Kuantum Sıçraması ve Kuantum’u Anlamak

Diamond Tema
6 min readOct 17, 2017

--

Kuantum’u Anlamak

Merhaba bu blogdaki konuları ve daha fazlasını, yeni açtığım Youtube kanalında video olarak paylaşacağım. Dilerseniz kanalı inceleyebilir ve takip edebilirsiniz: https://www.youtube.com/c/diamondtema

İnsanlığın en eski sorularından birisi, “Madde sonsuza kadar bölünebilir mi?” sorusudur. Aristo, maddenin özelliğini kaybetmeden sonsuza kadar bölünebileceğini savunmuş, Demokritus gibi atomcu felsefeciler ise atomun maddenin bölünemez en küçük temel yapı taşı olduğunu savunmuşlardır. 20’inci yüzyılın başlarında kuantum mekaniğinin de gelişmesiyle bu soru da çözülmüş oldu. Maddenin, özelliğini kaybetmeden sonsuza kadar bölünemeyeceğini, “atom” denilen temel yapı taşlarından oluştuğunu öğrendik. Ancak, Demokritus’dan farklı olarak, her ne kadar maddenin temel özelliklerini taşıyan en küçük parçacık olsa da atomun da bir iç yapısı olduğunu biliyoruz.

Atomun ortasında proton ve nötronlardan oluşan çekirdek, bu çekirdek etrafında ise gezegenlere benzer yörüngelerde dönen elektronlar bulunmakta. Bu elektronlar ile çekirdek arasındaki mesafeyi tarif etmek için bilim camiasının kurduğu cümle ise şöyle: “Atomun içinin %99’dan fazlası boştur.”

Ancak, çekirdek etrafında dönen elektronların, güneş etrafında dönen gezegenlerden önemli bir farkı vardır. Gezegenler gibi klasik parçacıklar bir enerji seviyesinden diğerine geçtiklerinde aradaki bütün değerleri alabilirler. Kuantum mekaniğine göre ise elektronlar herhangi bir enerjiye sahip olamazlar. Elektronlar sadece belirli diskrit enerji yörüngelerinde bulunabilirler. Bunu daha iyi anlamak için elektronların çekirdek etrafında bir merdivene tırmanıp indiğini düşünelim. Elektronlar sadece basamaklarda bulunabilirler. Onları basamaklar arasında bulmak mümkün değildir. Yani ya A noktasında olurlar, ya da B. Siz, elektronları A’dan B’ye giderken bulamazsınız. Buna da “Kuantum Sıçraması”, yani bir nevi Işınlanma denilmektedir.

Merdiven örneğinde, diyelim ki parçacık N. basamakta olsun, N+1. basamağa hareket ettiği zaman klasik parçacık aradaki boşluktan geçip N+1. basamağa bu şekilde ulaşacaktır. Diğer taraftan elektron gibi kuantum mekaniği yasalarına tabi parçacıklar N. basamaktayken aniden ortadan kaybolup aradaki bölgeden geçmeden direkt N+1. basamakta ortaya çıkarlar. Elektronlar bir üst seviyeye geçerken ortamdan bir foton emerler. Diğer taraftan bir alt seviyeye geçerken ortama bir adet foton yayarlar. Foton en küçük ışık huzmesidir. Atomun bu garip yapısı olmasa, diğer bir deyişle elektronlar Newton yasalarına tabi olsalardı atomlar kararlı olamaz, saniyenin milyarda birinden az bir zamanda elektronlar çekirdeğe çarpardı. Tabii bunun sonucunda kararlı atomlar oluşamaz, yaşam ortaya çıkamayacağı için de siz bu satırları okuyamazdınız. Yani atomun bu yapısı olduğu için çok şanslıyız. Müthiş hızlarla dönen bu parçacıkların birbirlerine çarpmadan kendilerine has yörüngelerde tamamen raslantısal izledikleri yol, en ufak bir aksaklığa uğrasaydı evren var olamayacaktı. Buna kimileri “tesadüf”, kimileriyse “ilâhi irâde” demekte.

