Ucu Olmayan Şehir

Ekümenopolis

Göksel Şirin
3 min readNov 18, 2014

Geçtiğimiz günlerde şöyle bir haber ile karşılaştım “Yeşilin Başketi Adayı — İstanbul”. Bu haber üzerine istanbul hakkında izlediğim bir belgesel olan Ekümenepolis aklıma geldi. Belgeseli izlerken notları bir kenara (evernote) kaydetmiştim. Uzun zamandır yazmak istediğim bir yazıydı, bu haber ise yazıyı yazmak için bir bahane oldu benim için.

Ekümenopolis Nedir ?

Belgesel süresince dikkatimi çeken bölümlerden aldığım notları paylaşmadan önce adının anlamını öğrenmekte yarar var. Daha bu anlamı öğrendiğiniz anda belgesel konusu hakkındaki düşünceleriniz şekillenmeye başlıyor. Aslında İstanbul’un şu anki ve gelecekteki durumunu anlatan bir belgesel için en iyi isim seçimi yapıldığını anlıyorsunuz.

Ekümenopolis, 1967 yılında Yunanlı şehir plancısı Constantinos Doxiadis tarafından ortaya atılan, günümüzün kentleşme ve nüfus artışı hızları göz önüne alındığında, gelecekte dünyadaki bütün kentleşmiş alanların ve megapollerin kuşaklar halinde birbirleri ile birleşeceği ve tek bir şehir oluşturacağı fikrini temsil etmektedir.

Belgesel boyunca dikkatimi çeken bir ayrıntı ise hiç bir logonun, markanın, yazının sansürlenmemiş olması. Normalde reklam ve rtük kaygısı ile bu tarz görüntülerin üstünde her zaman bir buğu vardır ki özellikle televizyonda böyle sansürler görmek çok anlamsız ve kötü bir görüntüye neden olduğunu düşünmekteyim (Haksız reklam, kazanç falan demeyin bana görüntünün doğallığını bozuyor bu yeterli bir sebep bence.)

Acı Biber!

Belgesel izlerken dikkatimi çeken noktaların bazıları şöyle;

  • Olimpiyat stadı açıldıktan sonra Ayazma bölgesinin değerlenmesi ile bu bölgede yaşayan insanların gecekondularda yaşayanların, kiracıların ve Ev Sahiplerinin bile ani kararlar ile göçe zorlanması. Bu insanlara yıkılan evlerinin karşılığında çok komik ücretler verilerek evlerinin yerine milyonluk dairelerin yapılarak satılması. (Hepimiz Yaptım Olacak reklamını hatırlıyoruz değil mi ?)
  • Normalde altyapı, ulaşım vb. hiç bir devlet hizmetinin gelmediği hatta muhtarlık bile verilmeyen Ayazma bölgesinin değerlenmesi sonucu orada yaşayan insanların göçe zorlanmasını “sosyal devletin çöküşü” olarak tanımlıyor >> Cihan Uzunçarşılı Baysal (BM Habitat AGFE Yöneticisi)
Toplu ulaşımda raylı sistemlerin payı

Mücella Yapıcı’nın (TMMOB Mimarlar Odası) bu belgeselde söyledikleri ise düşündürücü. Şöyle;

  • “Biz parkların altını otopark yapmayı çağdaşlık zannediyoruz”
  • “Parsel tamamında toprağı yitirip balkona ağaç dikmeyi Ekolojik Mimari zannediyoruz.”

Haluk Gerçek’in (İTÜ – 1996 İstanbul Ulaşım Anaplanı Yürütücüsü) 3. Köprü hakkında yaptığı açıklamalar ise bu köprünün gerekliliğini bir kez daha düşünmemiz gerektiğini hatırlatıyor bize; Haluk Gerçek’in sözleri şöyle;

  • Türkiye istatistik kurumu ve Karayollarının birlikte yaptığı bir çalışma sonucunda İstanbulda köprülerden geçen transit trafiğin (İstanbul harici trafiğin) Toplam istanbul trafiğine oranı %2.85. Yani 3. Köprünün tır, kamyon gibi taşımacılık trafiğini çekerek İstanbul içindeki trafiğin azaltılması projesi bir hayalden ibaret. %3′ü bile bulamayan transit trafiğin başka yere taşınması yolları ne kadar rahatlatacak ayrı bir soru işareti.
  • Kent biliminde ” Bir yere yol götürürseniz, o yol oraya yerleşmeyi çağırır” şeklindeki kural unutulmamalı. 3. Köprü ile birlikte İstanbulun kuzey kısmı hızlı bir yerleşmeyi getirecek ve bunun sonucunda İstanbul’un ciğerleri konumunda olan ormanlar yok olacaktır. İkinci köprü yapıldığında olacakların aynısı tekrarlanacaktır.
  • 3. Köprü yolları kısa bir süreliğine rahatlatsa bile İstanbulun kuzey bölgesindeki nüfus yoğunluğu artacağı için aynı oranda araç sayısıda da artacak ve trafik çilesi şu anki halinden daha büyük bir biçimde geri gelecektir.
Türkiyede toplu ulaşımın payı 1996'da %60'dan 2006'da %47'ye düşmüştür.
İstanbulda CO2 salınım istatistiği
İstanbulda ortalama ulaşım süreleri

Bu belgesele röportaj verenlerin vardığı ortak sonuç ise şehrin sonunun Kaos olacağı.

--

--