Talihsiz Serüvenler Dizisini cazip kılan 8 desen

Lemony Snicket mahlaslı yazar Daniel Handler’ın kaleme aldığı, Brett Helquist tarafından resimlendirilen ve benim yıllar yıllı en az Harry Potter kadar sükse yapmasını umduğum 13 kitaplık Talihsiz Serüvenler Dizisi Netflix’in televizyon uyarlamasıyla boyut atlamış gibi görünüyor.

Gürcan Öztürk
8 min readFeb 11, 2017

2004 yılında Brad Silberling yönetmenliğinde beyazperdeye de aktarılan ancak ne ‘talihsizlikse’ Jim Carrey’ye rağmen Hollywood’un elinde patlayan yapım uzun bir aranın ardından bu kez kendinden oldukça emin, hazır ve nazır olarak karşımızda. Eleştirmenlerin genel anlamda beğendiği ve devamlılığı yönünde artı oy kullandıkları diziyi kendi izleme deneyimim üzerinden 8 parçaya bölerek içeriğine dair fazla sürprizbozan vermeden anlatmaya çalıştım.

Hikayemiz aslında klişeye yakın. Olaylar Anne ve babalarını trajik bir yangında kaybedip yetim kalan 3 kardeşin en yakın akrabaları olan Kont Olaf (Neil Patrick Harris) ‘ın yanın yerleştirilmeleri ile başlıyor. Kötü kalpli, hilekar, açgözlü ve pek de sevimli bir adam olmayan Kont Olaf karşısında kendilerini ve ailelerinden kalan yüklü miktarda serveti koruma mücadelesine girişen Baudelaire yetimleri bunu ne kadar başarıyor tartışılır ama hiç ummadıkları bir serüvenin başrolüne dönüştükleri kesin. Hatta bana göre Talihsiz Serüvenler Dizisi 8 bölümlük ilk sezonun her basamağı çıkıldıkça aydınlık çocukların gösterişli karanlığını keşfetmemizi sağlayan enfes bir komedi dramaya dönüşüyor.

Talihsiz Serüvenler Dizisi I. sezon fragmanı

Dizinin birinci sezonu Daniel Handler’ın ilk 4 kitabını kapsıyor. 13 kitaplık seriden kaç sezon çıkabileceğini de böylelikle tahmin etmiş oluyoruz. Film uyarlamasının aksine biraz daha optimistik yaklaşımlar sergileyen yeni uyarlama ‘karanlık bir çocuk draması’ ‘durum komedisi’ ‘yarı fantastik epik anlatı’ vb… gibi kolay kategorizasyonlardan kaçınmaya çalışıyor. Bunu yaparken ise manipülatif davranmaktan asla sakınmıyor. Bu tavır izleyici olarak beni rahatsız etti mi? Evet, fakat anlatının genel evrenindeki yapıyı tam olarak oturtabilmek için gerekli olduğunu kabul etmemi de sağladı. Her şeyden önemlisi amaç dizinin son derece net sunulan mesajında gizli: ‘Açılış başarısızlıklarınız, kapanış zaferlerinize dönüşebilir.’

Detaylar

Talihsiz Serüvenler Dizisi tam bir detay okyanusu, oradan oraya sıçrayan hikaye boyunca keşfedilmesi gereken onlarca obje ve fikir önümüze sürülüyor. Ortada duran soru işareti kalabalığından bahsetmiyorum bile. Tüm bu bolluk ister istemez izleme esnasında beyin jimnastiği yapılmasını da gerekli kılıyor. Dizi seyircisini dedektifçilik oynamaya çağırıyor. Yetmezmiş gibi eğer yalnız başınıza başaramazsanız bakın sizin için bir de anlatıcı koyduk daha ne yapalım diyor. Bu anlatıcı ise Lemony Snicket (Patrick Warburton)’tan başkası değil.

