve kovulmalarına sebep olur. Yani yasak ağaç, aslında bilgelik veren ağaçtır. (Tevrat, Yaratılış 2;9 / 3;6–22)
Enok kitabında da bilmek, kötü bir şey olarak adlandırılır:
Enok, 68;9–13 “Dördüncüsünün adı Penemuel’di. İnsanlara mürekkep ve kağıtla yazmayı öğretti; böylece bugüne kadar pek çokları günaha girdi. İnsanlar böyle bir amaç için, inançlarını kalem ve mürekkeple göstermek için yaratılmadı.”
Ruhbanlaşmış her inançta soru sormak kötüdür, merak kötüdür. Birçok İslam mezhebinde de sorgulamak, şeyhe biat etmemek kötüdür. İnsanlar robot gibi üstün bir iradeye boyun eğmelidir. Evet, Kuran’da aklınızı kullanın diyen onlarca ayet var ama(Kasas 60, Mü’minun 80, Enbiya 10, Hud 51…),
Günümüzde şeyhler, gavslar, hacı hocalar tek otoritedir. Satanizm’de ise aklınızı kullanmak, sorgulamak mecburidir. Mantığa inanırsınız. “Bana inanmasan bile yeter ki sorgula, yeter ki gerçeği idrak et, gerisi önemli değil.” deniliyor.
Tabi bu size kalmış. İsterseniz Ego’nuza hizmet eder diğer dinlere inanırsınız, isterseniz mantığınıza hizmet eder Şeytan’a inanırsınız. Şimdi burada sırf Satanizm’e değiniyorum diye bana da “Satanist misin?” diye soranlar olacaktır eminim; merak etmeyin Satanist değilim arkadaşlar, rahat olun. Amacım sizin o son derece sağlam olan, sarsılmaz inancınızı, müthiş imanınızı yıkmak değil. Sadece bilgi veriyorum, tıpkı diğer inançları da objektif bir şekilde anlattığım gibi, bunu da anlatıyorum. Zaten imanınız tek bir yazıyla sarsılıyorsa imanınız zayıf demektir.
Satanizm’de Yaşam Amacı, İlâhi Adalet
Şeytan’ın dinini mantık olarak yorumlamalarının asıl sebebine gelirsek, dediğim üzere gerekçe ilahi adalet sistemi. Biz hangi davranışları kötü olarak yorumluyoruz? intikam almayı, işkence etmeyi. Örneğin sizin kadar zekası olmayan bir köpek sizi ısırdığında onu bir yere bağlayıp binlerce yıl işkence eder miydiniz? Bunu yapan birine nasıl bir gözle bakardık? Köpek, insan karşısında aciz bir varlıktır. Aynı zekaya sahip değildir. Hata yapabilir.
İşte insan da, tanrı karşısında böyledir. Eğer insan, başka bir insana kötülük yapacak kadar akılsız ya da muhakemesizse, bu onun öyle yaratılmasının sonucudur. Öyleyse suç insanda değil, onu yaratandadır. İnsan ya başına kötü şeyler geldiği, kötü bir kişiliğe evrildiği için kötü olur, ya da doğuştan kötü biridir, her türlü kötülük yapacaktır. Eğer doğuştan kötüyse bu onun suçu değildir, yaşarken kötü şeylerle karşılaştıysa, kötü bir hayat yaşadıysa ve kötülüğü öğrendiyse de suç onun değildir. Suç kimsenin olmasa da, eğer insan, sonsuza kadar işkence edilecekse, ona bu işkenceyi yapan kişi, yine insan gibi düşünen aciz bir varlık olmak zorundadır. Kötü bir varlık olmak zorundadır. “Böyleyse semavi dinlerin, Cehennem’in tanrısı, sonsuz merhametli olamaz. Öyleyse gerçek tanrı değildir!”
Ayrıca bu sadece Satanizm’in düşüncesi değil. Size az önce bahsettiğim hadislerin bile çoğunda bu fikir saklanmıyor. İslam alemi içinde bile bu soruları soranlar olmuş zamanında. Ömer Hayyam gibi birçok kişi rubailerinde bunları dile getirdiler:
“Allah her şeyi biliyorsa, Şeytan’ın da sapacağını bilmiyor muydu? Şeytan’ın sapacağını biliyorsa neden yarattı? böyle bir durumda sapkın yaratılan Şeytan’ın suçu var mıdır? Allah aslında Şeytan’ı hedef tahtası olarak mı gösteriyor? kötülüğü yaratan da Allah ise, kötülükten sorumlu olan Allah mıdır?”
