Yunan Yeni Dalgası ve Dogtooth

Erinç Değirmencioğlu
7 min readJul 23, 2023

--

Dogtooth movie poster

“Yunan Tuhaf Dalgası” ya da “ Yunan Yeni Dalga Sineması” diğer sanat akımlarında da genellikle gördüğümüz gibi toplumsal olaylardan ve toplumun bulunduğu durumdan etkilenmiştir. Yunanistan sineması çok köklü ve kaliteli eserlerin yer aldığı bir tarihe sahiptir. 1960’ların sonlarında 1970’li yılların ortalarına kadar ülkede yaşanan askeri darbe ve askeri darbenin beraberinde getirdiği baskı döneminden sinema sektörü de etkilendi. Askeri darbe sonrası yürütülen faşist politikalar toplumda görülen baskının artmasına ve sinema gibi sanat dallarında da sansüre yol açtı.

Bu baskı ortamından sinemada “Yunan Tuhaf Dalgası” doğuyor. Bu Yunanistan sinemasında ortaya çıkan akımın öncüsü yönetmen Theo Angelopoulos olmuştur. Yönetmenin ilk filmi Anaparastasi (Yeniden Yaratma,1970) aynı zamanda yunan yeni dalgasının temeli olarak görülür. Yönetmenin Mia aioniothta kai mia mera(Sonsuzluk ve Bir Gün, 1998) filmleri önce ülkede beğenilmiş ve Yunanistan sinemasını yeniden canlandırmıştır. Sinema sektöründeki bu gelişmenin ekonomik olarak da faydası görülmüştür. Angelopoulos’un filmleriyle yakaladığı başarı sadece yurtiçinde kalmamış ve Sonsuzluk ve Bir Gün filmi ile Cannes film festivalinde Altın Palmiye Ödülü’nü kazandı. Angelopoulos’un açtığı bu başarısıyla adeta arkasından gelenler için bir yol açmıştır. Bu akımı en önemli diğer yönetmeni Yorgos Lanthimos’dur. Temeli 70’li yıllardaki ekonomik çöküş ve sonrasında gelen hak ve demokrasi arayışına dayan Yunan Tuhaf Dalgası, ikinci en parlak dönemini Yorgos Lanthimos ile yaşamıştır. Bu ikinci dönemin ortaya çıkışı temellerinin atıldığı 70’lerden farklı değildir. 2000’li yılların başında başlayan ve toplumdaki etkileri güçlü şekilde ortaya çıkmaya başlayan ekonomik kriz sinema sektörünü de etkiledi. Toplum hayatında aksaklıklar olması sinema üreticilerinin de eleştirel bir perspektife ister istemez yönlendirdi.

Yorgos Lanthimos’un Dogtooth(Köpek Dişi, 2009) filmi hem Yunan Tuhaf Dalgası’nın şalanışında önemli bir rol oynadı hem de Yunanistan sinemasının bu akımı tekrar dünyada ses getirmeye başladı. Yunan Tuhaf Dalgası’nın kategorize edilmesini ve fark edilmesi Cannes gibi ülke dışındaki festivallerden alınan başarılar sağlamıştır. Yunanistan’ın ezilmiş ve sıkıntılarla boğuşan bir neslinin politik hak arayışının sinemadaki yansıması diyebiliriz. Bununla beraber akımın çok fazla değişik ismi vardır. Bazı kaynaklarda Yunan Absürtlüğü (Greek Absurdism), Genç Yunan Sineması (Young Greek Cinema) ya da Yunan Tuhaf Dalgası(Greek Weird Wave) diye geçiyor. Yeni Yunan Akımı(Neo Elleniko Reuma) genel kullanımı olarak geçiyor. Yönetmenler ise belirli bir akımda ve bir formüle bağlı olarak eserler ürettiklerini düşünmüyorlar. Her filmin kendine ait bir felsefesi olduğunu düşünüyorlar.

Yorgos Lanthimos’un bu konuda The Guardian gazetesine verdiği ifadesi şöyledir:

“Üzgünüm ama burada bir oluşum yok, ortak bir felsefe de bulunmuyor ki bu bence iyi bir şey.”

(Rose,2011,https://www.theguardian.com/film/2011/aug/27/attenberg-dogtoothgreece-cinema) “ (Esra YAZICI, 2019, s. 59)

Çoğu film eleştirmenine göre geniş bir perspektiften bakarsak “geleneksel sinema anlatısını yıkması, yeni ve farklı sinemasal bir dil yaratması anlamında” Yunan Tuhaf Dalgası’nın varlığını kabul edebiliriz.