Photo via The Verge

Hikaye birinci ve ikinci ağızdan karma şekilde anlatılıyor. Yazarın kendisi yönetmenin gerekli gördüğü noktalarda sahnelerin önüne geçip son derece dramatize tondan çıkan sesiyle detayları kaçırmamamız için bizleri aydınlatıyor. Hoş olmuş mu? Hayır hem de hiç. Çünkü Lemony Snicket’ın hikayeye dahil edilmesi benim için bir nehrin akış zevkine kendimi kaptırmış giderken önüme aniden bir kaya çıkması ve botumu paramparça etmesiyle aynı etkiye sahip. İşte yukarıdaki manipülatiflikten kastım da buydu zaten. Ortada olağanüstü ürpertici bir heyecan var ama o heyecanı tam anlamıyla yaşamanıza katiyen müsaade edilmiyor. Tam hazzın doruklarına ulaşırken yeni bir detayla aşağı çekiliyorsunuz. Peki bu detaylar nasıl detaylar? Eğlenceli, acımasız ve gizemli sanırım en doğru tanımlamalar olacaktır. Bir de neresinden tutarsanız tutun elinizde kalıp sinirlerinizi harap edenler var. Ne denir ki izleyin ve görün.

Tema

Dizinin teması konu ve içerikle eş zamanlı sarmalanmış. Bölüm başlangıçlarında çalan şarkı yüksek desibel rahatsızlık vermek için özenle seçilmiş gibi. Lakin bir müddet sonra iyi de bu tema şarkısında sevmeyecek ne var? diyorsunuz. Çünkü yapımcıların amacı Talihsiz Serüvenler Dizisinin kapılarını açar açmaz sevimsizliği hissetmeniz. Hoş bu sevimsizlik sayesinde yaratılan ilham verici bir sevimlilikler korosuna dahil oluyorsunuz ya neyse. Stratejiler, stratejiler diyerek fazla uzatmıyorum.

Photo by Joe Lederer / Netflix

Projenin yüzeysel teması eşit derecede karanlık ve kakafonik. Kendi adıma hiçbir bölümde herhangi bir bozulma ya da düzensizlik göremedim. Alt metinlerin öne çıkarılma işlemi ise çoğunlukla kesişen fotoğraflar ve sepyayla boyanmış yakın çekimlerle sağlanıyor. Bu sayede yeniden detaylara dönüş yapılıyor ve ilk bakışta uykuda kalması planlanan gizemler, ikinci bakışta havai fişek fırtınası misali üzerimize yağdırılıyor. İşin temasından bahsederken Neil Patrick Harris’in vahşi Kont Olaf rolündeki kusursuz performansına değinmezsem olmaz. Harris karakterine hayat verme teknikleri sayesinde bizi şenliğin resmi olmayan mantrasını deneyimlemeye davet ediyor. Bu teklifi kabul edip etmemek size kalmış demeyi çok isterdim ama manipülasyon burada da devreye girip sizi zorla medite ediyor.

Lemony Snicket

Hemen söyleyeyim bana göre Lemony Snicket hikaye tarlasının verimli toprakları içinde en olmadık yerde biten otlar kadar rahatsız edici, ama doğal sürecin işlemesi için de bir o kadar gerekli. Patrick Warburton, aslında, çekingen, sevimli hikayeci Lemony Snicket rolü için garip bir seçim hatta. Fakat durup düşününce dizideki esrarengiz insanları sonsuz eğlenceli bir çerçevede anlatıya dönüştürme biçimi galiba ben ne kadar kabul etmek istemesem de yapıma güç katmayı başarıyor.

Patrick Warburton dizide Lemony Snicket rolünde. Photo via ComingSoon.net

Aslında dizinin lider rolü Kont Olaf gibi görünse de Snicket yaptıklarıyla liderlik tahtasında hep bir adım önde gidiyor. Birinci bölümden son bölüme dek Baudelaire yetimlerinin hikayesini anlatırken, mutlu bir son beklemememiz konusunda bizi uyarıyor, kanalizasyonlara girip çıkıyor, kostüm değişikliklerine gidip olay örgüsü üzerinde uçarcasına meta yorumlarda bulunuyor. Son olaraksa karakterlerdeki belirsizlikleri titizlikle izleyip iç tırtıklayan bakışlar atarak sahneden çekiliyor. Snicket’ın beni sıkan bu bitmek tükenmek bilmez yinelemeleri seriyi daha gizemli kılıyor bunu da kabul ediyorum. En basit örneğiyle Baudelaire yetimlerinin ailesine ne oldu? sorusu Snicket projeye dahil edilmese boşlukta kalabilme ihtimali yüksek detaylardan. Üstelik en önemlilerinden. Warburton doğuştan esrarengiz havasıyla cevapları kendi köşelerinde bırakıp sakin, melodramatik ve gizemli çizgiler sunarak dizinin içinde kendi tekil hamlelerini yapıp oyuna alternatif yaklaşımlar geliştiriyor. Bu da izlenirliği meraktan kaynaklı artırıyor.