Bu gibi sorular semavi dinlerin mezheplerinde bile gündeme gelmiş ama tahmin edeceğiniz üzere bu soruları soranlar ya öldürülmüş, ya da garip bir şekilde din alimi olarak karşılanmışlar.
Bu gibi sorulardan dolayı ve daha birçok etkene dayanarak, basitçe, Satanistler kutsal kitapların Allah’ına kinci, zalim, merhamet maskesi takan gaddar bir tanrı gözüyle bakıyorlar. Tabii ki inançları bundan ibaret değil. Soracaksınız “Ee kimse cehenneme gitmeyecekse, kimse cezasını ödemeyecekse ilahi adalet nerde? yaptıklarımız yanımıza kar mı kalacak?” bunun cevabını da Enkarnasyon mantığıyla veriyorlar. Yani varlığın tekamülü inancıyla.
Nasıl ki doğadaki her şey, hatta gezegenler bile belirli evrelerden geçerek gelişiyorlarsa, nasıl ki evrimsel süreçte her canlı bölgeye adapte olarak uyum içine giriyorsa, insan ruhu da böyle evrim geçiriyor. İnsan ruhu da tekamül ediyor. İnsan ruhu henüz kusurlu, henüz gelişememiş bir form.
Neticede iyiyi de kötüyü de yaratan bir güç varsa, bu güç her şeyi yarattıysa, pekala yarattığı varlıkların içinde kendisinden bir merhamet ve kötülük bulunuyorsa, o halde bu varlıklar da yaratıcıya ait varlıklardır. Yaratıcı’dan bir şeyler barındırırlar, ki buna da Semavi dinler “Allah kendisinden ruh üfledi” diye aktardılar.
Yani biz tanrıdan ayrı değil, Tanrı ile bir olan varlıklarız. Satanizm’de evren, Panteizm inancında olduğu gibi tanrıyla bir. Her şey tek bir organizmanın ürünü. Tıpkı bizim içimizde milyonlarca bakterinin ve mikrobun dolaşması gibi, biz ve evren de Tanrı’nın içindeyiz. Tanrı ile biriz. Tanrı’nın ruhuyuz. Ve Tanrı’ya geri döneceğiz. Geri dönünce de, yeniden yaratılacağız.
Tıpkı vücudumuzda ölen bir hücrenin yerine yeni bir hücrenin doğması gibi. Tıpkı bedenimizin her gün kendini yenilemesi gibi. İnsanlar da ölerek kendilerini yeniliyorlar. Tanrıya dönüyor ve yeniden doğuyorlar.
Bu hayatında günah işleyen biri, bir dahaki hayatında acı çekerek bunu telafi ediyor. Yani ezenin de ezilenin de bir rolü var.
Madem ki İyiliği de kötülüğü de de Tanrı yarattı, öyleyse iyi de kötü de eşittir, yapılan iyilik de kötülük de Tanrı’ya yapılıyordur ve yapan da Tanrı’dır. İyi de kötü de Tanrısal’dır çünkü Tanrı hem iyi hem kötüdür. Çünkü Tanrı’nın isteği olmadan hiçbir şey gerçekleşemez. Hatta Tanrı o kadar mutlaktır ki; onun olduğu yerde ondan başka bir şey bulunamaz. E tanrı her yerde ise, öyleyse her yer, her şey tanrı olmak zorundadır. Çünkü Tanrı’nın yanında başka bir varlık mevcut kalamaz. Öyleyse her şey tanrı olur.
Herkes aynı şey ise, herkes aslında bir ise, herkes Tanrı’dan taşan zerreler ise, o zaman kimsenin hesap vermesine gerek yoktur. “Ben birini bıçaklarken, kendimi bıçaklamış oluyorum. Birini kandırırken kendimi kandırıyorum, birine işkence ederken, kendime ediyorum. Birine iyilik yapıyorken de kendime yapıyorum. Hesabını kendime vereceğim.”
Bu hayatımda günah işlediysem, bir şeylere engel olduysam bir dahaki hayatımda bunu telafi edeceğim.
Taa ki kötülük bitene kadar, taa ki tecrübe edilmesi gereken her şeyi tecrübe edip en iyiye, Nirvana’ya, Fenafillah’a ya da Cennet denilen Tanrı’ya ulaşana kadar. Evren bir gün son bulacak, sonra yeniden yaratılacak. Ben şimdi öleceğim, ama başka biri olarak yeniden doğacağım. Taa ki öğrenilmesi gereken her şeyi öğrenene kadar. Taa ki yaşadığım hayatlarda bu gerçeği fark edene ve ermişliğe ulaşana kadar. Dolayısıyla başıma gelen bütün kötülükler, önceki hayatlarımda yaptığım kötülüklerin sonucu. Bunu hak ettim, öyleyse isyan etmemeliyim. İnsan olarak yaşama görevim bittikten sonra da melek olarak, daha üstün formlarda çalışmaya devam edeceğim ve en sonunda bütün boyutlarda tecrübe kazanarak Tanrı olacağım, buna göre yaşamalıyım.