YUNAN YENİ DALGA FİLMLERİNİN ÖZELLİKLERİ

Filmleri ve yönetmenleri kesin sınırlar içinde kategori etmesek de ve sadece bir özelliği de bütün filmlere ve yönetmenlerin bir formülü uyguluyormuş gibi bir yapı oluşturmak istenmese de Yunan Yeni Dalga sinemasının kendine has bazı özellikleri vardır. Bu özelliklerin bazıları yine bu sinema dalgasının çıkışında nedenleriyle iç içedir.

Yunanistan sinemasındaki Yunan Yeni Dalgası’nın meydana gelmesinde de en büyük nedenlerden biri olan ekonomik kriz ve yozlaşma bu akımın özelliklerinde de karşımıza çıkıyor. Yunan Yeni Dalgası’nda kapitalist ve ataerkil bir sistem tarafından şekilendirilmiş otoriter kurumlar üzerinden bir sistem eleştirisi yapılıyor. Toplumun neoliberal politikalarla yeniden yapılandırılmasına karşı bir perspektif hakim. Bu filmlerde absürt bir ton hakimdir ve literatürde yunan garip ya da tuhaf akımı olarak geçmesinde bu absürt tonun etkisi olduğu söyleniyor.

Neoliberal politikalar ya da ekonomik krizin toplum üzerindeki etkilerini sosyal bir gözlem yaparak beyaz perdeye yansıtılıyor. Sosyal gözlem yaparak daha çok belgesel havasında toplumun içinde bulunduğu durumu resmederler. Bu sosyal gözlem kullanalara statükoya karşı toplumsal bir saldırı zemini oluşturulur. Başka bir deyişle, belgesel tekniği gibi sosyal gözlemlerin kullanılması filmi izleyen seyircide bir politik bilinç edinmesini sağlama amacıyladır. Toplumun en küçük otoriter kurumundan olan aile üzerinden ataerkil düzene eleştirel ve yıkıcı bir perspektif ile yaklaşılır. Filmlerin oluşturulduğu felsefe böylece bir politik söyleme dönüşür. The Guardian gazete sinde Yunan Tuhaf Dalgası ve Dogtooth üzerine bir röportajda Athina Rachel Tsangari şöyle demiştir:

“Yeni jenerasyonu tek bir konu birleştirir: ‘Aile ile çatışma.’ Bu bir Yunan saplantısıdır. Yunan ekonomisinin ve siyasetinin problemlerin içinde yüzmesinin nedeni de aile gibi yönetilmesidir. Bu sizin yakından bildiğiniz biridir. Daha geniş pencereden, genç Yunanlılar kendi atalarının tiranlığına ve Yunan tarihine nostaljik bakışa karşıdırlar. 21.yy. da var olan bu tiranlığı alt üst etmek isterler.”

(Rose,2011,https://www.theguardian.com/film/2011/aug/27/attenberg-dogtooth-greececinema)

Toplumsal eleştiriyi aile üzerinde yaptıkları için genelde ergenlik, ensest, silik anne figürü gibi konular işlenir.

Yine filmlerde dil kullanımı ve oyunculuk teknikleri formül haline getirilip uygulanıyor gibi bir durumdan söz etmesek de, oyunculuk performansında ve dil kullanımında benzeşirler. Yunan Yeni Dalgası dil ve dilin kullanımına çok fazla önem verilen bir akım. Dil ve dil kullanımının sinema ötesinde bir önemi vardır. Dilin nasıl kullanıldığı ilettiği mesajın içeriğiyle uyumlu olması çok önemlidir. Yunan Tuhaf Dalgası’nda toplumsal eleştirler bir belgeselden ziyade absürt bir ton üzeriden yapıldığı için kendi dilini oluşturmuştur diyebiliriz. Filmlerde kullanılan dilde bol bol kelime oyunları vardır ve göndermeli diyaloglardan beslenilir. Oyunculukta ise “ Brecht Estetiği” etkileri görülür. Brecht Estetiği duyguların yansıtılmaya çalıştığı, aynı zamanda ortamla, filmin atmosferiyle bir bütün halinde hareket etmek ve bunlara uygun bir duruş alındığı bir biçimdir. Yunan Yeni Dalgası’nda oyuncular için mimik ve hareketlerin kullanımı da çok önemlidir. Filmlerin sahip olduğu o baskıyı ve boğuk ortamı mimik ve hareketleriyle yansıtmaya çalışırlar.

