Stalingrad: Sovyetler Stalingrad Muharebesini Nasıl Kazandı?

Eren Cinar
9 min readMar 23, 2023

--

1942 yazında Alman altıncı ordusu, Kafkasya’daki petrol sahalarını ele geçirmek için Stalingrad şehrine ilerledi. Bir dizi kanlı savaşın sonunda Almanlar şehrin çoğunu aldı ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı. O da çetin kış şartlarına rağmen Kızıl Ordu’nun beklenmedik karşı saldırısıydı. Yerinde kalmaları emredilen Nazi yüksek komutanlığı, yardım ulaşana kadar altıncı ordunun ihtiyaç duyduğu tüm malzemeleri hava yoluyla ikmal etmeye çalıştı ancak hava ikmali bir felaketle sonuçlandı.

Barbarossa Harekatının Haritası

Stalingrad savaşı bazen tek bir ev, bazen de tek bir odaya sahip olmak için mücadele verilen tarifi zor bir savaştı. Kış buz gibi etkisini sürdürürken, kapana kısılmış Alman askerler ya açlıktan ya da hastalık ve yetersiz beslenmeden dolayı hayatını kaybediyordu.

Stalingrad savaşı, Rus Cephesi’ndeki savaşın dehşeti ve vahşeti için bir atasözü haline geldi. her iki taraftan da yüzbinlerce adam aylarca harap olmuş şehrin yıkıntıları arasında savaştı, ta ki Altıncı Ordu’nun kalıntıları nihayet Ocak 1943'te teslim oluncaya kadar. Neredeyse 100.000 Alman askeri esir alındı ki çoğu bir ayı bile tamamlamadan hayatını kaybedecekti. Stalingrad savaşı sonunda bir zamanlar 250.000 kişiye varan Alman ordusundan ancak 5.000 kişi eve sağ salim dönebildi.

Savaşın Arka Planı

1941 yazında Barbarossa Harekatı’nın başarısızlığından sonra, Almanlar, Moskova’nın aralık başında başlattığı kış karşı taarruzu karşısında şaşkına dönmüştü. Adolf Hitler’in ‘dur ve savaş’ emri, Alman ordusunu karda dağılmaktan kurtarmıştı, ancak 1942'nin yeni yılının şafağında herkesin ağzındaki soru şu oldu? Nazi Almanya’sının bundan sonra ne yapacaktı?

Cevap Mavi Durum operasyonuydu. Joseph Stalin, Almanların Moskova’ya bir kez daha saldırmasını bekliyordu, ancak Sovyet diktatörü yanılıyordu. Cambridge Üniversitesi’nde modern tarih profesörü olan Richard J Evans’a göre Hitler, Sovyet petrolü için umutsuzdu ve o olmadan Nazi savaş makinesinin yakıtsız kaldığı için duracağına inanıyordu. Bu yüzden Hitler, Moskova yerine Sovyet cephe hattının yüzlerce kilometre uzağındaki petrolle çevrili olan Kafkasya’dan bir saldırı düşünüyordu.

Alman Ordusu’nun 1942 yazındaki başlangıç çizgisinden günümüz Çeçenistan’ında bulunan petrol zengini Grozni şehrine 800 km’den fazla bir mesafe vardı. Hitler, Barbarossa Harekâtı’nda yaşanan başarısızlıktan ötürü mavi durum operasyonunun başarılı olması için büyük bir saldırı gücüne ihtiyacı olduğunun farkındaydı. Bu yüzden bu harekât için Alman, İtalyan, Macar ve Romen askerlerin katıldığı 1.500 panzer ve aynı sayıda uçakla birlikte 1,5 milyon fazla adamdan oluşan bir ordu topladı.

Alman Ordusu

Mavi Durum operasyonu 28 haziran 1942'de başladı. ilk başta başarılı olan Almanlar ve müttefikleri, bir önceki yaz olduğu gibi bozkır boyunca ilerlediler, ilerledikçe Sovyet kuvvetlerini yendiler. “Çalışkan, özgün ve yetenekli” ancak aynı zamanda kararsız ve “emirlerini vermeden önce çok fazla zaman harcamaya meyilli” olarak tanımlanan bir subay olan Friedrich Paulus liderliğindeki Alman Altıncı Ordusu ağustos ayının başında Stalingrad’ın eteklerine ulaşmayı başarmıştı.