Kuantum sıçrama kavramı genel olarak elektronun bir enerji seviyesinden diğer enerji seviyesine geçmesi için kullanılsa da bunu daha genel anlamda bir parçacığın bir yerde ortadan kaybolup başka bir yerde ortaya çıkması için kullananlar da vardır. Kuantum mekaniğine göre bir cisim bir yerde ortadan kaybolup başka bir yerde ortaya çıkabilir. Afrika’daki bir aslanın aniden odanızda belirme ihtimali sıfır değildir, pekâlâ böyle bir şey olabilir. Fakat bu durum sizi korkutmasın. Çünkü, böyle bir şey mümkün olsa da gerçekleşme ihtimali imkânsıza yakındır. Bunun yanında, atom gibi küçük bir cisimden ziyade, şekil almış büyük bir cismin bu tarz bir “kuantum sıçraması” yapması evrenin yaşı göz önüne alındığında imkansız sayılabilir. Bu durum ancak elektron gibi küçük parçacıklarda gerçek anlamda gözlemlenebilir. Yani en azından şimdiki bilgilerimiz, teorilerimiz ve felsefemizle bir insanın veya bir canlının “ışınlanabilmesi” pek de mümkün değildir. Çünkü, hayatta kalma olasılığı yok denecek kadar aza düşüyor.

Bunu un elemek gibi düşünebilirsiniz. Fakat burada durum şöyle oluyor, siz elekten direkt olarak bir ekmek geçiriyorsunuz, ve ekmek una dönüşüyor. Yani eğer başka bir şehirdeki bir akrabanızı, odanıza ışınlamaya çalışsaydınız, akrabanızı oluşturan bütün atomlar ve parçacıklar odanızda gerçekten de belirebilirlerdi, ancak akrabanız çoktan ışınlanma esnasında parçacıklara ayrılıp ölmüş olurdu.

Kuantum’u Yanlış Anlamak

Bir de şöyle bir durum vardır ki, “Kuantum Sıçraması” tabiri, özellikle popüler kültürde farklı bir anlamda kullanılmaktadır. Yani yukarıdaki Işınlanma veya maddenin kararlı halde işleyişinden ziyade, Sıçrama olayına bazı “ruhâni, ilâhi” amaçlar yükleyen kişiler vardır. Çeşitli kuantum ‘uzmanları’, Kuantum Sıçramasını kullanarak insanlara istedikleri şeyleri elde etmeyi öğretebileceklerini, insanların daha mutlu bir yaşam sağlayabileceklerini iddia ederler. Sözde, bu aradaki “boşluk” kısmını, bütün insanları yöneten bir “bilinç” doldurmaktadır. Bu bilinç, aynı “Sıçrama”da olduğu gibi mesafelerden bağımsızdır, ve niyetleri hisseder. Kısacası siz dua edersiniz, o gerçekleştirir. Bu bildiğiniz istekleri tanrılaştırmak demektir ve literatürde “Spiritüalizm, Kuantum Teolojisi, New Age Ruhçuluk” olarak bilinmektedir.

Karma ve Reeenkarnasyon felsefesiyle dolaylı yoldan bağlantılı bir inanç kuran bu kişiler, ilk başta bizim yukarıda anlattığımız bilimsel gerçekleri anlatmakla işe başlarlar. Daha sonra da ışık parçacığı olan fotonun aslında duygu yoğunluğu içeren bir düşünce olduğunu iddia ederler. Bu kişilere göre, kişi korktuğu zaman vücudumuzdaki elektronlar bir üst seviyeye sıçrar ve tekrar eski seviyelerine geri döndüklerinde etrafa yaydıkları fotonlar aracılığı ile korktuğumuz şeyin başımıza gelmesini sağlar. Diğer taraftan olumlu düşünce yoğunluğu taşıyan fotonlar yayarsak olumlu bir hayat yaşar, istediklerimizi elde ederiz. Çünkü bizim düşüncelerimiz de bir titreşimdir ve biz ne düşünüyorsak, madde altı parçacıklarımız bunu hisseder ve uygularlar. Bu fikri %100 yanlış olarak etiketleyemeyiz fakat, %100 doğru olmadığı da bir gerçektir. 2 Doğru arasına 3 Yanlış katılarak harmanlanmış bu felsefeyi iyi öğrenmezsek, yarın kendimizi Nişantaşı’nda, kısa ve mora boyanmış saçlarıyla, jaguar desenli taytlar giyerek Yoga yapmaya giden ablaların arasında bulabiliriz.