Yunan Yeni Dalgası’nın en önemli özelliklerinde biri ise insam merkezli olmasıdır. Bütün bu toplumsam çöküntülerin, baskıların ve krizlerin insanlar tarafından yapıldığına bir dış güç ya da efsanevi bir şey olmadığına vurgu yapılır.

“Bazı görüşler ise Yeni Yunan Dalga filmlerinin antik Yunan felsefesi ve Yunan tragedyalarıyla bilinçsiz bir bağlantı kurduğu tezini ortaya atar. Tragedyaların efsanelerin karşı konulamaz kaos ortamını yansıtması ile Yeni Yunan Dalgası filmlerinin yansıttığı kargaşa ortamının arasında benzerlikler olduğunu öne sürerler. (Yıldızeli, 2016, 2)

Çekim tekniklerinde Dogtooth(2009) filminde Lanthimos’un yaptığı gibi zengin ve ferah bir mekan üzerinden sabit çekim tekniği kullanarak hapishane gibi basık ve boğuk bir atmosfer yansıtılmaya çalışılır. Filmlerin atmosferiyle uyumlu bir çekim tekniği kullanılır.

DOGTOOTH(2009)

Dogtooth(2009) filminden bir sahne

Dogtooth (2009) filmi Cannes Film Festivalinde ‘Belirli Bir Bakış (Un Certain Regard)’ ödülünü kazanmıştır ve Yunanistan’ın Akademi Ödüllerinde “Yabancı Dilde En İyi Film” için Oscar adaylığı verilmiştir.

Dogtooth filminde toplumun en küçük otoriter kurumu olan aile üzerinde bir sistem eleştirisi getiriliyor. Filmdeki ailemiz 5 bireyden oluşuyor ve ebeveynlerin kurduğu distopik bir ortamda ergenlik çağındaki üç çocuk üzerinden olaylar başlıyor. Ebeveynler devletlerin kurulumdakine benzer kuralı ideolojik bir sistemi kendi evlerinde çocuklarını yetiştirmek için kuruyorlar. Bu oluşturulan distopik ortamda meydana çıkan ensest ilişki durumu ve silik anne figürü de işleniyor.

Filmde aile kavramı üzerinden derinlikli bir ataerkil aile düzeni eleştirisiyle karşılaşıyoruz. Silik anne figürü üzerinde bunu çok vurgulu bir şekilde aktarıyor.Filmde ailenin dış dünya ile tek bağlantısı baba figürü. Baba fabrika sahibi olan zengin birisi. Babanın ailenin dış dünya ile bağlantısını kurması ve annenin evin içinde silik bir figür olmasının nedeni ekonomik bağımsızlık. Susan Moller Okin’in feminist eleştirisinde bu konunun ideal toplum oluşturmada kadını hep silik bir ev içi figürü haline getirdiğini söylüyor. Bu senaryoda da anne çocuklardan farklı olarak her şeyin farkında da olsa anne figürünün de dış dünyayla bağlantısı baba figürü üzerinden oluyor. Burada da anne ve baba figürleri üzerinden kadının toplumdaki yeriyle alakalı toplumsal bir eleştiri var. Kadının ev içindeki yaptığı işlerin ekonomik getirisinin olmaması ve dış dünya ile bağlantısı olan kişinin, yani aile reisi, ekonomik nedenlerle belirlenmesi kadını toplumda direkt arkaplana atıyor çünkü çocuk bakma gibi ev içi yapılan işlerin bir ekonomik getirisi yok. Film silik anne figürünün de yarattığı tehlikeyi gösteriyor.

Filmdeki çocukların evden çıkıp baba figürü gibi dış dünyayla iletişime geçebilmesi için köpek dişlerinin düşmesi gerekiyor. Bu bedensel olarak imkansız bir durum olduğunu bilerek filmi ve evdekilerin bu görünmez hapishane ortamındaki yaşayışlarını izliyoruz. Yönetmen sabit çekim teknikleriyle hapishane ortamını film boyu hissettiriyor.

