Prag’da Bahar ve Darbe

Ertuğrul Atlı
2 min readOct 19, 2019

--

1969–1976 Yılları arasında ve 1982'den ölümüne değin İsveç Başbakanı olarak görev yapan Olof Palme’nin siyasi kariyerinin en büyük mücadelelerinden biri, uluslararası politikada insan hakları savunusu olmuştur. Soğuk Savaş’ın realist dengeleri içerisinde oldukça idealist görünen bu yaklaşım, Palme’nin sözcülüğünü yaptığı uluslararası hareket ile güçlü ve alternatif bir sese dönüşebilmiştir. Keza dünya tarihinde uluslararası hukukun oluşması, barış politikalarının yükselmesi ve insan haklarının normlaştırılması hep bu kavramların güçlü savunucularının eseri olmuştur.

Olof Palme de Soğuk Savaş’ın iki kutbundan herhangi birisinde konumlanmaksızın nasıl barış yanlısı bir dış politika izlenebileceğini ortaya koyan öncü bir isim. Bu ilkesel yaklaşımın somut delili ise İsveç sosyal demokrasisinin Soğuk Savaş’ın sıcak cephelerinde aldığı tavır olarak görülebilir. Bu yazımızda söz konusu tavrın izlerini Prag Darbesi özelinde süreceğiz.

Çekoslovakya, Soğuk Savaş’ın yumuşama döneminde oluşan bir “merkezkaç” etkisiyle Sovyet sistemini sorgulamaya başlamıştır. Prag Baharı (1968) olarak anılan bu dönemde iktidara gelen Alexander Dubçek, daha demokratik ve “Çekoslovakya’ya özgü bir sosyalizm” kurmaya yeltenince Sovyetler Birliği harekete geçer. Brejnev Doktrini* çerçevesinde 21 Ağustos 1968'de Çekoslovakya’ya giren Varşova Paktı orduları Prag Baharı son bulur.

Olof Palme müdahalenin hemen ardından Malmö’de yaptığı bir konuşmada “özgürlükçü bir hareketin zor kullanılarak bastırıldığını” teşhis etmiş ve Sovyet müdahalesine karşı çıkmıştır. Palme, komünizm karşıtlığını ortaya koyduğu aynı konuşmasında “Demokrasi düşüncesi bir kez insanların beyninde kök saldığında kolay kolay unutulamaz, insan onurunun ve değerinin en somut ifadesi olarak sürekli yeniden doğar, hiçbir zaman ölmez.” demiştir. Palme, Prag Darbesi’ni Çek halkının egemenliğine açık bir saldırı olarak değerlendirmiş -Ernst Wigorss’a atıfla- sosyal demokratların kaba kuvvete başvurmaksızın örgütlenme, toplumda dönüşümler yaratma haklarını tanıdıklarını ifade etmiştir. Palme, konuşmalarında sıkça vurguladığı üzere, Prag Darbesi hakkındaki pozisyonunu iki bloktan bağımsız, tarafsız ve küçük bir devlet olan İsveç adına almıştır.

Malmö konuşmasının devamında ise günümüzün ve coğrafyamızın sıcak tartışmalarından birine yanıt niteliğinde bir sav ortaya konulmaktadır:

Demokrasilerde hüküm süren gündelik hayat şartları, kimine oldukça ruhsuz gibi görünebilir. Bu hayat belki de dünyanın başka ülkelerinde günbegün yaşanan dramatik olaylar kadar heyecan verici değildir. Ama bizim de kendi heyecanlarımız vardır. Bu, toplumsal refahın artmasından, bireylerdeki özgürlük duygusunun pekişmesinden kaynaklanan bir heyecandır ve bu ancak ülkedeki on binlerce insanın her gün yerine getirdiği biteviye, küçük işler sayesinde yaşanabilmektedir. Bu heyecanı küçümsemeyelim. Çünkü o özgürlükçü demokratik toplumların çıkış yoludur.

*Brejnev Doktrini Doğu Bloğu ülkelerinde ortaya çıkan “sapma” eğilimlerini Kızılordu müdahalesiyle bastırmayı ve SSCB’nin liderliğini pekiştirmeyi öngörmekteydi. Fiilen 1989'a kadar geçerliliğini korudu, resmen Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle sona erdi.

Olof Palme, Biz Demokrasiyi Zincirlerinden Kurtardık, Çeviren: Dilek Zaptçıoğlu, İstanbul: Afa Yayıncılık, 1987, 212 s.

Originally published at http://ertugrulatli.blogspot.com on October 19, 2019.

--

--