Yani aslında Satanist’ler öyle isyankar, sırf karizma olsun diye Şeytancılık oynayan kişiler değil. Tam tersi.
“Çünkü ben, kendini fark etmek isteyen Tanrı’nın bir yüzüyüm.”
Tanrı, varlık, bunların hepsi bir bilinç. Ruh, bilincin bir parçası ve bilinç ise Tanrı’nın kendisi. Bilincin ise, bilincinde olacağı bir şey lazım, yani bizler. Bilinçlenecek bir durum yoksa, bilincin de anlamı yoktur. Yaratıcının anlamı, yarattığıyla orantılıdır. Eğer bir tanrı hiçbir şey yaratmıyorsa, hiçliğin ortasında Tanrı’nın da anlamı yoktur. Yaratıcı, yarattığı müddetçe anlamlıdır.
Nasıl ki su olmadan deniz olmuyorsa, varlık olmadan da bilinç olmaz. Öyleyse yaratılan ne varsa, yaşanan ne varsa Tanrı’dandır.
Dolayısıyla Tanrı mükemmel ve kusursuz olduğu için onun yarattıkları da kusursuz olmalıdır. Kusursuza evrilmelidir. Bunun için yaratılanlar, yaratanı idrak ederek ona layık olmak adına uygun yaşamalıdır. Satanizmin amacı da ruhu mükemmelliğe ulaştırmak, bunun için bütün sahte tanrıları kaldırmak ve meditasyonla, karma ödeyerek bir ömür geçirmektir. Çünkü Hayatın anlamı budur. Yaratılanlar, kaosun izlerini iyileştirerek kozmosa çevirmelidir, sahte dinler kaldırılmalı ve herkes tek olan gerçeği anlamalıdır.
İşte burada, Satanizm felsefesiyle Masonluk felsefesi birleşiyor. Tek dünya düzeni fikrine geçiliyor. Tek bir yerden yönetilen, tek bir inanca sahip olan, tek bir devlete sahip olan, tek bir dünya.
Astaroth’un 8 Yönlü Yolu / 8 Varlık Boyutu
Bu evren bir yalan. Yaşadığımız hayat bir yalan. Yaşadığımız her şey geçici bir tecrübe. Gerçek olan tek şey bilinç ve tanrının kendisidir. Tıpkı Plotinus’un Suduret Teorisi gibi, kadim öğretilerde Logos denilen mantık, bunu idrak edebilmektir.
Burada geçirdiğiniz 70 80 yıllık ömürde gerçeğin farkına varmak, yaşadığınız kimliğin geçici olduğunu anlamak ve kendinizi Tanrı’ya adamak; sahte Tanrılara değil, gerçek Tanrı olan Şeytan’a, yani kendinize tapınmak.
Bu evrim esnasında geçilmesi gereken sekiz varlık boyutu, sekiz büyük aşama vardır ki buna da Satanizm’de “Astaroth’un 8 Yönlü Yolu” denir. Buddha’nın 8 temel öğretisi, Spiritüalizm’in 8 boyutu gibi. Aslında birçok öğretide yer alan bu motiflerin, tek bir noktada birleştiğini görüyoruz. Sırat Köprüsü, Nuh Tufanı, Adem ile Havva, büyün bu mit’ler dünyanın dört bir yanındaki inançlarda mevcut. Ki bunlarla alakalı da yazılarım ve videolarım var, linkleri yazının sonuna ekleyeceğim.
Satanizm deyince size belki oyun gibi geliyor olabilir ama dünyada gerçekten Satanist Kiliseleri de var ve Şeytan’ın öyle Baphomet gibi keçi kafalı bir varlık olduğuna inanan Satanistler değil bunlar. Sizin şuan Çakra Meditasyonu, Enerji Paylaşımı ya da Kundalini eğitimi dediğiniz her şey esasında içinde Reenkarnasyon ve karma mantığı barındıran Spiritüalizm’e, yani Satanizm’e dayanıyor.
Her ne kadar geçen binlerce yıl esnasında bu inançlar Uzakdoğu dinlerine ya da Mu Kıtası’nın dinine dönüşmüş ve öyle bilinmişse de, “Mutlak Gerçek” anlamına gelen Satan adının İbrance’ye “Düşman” olarak çevrilmesi gibi, antik bilgilerin çoğu da tam zıttına çevirilerek yayıldı.