23 Ağustos’ta Alman hava kuvvetleri Luftwaffe’nin büyük bir hava saldırısıyla Stalingrad kuşatması başladı. Bu sırada altıncı ordu da şehre kuzeyden ve güneyden saldırdı. İlk iki ay yıpratma savaşlarında Alman ordusu, Sovyet direnişine karşı ilerlemeyi başardı. Şehrin güneyinde çevreyi saran muazzam bir beton tahıl silosu hakimdi. Kuzeyde ise kızıl ekim ve Barrikady fabrikaları da dahil olmak üzere bir dizi büyük fabrikalar bulunuyordu. Sovyet komutan Vasily Chuiko’nun ilham verici liderliği altında Sovyet birlikleri, şehrin kalıntılarını ustalıkla kendi avantajlarına kullanarak, Alman askerlerinin nefret etmeye başladığı bir tür yakın mesafe savaşına zorladı.

Sokak çatışmasından görüntüler

Almanlar şehri fethetmek için her zamankinden daha fazla ateş gücü kullandı; Stuka pike bombardıman uçakları Sovyet mevzilerini patlatırken, panzerler ve topçular giderek artan bir yıkıma dönüşen manzaraya sonsuz mermiler ateşledi. Almanlar savaş gücü, 911.000 top mermisi ve 990.000 havan mermisi harcamıştı. Yine de bu ağır saldırı altında olan Sovyetler, Vasily Chuiko’nun adını Stalingrad sokak dövüşleri akademisi koyduğu bir dizi yakın mesafe dövüş taktiği ile Almanlara karşı direnmeye çalıştı. Chuikov’un fikri, Almanları sürekli meşgul tutmaktı. Askerlerine siperlerini düşmana mümkün olduğunca yakın yerleştirmelerini emretti, çünkü bu, gündüzleri hava üstünlüğüne sahip olan Luftwaffe’nin iki karşıt gücü ayırt etmesini zorlaştıracaktı.

Vasily Chuikov

Chuikov, savaşın en yoğun döneminde Sovyet ordusunda görevli olan muhabir Vasıly Grossman’a şunları söylemişti:

“Stalingrad Rus piyadelerinin görkemidir. Piyademiz Alman silah ve mühimmatını almış ve kullanmıştır. Sadece savunma yapmadık saldırmak zorunda da kaldık. Geri çekilmek yok olmak demekti. Geri çekilirsek yok olurduk. Burada üç gün geçirmiş bir asker kendini yaşlı biri olarak görüyordu. Burada insanlar sadece bir gün yaşadılar. . . yakın muharebe silahları hiçbir zaman Stalingrad’da olduğu gibi kullanılmadı. Yoldaşlarımız tanklardan korkmuyorlardı. Askerlerimiz çok becerikli hale geldi. Profesörler bile onlar gibi düşünemezdi. O kadar iyi siperler inşa edebilirler ki, başlarına bassanız bile içlerindeki askerleri fark etmezdiniz.”

Uranüs Operasyonu

18 Kasım Çarşamba gecesi, Stalingrad’ın kuzeybatısında, don nehri üzerinde, Romanya 3. ordusunun donmakta olan askerlerinin üzerine taze kar yağmaya başladı. O sırada Rumen 4.kolordusu ile alman irtibat subayı Teğmen Gerhard Stöck’ti. Fiziksel olarak heybetli bir figür olan Stöck, 1936 Berlin Olimpiyatları’nda erkekler ciritte altın ve atış da bronz madalya kazanmıştı ve şimdi altıncı ordu karargahında kızıl ordu taarruzunun istihbaratına sahip olduğunu bildiriyordu. 19 Kasım günü, şafaktan hemen önce yaklaşık 3.500 Sovyet topçu silahı Rumenlere ateş açtı. Alman tanksavar topçusu Henry Metelmann’ın “Through Hell For Hitler” adlı kitabında anlattığı gibi bombardıman korkunçtu:

“Cehennem koptu! … Bütün sığınak titredi, üzerimize toprak parçaları düştü, gürültü sağır ediciydi.” bu Uranüs operasyonunun açılış gösterisiydi.”

Sovyet saldırısına karşı Rumenler sert ve başarılı bir şekilde karşı koydu. Sovyet piyadeleri, Rumen tüfekleri altında adeta ezildi. Ancak savaş alanına Sovyetlerin t-34 ve 76 tanklarının gelmesiyle işin rengi değişmeye başladı çünkü Rumen ordusunda yeterli derecede tanksavar bulunmuyordu. Ertesi gün, Rumen Ordusu, Stalingrad’ın güneyinden ezici bir kızıl ordu saldırısına maruz kaldı. Alman generaller, Sovyet Ordusu’nun ustası olduğu yakın dövüş savaşında şansı olmadıklarını biliyordu.

Bu nedenle karşı bir saldırı gerçekleşmeyi kabul etmediler. Almanların tek şansı yedekte bekletilen Alman-Rumen ortak panzer birlikleriydi. Ancak alman tanklarının birçoğu farelerin elektrik kablolarını kemirmesi gibi inanması güç bir olayla savaş dışı kalmıştı. üç gün sonra, iki koldan saldıran Sovyet Ordusu , don nehri üzerindeki Kalach’ta bir araya geldi. Artık Stalingrad’daki Alman Ordusu kuşatılmıştı.