Baudelaire’lar

Yeni Baudelaire’lar eskilerine göre çok daha sevimli, çok daha umut vadedici özellikle Violet Baudelaire rolündeki Malina Weissman beni kendisine ilk andan itibaren hayran bıraktı. Klaus (Louis Hynes) ve henüz bebek olan Sunny (Presley Smith) Baudelaire’ı birlikte düşünecek olduğumuzda ise hepsi bir Wes Anderson filminden fırlamış da Tim Burton’ın saçını sıyırıp oraya düşmüş gibiler. 8 bölüm boyunca kaçınılmaz olandan kaçma mücadelesi veren Baudelaire’lar aynı zamanda çocukluk duygularını da kontrol etmek zorunda bırakılıyorlar. Talihsiz Serüvenler Dizisi evreni her anlamda onların ölüm kapanı konumunda durmaksızın üzerlerine geliyor. Peki sadece kaçmak yetiyor mu? Tabi ki hayır. Her biri kendine özgü yeteneklere sahip olan Baudelaire’lar canlarını sık sık dişlerine takmak durumunda. İşbirlikçi ruhları ve gerektiğinde kullanışlı bir şekilde ortaya çıkan spesifik becerileri sayesinde bu alışılmadık çocuklar alışılmadık durumlara hayret verici çözümler üretebiliyorlar.

Baudelaire yetimleri: Violet, Sunny ve Klaus Photo via Hypable

Violet tam bir makine mühendisi kafasıyla olaylar arasında hızlı bağlantılar kurup onları fizikileştirirken Klaus’un bibliyofilliği eksik kaldığı mekanizmalarda Violet’in yardımına yetişiyor. Küçük Sunny’nin kendine has espri yeteneği ve kuvvetli dişlerini de es geçmek olmaz. Bu üçlüyü hepimiz birimiz için mantığında bütün olarak düşünebilirsiniz, ama ortada şöyle de bir gerçek var ki başlarına gelen talihsizlikler karşısında kesintisiz işleyen zekaları gerçekten örnek teşkil edici bağımsızlıkta. Özellikle ne olursa olsun asla pes etmeyin, kötü şeylerle başa çıkmak için kötülük yapmanıza gerek yok, farklı bakabilmek bazen en kestirme çözüm, bakmak ve görmek arasındaki fark… gibi mesajlarla Baudelaire’lar bu sefer cidden olmuşlar.

Setler

Talihsiz Serüvenler Dizisini benim için çekici kılan belki de en önemli etken anakronistik zaman anlayışı ve coğrafi olarak isim koymaya imkan tanımayan setleri oldu. Tepeden bakıldığında Tim Burton’a komşu setler görsek de özelikle Dr. Montgomery Montgomery’nin sürüngen odasındaki trajedisinin anlatıldığı bölümdeki tehlikeye paralel sahnelerde olduğu gibi donuk dekore edilmiş genel bir set atmosferi söz konusu. Fakat gri renklerin kör edici parlaklığının sıçrayışına karşıt duran neon renklerle de desteklenen ortamlar yok değil. İşte bu renkler sayesinde dizi Burtonvari setsellikten farklılaşıyor. Burton’daki tek tip çatı altı mantığı Talihsiz Serüvenler Dizisinde poligamik şekilde işliyor. Bu uyumlu-zıt karmaşa seriye absürd bir ton verip her an komik ya da trajik bir şeyler olabilir hazırda durun mantığını işliyor. Yetimlerin Kont Olaf’tan ayrılıp yeni vasilerine doğru attıkları umut dolu adımlar esnasında değişen mekanlar, renkler ve tasarımlar yine detaylara hizmet etmeleri için kullanılıyor.