Birçok Satanist veya Spiritüalist, celse deneyleri yaparak ruh çağırma seansları düzenliyorlar ve geçmiş hayatlarıyla konuşmaya ya da Galaktik Konsey dedikleri üstün varlıklara, meleklere ulaşmaya çalışıyorlar. Bu deneylerle alakalı yazılan birçok kitap var. Gerçek olsun olmasın, bu yapılan çalışmalar cin çağırmaktan ya da Kuran’da bahsi geçen şeytanların insanları kandırmasından, onlara sahte vahiyler vermesinden farksız değil. Hangisinin gerçek olduğu ise size kalmış. Bu deneylerle ve varlıklarla alakalı kaynak olarak Dolores Cannon’un kitaplarına, Bedri Ruhselman’ın “İlahi Nizam ve Kainat” adlı eserine, “Ra Bilgileri” adlı 4 ciltlik kitap seriisine ya da “Sâdıklar Planı” adlı 7 ciltlik Spiritüalist raporlara bakabilirsiniz.
Biliyorum kimilerinize bu sapıkça bir fikir, kimilerinizeyse tasavvufi bir inanç gibi geldi. Ki zaten Satanizm inancı, Tasavvuf gibi birçok akımın doğmasında etkili olan bir inançtır. Bunu ister “Şeytan Allah’ın yolunda gidenleri saptırdı ve bazı İslam mezheplerine kadar girdi” diye anlayın, isterseniz tam tersini düşünün. Tıpkı iki elin parmaklarının birbirine girmesi gibi, inançlar da iç içe girmiş durumdalar. Bunları birbirinden ayıklayabilmek içinse okumak gerekiyor. Bilmek gerekiyor.
Örneğin İslam alimi diye anlatılan ve “Enel Hak”, yani “Ben Allah’ım” diyen Hallac-ı Mansur, kendisine usta olarak Firavun ve Şeytan’ı gösterir. Kitaplarında asıl bilgeliğin Şeytan’dan geldiğini anlatır.(Hallac-ı Mansur, Tavasin, s.38–45. Yaba Yayınları, 3. Baskı.)
İbn. Arabi ve İmam Rabbani gibi birçok kişi her şeyin Allah olduğunu, herkesin Allah olduğunu, ancak ölünce bu gerçeği anlayacaklarını ve kimsenin kötü olmadığını söyler, Şeytan’ı Aklarlar. (İbn-ül Arabi, Füsusul Hikem Şerhi, s.231–248. Ataç Yayınları, 2007 / İmam Rabbani, Mektubat,1. Cilt, 260. ve 282. Mektup)
Mevlana gibi birçok kişi, her şeyin bir olduğunu, kutsal kitaplarda yazanların avam kısmına, yani düşük zekalı kişilere hitap ettiğini, bunların asıl manalarını kendileri gibi ermiş kişilerin anlayabileceğini söyler. Hatta Mesnevi’yi direkt olarak Tanrı’dan ilham yoluyla, yani vahiyle yazdığını söyler, Peygamberliğe soyunur. Hatta ve hatta müritlerine “Kâbe’ye gitmenize gerek yok. Parayı bana verin, benim etrafımda 7 tur dönün yine hac yapmış olursunuz.” diyerek Allah’lığa soyunur. (Mevlana, Mesnevi, Timaş Yay. Cilt 1, Giriş. / Mevlana, Divan-ı Kebir’den Seçmeler, Ötüken Yay. Cilt 1, Giriş.)
Hani sizin o “Bizim aklımız ermez, orada derin bi mana var, orada başka bir şey demek istiyor aslında!” dediğiniz ve okumadan savunduğunuz şeyler var ya, hani sizin o market raflarından 5 liraya aldığınız “Kuantum Düşünce Gücü” kitapları, “The Key, The Secret” gibi sahte bilim kitapları var ya, hani “Evrenin sırrını bulduk! evrenden isteyince her şey oluyor, tanrıya değil evrene dua edin!” denilen uzakdoğu fikirleri var ya, işte bunların hepsi Spiritüalizm’den yani Satanizm’den geliyor.
Ve okumazsanız, araştırmaya korkarsanız gerçekten de buna sizin aklınız ermiyor demektir. Ki eminim şu yazdıklarıma karşı çıkıp burada kendince İslam’ı savunmaya ya da beni birçok şeyle suçlamaya kalkacak olan tipler de hayatlarında bir kere bile Kutsal kitaplarını okumamış kişilerden çıkacak. Dindar geçinen, kendini öyle kandıran ama din hakkında hiçbir bilgisi olmayan kişilerden çıkacak. Belki çocukken Kuran Kursu’na gitmiş, Arapça okumayı öğrenmiş ama okuduğundan bir halt anlayamayan kişilerden çıkacak.
