ARAP HARFLERİ Mİ, LATİN HARFLERİ Mİ?

Gözde Sayınsoy
3 min readMar 9, 2014

Oldukça uzun bir geçmişe ve kültürel zenginliğe sahip olan Türkler, günümüze gelene kadar pek çok din, yazı, alfabe kullandı. İlk yazılı ürünler olan Orhun Yazıtları, Göktürkler zamanında verildi. İslamiyetin kabulüne kadar Musevilik ve Hristiyanlığın da dahil olduğu pek çok farklı dine mensup olundu. Bunun yanında da doğal olarak yazılar ve alfabeler değişti, her gelen uygarlık kendi alfabesini ve yazı sistemini oluşturdu; kendi dilini kullandı. Halen günümüzde yaşayan Türk boylarında farklı alfabeler, diller ve dinler olduğunu söyleyebiliriz.

Bütün bu mozaiğin dışında; geçmişten getirdiğimiz bir soru, üzerinde bir türlü anlaşamadığımız bir sorun haline dönüşüyor. Arap harfleri mi, Latin harfleri mi?

Osmanlı Devleti’nin kullandığı Osmanlı Türkçesi veya Osmanlıca, bir döneme damgasını vuran imparatorluğun hüküm sürdüğü yıllar dikkate alındığında Türklerin en uzun süreli kullandığı dil olarak göze çarpıyor. Bu nedenle de Arap alfabesi en uzun süreli kullanılan alfabe olarak kabul ediliyor.

Osmanlı Türkçesi; Arap ve Fars dillerinden etkilenmiş, aslen Arap ve Fars alfabesinin senteziyle kullanılan bir Türk yazı dilidir. Yeni bir dil değildir; bildiğimiz Türkçenin Arap harfleriyle yazılmış halidir.

Osmanlı Devleti sona erdikten sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu zaman yapılan inkılapların arasında belki de en önemlisi, yazı devrimidir. Latin harflerine geçişin esas alındığı bu devrim, yüzyıllardır Türklerin kullandığı Arap alfabesinden kopuşu demektir. Bugünlerde halen tartışma konusu yapılan bu durum, atalarımızdan gelen dilin anlaşılamaması ve Latin harflerinin Türkçeye uygunluğu argümanlarını da beraberinde getiriyor.

Yapı bakımından Arapça ve Türkçe, aynı dil ailelerine mensup olmadıklarından oldukça büyük farklılıklar içeriyor. Arapça Hami-Sami dil ailesine mensup, bükümlü bir dil. Bunun anlamı yeni kelimelerin ekler yardımıyla değil belirli kök harflerin değişime uğramasıyla ve yeni harfler eklenmesiyle yapılması demek. Mesela “sakin” kelimesindeki asli harfler “s,k,n” baz alınarak “teskin, sekene, müsekkin” gibi kelimeler türetiliyor.

Türkçe ise Ural-Altay dil ailesine mensup ve ekler yoluyla türeyen bir dildir. Sondan eklemeli eklerle yeni kelimeler yapılır. “Kitap” kelimesinden yapım ekleri yoluyla “kitapçı, kitaplık” gibi kelimeler türetmek mümkündür.

Ama iki dil arasındaki asıl sorun ünlü harflerden dolayı yaşanmaktadır. Arapça, yapı itibarıyla ünlü harfler üzerine kurulu bir dil değildir. Sadece uzun harfler yazıda belirtilir, kalan ünlü harfler okuma sırasında tahmin yoluyla bulunur. Türkçede uzun ünlü diye bir kavram yoktur, uzun olan ünlüler dilimize Arapçadan geçme kelimelerde bulunur.

Bilindiği gibi Türkçede sekiz tane ünlü harf var. Arap alfabesinde ise bu kadar ünlüyü karşılayacak işaret yok. Osmanlı Türkçesinde a-e için elif (zaman zaman ha-i resmiye), ı-i için ye, o,ö,u,ü için vav harfleri kullanılmış. Bu durumda bir metnin içerisinde yer alan kelimenin göl mü yoksa gül mü olduğu ancak cümlenin gelişinden anlaşılabiliyor. Bunun yanında Arapçanın kendine özgü tamlama ve kelime yapısının olduğu gibi Osmanlıcaya girmesi, dilin sadeleşmeden uzak, ağdalı ve zor anlaşılır bir hale gelmesinin başlıca nedenlerindendir. Bu tarz zorluklar o dönemde okuma-yazma oranının ciddi anlamda düşük olmasına sebep olmuş. Aydın kesim ve devlet mensupları dışında normal halk bu yazı dilini okuyup anlamakta zorlanmış.

Latin alfabesi, Türkçenin kullanımına yönelik en uygun alfabe olarak karşımıza çıkıyor. Dilin yaşayabilmesi ve kolay öğrenilebilmesi açısından, bütün harflerin bir karşılığının olması gerek. Belki de tartışmaya açık tek nokta, harf devriminin çok kısa bir süre içinde gerçekleştirilmesidir. Yeni duruma adapte olmak, Osmanlıcanın hızla unutulmasının önünü açmış olabilir. Bugün yine en çok tartışma yaşanan konulardan biri olan, atalarımızdan kalanları okuyamamak da bu noktadan hareketle ortaya çıkıyor. Ama Latin harflerine geçişin hızlı olması, ülkede okur-yazar oranının da yavaş yavaş yükselmesini beraberinde getirdi. Halk; okuyup anlayabildiği bir dile sahip oldu.

Osmanlı döneminden kalan belgeleri, yazıları okuyamamak elbette üzücü. Ancak neden böyle bir değişime ihtiyaç duyulduğu da sanırım yeterince açık. Üstelik bu değişim ilk değil. Bugüne kadar çeşitli sebeplerle Türkler Göktürk alfabesi, Uygur Alfabesi, Arap Alfabesi, Latin Alfabesi gibi pek çok alfabe kullandılar. Belki ileride çok daha uygun bir alfabe ortaya çıktığında Latin harflerinin de değişimi söz konusu olabilir.

Osmanlıca metinleri okumak ve öğrenebilmek için, ilkokuldan başlayarak Osmanlıca dersleri konması düşünülebilir. Bugün bildiğim kadarıyla ilkokullarda seçmeli ders olarak Arapça okutulmaya başlandı. Bunun yanında Osmanlıca dersinin de bir alternatif olması hiç de yanlış bir tercih olmaz. Böylece yeni nesiller sayesinde, geçmişle şimdi arasındaki dil köprüsü de kurulmuş olur…

--

--