Filmin sahip olduğu baskıcı atmosfer direkt ilk sahneden bizi karşılıyor. Kelimelerin yanlış öğretilmesi ile başlayan film her sahnede özgür olmadıklarını hissettiriyor. Evdeki 3 çocuk bu baskıcı ortamda , özgür iradeye sahip olduklarını düşünerek 3 farklı kişilikle karşımıza çıkıyorlar. Bu kadar baskıcı bir ortam ve dış dünya ile bağlantıları olmamasına rağmen tek düze kişilikten ziyade farklı kişiliklere bürünebilmişler.

Özgürlük kavramının baskıcı bir ortam üzerinden işleyen bu film zihinlerde felsefi sorular da uyandırıyor. Özgür irade özgür müdür?

Dogtooth(2009) filminde bazı sahnelerde kadraj teknikleriyle karakterlerin özgür iradeye sahip olmadığı gösterilmiştir. Bu sahnelerde karakterlerin kafası hariç bütün vücudunu görürüz. Bu tarz kadraj ayarları ve sabit çekim teknikleri filmin atmosferinde büyük rol oynar. Yorgos Lanthimos bu teknikleri Dogtooth(2009) filmi özelinde çok iyi kullanmıştır.

Evdeki kardeşlerin özgür iradelerini sorgulaması üç kardeşten erkek olanın cinsel ihtiyaçları için babanın evin dışından bir kadın getirmesiyle başlıyor. Dışarıdan gelen bu dış dünyasıyla bağlantısı olan kadın diğer iki kız kardeşle de iletişim kurmaya başlıyor. Cinsellikle tanışıp ev içinde bir nevi hapis olduklar için ensest ilişki sorunu da ortaya çıkıyor. Özgürlüğünü sorgulamaya başlayan abla dışarıda farklı bir hayatın olduğunu düşünür ve köpek dişini kendisi kırar ama evden çıkıp dış dünya ile iletişim kurmak için bu yeterli değildir. Köpek dişleri düştüğünde bile evden sadece araba ile çıkabilecekleri öğretilmiştir. Köpek dişini kırdıktan sonra abla gizlice arabanın bagajına saklanmıştır. Burada köpek dişi özgürlük için bir metafor olarak kullanılmıştır. Yönetmen burada kafamızdaki sınırları aşmadan fedakarlık etsek bile özgürlüğe ulaşamayacağımız vurgulamış.

“Doğrudan kaçmak yerine önce köpek dişini kırmakta, sonra çitlerden atlamak yerine arabanın bagajına saklanmaktadır. Bireyin haberdar olduğu başka bir gerçeklik yoksa birey bildiğinin yanlış olduğunu öğrenemez.” . (Şen, 2018, https://www.filmloverss.com/kopekdisi-dogtooth/)

Filmin sonunda arabayla evden çıkmıştır ama arabanın bagajı içeriden açılmadığı için yine özgürlüğüne ulaşamamıştır. Bireyin burada yine yanlış olduğunu öğrenemediği bir durum ile karşı karşıyayız. Faşizm benzeri bu baskı toplumlarında kural koyucu birey istemezse özgürleşemeyeceğimizin kanıtıdır. Baba figürü bagajı açmadığı sürece özgürlüğüne kavuşamayacak.

Filmde statükoya karşı toplumsal bir saldırı zemini görüyoruz. Faşist ve baskıcı politikalara eleştirel yaklaşıyor ve izleyiciye politik bir söylem ile ulaştırıyor. Aile üzerinden ataerkil ve kapitalist sistemi eleştirmekle kalmıyor, bu düzenin yıkılması gerektiğini aktarıyor. Bu genel okumalarla bahsedilen Yunan Yeni Dalgası’nın çok güzel ve başarılı bir örneği olduğunu görüyoruz.

Kaynakça

A. (2020, September 29). Köpek Dişi ile şahlanan başkaldırı: Yunan Tuhaf Dalgası’nın en iyi 5 filmi. Ajanda İstanbul. https://www.ajandaistanbul.com/kopek-disi-ile-sahlanan-modern-baskaldiri-yunan-tuhaf-dalgasi/

Yazıcı, E. (2019). YUNAN SİNEMASINDA YENİ DALGA VE YORGOS LANTHIMOS. In YUNAN SİNEMASINDA YENİ DALGA VE YORGOS LANTHIMOS (pp. 54–117). https://katalog.marmara.edu.tr/veriler/yordambt/cokluortam/CF26E45A-2493-9443-B3C2-8CF6430AD97D/10258980.pdf

--

--