Ruhların Köprüsü İnancı (Sırat Köprüsü vb.)

Diamond Tema
8 min readSep 9, 2017

--

Merhaba bu yazıyı yeni açmış olduğum Youtube kanalında video olarak da yayımladım. Dilerseniz daha fazla görsel ve anlatım için ilgili belgeseli izleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=v02_wCvJy3M

Bu yazıda sizlere birçok inanışta yer edinmiş olan köprü motifinden, yani Müslümanların bildiği adıyla “Sırat Köprüsü”nden bahsedeceğim. Bu kavram, (ruhun öldükten sonra gideceği yeri belirleyecek olan köprü) Çin’de, Babil’de ve yakın tarihte de Zerdüştçü inançta yer bulmuştur. Artık geldiği evre ruhlar köprüsü, yani ruhani bedeninizle geçeceğiniz bir yolu temsil eden basit bir sınav iken, bu inancın çıkış dönemlerindeki varyasyonları çok daha ilgi çekicidir.

“Ruhların Köprüsü” (Bridge of Souls), çok sayıda efsaneye konu olan yaygın bir temadır. Bu köprü, ahiret yolculuğuna çıkmış ölülere ait ruhların izleyeceği yolu temsil eder. Gökkuşağı da buna bir örnektir, bir dönem gökkuşağı ortaya çıkınca ruhların geçiş yapmaya başladığı düşünülürdü. Hatta bu reenkarnasyonla bile ilişkilendirilmişti. Bildiğiniz üzere reenkarnasyon inancına göre bir insan bu hayatında erkekse, bir dahaki yaşamında kadın olarak doğabilirdi. Günümüzde de birçok kültürde gökkuşağının altından geçen bir kişinin cinsiyet değiştireceğine inanılır. Anadolu’da bazı bölgelerde ve Balkanlarda halen daha bu inanış, batıl inanç şeklinde olsa da yaygındır.

Birçok inanışta insanların ruhlarının, beden öldükten sonra bu dünya ile öte dünya arasında bir köprüden veya yoldan geçeceği düşünülmektedir. Yani köprü motifi, bazı inançlarda sadece ruhumuzun boyut değiştirirken geçeceği bir yer iken, bazı inançlarda ise Ruh’un öte aleme vardıktan sonra gideceği bölgenin (cennet ya da cehennem) belirleneceği bir sınavdır.

Köprü sembolü, esasen başarıya ulaşmak için geçilmesi gereken aşamaların bir tezahürüdür. Bu, kimi tradisyonlarda “dar kapı” olarak, kimilerinde “zor geçit” olarak, kimi mitlerde “sadece bir anlık açık olan bir geçit” olarak aktarılmıştır. En sık kullanılan temalar ise “çarpışan iki kayanın arası” veya “iki ateşin arası”dır. Üstelik bunlar sadece efsaneyle kalmamış, uygulamaya da geçirilmiştir. Örneğin Sathapata Brahmana’ya göre ölen kimse, günahkarları yakan, fakat iyilerin geçmesine izin veren iki ateş arasından geçmek durumunda kalır.[2]

Ayriyeten şamanlarda da, devlet liderleri veya yüksek mertebedeki kahinlerle görüşmeye gelen kişi, iki ateş sütununun arasından geçmelidir. Eğer herhangi bir yeri yanmadan bu yoldan geçmeyi başarabilirse, bu, ruhunun temiz olduğu anlamına gelirdi. Moğol istilası döneminde Roma’nın Han ile görüşmesi için gönderdiği Piano d. Carpini isimli elçi de aynı testten geçmek zorunda kalmıştır. Tarihte bunun örneklerine sıkça rastlamaktayız.

Size gökkuşağından bahsetmiştim. Bu sembolle alakalı efsaneler sadece cinsiyet değiştirmekle sınırlı değil tabii ki. Gökkuşağı, Samanyolu’ndaki büyük yarığın yeryüzündeki yansıması olarak görülmüş ve Sırat köprüsü olarak bildiğiniz köprünün minyatürü olarak yorumlanmıştır. Gökkuşağı bir arındırma yoludur. Gökkuşağıyla bir araya gelen kişi mutlak aydınlanma yaşar. Gökkuşağı, tanrıların mesajcısı İris’in eşarbıdır. Budistlere göre de Buda’nın kendisi, yeryüzüne inerek bir gökkuşağı üzerinde yürür.

Çoğu masalda gökkuşağının iki ucunda ellerinde altınlarla cinlerin beklediğine inanılırdı. Eğer henüz ölmemişken bir gökkuşağının başından sonuna kadar gidebilecek birisi çıkarsa, ona bu “dünyevî” ödüller sunulacak, küplerce altına kavuşacaktı. Aynı şekilde eğer öldükten sonra birisi bu köprü/ler’den geçmeyi başarabilirse, cennet(veyahut sonsuz yaşam) ödülünü kazanacaktı.