Yukarıda da bahsettiğim gibi, elektronların bir üst yörüngeye çıkmaları için yüksek enerjili fotonlar tarafından uyarılmaları gerekmektedir. Korku, sevinç, hüzün gibi duyguların böyle milyonlarca foton ürettiğini iddia etmek bilimsel açıdan mümkün değildir. Ancak, şu an bilimin tam olarak açıklayamadığı, özellikle çok yeni olan bu kuantum dünyası hakkında o kadar bilgisiziz ki, yarın bunun aksini göremeyeceğimizi de söyleyemeyiz. Bütün dini inanışlar, felsefi düşünceler, bilinç ve şahıslılık konusundaki yazılanlara ve hayatımızda henüz açıklayamadığımız bağlara ve tesadüflere baktığımız zaman bu düşünce çok korkutucu bir hal alıyor. Bunu doğru kabul etsek bile “yayılan fotonlar korktuğumuz şeyi nasıl gerçekleştiriyor?” sorusuna bilimsel ya da akli bir cevap vermek şimdilik mümkün değildir. Daha doğrusu verilen cevabı “tamamlayabilmek” mümkün değildir. Dahası atomların “bu foton korku fotonu, bu foton sevgi fotonu” şeklinde bir algıya sahip olduklarını iddia etmek de bilimsel açıdan mümkün değildir.

“The Secret”, “The Key” gibi -kuantum düşünce gücü- üzerine yazılmış birçok kitap ve hayatınızı ne şekilde yaşamanız gerektiğini söyleyen birçok yazar, bilimadamı, teorisyen ve felsefeci bulabilirsiniz. Ancak, neye ne kadar inanacağınıza karar vermek için önce konunun derinliklerine inebiliyor olmanız gerekir. Aksi halde ya yanlış öğrenir-öğretir, ya da kandırılırsınız. Bunun için de bu, hayatımızın en ufak parçasına kadar, zamana kadar her şeye etki eden ve her şeyle ilişkili olan bu kuantum dünyasını iyi bilmeniz gerekiyor. Şimdiki bilgilerimiz ve öğrenebildiklerimiz bize ne kadarını veriyorsa hepsini almamız gerek. Bunun için sizlere onlarca yazı hazırladım, profilimde dini inançlara, bilimsel teorilere ve Kuantum prensiplerine kadar çeşit çeşit yazılara yer verdim. Bu yazılara emek harcayıp sunmamdaki tek gaye, biraz olsun toplumumun bilinçlenmesine katkıda bulunabilmektir. Okuduktan sonra ne düşüneceğiniz ise size kalmış.

Bazı sözde kuantum düşünce uzmanları, bu sıçrama yöntemiyle başarılı olduğumuz paralel evrenlere çıkabileceğimiz, gerçekliği yeniden inşa edebileceğimiz gibi bilim kurgu sınırları içerisinde bile savunulması güç iddialar ortaya atmaktadırlar. Hangi açıdan bakarsanız bakın, söz konusu iddialar bilimsel olmaktan uzaktır. Bu insanlar, New Age denilen ve yeni yeni ortaya çıkan bir mistik akımın temsilcileridir. Bence bu fikirlerin “Antik Astronot” teorisi ve “Reptilian” teorileriyle aynı seviyede ciddiye alınması gerekiyor. Kaldı ki profilimde “Uzaylı Tanrı Teorisi” ve “Hologram Evren/Matrix Teorisi” üzerine de yazılar hazırlamış bulunmaktayım. Yazıyı kalabalıklaştırmamak için buraya linkleri uzun uzadıya dizmeyeceğim. Merak eden olursa hiç zahmete girmeden profilimde bu yazıları bulabilecektir.

Yazıyı sonlandırmadan önce kısa bir bilgi vermek gerekirse: New Age akımı 1960’lı yıllarda Batı’da, özellikle ABD’de ortaya çıkan yarı-dini, yarı-bilimsel bir düşünce akımıdır. Dini pratikleri ağırlıklı olarak doğu dinleri, Gaia düşüncesi ve neo-paganizmden etkilenmiştir. TÜBİTAK eski başkanı Prof. Dr. Namık Kemal Pak’ın, New Age akımlarının bilimsellik iddialarıyla ilgili kullandığı bir sözü vardır: “Bu adamların iddiaları yanlış bile değildir”.

Bu cümle her şeyi özetlemektedir. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Diğer yazılarımda görüşmek dileğiyle…

https://www.facebook.com/diamondtemaofficial/notifications/

NOT: Bu yazı ve diğer yazılarım benden özel izin alınmadan ve kaynak belirtilmeden hiçbir ortamda kullanılamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve paylaşılamaz. Benden özel izin almadan ve kaynak belirtmeden kullandığınız taktirde hakkınızda yasal işlem başlatılacaktır.

--

--

Diamond Tema

Din, Bilim ve Tarih üzerine yazılar yazmaktayım. Ayrıca Youtube adresimiz: https://www.youtube.com/c/diamondtema