Rus ordusundan kaçan Alman ordusu

Sovyetler, Uranüs operasyonu sonucunda yaklaşık 250.000 alman ve müttefik birlik Sovyet birlikleri tarafından kuşatılmıştı. Akıllarda şu soru vardı? almanlar geri mi çekilecekti yoksa Sovyet saldırısına karşı mı koyacaklardı? Paulus’un üst düzey komutanlarının çoğu, Sovyet kuşatmasının en zayıf olduğu anda Almanların derhal kaçması gerektiğinde kararlıydı ancak Paulus tereddüt etti ve sonunda durumu Hitler’e iletti. Hermann Goering gerçeklerden kopuk bir düşünceyle Hitler’e Luftwaffe’nin orduya havadan tedarik sağlayabileceğini söyledi. Bu karar alman ordusu için ölüm fermanı demekti ancak olacaklardan habersiz Paulus, hava kuvvetlerinden gelecek yardımı beklemeye koyuldu.

Altıncı ordunun günlük erzak ihtiyacı minimum 300 ton olarak belirlendi ancak hava şartlarının kötü olması ve uygun nakliye uçaklarının olmaması sebebiyle bu orana ancak birkaç kez ulaşılabildi. Alman kuvvetlerinin öncelliği yakıt ve silahtı. Alman ordusunun stokları azaldıkça hareket kabiliyetleri daha da azaldı.

Günde 300 tonluk bir erzak rakamı altıncı ordunun ihtiyaç duyduğu minimum miktar olarak belirlendi, ancak havanın kötüleşmesi ve hava taşımacılığı için uygun nakliye uçaklarının bulunmaması nedeniyle, bu miktar ortalama olarak sadece birkaç kez elde edildi. İhtiyacın üçte biri civarında olmak. Öncelik yakıt ve mühimmattı, ancak altıncı Ordu’nun kendi stokları kurudukça kuşatılmış almanlar giderek daha hareketsiz hale geldi ve yalnızca doğrudan saldırıya uğradığında geri ateş etmek zorunda kaldı. Yiyecek gelince, Altıncı Ordu ilk başta rezervlerine ve birliklerin topçu parçalarından mühimmat vagonlarına ve depo arabalarına kadar her şeyi çekmek için kullandığı on binlerce atın etine güveniyordu.

Sovyet saldırısından bir gün sonra Hitler, Don Ordu grubunun kurulmasını emretti ve komutanlığına da Erich Von Manstein’i getirdi. Hitler, Manstein’in saldırıya geçmesini ve Stalingrad’a girerek altıncı orduyu rahatlaması talimatını verdi. 12 Aralık’ta Manstein, kış fırtınası operasyonunu başlattı ancak kuvvetlerinin zayıflığı ve kızıl ordunun direnişi nedeniyle çok fazla ilerleyemedi. Diğer tarafta ise Sovyet birliklerinin düzenlediği saldırı neticesinde İtalyan birlikleri mağlup oldu. İtalyanların bıraktığı boşluğu doldurmaya çalışan alman birlikleri çok geçmeden karlı kaplı bozkırlarda dağıldı ve geri çekilmeye başladı.

Manstein’ın saldırısı bir noktaya kadar başarılı oldu ancak daha ileri gidecek kadar da güçlü değildi. Paulus için tek seçenek, çok geç olmadan kaçmak ve Don Ordu Grubu’na ulaşmaktı. Tam da böyle bir harekete hazırlık olarak Manstein, ilerleyişinin merkezine 800 kargo yüklü kamyon yerleştirmişti. Kargolarda Paulus’u hareket ettirip savaştırmak ve ordusunun büyük kısmını güvenliğe kavuşturmak için 3.000 ton yakıt ve mühimmat vardı, ama olmadı. Kararsızlığın pençesine düştüğü bir önceki ayı anımsatan sahnelerde, Paulus bir kez daha harekete geçmeyi reddetti ve Hitler’e başvurdu ve yüksek sesle, hırpalanmış ordusunun öncesinde bir ikmal almadıkça Manstein’a ulaşamayacağını ilan etti.

Teslim olan Alman askerleri

Manstein’ın daha fazla ilerleyememesi ve Paulus’un kaçmayı reddetmesiyle Altıncı Ordu’nun kaderi belirlendi. Noel arifesinde, Kızıl Ordu’nun baskısıyla Manstein geri çekilmek zorunda kaldı, kış fırtınası operasyonu sona ermişti. Aynı gün, hava ikmal operasyonunun ana havaalanı merkezi olan Tatsinskaya, kızıl Ordu’nun eline geçti. Tatsi’nin kaybedilmesinden sonra nakliye filosunun Altıncı Ordu’ya ikmal sağlaması daha da güçleşti.