Yine İslamiyet’te cennete gitmek isteyen inananlar, öncelikle cehennemin üzerine yerleştirilmiş olan bu köprüden geçmek zorundadırlar. Bir saç teli inceliğindeki sırat köprüsünden geçemeyip düşenlerin layık olduğu yer ise cehennemdir. Bu köprüyü geçeceklerin hızı, geçmişte yaptıkları hayırlı işlere bağlıdır.[3] Kimi hadislere ve rivayetlere göre, bir Müslüman’ın kestiği her kurban, ona bu köprüden geçişi sırasında yardım edecektir.

Ruhsal Köprü kavramı, Müslümanlık’ta olduğu gibi Hristiyanlık tradisyonunda da bulunur. Aziz Pavlus’un vizyonunda bu köprü “saç teli kadar incedir”. Aynı şekilde Ortaçağ’ın Breton destanlarında tırpandan daha keskin bir “kılıç köprü”den söz edilir, ki bundan geçiş ancak büyük acılar çekilerek mümkün olur.

İnce köprü sembolü Gürcü ve Kafkas Tradisyonlarında da aynı şekilde, “kıldan ince, kılıçtan keskin” deyimiyle dile getirilir. İskitler’inkine çok benzeyen Oset tradisyonunda da ölen kişi bir ırmağa gelir ve ırmağın üzerinde köprü olarak çok ince bir kalas vardır. Kişi doğru yaşamış bir insansa ayakları altında bu ince kalas genişler, sağlamlaşır, ve görkemli bir köprüye dönüşür.

Dikkatli bakıldığında yarık görülebilmektedir.

Zerdüştçülüğe geçiş yapılan zamanlarda da Samanyolu’nun Büyük Yarığı ve Kuğu Takımyıldızına eskiden beri duyulan ilgi unutulmamıştır. İranlı Zerdüştlerin ölüm sonrası inançlarına bu köprü “Chinvat Köprüsü” olarak yerleşmiştir. Chinvat Köprüsü, Tanrı Mehr ya da Mitra (Anne) tarafından korunan bir köprüdür ve ölmüşler bu kılıç benzeri köprüden öteki âleme varmak için geçmek zorundadır. Şayet ruh erdemli ve dürüst ise, köprü kılıç kenarı gibi olup geçişi kolaylaştıracak; ancak ruh günahkâr ise köprü kılıcın keskin ucu gibi sizi kesecek, ve ruhun kayarak cehennemin ağzına düşmesine sebep olacaktır.

Köprünün, cennete erişmeyi sağlayan kılıç kenarı benzerliği de Samanyolu’nun büyük yarığının sonundaki Cygnus takımyıldızının kılıca benzer şeklinden kaynaklanmaktadır. Oraya da birazdan geleceğiz. Bu noktanın hemen aşağısında ise Akrep (Scorpius) Yıldıztakımı olup, günahkâr ruhları cehennemde karşılayan açık ağızlı bir canavarı simgelemektedir. Yunan’larda bu, Cehennem Muhafızı Kerberos, yani üç başlı köpek olarak tasvir edilmiş olsa da, Akrep Adam ya da Cehennem’in girişindeki Yaratık olarak bilebildiğiniz bütün figürler esasen bu fikre dayanmaktadır.

Bilindiği üzere eski mit’ler, gökyüzündeki sembollere ve astrolojiye bakarak oluşturulmuş, yıldızlara verilen anlamlar ve bu anlamların doğurduğu hikayeler-öğretilerle harmanlanarak gelişmiştir. Öteki âleme ulaşabilmek için geçilmesi zorunlu olan köprü inancı ise, Samanyolu’nun güney ve kuzey kesimlerini birbirine bağlayan Büyük Yarık’ın ikili kollarından yola çıkılarak türetilmiştir. Kuğu (Cygnus) Yıldıztakımı’nı oluşturan yıldızların haça benzer sıralanışı da kılıç gibi yorumlanmış ve kuğu-savaşçı kuş figürü oluşturulmuştur. Sonradan anlamı değişmekle beraber dünyadaki hemen her dinde bu köprü ve kuş inancını bulabilmek mümkündür.

Birçok Avrupa ülkesinde kuşlar, ruhun öteki âleme geçişiyle ilişkilendirilirdi. Kimi zaman da Tanrısal eylemleri ifade etmekte kullanılırlardı. Örneğin: İsa, vaftiz olarak Tanrı ile bütünleştiğinde, Kutsal Ruh, onun omuzlarına beyaz bir güvercin şeklinde konmuştu. Mezopotamya ve Fırat toplumlarında ise Kuğu takımyıldızı, efsanevi kartal (Arap geleneğindeki Anka Kuşu, diğer dinlerde Simurg ya da Phoenix) olarak görülmüş; Türk mitolojisinde bile yer almıştır.

