Wes Anderson, yeni nesil sinema severlere yaratıcı vizyonu ile ilham veren Amerikalı yönetmen, senarist ve yapımcıdır. Bunların yanı sıra bazı dünyaca ünlü markaların reklam yönetmeliğini de üstlenmektedir. Kendine şahsi tarzı ve koreografisi ile günümüzde popüler sinemayı yönlendiren isimlerden biri olmayı başarmıştır. 1969 yılı doğumlu yönetmen Anderson’ın, küçüklüğünden beri sinemaya var olan sevdası bilinmektedir. Bu tutkusunu başarılı bir şekilde yönetmiş ve kariyerini de bu alanda çok etkileyici bir şekilde yönlendirmiştir.
Anderson, filmlerinde kullandığı renk paletleri, muazzam senaryosu, sıra dışı karakterleri ve ilginç set tasarımları ile kendi tarzını ve bir yandan da kendi markasını oluşturmuştur. Sosyal medyada karşılaştığımız, ‘Wes Anderson estetiği’ akımı ise şuan popüler olup birçok genç ve toy yönetmeni mükemmel bir simetri ve sinematografi ile tanıştırmıştır. Filmleri izlerken izleyici, belirli bir beklenti ile filme başlar ve bilginin önüne sunulduğu sofistike bir film seyreder.
Bu sıra dışı sinematografiyi ve karakter tasarımını en çok bilinen eserlerinden biri olan “The Grand Budapest Hotel” filminde açık ve net bir şekilde görmüş oluyoruz. 1930’larda Avrupa’nın hayal edilen bir versiyonunda geçen bu filmin her ayrıntısına gösterilen özenle beraber detaylı ve ilgi çekici karakter tanıtımı ile hızlıca ünlenmiştir.
Aynı zamanda, yönetmen filmlerinde yarattığı karakterlerin kendi hikayelerini anlatmasına izin vererek, karakterlerin iç dünyasının daha derinlemesine incelenmesine yol açmıştır. Her karakterin kendine özgü ve ilginç hikayeleri olması da filmleri daha akıcı bir hale getirmektedir. Karakterler genellikle dışlanmış ve tuhaf kişiliklerden oluşması ile beraber herkesin empati kurabileceği ve anlayabileceği zayıf yönler barındırmaları karakterlerin öne çıkmasında yardımcı olur.
Hayranlar tarafından bir diğer sevilen Wes Anderson filmi özelliği ise yönetmenin nokta atışı olan müzik seçimleridir. Özenle seçilen müzikler hikaye ile bağlantılı olarak filmin atmosferini çok daha farklı ve gelişmiş bir boyuta taşır.
Benim kişisel olarak en çok keyifle izlediğim Wes Anderson filmi stop motion tekniği ile çekilen “Fantastic Mr. Fox” filmidir. Bir tilki olan Mr. Fox üç ayrı ciftçiden hırsızlık yapmak için planlar kurar ve yaptığı eylemlerin sonuçları ile karşı karşıya kalır. Mr. Fox’un, kendine ve çevresine açmış olduğu bu sıkıntılardan kurtulmak için gösterdiği çabasını mükemmel şekilde ayarlanmış bir koreografi ve senaryo eşliğinde izliyoruz. Slow motion tekniğinin en sevdiğim tekniklerden biri olması yanı sıra filmde ki karakterlerin birçok özelliğini kendimle bağdaştırdığım için bel ki de ‘Fantastic Mr. Fox’ en keyifle izlediğim Wes Anderson filmi olabilir.
Özetle, her izleyicinin göz zevkine hitap eden tarzı ve özgün hikayeleri ile sinema dünyasının gözde isimlerinden biri olan Wes Anderson eserlerine yansıttığı tutkusu ile gelecekte sinema dünyası içinde kendisine yer bulmayı hayal eden gençlere ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.
