Masumiyet Müzesi

Elif Su Çakır
3 min readApr 30, 2023

--

Eser “Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.” sözleriyle başlıyor.

Masumiyet Müzesi’nin konusu zengin bir ailenin oğlu olan Kemal ile yoksul olan Füsun’un aşkıdır. Kemal, Sibel ile birlikte olmasına rağmen Füsun’u gördüğü andan itibaren ona aşık olur ve üniversite sınavı için matematik çalıştığını öğrenince de sürekli onunla bu bahaneyle buluşur. Bir süre sonra da gerçekten gizlice sevgili olurlar. Ama Kemal hala Sibel ile nişan hazırlıklarına devam eder ve Füsun ile ilişkisinde de sorun olmayacağını düşünür. Ama hiçbir şey hayal ettiği gibi olmaz, o günden sonra Füsun buluşma yerleri olan Merhamet Apartmanı’na gelmemeye başlar. Kemal Füsun’dan haber alamadıkça Füsun ile buluştuğu daireye gidip orada zaman geçirir. Bu depresyonu herkes özellikle de Sibel tarafından fark edilir ama sebebi bilinmez. Sibel Kemal’in yanında olmayı çok dener ama sonunda onu terk eder.

Bir süre sonra Füsun‘dan gelen bir notla taşındıkları eve gider ve Füsun’un evlendiğini görür. Füsun’un aslında kocasının işi için onunla iletişime geçtiğini öğrenir ama buna rağmen ondan bağını koparmaz. Füsun’un namusunu korumak için evlendiğini duyunca da daha fazla umutlanır. Bu süre zarfında Kemal Füsun’un eşyalarını biriktirmeye başlar.

Zaman geçer ve Füsun kocası ile ayrılır. Kemal bu anı sekiz yıldır bekliyordur ve sonunda Füsun ile beraber Paris’e gitmek için arabayla yola koyulur. Araç kaza yapar, Füsun ölür, Kemal ise ağır yaralanır. Kemal Füsun’un eşyalarının bulunduğu evi müze haline dönüştürmeye karar verir. Bu nesneler sadece bir aşkın değil, çoktan tarihe gömülmüş bir geçmişin hatıra eşyaları olarak masumiyet halesiyle donatılır. Metnin birincil amaçlarından biri de budur.

Bu hikaye için Orhan Pamuk’a başvurur. Başından itibaren birinci tekil kişi anlatımıyla ilerleyen kitabın son sayfalarında, Kemal sözü Orhan Pamuk’a bırakır ve Pamuk, Kemal’in ölümünü de anlatarak kitabı sona erdirir. Bu eserde Pamuk, Kemal ile aynı duyguları çok kez hissedip olayı o kadar benimsemiştir ki kitapta kendi geçmişinden ve aile çevresinden izler de bırakmıştır.

İstanbul’un Cumhuriyet’ten sonraki modernleşme ve yeni yeni batılılaşma sürecinde çevredeki insanların görüşlerini sunan bir eser, Masumiyet Müzesi.

2008 yılında yayımlanan bu roman yaşananları adlandırma çabası, huzurlu ve şüphe fikrine uzak bakış açısı ile romanı masumiyet fikrinden de uzaklaştırmakta. Müzede bizi ilk karşılayan nesnenin dev bir izmarit koleksiyonu olması epey emek harcanarak iyi planlanmış. Tüm bunlara bakıldığında aslında her şey çok iyi ayarlanmış. Romanın adı, müzenin de varlığıyla, nesnelerin algılanışındaki masumiyeti ima eder. Nesnelere anlamlar yüklenmediğinde, bir neden-sonuç ilişkisi içinde ya da işlevsellikleriyle ele alınmadıklarında, kendilerine yönelik bakışların “saf” olduğunu ve bu anlamlandırma süreçlerinin etkisi altında olmadığını söyleyebiliriz. Burada “masum”luktan kasıt tam da bunun tersi, nesnelere yüklenen değer ve yoğun anlamlardır.

Bu kitaptaki aşk hikayesinin gerçek hayata dayanıp 70’li yılları ele alması bizi nostaljiye yönlendirmekte. Orhan Pamuk’un duygulardan söz ediş biçimi, betimlemesi ve derinleştirerek anlatması bize duyguları daha derinden etkiliyor. Kitaptan bazı alıntılar ile Kemal’in aşkını daha iyi tanımlayabilirim.

“Hırsız gibi bir köşede gizli gizli acı çekmek de başka bir acıydı.”

“Füsun’un dört bin iki yüz on üç adet sigara izmaritini saklayıp biriktirdim. Bir ucu Füsun’un gül dudaklarına değen, ağzının içine giren, kimi zaman filtresine dokunarak anladığım gibi diline değen, ıslanan ve çoğu zaman da dudaklarına sürdüğü ruj ile hoş bir kırmızıya boyanan bu izmaritlerin her biri; derin acıların, mutlu anların hatıralarını taşıyan çok özel, mahrem eşyalardır.”

“Füsun kolonyayı dökerken Kemal’i sona saklamıştı. İnsan vedalarda da en sevdiğini sona saklar…”

‘’Çok sevdiğimiz bir varlığa, hiçbir karşılık beklemeden en değerli şeyimizi verirsek, işte dünya o zaman güzel olur.’’

“ ‘Hazreti İbrahim, koyunun oğlunun yerini alacağını başta tabi bilmiyor,’ dedim. Ama Allah’a o kadar inanıyor ve onu o kadar çok seviyor ki, sonunda kendisinde Allah’tan hiçbir kötülük gelmeyeceğini hissediyor… Birisini çok çok seversek, onun için en kıymetli şeyimizi verirsek, ondan bize bir kötülük gelmeyeceğini biliriz. Kurban budur.’’

Roman “Herkes bilisin, çok mutlu bir hayat yaşadım.” cümlesiyle ise başladığı gibi bitmekte.

--

--