Kuşların türleri değişmekle beraber, kanatlı varlıklar her zaman kutsal algılandığından dolayı eski dinlerin tanrıları ve melekleri genelde kanatlı tasvir edilir, ya da en azından Mısır Tanrısı Horus gibi yarı-kuş, yarı-insan şeklinde düşünülürdü. Bu fikirler; Manticore(Aslan, akrep ve kartal/yarasa), Centaur(yarı insan yarı at) gibi, Chimera(karma) formunda, yani birçok yaratığın birleşimi gibi figürlerle düşünülerek Tanrılar arasında yerlerini almışlardır. Bu da 5000 yıl önce bile insanın hayalgücünün ne denli geniş olduğunu bize kanıtlıyor.

Bizim, Semavi dinlerde “düşmüş melek” ya da “cin” diye rastladığımız varlıklar, bölgesine göre değişmekle beraber eskiden “kötü niyetli kuş” karakterinde, bilindiği adıyla Harpêz ya da Harpie adıyla tanınmışlardır. Nasıl ki kutsal varlıklar kanatlı ve kuş biçiminde sembolize edildiyse, kutsallığını yitiren varlıklar da böyle bir tür kuş şeklinde aktarıldılar. Hatta bir dönem Harpy’lerin amellerine hizmet ettiğini savunan, Satanizmle ilişkilendirilebilecek “Düşmüş meleğe tapmak” fikriyle hareket eden, eşkiyalık yapan tarikatlar bile türemiştir.

Milat öncesi ve milat başlangıcı dönemlerde Mithra Oğulları, Harpi Oğulları, Belial Oğulları gibi birçok mistik tarikat Roma’nın içlerine kadar sızmış ve nüfus edinmiştir. Bütün bu inançların ortak noktada buluştuğu yer ise, ölüme doğru giden yolu temsil eden, ölümden sonra aşılacak maceraları tasvir eden Köprü inancıdır. Bu köprü, geçilmesi gereken 12 büyük aşamayı(yılın 12 ayı) ve aşılması gereken 7 büyük günahı(o dönemde bilinen 7 büyük gezegen) ayrıca Herkül’ün sınavlarını ve İsa’nın 3 büyük zaferini temsil etmekle beraber, hemen her inanışta “Bir zorluğun üstesinden gelerek ödüle, cennete kavuşmak” gibi etaplarla tasvir edilmiştir.

Bkz: Harpie

Yeterince mitolojik yaratıktan ve Köprü inancının temellerinden bahsettik. Şimdi İslam ve Zerdüştçülüğe göre bu Köprü’nün ne şekilde yorumlandığının örneklerini vererek yazıyı sonlandırabiliriz. Zira hemen her dinde yaklaşık 2000 yıldır bu köprü aynı şekilde yorumlanıyor dolayısıyla yazıyı uzatmanın lüzumu yok.

Çinvat Köprüsü

Zerdüştlükte ölüm ötesi inançlar arasında yer alan ve bireyin ebedi hayatı hakkında önemli rol oynayan bu köprüye “Rasma” da [5] denilmektedir. Ölüm anında insanların, bireysel bir hesap görme olayının olduğu yer olarak ruhların iyi ve kötü amellerinin karşılığını veren Çinvat köprüsü üstünde hesaba çekildiklerine inanılmaktadır. Her insan ölümünden sonra Çinvat köprüsünden geçmek suretiyle özel bir imtihana tabi tutulacaktır. İyiler, hayatta iken daima Ahura Mazda’nın tarafında mücadele edenler, zahmet çekmeden öbür dünyaya ulaşacaklardır. Kötüler ise, “durugların evlerinde”, yalan cinlerinin oturdukları yerde hasret çekip yaşayacaklardır.

Yukarıda bir iki pasajda belirttiğim gibi Köprü, kişilerin amellerine göre genişleme ya da daralma özelliğine sahiptir. Bu köprü sonrasında insanların ruhlarının Vahisth’a mı(Cennet), yoksa Hemistegan’a mı(Cehennem) gideceği bellirlenmekteydi. [6] Avesta’da bu konuyla ilgili şöyle denilmektedir:

“O kimse ki Ahura Mazda’yı ve Zerdüştiliğin üç temel öğretisini kabul ederse Çinvat köprüsü genişler, iyi ruh Vahisth’e gider ve mutlu hayata devam eder.[7]

Kötü kalpli ve Ahura Mazda’nın dinine karsı gelen kişiler, insanları kötülük ve yanlış yola yönlendirenler, Çinvat köprüsünün darlığından geçemeyip Hemistegan’a düşerler. Böylece onların ebedi hayatları ızdırap içinde olur.” [8]

