Pandemi’nin 6. ayında

Emre Eren Korkmaz
3 min readJun 6, 2020

--

Covid-19 pandemisiyle birlikte dünyada hiçbir şeyin eskisi gibi gitmeyeceği, büyük değişimlerin olacağı da iddia ediliyordu, hiçbir değişim olmaz, büyük beklentilere girmeye gerek yok da deniliyordu.

Son 6 ayda bu yönde nasıl bir birikim oluştu?

Pandeminin etkisinin daha da süreceği, bu yılın bu şekilde gideceği ve 2021’i de etkileyeceği anlaşılıyor. Tarihin gördüğü en büyük ekonomik krizlerden biriyle karşı karşıyayız. 29 Depresyonu, ki 2. Dünya Savaşının önemli bir sebebi, bunun yanında küçük kalacak deniliyor ve “Daha Büyük Depresyon” gibi tanımlar yapılıyor.

ABD’de 40 milyon insanın bir anda işsiz kalması, İngiltere’de ve hemen her yerde milyonların bir anda işini kaybetmesi, yeni iş arzının olmaması ve buna dışarı çıkma yasaklarının eklenmesi ile durum daha da kötüleşiyor.

En zengin devletlerin dahi sosyal yardım-destek kapasitesinin olmadığı, bunu tercih etmediği, yapısal bir değişikliğe gitmek istemediği anlaşılıyor. Teknolojik çözümlerin denetim toplumunu pekiştirecek yönde kullanıldığı ve salgının buna bahane olduğu anlaşılıyor. Şart olan yeterli testi bir türlü organize edemeyen devletler temas takip diyerek insanların her anını ve bedenini kontrol etmeyi hedefliyor.

Salgının getirdiği ekonomik, sosyal sorunlar ve sistemin bunu çözmemesi insanların yapısal sorunları, sistemin zayıflığını ve tercihlerini net şekilde görmesini sağlıyor. Bu çelişkilerin en yoğunlaştığı alan da sınıfsal sorunlarla ırkçılığın, ayrımcılığın iç içe geçtiği toplumsal kesimlerce yaşanıyor.

ABD’de G. Floyd’un öldürülmesi bu nedenle bir kıvılcım oldu ve tüm dünyayı etkiledi. ABD’de tarihinin en büyük eylemleri olurken benzer sorunların yaşadığı diğer ülkelere de yayılıyor. Sadece dayanışma değil, İngiltere, Fransa, Avustralya gibi ülkelerde büyük ve öfkeli kitlelerin toplanması Floyd’a yapılanı aslında her gün simgesel ve sınıfsal düzeyde yaşadıklarını ve nefes alamadıklarını kanıtlıyor.

Bu protestolar sadece siyahların eylemleri değil, beyazlar da katılıyor. Sadece etnik-ulusal ayrımcılığa karşı değil, esas olarak sınıfsal bir öfkenin, eşitlik talebinin öne çıktığı hareketler.

İşsizlik, çaresizlik, sağlık hizmetlerinin yetersizliği, işi olanların virüse rağmen çalışmak zounda olması ve hükümetlerin nüfusun küçük bir bölümünü oluşturan ayrıcalıklı sermaye sahibi kesimlerine destek vermesi, onların karından en ufak bir payı dahi transfer etmemesi net şekilde görülüyor.

Yoksul ve azınlık olanların pandemiden daha fazla ölmesiyle yaşanan acı ve korku da tüm bu tepkinin duygusal bir patlamaya dönmesine neden oluyor.

Bu eylemlerin bir diğer özelliği ise doğrudan sistemi hedef alması ve sistem değişikliği istemesi. Siyah biri başkan da, vali de oluyor ve hiçbir şey değişmiyor. Kimsenin parlamentodan reform talebi yok. Biraz daha fazla ücret de istenmiyor. Yıkılsın, yakılsın deniliyor.

Bu öfke çok büyük bir öfke. Ama bu öfkenin dinamizmini oluşturanların siyah ve azınlıklardan işçilerin ve yoksulların olması, sistemin yapısal eşitsizliğini her türlü yaşayan insanlar olmaları bu öfkenin aşırı sağ, faşist ideolojilerle sistem içine akmasına da engel olacaktır. Bu büyük kitle eylemleri özü ve biçimi ile sol, sosyalist hareketlere dahildir, devrimci ve yıkıcı bir içeriğe sahiptir.

Bu devrimci öfkeyi kontrol altına almak, bastırmak, rahatlatacak tavizler vermek pek mümkün görünmüyor. Bu yönde dalgalanmalar devam edecektir. Bu kitleleri kucaklayan, toparlayan sol hareketlerin çıkması mümkündür. Ve en ilginç yanı da bunun merkezinin en zengin kapitalist ülkeler olması. Buradan çevre-güney ülkelere de yayılması beklenebilir.

Dolayısıyla bir pandemi kapitalizmin tüm zaaflarını, gerçekliğini net şekilde gösterdi, mevcut birikimi daha da büyüttü ve bunun patlaması da bu tür tetikleyici olaylara bağlı. Bu öfkeyi bir seçim sürecine bağlamak, umutları sandığa kapatmak çok mümkün görünmüyor.

Sadece 6 ay içinde devletlerin denetim-kontrol amaçlı baskı içerikli politikaları arttı, Çin-ABD örneğinde olduğu gibi güç mücadeleleri pekişti, dışlanan kesimler ise sınıfsal bir temelde sistemi karşısına alarak sokaklara çıkmaya başladı.

İş aramak için sokağa çıkmak zorunda olan, mevcut işini korumak için her gün işe gitmek zorunda olanlar covidden korkup protestolara katılmayacak değil sonuçta.

Bu sürecin 6–7 ay daha sürmesi, ekonomik ve sosyal toparlanmanın da birkaç yıl alacak gibi görünmesi siyasi, toplumsal mücadeleleri ve çelişkileri daha da derinleştirecektir. Bu süreci atlatmak için uluslararası bir savaş dahi gündeme gelebilir.

Bu nedenle artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, tarihin tekerleğinin daha hızlı dönmeye başladığı, büyük dönüşümlerin arifesinde olduğumuzu söylemek sadece spekülatif bir ifade veya niyet olmayacaktır.

--

--

Emre Eren Korkmaz

I am a Lecturer in Migration at University of Oxford’s Dept. of Int. Development and a Research Associate at Centre for Technology and Global Affairs in Oxford