Airbnb=Emlakçı, Uber=Korsan Taksi, Snapchat=Ergen Oyuncağı mı?

Giray Girisken
4 min readNov 1, 2016

--

Birbirimize ve yaptığımız işlere saygı duymayı ne zaman öğreneceğiz? Sevmekten bahsetmiyorum, sadece saygı duymaktan bahsediyorum. Kimse kimseyi ya da kimsenin işini sevmek zorunda değil ama emek verilen bir işe saygı duyma olgunluğunu gösterebilmek gerek.

Siz hiç uzun bir süre emek verdiğiniz bir projenin bir anda karalandığına şahit oldunuz mu?

Oturup saatlerce kafa patlatırsınız, ekip arkadaşlarınızla uzun uğraşlar sonucu iyi bir şey ortaya çıkarmaya çalışırsınız, gözleriniz bozulur, başınız ağrır, beliniz tutulur, günler geçer, haftalar birbirini kovalar ve en sonunda özlemini duyduğunuz projenin son adımlarını da tamamlayarak, verdiğiniz emeğin haklı gururuyla arkanıza yaslanıp insanların görüşlerini beklemeye başlarsınız.

Ama bir de ne görürsünüz? Aşağıdaki yorumlar ardı arkası kesilmeden suratınıza tokat gibi çarpmaya başlar:

“Abi bunun aynısı yurtdışında var. Adamlar oradan direk çalmışlar”

“Abi adamların parası var, yapar tabi”

“Abi kesin tanıdıkları vardır yoksa yapamazlar.”

“Abi çok basit ya işte şunu buraya şunu da şuraya koymuşlar olmuş bitmiş”

“Abi bu iş hayatta tutmaz”

Sizin projenizi ve emeğinizi hiçe saydıktan sonra keyiflenen ve hızlarını alamayan bireyler kendilerine hakim olamayıp aşağıdaki projelerin de hakkını vermeye başlar.

Airbnb: “Kanka adamlar emlakçı resmen. Günübirlik ev kiralatıyorlar millete.”

Instagram: “Fotoğraf paylaşıyon başka bir olayı yok be oğlum. Silikon Vadisi’nden çıkma oldukları için böyle oldular.”

Medium: “Abi bildiğin blog. Twitter’ın kurucusu yaptı, o yüzden büyüdüler. Aynısını benim kuzen Wordpress’te kursun sana.”

Uber: “Korsan taksinin aynısı kanka. Başka bir şey değil. Adamlar da bu sayede korsan taksiyi öğrendi. O iş 2 seneye çöp”

Spotify: “Çok gereksiz bir proğram kanka. Boşa para. Youtube’ta aynı müzük bedava”

Snapchat: “Ergen oyuncağı. Çok saçma bence. Hiçbir şey anlaşılmıyor.”

Facebook: “Facebook bitti. Anneannem girdikten sonra bitti. Bitti.”

Yerlilere sallamak her zaman daha zevkli:

Yemeksepeti: “Çok basit oğlum ya! Aynısını PHP ile 2 günde yazarım sana. İlk oldukları için bu kadar ilerlediler. Bak Rusya’da noldu? Neden çıktılar Rusya’dan? Kurye motorları buzda kayıp düşmüş mü ehe ehe!”

İyzico: “Sanal POS oğlum ya. Al bankadan POS’u kirala. Bi numarası yok yani.”

Getir: “Yakında batar. Bizim apartman görevlisi Halis Amca da aynı işi yapıyor. Getir diyorum getiriyor. Ne gerek var ki?”

Abartıyorum tabii ki. Belki de abartmıyorumdur. Ama bir gerçek var ki bu yorumları yapan insanların ortak özellikleri genellikle:

1. mutsuz ve sinirli olmaları

2. hayal ettikleriyle yaptıkları arasında büyük uçurumlar bulunması

3. hayal ettiklerine yaklaşanları kendi yanlarına çekmek istemeleri

gibi geliyor.

Stabil ve rutin hayatlardan sıyrılanları, hayal edenleri, yol alabilmek için adım atanları durdurmak en sevdikleri hobiler arasında. Bunun için fırsat kolluyorlar sürekli.

Durağanlıktan ve tek düzelikten biraz olsun sapanları takip ediyorlar. Onları arıyorlar, bulmaya çalışıyorlar. Bulunca da karanlık yumruklarını indiriyorlar tepelerine. İndiriyorlar ki fazla uzaklaşamasınlar. Yanlarından ayrılmasınlar. Çünkü farklı olana ne kadar uzak dururlarsa, kendilerini o kadar rahat hissediyorlar.

Kimse bir şey yapamıyor düşüncesi onları rahatlatıyor. Suçun böylece kendilerinde değil de çevrelerinde olduğunu kendilerine inandırmaya başlıyorlar. Sıkıcı ve tembel hayatlarına gönül rahatlığıyla geri dönebiliyorlar.

Ama hep arıyorlar. Farklıyı arıyorlar, hareket edeni arıyorlar, farklılaşmaya çalışanı arıyorlar, renkliyi arıyorlar, sesliyi arıyorlar. Ve hep birilerini buluyorlar da. Buldukları anda da iniyorlar tepelerine. Daha fazla ilerlemelerine izin vermek istemiyorlar. Hayal kurdurmuyorlar. Hareket ettirmiyorlar. Tekrar kendilerine benzetmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Başarı kavramı hep başkalarında, kendilerinden en uzaktakinde olsun, yanlarına yaklaşmasın istiyorlar. İç seslerinin, kendilerini başkasıyla mukayese etmeye başlamasından ürküyorlar.

Peki hiç mi eleştiri yapamayacağız? Tabii ki yapacağız. Eleştiri her zaman kabul edilebilir. Gelişmek için yapılmalıdır da ancak hiçbir temele oturtulmadan, sadece kendi hoşnutsuzluklarımızı gidermek üzerine kurulan cümlelerin hiçkimseye bir faydası dokunmuyor. İlerlemeye bir katkısı olmuyor. Olumlu etkiden çok olumsuza yol açıyor. Kişileri uzun ve gereksiz tartışmalara sürüklüyor. Godwin Kanunu, Hitler veya Nazi olarak değil de Tazedirekt tartışması olarak kendini gösteriyor. (Godwin der ki: “Çevrimiçi tartışma büyüdükçe, Hitler veya Nazilerle ilgili bir karşılaştırma yapılma olasılığı 1'e yaklaşır.”)

Sana küçük bile görünse, karşındaki kişinin yaptıklarına saygı duyabilmek önemli bir unsur. Önce anlamaya ve çabasını farketmeye çalışmak, hakkını vermek, sonrasında eleştiri varsa yapmak gerekiyor.

Hiçbir şekilde düşünmeden ve anlamaya çalışmadan, karşımızdakini yerden yere vurmak acımasızca ve anlamsızca oluyor. Az da olsa kendimizi karşımızdakinin yerine koymaya çabalamak hepimizin üstüne çalışması gereken önemli bir konu. Böylece karşımızdakini küçük görmeden tartışmaları daha verimli hale getirebilir, tartışmaya dahil olmak isteyenleri yüreklendirebilir ve her türlü zorluk içerisinde hala çabalamaya devam edenlere daha iyi yol gösterebiliriz.

--

--

Giray Girisken

Self-starter with a curious mind. Interested in Startups. Collecting useful online tools at https://startupcollections.com