Ayrıca Çin tradisyonuna göre de, cehennem ırmağının üzerinde yeryüzündeki bedenlerini terk eden tüm ruhların ve reenkarne olacak olan tüm ruhların geçmek zorunda olduğu bir “Istırap Köprüsü” vardır. Nasıl her ölen bu köprüyle karşılaşıyor ve onu acı veya tatlı bir şekilde geçiyorsa yeryüzünde tekrar bedenlenecek her varlık da bu köprü ile karşılaşıp oradan geçmek zorundadır.[2]

Sırat Köprüsü

Sırat, İslami gelenekte Cehennem üzerine kurulacak köprü anlamına gelen bir terimdir. Sözlükte “yutmak” mânasındaki sert (seretân) mastarından türeyen sırât, “yol, cadde” demektir. Bu anlam, yolda yürüyen kimsenin ağızda lokmanın kaybolması gibi gözden uzaklaşması ilişkisiyle oluşmuştur. Kelimenin aslı sîn ile “sirât” olup kalın ses özelliği taşıyan sondaki ŧâ harfi “sîn”i “sâd”a çevirmiştir.[9]

Kelimenin Latince “strata” (İtalyanca’da halen aynı şekilde telaffuz edilmektedir) kökünden geldiği ve Arapçaya Ârâmîceden geçtiği düşünülür. Strata da yine “yol” anlamına gelmektedir. Akaid ve kelâm kitaplarında da sırat “Cehennem üzerine kurulmuş olup müminlerin rahatlıkla geçebileceği, kâfirlerin ise üzerinden Cehennem’e düşeceği köprü” diye açıklanır.

Sırat kelimesi sözlük ve terim anlamıyla hadis rivayetlerinde de yer almıştır. Hadis metinlerinde “cehennemin üzerine kurulmuş köprü” mânasında sıratın yanı sıra “cisr” ve “kantara” kelimeleri de geçmektedir. İlgili hadislerden anlaşıldığı üzere herkes sözü edilen köprüden geçecektir. Ebû Saîd el-Hudrî yoluyla Hz. Muhammed’in söylediği rivayet edilen hadislerde iman ve sâlih amel derecesine göre sırattan göz açıp kapayacak kadar bir zaman içinde veya şimşek, rüzgâr, kuş uçuşu yahut yüryen at hızıyla geçilebileceği gibi, köprünün kancalarına takılıp cehenneme düşecekler de vardır.[10]

Köprüyle ilgili bilgiler kısıtlı ve “Kıldan ince kılıçtan keskin” gibi hepsi birbirinin aynı olduğundan dolayı, yazıyı daha fazla uzatma gereği duymuyorum. Daha fazla bilgi edinmek isterseniz profilimi kurcalamanızda fayda var. İyi okumalar dilerim…

https://www.facebook.com/diamondtemaofficial/notifications/

NOT: Bu yazı ve diğer yazılarım benden özel izin alınmadan ve kaynak belirtilmeden hiçbir ortamda kullanılamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve paylaşılamaz. Benden özel izin almadan ve kaynak belirtmeden kullandığınız taktirde hakkınızda yasal işlem başlatılacaktır.

Kaynaklar

[1] Cenk Tekin, “Ruh ve Doğa Ötesi Bilimleri Sözlüğü”, Paragraf Yayınevi, Ankara 2005, s.204.

[2] Alparslan Salt, “Ansiklopedi Semboller”, RM yay.

[3] “Köprü” maddesi, Larousse Semboller Sözlüğü, s.368–369.

[4] Andrew Collins, “Göbeklitepe: Dünyanın İlk Mabetleri”, Sabah Ülkesi Dergisi, sayı: 43, Nisan 2015, s.79.

[5] Dinler Tarihi Ansiklopedisi, İstanbul 1999, C.1, s.151.

[6] Najiba Ziyayi Azizi, “Zerdüştüliğin Kutsal Kitabı Avesta Üzerine Bir Araştırma” (doktora tezi), Ankara Üniversitesi, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, Ankara 2009, s.77–78.

[7] Avesta,Yatais- ita-gat. Yasna 33/1.

[8] Avesta,Ustavad –gat. Yasna 46/2.

[9] Lisânü’l-Arab, “srt” md.; Kāmus Tercümesi, II, 478–479

[10] Buhârî, “Eźân”, 129; “Tevĥîd”, 24; “Riķāķ”, 51; Müslim, “Îmân”, 302, 326, 329.

--

--

Diamond Tema

Din, Bilim ve Tarih üzerine yazılar yazmaktayım. Ayrıca Youtube adresimiz: https://www.youtube.com/c/diamondtema