Altıncı Ordu hayatta kalma mücadelesi veriyordu. Öyle ki 305. piyade Tümeni’nde bir asker olan Bernhard Steinmetz’in açlıktan öldüğü ilk vaka olarak kayıtlara geçti. aynı bölükte olan bir alman askeri günlüğüne “açlıktan çok acı çekiyoruz ve beş adam için sadece bir somun bayat ekmek veriyorlar” diye yazdı.

Ocak ayının ilk haftasında cephedeki koşullar kötüleşmeye devam etti. Mühimmat o kadar yetersizdi ki, kalan 5.000 topçu silahının yalnızca sorumlu alay komutanlarının izniyle ateş etmesine izin verilirken, kalan birkaç panzer yakıt eksikliğinden aşağı yukarı hareketsizdi. Ardından, 10 Ocak’ta kızıl ordu, sonunda Altıncı Orduyu yok etmek için ring operasyonunu başlattı. Üç gün sonra Sovyetler Macar ikinci ordusuna saldırdı ve ordu hızla çöktü ve alman güney cephesinde daha fazla kaosa neden oldu. 16 Ocak’ta hava taşımacılığı ana üssü olan Pitomnik Kızıl Ordu’mun eline geçti.

Artık Altıncı Ordu’nun kaçabileceği bir yer kalmamıştı. Bunun farkında olan hitler, paulus’a teslim olmayı yasakladı ve “altıncı ordu son adama kadar pozisyonlarını koruyacak” emrini verdi. Hatta kararını desteklemek için 30 Ocak’ta Paulus’u Generalfeldmareşal’a terfi ettirdi. Hitler, bu rütbedeki hiçbir alman subayının teslim olmadığını biliyordu. Paulus, kendisinden ne istendiğinin farkındaydı, bu bir intihar davetiydi, öncekilere nazaran, bu sefer Hitler’in teklifini reddetti. Bunun yerine ertesi gün Univermag mağazasının bodrum katındaki karargahından çıktı ve Sovyetlere teslim oldu.

Sonrası

Paulus’un kurmaylarından biri olan Wilhelm adam, nihai teslimiyete tanık oldu ve günlüğüne şunları yazdı:

“Tanrım, iki taraf arasında ne büyük bir tezat! paçavralı ve hafif paltolu alman askerleri, içi boş, tıraşsız yanakları olan hayaletlere benziyorlardı. Kızıl Ordu askerleri ise taze görünüyordu ve sıcak kış üniformaları giyiyorlardı.”

71 Piyade Tümeni’nde genç bir nişancı olan Wilhelm gereke, “250 kadar insanımızın bir kol gibi oluşturulduğu ve bir nöbetçinin koruması altında güneye doğru yürümeye başladığını” hatırladı. Gereke, Kızıl Ordu tarafından Stalingrad enkazında esir alınan 91.000 alman askerinden biriydi. Bu askerlerin yarısı ilkbahara kadar ölecekti. Kalanlar ise yürüyüşe devam edemedikleri için ya muhafızlar tarafından vurularak öldürülecek ya da açlık ve hastalıktan hayatlarını kaybedeceklerdi.

Alman esirleri

Kızıl Ordu, savaş esirleri için herhangi bir hazırlık yapmamıştı. Koşullar ne yiyecek ne barınak ne de tıbbi bakımdan yeterli değildi. Bu binlerce kişi için ölüm cezası anlamına geliyordu. esir kampına yürüyen bir alman asker, “1200 adamla yola çıktığımızı ve Beketovka’ya ulaştığımızda sadece onda birinin, yaklaşık 120 kişinin hayatta olduğunu” dile getirmişti. Ünlü tarihçi Antony Beevor, Stalingrad adlı kitabında, 15 Nisan 1943'e kadar savaştan 55.228 alman savaş esirinin Sovyet kamplarında öldüğünü belirten gizli polis raporu kaynaklarında gösteriyordu. Hayatta kalanlar Sovyet zorunlu çalışma kamplarında tutuldu, hatta bazıları yıkılan Stalingrad şehrini yeniden inşa etmeye bile çalıştı, ta ki sadece 5.000 kişi hayatta kalana kadar. Alman ve Sovyet hükümetleri arasındaki bir anlaşmada, bu 5.000 kişi nihayet serbest bırakıldı ve 1955–56'da evlerine gönderildi.

Savaştaki alman kayıpları için kesin rakamlar bulmak neredeyse imkânsız olsa da bazı kaynaklar 80 bin kişinin, bazıları ise 280 bin kişinin bu savaşta öldüğü yönünde.

--

--