Burada gerçek dinin satanizm olduğunu ya da diğer dinlerin sahte olduğunu ima etmeye çalışmıyorum. Herhangi bir dinin sahte veya gerçek olduğunu da iddia etmiyorum zira misyoner değilim, neye inandığınız beni ilgilendirmiyor. Ama lütfen, en azından inandığınız dinin kitaplarını okuyun ve bilin. Cahillik, insanı insana düşman eder. Bilmek ise töleransı, dostluğu yaratır. Çünkü İnanmak insanın en büyük ihtiyaçlarından biridir. Yeter ki inancınızı kimsenin kafasına vura vura kabul ettirmeye çalışmayın ve dünyada başka inançların da olduğunu bilin.
Biliyorum çok riskli bir konuyu işledim. Umarım düşmanlığınızı değil, dostluğunuzu kazanmışımdır. Şimdilik bu kadar, ben Diamond, diğer yazılarda görüşmek üzere. (Bu arada Youtube’a da beklerim)
NOT: Bu yazı ve diğer yazılarım tamamen bana aittir ve hakları saklıdır. Kaynak göstermeden veya benden izin almadan herhangi bir makalemi elektronik ya da matbuu mecrada kopyalamanız halinde hakkınızda yasal işlem başlatılacaktır.
“Sirius Yıldızı ve Astroloji” Videosu
“Mahşerin Dört Atlısı” Videosu
“Öldükten Sonra Ne Olacak” Videosu
“Başörtüsü’nün Tarihi” Videosu
“Kurban Verme’nin Tarihi” Videosu
Ayrıca başta sözünü verdiğim Şeytan diyaloğunun tam metni için:
Şeytan ile Soru Cevap, Tam Metin, Tıkla
PDF ve WEB Kaynaklar için Video linkine bakınız: Video Linki, Tıkla
Diğer Kaynaklar
Kuran, Bakara suresi 14, 34 ve 102, 168. Ayetler.
Kuran, Kehf Suresi, 50.
Kuran, Hicr, 36.
Kuran, Kasas, 60 / Müminun, 80. Kuran, Enbiya, 10 / Hud, 51.
Müslim, Eşribe, 103, 107.
Buhâri, Edeb, 165, 166;
Müslim, Zühd, 54;
Tirmizî, Edeb, 1, 4;
Nesaî, Cenâiz, 52.
Buhârî, Vüdû’, 9,
Deavât, 14;
Müslim, Hayz, 122, 123.
İncil, Matta 17:18.
İncil, Markos 6:13.
İncil, Luka 4:35.
İncil, Yuhanna 10:20.
İncil, Yuhanna, Vahiy, 12;4–17 / 13;2 / 17;8.
Tevrat, Yaratılış, 3;1 / 2:9 / 3;6–22.
Enok 68;6–7 / 68;9–13
İlhan Arsel, “Şeriat ve Kadın”, 3.Baskı, İstanbul, 1989.
Turan Dursun, Din Bu I/II, İblis.
Hallac-ı Mansur, Tavasin, s.38–45. Yaba Yayınları, 3. Baskı.
İbn-ül Arabi, Füsusul Hikem Şerhi, s.231–248. Ataç Yayınları, 2007.
Mevlana, Mesnevi, Timaş Yay. Cilt 1, Giriş.
Mevlana, Divan-ı Kebir’den Seçmeler, Ötüken Yay. Cilt 1, Giriş.
Ramtha, s.232 ve 249. Akaşa Yayınevi, 1990.
Ra Bilgileri, sf 47–48. Akaşa Yayınevi, 1994.
İmam Rabbani, Mektubat, 282. Mektup.
İmam Rabbani, Mektubat,1. Cilt, 260. Mektup.
Beki İkala Erikli, Meleklerle Yaşamak, s.100. 2012.
Spiritüalizm hakkında detaylı araştırma için:
“Ra Bilgileri”, C. Elkins, 1–4 Citler, Sâdıklar Planı, 1–7 Ciltler. Dolores Cannon, “Önceki 5 Yaşamım” ve “Ölümden Ötesi” Bedri Ruhselman, “İlahi Nizam ve Kainat”
İlhan Arsel, Şeriat ve Kadın, 3.baskı, İstanbul-1989.
Turan Dursun, Din Bu I/II,