Dorian Gray’in Portresi

efseeer
2 min readMay 3, 2024

--

Bir roman mı? Tartışılır. Bence daha çok psikanaliz yapılabilecek kaynak bir hikaye.

Sanki bütün kitap tek bir karakter. Olur ya. İnsanız. Değişiriz, büyürüz, gelişiriz; hayatımızın her dönemini belki de farklı bir kişilik içerisinde sürdürürüz. İşte kitap içindeki kişilikleri konuşturmuş, yaşatmış gibi. Kimine göre iyi, erdemli davranışlara yer vermiş; kimine göre kötü, kabul edilemez davranışları yeğlemiş. Zaten yazıldığı dönem (çelişkilerle dolu muhafazakar bir devir olan Viktorya çağı İngiltere’si) ağır sansüre uğramış, ahlaksızlığı yüceltmekle suçlanmış; başta kraliçe olmak üzere neredeyse bütün Britanya’nın tepkisini toplamış.

“Toplumun ahlaka aykırı saydığı kitaplar topluma kendi ayıbını gösteren kitaplardır.”

“Ahlaka uygun olan ya da uygun olmayan kitap diye bir şey yoktur. Kitap ya iyi yazılmıştır ya da kötü yazılmıştır. Hepsi bu.”

Kitabın üç ana kişiliği mevcut (karakterleri kitabın kişiliği olarak gördüğümü söylemiştim); masum ve saf bir çocuk, vicdan ve erdem sahibi bir sanatkar, yasak olana meftun boş işler müdürü. Çocuk, tecrübesizliğimizin göstergesi; sanatkar, olmayı sevdiğimiz konfor alanımızın yansıması; müdür ise içimizde barındırdığımız ama cüret edemediğimiz günahlarımızın temsili:

“…cennet de cehennem de içimizde…”

Yaşamak bir nevi karakter savaşı kitapta. Yapılan seçimler, verilen kararlar ya da kararsızlıklar tecrübesizliği yönlendiriyor. Öyle ya da böyle bu yönlendirmenin/savaşın bir galibi var, bariz. Bu galibiyeti bir tablo metaforu ile anlatıyor kitap. Çocuğa objektif bakış açısı sağlayan, savaşın gidişatını gösteren bir portre.. Sonra da size şunu dedirttiriyor:

“Güzel olanı alıp çirkinleştiren, tablodaki anlamlı bakışları ve duruşu bozan yıllar mı oldu şimdi? Yok öyle bir dünya, bütün suçu zamana yığamazsın. Süreklilik hali olsa olsa cilasının yenilenmesini gerektirir, o!”

Bu çekişmeyi nasıl yönlendirmeli, savaşı nasıl bitirmeli sorularına her birimiz yaşayarak veriyoruz özgün cevabımızı. Kitaptan da hareketle şunu diyebilirim ki: İyi insan sanki kendisiyle uyum içinde olabilen, savaşı yönetebilen insandır. Ama iyiliğin temelinde katıksız korku, dışa bağlılık hissiyatı olmamalı/olmasın. Çağın ahlak ölçüsünü benimsemekten ziyade bireyselde güdülen amaç daha yüce, daha “ahlaklı” geliyor bana.

- Kötü olamayacak kadar güzelsiniz!

- Nereden biliyorsunuz?

--

--