Baudelaire yetimleri Mr. Poe (K. Todd Freeman) ve Hakime Strauss (Joan Cusack) ile birlikte Photo by NDTV Gadgets

Kadro

Neil Patrick Harris’in Jim Carrey’den çok daha iyi bir performans sergilediği ortada. Üstelik Harris için dizi sadece Kont Olaf olmaktan da ibaret değil. Baudelaire yetimlerinin yasal vasiliğini kaybettikten sonra başlayan süreçte Olaf türlü karakter, kostüm, aksesuar ve aksanla basit bir sit-com oyuncusu olmanın çok daha ötesinde durduğunu izleyene onaylatıyor.

Neil Patrick Harris dizide türlü kılığa giriyor. Photo via Elite Daily

Çocuk oyuncular da en az Harris kadar bol miktarda krediyi hak ediyor, ancak karakterlerinin temerrüdleri ziyadesiyle melankoliye eğildi için işin komedi kısmı yetişkinlerce kotarılıyor. Josephine Teyze rolündeki Alfre Woodard’ın takıntılı panik atak halleri nefis eğlenceli bir izleme deneyimi sunarken Hakime Strauss (Joan Cusack) ‘un anaçlık, yalnızlık karışımı saflığı yüzünden sürekli ortada kalışı da oldukça başarılı bir oyunculukla servis ediliyor. Eksantrik fakat iyi anlamda dövülmüş tüm bu yan kadroya Cobie Smulders ve Will Arnett’da sinir bozucu kısa sahnelerle dahil oluyorlar, ki dizinin sonunda gerçekten daha da fazla sinirlerinizi bozacaklar.

Yetişkinlerin işe yaramazlığı

Hepimiz çocukken yetişkinlerin bizi anlamadığından şikayet etmişizdir. Ancak eğer bir Baudelaire’sanız basit bir anlamama ya da yanlış anlama hali sizi öldürebilir. Talihsiz Serüvenler Dizisi bu yönüyle yetişkinliğin tekdüzeleştirdiği ve minimuma indirgediği hayal gücüne eleştiri getiriyor. Çocuklar tarafından görülen detayların neden bir türlü yetişkinlerce kale alınmadığını ve bu vurdumduymazlığın sonuçlarını inceliyor.

Dizinin en yararlı görünen yetişkinleri bile söz konusu Baudelaire’ları dinlemek olduğunda yoldan sapmış ve aklı karışmış görünüyorlar. Haliyle iş her seferinde talihsiz yetimlerimizin kendi başlarına düşüyor. Lakin tüm bu işe yaramaz yetişkinler dünyasında onlar tarafından yaratılan trajediler üç küçük çocuğun başarısına dönüşüp yine onların yüzlerine çarpılıyor. Böylelikle Talihsiz Serüvenler Dizisi çocukların potansiyellerini asla hafife almayın vurgusunu dış kapağına etiketliyor.

Kelimelerin gücü

Talihsiz Serüvenler Dizisi dünyanın büyük bir sefalet, anlayışsızlık ve eşitsizlik içerisinde sürüklendiğini söylüyor olabilir. Ancak İngilizce'yle kurduğu ilişki dizinin daha yumuşak yönlerini ortaya çıkartıyor. Yetimlerin iki büyük müttefiki Dr. Montgomery Montgomery (Aasif Mandvi) ve Hakime Strauss (Joan Cusack) onlara hevesle öğrenmenin önemi hakkında bilgelik kazandırıyor. Kitapları, filmleri ve araştırmayı teşvik eden bu sahnelerde kelimelerin iyimser gücü karamsarlığı ışık okları misali delip geçiyor.

Dramatik ironinin tüm iyi niyetli yanları izleyici manipülasyonuna karşı bu iki yan karakterle savunuluyor. Dizi böylesi kodlarla aynı zamanda kendi evrenine bile isteye muhalefet yerleştirmiş oluyor. Çok da iyi yapıyor. Daha az şov, daha az mizah, daha az karamsarlık birleşip daha çok iyilik yaratılıyor. Böylelikle Talihsiz Serüvenler Dizisi adının aksine izleyicisi için hayli talihli bir seçim oluveriyor.

--

--